İZLER KALIYOR
127
var. Bu durumun Doğu Rodoplar'da başka renk
aldığı da başka bir konu. Hocamız dilbilimsel
açıklamalarıyla Türkçe'nin çok eski dönemlerde
ne gibi değişikliklere uğradıgını açıklamak
zorunda kalıyordu. Oğuz Türkçesi mi anılmadı,
Yunus Emre'nin dili mi anılmadı, bilmem ama,
bütün bunlar değerli konuk profesörümüz için
çok derinliklere gidilmesini gerektiriyordu.
Dilcilik konuları, giderek yeni yeni ko-
nuların akarını açıyordu. Buradaki Türk toplu-
mu sürekli bir oğrenim görmemiştir. Bu arada
Türkiye ile ilişki kurmak yine dananın kuyru-
ğunu koparıyordu. Okullarda doğru dürüst bir
öğrenim olmadığı gibi, derslikler de yoktu.
İşte hocamızın aralıksız çalışmalarına neden
bu engellerdi. En nihayet bura Türkleri΄nin
Türkiye Türkçesi havasında konuştukları da
bir gerçekti.
Birgün bir arkadaşımız birşeyler söyle-
mek istedi. Konuşmasında binaenaleyh ifade-
sini kullandı. Hocamız bu ifadenin neler
bildirdiğini sorsa da, arkadaşımız oralı değildi.
Ne bina, ne aleyh bizlere birşeyler fısıldıyor-
du. O zaman sayın hocamız bize açık bir ders
verdi. Öyle ya Osmanlı döneminden kalma bir
ifadenin günümüz Türkçesi΄nde yeri olmadı-
ğını belirtti. O, örnek olarak Azerbaycanca
΄
da
demeli ki ifadesinin çok yaygın olduğunu be-
lirtti. O dönemde Çağdaş Türkçe'de bu gibi
düşünceler henüz olgunlaşmıştı. Bu alanda
bazı kıpırdamalar da olmuş olsa, uygulamada
sadeleşme diye bir esinti yoktu. Günümüz
Türkçesi΄ni bize öğreten Şiraliyev΄in ne kadar
öngörülü olduğunu görecegiz.
Genelde hocamız verdiği örnekle, abart-
mak istemiyorum, ama sadeleşmenin kapıla-
rını çalıyorlardı. O dönemde başka bir sorun
da sözlük kıtlığı, olmaması. Türkiye
΄
den kitap
getirtmek, hani bir laf var: «Deveye hendek at-
latmak». İtiraf etmeliyiz ki, profesörümüz bize
yaptığı açıklamalarla Türkçe'yi yakınlaştırdı.
Onun söyledikleri bizde dilin gelişmesi soru-
nunu ortaya koydu. Öyle ki, Osmanlı Türkçe'si
artık yaşını yaşamış olduğu sınırlarınıdaydı.
Biz hocamızın söylediklerini, elimizdeki kitap-
lardan daha kolay anlıyorduk.
Bizim konuştuğumuz dilin bir tarih ön-
cesi olduğunu hocamızdan öğrendik. Dürüst ve
saydam bir dil, uslup anlayışını bize yine ho-
camız aşılamıştır.
Hocamızın konferansları bizi Türk dün-
yasına götürdü. Bazı örnekler Türk dillerinin
damar damar yayılıp gelişmelerinde çok dikkat
çekicidir. Yine profesörümüzün örneklerini
belirtmek istiyorum. Örneğin, Türk dilinde
ot/od sözcüklerinin anılması değişik Türk dil-
lerinde başka başkadır. Azerbaycan Türkçe-
si'nde od ‘ateş’ anlamında, Türkçe΄de ot söz-
cügü hem bir ‘bitki’, hem de bir nevi ‘ze-
hir’dir. Sıçan (fare) otu, sıçan zehiri, otlamak
‘havanların bir bitkiyi yemeleri’. Bize hocamız
bu ayrılıkları, başkalıkları tanımayı öğretti.
Yine bir örnek daha vermek istiyorum. Cüce
adam ‘kısaboy bir insan’, ama cücelere su
serpmişem deyince Türk dillerinın ayrılmış
yılları oluyorlar. Niye mi bu örnekleri veri-
yorum? Çünkü diller hem gelişir, hem sadele-
şir, hem zenginleşir. Örnek vermek istemiyo-
rum, ama bize bu tur duşunceyi yine sayın pro-
fesörumuz aşıladı.
Her dilin kendi kaftanı vardır. Türk dil-
leri de öyle. Bu açıdan Azerbaycan dili ile
Türkiye Türkçesi΄ni örnek olarak gösterebi-
liriz. Azerbaycan edebiyatının bir Samet Vur-
gun'u o kadar sadedir ki, anlamamak olanak-
sızdır. Örnek olarak bu şairi zikrettim. Buraya
Bulgaristan’a hocamız döneminde kucak ku-
cak Azerbaycan edebiyatı ünlülerinin eserleri
gönderildi.
Başka bir konunun da yakalarını açmak
istiyorum. Prof. Şiraliyev:
– Belirgin ağız özellikleri burada neden
ibaret? – diye sordu.
Biz de bu soruya yanıt verdik:
– Kuzey-doğu Bulgaristan Türkleri'nin
dilinde r ünsüzü eritilir, yani konuşmalarda hiç
de sezilmez:
– Nereye vadın? (vardın yerine)
MİHAİL YANÇEV
128
– Çaiya. (çarşıya yerine)
– Ne sattın?
– Apa. (arpa yerine)
– Kaça sattın?
– Kıka. (kırk yerine)
– Ne aldın?
– Hıka. (hırka yerine)
Doğu Rodoplar΄dan bir arkadaşımızın bu
soruya cevabı:
– Bu yörede k sesi yerine g sesi getirilir.
Gara goyunun gara guzusunu, gaynakta gut
yedi. (Kara koyunun kara kuzusunu kaynakta
kurt yedi).
Prof. Şiraliyev΄in universitede çalışmala-
rı çok vaktini alıyordu. Bilmem ne zaman
vakit bulmuş kuzey-doğu Bulgaristan'ın Tırgo-
vişte iline bağlı Opaka köyünü ziyaret etmiş.
Ora lehçesini incelemiş ve bizlere:
– Bulgaristan΄ın bu köyünde şimdiki
zaman takısı çok farklı, yani gelörüm gidörüm
gibi, yor takısı hiç sezilmiyor. Rodoplar bölge-
sinin iyelik durumu takılarında annevin, anne-
min Kırcaliyen, Kırcalinin gibi.
Profesörümüzün öğrencilerinden Fuat
Saliyev Sofya radyosu'nda çalıştı. İshak Raşi-
dov sözcü olarak çalıştı ve bir roman yazdı.
Niyazi Hüseyinov şiir yazdı, kitabı çıktı, Meh-
met Çavuşev şiir yazdı, kitabı çıktı, Mehmet
Davudov şiir yazdı, kitabı çıktı. Bunlardan
kalanı ya ögretmen, ya eğitmen oldu. Ben uzun
yıllar Bulgaristan Türkleri΄ne ders kitapları
hazırladım, yazar oldum, editörlük yaptım.
Bulgaristan Türkleri'nin folklor zenginliğini
adım adım izledim (Doğu Rodoplar'da).
«Zaman zaman içinde» kitabının masallarını
işleyip, neşrettim. Öğrencilerin dillerini zen-
ginleştirmek nedeniyle «Türkçe için Ögretim
Kılavuzu» adında bir inceleme kitabım ya-
yınlandı. Bundan başka Bulgarca-Türkçe ve
Türkçe-Bulgarca üç sözlük hazırladım. Türki-
ye΄de Kültür Bakanlığı΄nca «Mani ve Bilme-
celer» kitabım yayınlandı.
Şiraliyev'in öğrencilerinden Emil Boyev
profesör oldu. Hayriye Memova-Yenisoy Tür-
kiye΄ye göçetmek zorunda kaldı, orada profesör
oldu.
İşte sayın prof. Şiraliyev'in izleri varolup
duruyor. Burada çok aydının gelişmesine, ye-
tişmesine yardımcı oldu. Bir yıllık hocalık, bin
yıllık izler bıraktı.
Ünvan: Bulgaristan, K.Ohridski adına Sofya Üniversite, Mladost y.m. 2, bina 222
Çapa təqdim edən
Solmaz Süleymanova –
«Türkologiya» jurnalının
baş redaktorun müavini
Məqalənin redaksiyaya
daxil olma tarixi
7.III.2014
Təkrar işlənməyə
göndərilmə tarixi
17.VII.2015
Çapa göndərilmə tarixi
19.X.2015
________
Dostları ilə paylaş: |