Əsədulla Qurbanov
308
XÜLASƏ
“Multikulturalizm” termini Azərbaycan dilinin lüğət
fonduna və leksikonuna son
zamanlar əsasən, çoxmədəniyyətlilik anlamı kimi daxil olmuşdur. Bu da məlumdur
ki, Azərbaycan zaman – zaman dünyaya, o cümlədən islam aləminə fərqli
çoxmədəniyyətli, tolerant, çoxinanclı ölkə kimi tanınmış və tanınmaqdadır. Bu
terminlərdə ehtiva olunan fikirlə daim biri – biri ilə sıx dialektik vəhdət təşkil edir.
SUMMARY
The term of “Multiculturalism” clarifying of the concept of multiculturalism has
been included to the vocabulary and lexicon fund of Azerbaijani language
in recent
years. Moreover, Azerbaijan has been recognized and well-known as the multi-ethnic,
tolerant and multi-faith country not only in Islamic, but entire world. Thoughts in this
term always contains the dialectical unity with each other.
РЕЗЮМЕ
Термин "мультикультурализм" вошел в словарный запас и лексикон
азербайджанского языка, как понятие многокультурность. Азербайджанская
республика всегда считалась и считается толерантной, многокультурной
страной во всем мире, в том числе и в исламском. Эти термины объединяет друг
с другом диалектическое единое целое.
Geçmişten günümüze İslâm mabedi
309
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İSLÂM MABEDİ
Yusuf ALEMDAR
1
Anahtar kelimeler: Cami/Mescit, Müslüman Cemaat/İslâm Toplumu,
İbadet/Namaz, Mabet/İbadethane.
Key words: Mosque/Masjid (Small Mosque), Muslim Community, Islamic
Society, Worship/Prayer, Temple/Prayer Service.
1986 yılından beri TC Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından her sene Ekim ayının
ilk haftası, “
Camiler Haftası” olarak kutlanırken –bilâhare bir isim değişikliği yoluna
gidilerek- 2003 yılından itibaren aynı hafta, “
Camiler ve Din Görevlileri Haftası”
olarak kutlanmaya başlanmıştır. Bir yenisini daha kutlamaya hazırlandığımız bu
haftanın ülkemiz, milletimiz, tüm inananlar ve bilhassa din hizmetleri sahasında
çalışan
din gönüllüsü kardeşlerimiz hakkında hayırlı-uğurlu olmasını ve başarılı-
verimli adımların atılmasına vesile teşkil etmesini yüce Rabbimden niyaz ederek
sözlerime başlamak istiyorum.
“
Mabed”, hangi inanç grubundan olursa olsun ve ister bireysel, isterse topluluk
hâlinde olsun; insanların ibadet ve dua ettikleri her tür tapınağın genel adıdır. Bu
durumda mabed, bütün ibadethaneleri kapsar özellikte şemsiye bir terimdir.
2
İslâm’a gönül verenler için aslında yeryüzünün her noktası birer mabed
olmakla
beraber özel olarak bu işe tahsis edilen yapılara
mescid veya
cami denilmektedir.
Namazın en önemli rukûnlarının/hareketlerinin birinden ismini alan ve “
Secde edilen
zaman ve mekân” anlamına gelen mescidler
3
ile “
İnsanları ibadet için bir araya
getiren, bünyesinde toplayan yer” manasına gelen camiler
4
; bu âlemde “
İbadet için
ilk inşa edilen bina” olduğu Kur’ân-ı Kerîm’de bildirilen ve “
Beytullah”, yani
“
Allah’ın evi” olarak nitelenen
5
, aynı zamanda müslümanların kıblesi
durumundaki
“
Kabe”
6
nin şubeleri konumundadır. Bu pozisyonlarıyla cami ve mescidler, dolaylı
1
Doç. Dr., Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi Temel İslâm Bilimleri Bölümü
Tefsir Anabilim Dalı Öğretim Üyesi (h.yusuf.alemdar@gmail.com).
2
Ferit Devellioğlu,
Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara 1988, s. 667.
3
Devellioğlu,
a.g.e., s. 747.
4
Devellioğlu,
a.g.e., s. 153.
5
3/
Âl-i İmrân, 96.
6
2/
Bakara, 144, 149-150.
Yusuf Alemdar
310
olarak Cenâb-ı Hakk’ın evleri hükmündedir
7
. O’na inanarak ibadet,
dua ve ziyaret
maksadıyla oralara gelenler de –doğal olarak- O’nun
kıymetli
misafirleridirler. Bir
başka ifadeyle müminler,
Allah’ın evlerinden birinin çatısı altında toplandıkları an,
O’nun
şeref(li) konukları
olma bahtiyarlığına ererler
.
Bir ahlâkçı filozof ve tarihçinin: “
Dünyayı dolaşınız; duvarsız, edebiyatsız,
kanunsuz, servetsiz şehirler bulacaksınız fakat mabedsiz ve mabudsuz şehir
bulamayacaksınız
8
.” Şeklinde dile getirdiği gibi insanlık tarihi boyunca her milletin,
dolayısıyla bunların inandığı her dinin bir mabedi, yani tapınağı olmuştur. Bu
gerçeğin somut bir göstergesi olarak İslâm’ı din olarak
kabul edip benimseyenlerin
mabedi de –başlangıçta “
Yeryüzünün ilk ibadethanesi olan Kâbe
9
” iken sonradan
Beytullah’ın şubeleri mesabesinde, onu temsilen ve ona müteveccih/yönelik olarak
kurulan- cami ve mescidler, aynı gayeyle (bu misyonu yerine getirmek amacıyla)
yapılmışlardır.
Kur’ân-ı Kerîm’de; “
Dua ve ibadetlerin yalnızca Allah’a tahsis edildiği müstesna
mekânlar
10
” olarak belirtilen Arapça “
Mescid” kelimesine mukabil Türkçe’de “
Cami”
terimi kullanılmıştır ki bu değişiklik, mana farklılığını da beraberinde getirmiştir.
Buna göre bizde “
Günlük vakit namazlarının kılındığı ve bazı ibadetlerin yapıldığı
küçük ibadethane(lere), mahalle cami(ler)i”ne
mescid; “
Müslümanların ibadet
maksadıyla toplandıkları, cuma ve bayram namazlarının kılındığı, minareli, minberli,
mihraplı, kürsülü büyük mescid(ler)”e ise
cami denilmektedir.
11
Bu
itibarla gerek
günlük, gerek haftalık, gerekse yıllık birtakım ibadetleri toplu biçimde, büyük coşku
ve heyecan içinde ifa etmek; “
(Cemaat hâlinde) ancak Sana ibadet ederiz ve yalnız
Sen’den yardım dileriz
12
” kavline/sözüne vefa borcunu ödemek arzusuyla, açıkçası
yegâne Hâlik’ı ve Mevlâ’sına bağlılığını göstermek niyetiyle huzûr-ı İlâhî’de buluşan
müminler, Allah’ın davetine icabet etmenin yanı sıra cami ve mescidleri de
şenlendirmiş olurlar.
Diğer dinlerde “birtakım ayin, yalvarma ve yakarışları sırf o iş(ler)
için tesis
edilmiş/kurulmuş tapınaklarda yerine getirme” esasına/kuralına karşın İslâmiyet’te
müntesiplerinin/mensuplarının yapmakla mükellef/sorumlu tutuldukları bazı kulluk
7
Bu hakikat, ayrıca şu hadîs-i şerifte de açıkça belirtilmektedir: “
Mescidler Allah’ın yeryüzündeki
evleridir…” (Muhammed b. Süleyman er-Rûdânî,
Cem’u’l-Fevâid (Tercüme: Naim Erdoğan,
Büyük
Hadis Külliyatı), c. I, İstanbul 2014, s. 151, Had. no: 1242.
8
Yunanlı Plutargue’den naklen Hasan Küçük,
Sistematik Felsefe Tarihi, İstanbul 1985, s. 315, 4 no’lu
dipnot.
9
3/
Âl-i İmrân, 96.
10
72/
Cin, 18.
11
M. Nihat Özön,
Osmanlıca Türkçe Sözlük, İstanbul-Ankara 1979, s. 112 ve 519;
Hayat Büyük Türk
Sözlüğü, İstanbul, trz., s. 173 ve 846; D.
Mehmet Doğan,
Büyük Türkçe Sözlük, Ankara-İstanbul 1986,
s. 134 ve 684.
12
1/
Fâtiha, 5.