Niyâzî-i Mısrî’nin Kur’an ve Tefsir Anlayışı



Yüklə 340,96 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə9/18
tarix23.08.2018
ölçüsü340,96 Kb.
#63931
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   18

202 | OSMANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜLTÜRÜ VE TEFSİR ÇALIŞMALARI -II- 

söyledi”.

87

 “Bu Niyâzî kendüden dimez bu sözü ey püser”



88

 Ayrıca Mecmûa adlı 

hâtırâtında da pek çok kere kendisine âyetlerin manasının doğrudan keşf oldu-

ğunu/ilham edildiğini, hatta vahy edildiğini belirtir: “Bugün salât-ı asrda bu âyet 

vahyoldu manasıyla maan. Ol mana ki müctehidler âcizdürler. Niçün? Zira onlar 

ictihadları, emekleri mukâbelesinde birer mana bulurlar, kimi nakille kimi re’y 

ile. Enbiyâya doğan mana vahy ile doğar. (Burada kendisinin de enbiyâdan 

olduğuna işaret ediyor) Ol mana budur ki…”

89

 “…Bu sözü bana Kur’an’ı vahy 



eden Allah vahy etti.”

90

 “Mısrî kalemdür, anunçun yüzü karadur, kâtib Al-



lah’dur.”

91

 



İlhama dayanan keşfî bilginin herkese aktarılmasının doğruluğu mutasavvıf-

lar arasında tartışmalıdır. Çünkü ortada ciddi bir “dil” sorunu söz konusudur. 

Zira “hâl”in “kâl”e çevrilmesinin ne derece mümkün olabileceği tartışmaya 

açıktır. Her ne kadar sûfîler, yazdıkları eserlerde herkesi değil, sûfîleri muhâtab 

aldıklarını söyleseler de yorumları yazıya aktarıldıktan itibaren, isteyen herkes 

onun muhâtabı olabilmektedir. Bu da sûfîleri, anlaşılamama problemiyle yüz 

yüze getirmiştir. Dolayısıyla öteden beri dil meselesi, mutasavvıfların, “nâdân” 

ile, aralarındaki en büyük sorun olmuştur. Öyleyse sûfîler, bu manaları niçin 

kağıda döküp başka insanların da okumalarına imkan tanımaktadırlar? Mısrî, 

Mevâidu’l-İrfân

’ın ‘dokuzuncu sofrası’nda yukarıda alıntıladığımız sözlerinden 

sonra,  ilhama dayanan bu manaları yazıp başkalarıyla paylaşmasının sebebini 

şu sözlerle açıklamaktadır: “İstedim ki ‘İnsanların en şerlisi, yalnız yiyendir’ 

tehdidinden kaçmak ve ‘Rabbinin nimetini söyle’

92

 emrine uymak için sofrayı 



kağıtlara yazıp sereyim de hazmetmeye kâbiliyetli olan kardeşler, ondan yesin-

ler ve Yüce Allah’a şükretsinler ki O da onlara nimetlerini artırsın, huylarını 

vasıflarını güzelleştirsin.”

93

 Bu ifadeye göre Mısrî, ilhama dayanan bu manaları, 



ehil olan insanların da bunlardan istifâde edebilmeleri için yazıya dökmüştür. 

Hâtırâtında ise kendisine verilen ilhâmî bilgileri insanlara açıklamakla emro-

lunduğunu şöyle ifade etmektedir: “…izhârı ile memûr olmasam bugün nasihata 

                                                                    

87

   Erdoğan, Niyâzî-i Mısrî Divanı, s. 17. 



88

   Erdoğan, Niyâzî-i Mısrî Divanı, s. 19. 

89

   Mısrî, Mecmûa, v. 15a; a.g.mlf., Niyâzî-i Mısrî’nin Hâtıraları, s. 52. 



90

   Mısrî, Mecmûa, v. 10a; a.g.mlf., Niyâzî-i Mısrî’nin Hâtıraları, s. 45. 

91

   Mısrî, Mecmûa, v. 75a; a.g.mlf., Niyâzî-i Mısrî’nin Hâtıraları, s. 119. 



92

   Duhâ 93/11. 

93

   Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, v. 7a; İrfan Sofraları, s. 35. 




 

M. AY · NİYÂZÎ-İ MISRÎ’NİN KUR’AN VE TEFSİR ANLAYIŞI | 203 

çıkmazdum.”

94

 



Mısrî, bazen de kalbine doğan, kendisine keşfolunan bazı sırları asla ifşâ 

edemeyeceğini belirtmektedir. Mesela bir yerde şöyle demektedir: “Bana daha 

başka sırlar ve bilgiler de keşfolundu, ancak onları ifşâ etmek helâl değildir.”

95

 



2

2. Keşfî Bilginin Anlatılmasının/Aktarılmasının Zorluğu 

Mısrî, söylediklerinin bir kısmının hazmının kolay olmadığının, yanlış anla-

şılmaya müsait olduğunun ya da hiç anlaşılamayacağının farkındadır. Bu hususa, 

genellikle doğrudan kendi sözlerini kast ederek değil de bazı âriflerin sözlerinin 

anlaşılmasının çok zor olabileceğini, hatta bu sebeple onların bildikleri pek çok 

hakikati avamdan, hatta havastan bile gizlediklerini söyleyerek işaret etmekte-

dir. Bu konudaki ifadelerine şu örnek verilebilir:  

“İlimler denizinin erbâbı dört kısımdır…Dördüncüleri o kimselerdir ki bildik-

leri şeyler(den hayrete düştükleri) için dilleri tutulmuştur. Ruhlarının zevk-

lerinden dolayı bildiklerini söyleyemezler. Onlar, daima muhâtaplarının 

zevklerine göre konuşurlar. Çünkü onların zevkleri, avam bir tarafa âriflerin 

ekserisinin zevkine bile uymaz. Ehlullah kabul edilen kimseler dahi onları 

duyduğu takdirde onların katline karar verir. Nitekim Cüneyd bile 

Mansûr’un katline karar vermişti. Celâlüddîn Rûmî der ki: ‘Eğer Mansûr, be-

nim keşfettiğim sırları duysaydı vallahi benim katlimde acele ederdi.’ Bu sır-

lar, ihâta edilemeyecek kadar geniştir. İlimler ve marifetler, öğrenmekle bit-

meyecek kadar çoktur.”

96

 

Aslında Mısrî, bu ve buna benzer pek çok ifadesinde



97

 şunu söylemek iste-

mektedir: “Benim sözlerimin bir kısmını, avam bir yana tarikat şeyhleri bile 

anlayamaz. Bu sebeple de bildiğim pek çok sırları söylemiyor, kendime saklıyo-

rum.” Dolayısıyla ona göre, sözlerinin anlaşılamaması, kendisinin beklemediği 

bir durum değildir. Bu sebeple anlaşılamazlığını bizzat kendisi itiraf etmektedir. 

Mesela  Divan’ında sözlerinin muğlaklığını ve sözlerini herkesin anlayamayaca-

ğını şöyle ifade etmektedir: 

Mantıku’t-Tayr’un lügat-ı muğlakından söylerüz 

                                                                    

94

   Mısrî, Mecmûa, v. 16b; a.g.mlf., Niyâzî-i Mısrî’nin Hâtıraları, s. 55. 



95

   Mısrî’nin ifadesi şöyledir:   .ÓıُęýĠ  ƫģéĺ ź  ُفرÓđĨ و ٌراóøأ ĹĤ ėýġĬا  (Mısrî, Mevâidu’l-



İrfân

, v. 9a; İrfan Sofraları, s. 42). Benzer ifadeler için bkz. a.g.e., v. 26b; İrfan Sofrala-



, s. 101. 

96

   Bkz. Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, v. 22a; İrfan Sofraları, s. 86. 



97

   Benzer ifadeler için bkz. Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, v. 15b, 26a; İrfan Sofraları, s. 65, 101. 




Yüklə 340,96 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə