Niyâzî-i Mısrî’nin Kur’an ve Tefsir Anlayışı



Yüklə 340,96 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə11/18
tarix23.08.2018
ölçüsü340,96 Kb.
#63931
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   18

206 | OSMANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜLTÜRÜ VE TEFSİR ÇALIŞMALARI -II- 

şaşırtıcıdır. Zira bütün mahlûkât Allah’a yakın görünmektedir. Daha sonra da 

bu yaşadıklarını ve gördüklerini desteklemek üzere şu beyiti zikreder: “Bütün 

insanlar mevlâ sayılır; çünkü onlar Allah’ın bir kazasına göre bir iş yapıyorlar.”

107

 

Mısrî’nin, yaşadığını söylediği bu manevî hali, yaşayıp yaşamadığını test et-



me imkânına sahip değiliz. Ancak anlattıkları şeyleri, Kur’an ve Sünnet’in 

bildirdiği İslâm Dini’nin tasvip etmesi mümkün değildir. Zira onun dediği gibi 

şayet Allah’ın gözünde her insan Allah’a yakınsa, zâhid-fâsık, ârif-âsî, hatta 

müslüman-kâfir ayrımı yok ise, o zaman Kur’an ve Sünnet’te anlatılanlar, insan-

ları kandırmaktan başka bir işe yaramıyor demektir. Zira aslında herkes Allah’a 

yakınsa ibâdetler, emirler, nehiyler, cennet, cehennem ne için vardır! Peygam-

berler, din için o büyük mücâdeleleri niçin vermişlerdir, niçin bu kadar eziyet 

çekmişlerdir! Ayrıca madem insanların hepsi aslında Allah’a yakındır, o halde 

Mısrî’nin kendisi niçin zâhir ehlini, özellikle de Vânî Mehmed Efendi’yi, ona 

“sihirbaz”

108

, “Âdem değil, Yezid!”



109

 ve “it”


110

 diyecek kadar; daha önce de bah-

settiğimiz gibi kendisini sürgüne gönderen Osmanlı padişahlarını da münâfıklık 

ve Yahudilikle itham edecek kadar sivri ve acımasız bir dille eleştirmektedir! 

Öte yandan yine bizzat kendisi, Allah ile irtibatları bakımından insanları niçin 

guruplara ayırmaktadır!

111

  

b



b. Etimolojik veya Morfolojik Benzerlikten Hareketle İşâret Çıkarmak  

Mısrî’nin bazı işârî yorumlarına dikkatlice bakıldığında bunların, yorumla-

nan kelimenin kök anlamıyla veya şekil benzerliğiyle yakın ilişkili olduğu 

kolaylıkla fark edilecektir. Dirâyet tefsirlerinde de bu tür yorumlara sıkça 

rastlanmaktadır. Dolayısıyla bu tarz yorumların, aslında zâhirî bir yöntemle 

yapılmış olduğu söylenebilir. Ancak dirâyet tefsirlerindeki, kelimelerin etimolo-

jik veya morfolojik yapılarından hareketle yapılan bu tür yorumlarla Mısrî’nin 

                                                                    

107

   Bkz.  Mısrî,  Mevâidu’l-İrfân, v. 9a; İrfan Sofraları, s. 40-42. Mısrî’nin zikrettiği bu 



beyitin Arapçası şöyledir: “ ًźÓđĘأ نوó ْåُĺ ُųا هÓąĜ ÓĨ ĵĥĐ / ħıĬŶ ًź ْijĨ  ِسÓĭĤا  ُďĻĩä  ƫïđُĺ”. Mısrî 

bu beyti, çok sevmiş olmalıdır ki Mevâidu’l-İrfân’da 3 yerde daha zikretmektedir. 

Bkz. a.g.e., v. 14a, 19a, 30a; İrfan Sofraları, s. 58, 78, 115. 

108


   Bkz.  Mısrî,  Mevâidu’l-İrfân, Hacı Mahmud Efendi, no. 2392, v. 48a, 52a; a.g.e.

Süleymaniye Ktp., İzmir no.290, v. 71; İrfan Sofraları, s. 178, 179, 192. 

109

   Bkz. Mısrî, Risâle-i Haseneyn, Pertev Paşa no. 261/6, vr. 28.  



110

   “Yezîd-i bed-nâm idi ilimde hâhâm idi/ İt idi Bel’âm idi taşra dili salındı” (Erdo-

ğan, Niyâzî-i Mısrî Divanı, s. 21). 

111


   Mısrî’nin insanları Allah ile irtibatları cihetinden tasnifine örnek için bkz. Mısrî, 

Mevâidu’l-İrfân

, v. 13b-14a; İrfan Sofraları, s. 57; 68. 




 

M. AY · NİYÂZÎ-İ MISRÎ’NİN KUR’AN VE TEFSİR ANLAYIŞI | 207 

işârî tefsirlerinde karşılaşılan yorumlar arasında şöyle bir fark vardır: Dirâyet 

tefsirlerindeki bu tür yorumların nedenleri, genellikle makul ve bağlamla uyum 

içindeyken Mısrî’nin bu kabil yorumlarının âyetin bağlamıyla irtibatını kurmak 

umûmiyetle zordur. Mısrî’nin bu tür işârî yorumlarına şu örnekleri verebiliriz: 

Mısrî, Hz. Musa ve Hz. Harun’a hitaben “Beni anmakta gevşeklik gösterme-

yin” anlamındaki “ي ِóْĠِذ ĹِĘ ÓَĻ

ِĭَÜ  َź َو”

112


 âyetinden, “Benim zikrimde Vânî olmayın” 

işâretini çıkarmaktadır.

113

 Mısrî’nin kasdettiği kişi, tasavvufa karşıtlığıyla 



bilinen Vânî Mehmed Efendi’dir (ö. 1096/1685).

114


 Görüldüğü gibi, Mısrî’nin 

böyle bir işâret çıkarması, âyette geçen 

ĵَĬ َو

-

Ĺِĭ



َ

ĺ

 fiili ile ĹĬاو



 

kelimesi arasındaki 

benzerliğe dayanmaktadır. Lâkin ancak fıkra konusu olabilecek böyle manipüla-

tif bir yorum, son derece gülünç olduğu kadar, tarihte Kur’an’ın ne tür emellere 

malzeme yapılmaya çalışıldığını göstermesi bakımından da oldukça düşündürü-

cüdür. 


Mısrî, hâtırâtında Sâlih Efendi adındaki bir şahsın, bir nevi muhbir görevini 

üstlenerek kendisinin sözlerini padişaha bildirdiğini söylemekte ve bunu da 

Kur’an’dan çıkarmaktadır. Bu hususta delil (!) olarak kullandığı âyet şudur:   ِį

ْ

ĻَĤِإ



                                                                    

112


   Tâhâ 20/42.   

113


   Mısrî’nin kendi ifadesi şöyledir: 

  

 įĈ ةرijø ĹĘ ĹĤÓđÜ įĻĤإ رÓüأ ÓĩĠ ĹĬاijĤا دÓ



ّ

ùéĤا ó×Ġأ و

  َź َو

 

ي ِóْĠِذ ĹِĘ ÓَĻ



ِĭَÜ

 óéùĤÓÖ نÓĉĥùĤا ĵĤإ ب

ّ

óĝÜ įĬÍĘ .



.įĤ ًÓđĻĉĨ نÓĠ و įĻĤإ ÙĭĉĥùĤا  َمÓĨز ُنÓĉĥùĤا ħّĥø ßĻéÖ

 

((Bkz.  Mısrî,  Mevâidu’l-İrfân,  Hacı  Mahmud  Efendi  no.  2392,  v.  48a,  52a;  İzmir 



no.290, v. 71; İrfan Sofraları, s. 178, 179, 192). Mısrî, Mecmûa’da da benzer yorumu-

nu şu  sözlerle ifade  etmektedir: “



ي ِóْĠِذ ĹِĘ ÓَĻِĭَÜ  َźَو 

denilen zalim Vânî degül mi-

sin?  Degme  bir  zalimin  adı  zikr  olunmamışdur  Kur’an’da.  Senün  ziyade  melun 

olduğuna delâlet ider. (Mısrî, Mecmûa, v. 52b; a.g.mlf., Niyâzî-i Mısrî’nin Hâtıraları

s. 85).” 

114


   Van’ın Hoşap kasabasında dünyaya gelen Vânî Mehmed Efendi, sadrazam Fâzıl 

Ahmet Paşa’nın daveti üzerine İstanbul’a gelmiş, padişah IV. Mehmed ile tanıştı-

rıldıktan sonra padişahın yakın ilgisini kazanmıştır. İstanbul’da Yeni Cami kür-

sü vâizliğine ve hâce-i sultânîlik görevine getirilmiştir. II. Viyana Kuşatması’na 

ordu vâizi olarak katılan Mehmed Efendi, kuşatmanın bozgunla sona ermesi 

üzerine, savaşın teşvikçileri arasında bulunması sebebiyle kamuoyunda meydana 

gelen galeyânı hafifletmek üzere IV. Mehmed tarafından Bursa Kestel’e sürgün 

edilmiş ve kısa süre sonra orada vefat etmiştir. Mehmed Efendi, dönemindeki 

mutasavvıflar ile fakîhler arasındaki mücadelede fakîhlerin safında yer almış ve 

tasavvufî düşünceye karşı çıkmıştır. Niyâzî-i Mısrî’nin Bursa’dan Limni adasına 

sürülmesi, Babaeski’de bulunan bir Bektâşî tekkesinin yıktırılması, Mevlevî ve 

Halvetî dergâhlarının kapattırılmasından sorumlu tutulmaktadır. Detaylı bilgi 

için bkz. Erdoğan Pazarbaşı, “Mehmed Efendi Vanî”, DİA, XXVIII, 458-459. 



Yüklə 340,96 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə