566
a r a l ı k 1 1
Türkiye halkları arasındaki benzerlikler, hu-
kukun derinliği ve ikbalin birliği bu durumu
kısmen açıklıyor. Türkiye Suriye muhalefetinin
merkezi konumunda ve Türkiye halkının kahir
ekseriyeti Suriye’deki şiddete karşı çıkarak, ken-
dilerini Suriye halkıyla aynı safta görüyor. Fakat
aynı zamanda sayıları az da olsa Suriye rejimi-
ne arka çıkan çevreler bulunuyor. Bunların bir
kısmı sırf muhalefet olsun diye, bir kısmı Baas
ideolojisine yakınlıkları sebebiyle, bir kısmı Su-
riye meselesinin bölgesel uzantıları üzerinden,
bir kısmı da salt bir Batı-İsrail karşıtlığı retoriği
ile Suriye rejimine destek veriyor.
İlginçtir ki Tunus, Mısır, Bahreyn ve Yemen
gibi ülkelerdeki gösterileri ve liderlerin devril-
mesini alkışlayan bu çevreler, Suriye’yi eşsiz bir
örnek olarak görüyor. Söz konusu Suriye olun-
ca statükonun tarafını seçiyor. Şu anlaşılabilir
bir nokta: Batılı güçlerin bölgeye müdahalesi
Türkiye’de her zaman şüphe ve hatta öfke ile
karşılandı. Fakat Mısır-Tunus devrimlerini al-
kışlarken, Esed rejimi ve destekçileri tarafından
dillendirilen Suriye’deki olayların harici güçler
eliyle başlatıldığı ve yürütüldüğü iddiasını sa-
vunmak, mesnetsiz bir iddia.
Suriye halkını sokağa döken sebepler
Arap Baharı çerçevesinde gelişen olayların
saiklerine baktığımızda karşımıza, halkla-
rın ülkelerinin mustarip oldukları bir takım
anormalliklere tepki vermek için sokaklara
dökülmeleri çıkıyor. Mısır, Tunus, Libya ve
diğerlerinde yolsuzluk, nepotizm, işsizlik gibi
ekonomik sorunlar, polis, istihbarat örgütleri
ve/veya asker eliyle halkların üzerinde kurulan
dayanılmaz baskı, kısıtlı özgürlükler, yöneten
ve yönetilenler arasındaki siyasi, ekonomik,
sosyal uçurumlar gibi problemler yekününün
halkın patlama sebepleri olduğunu gördük.
Suriye’nin diğer Arap ülkelerinden mezkûr so-
runlar bağlamında eksiğinin olmadığını hatta
fazlasının olduğunu ortaya koymak zorunda-
yız. Hiçbir meşruiyeti ve liyakatı olmamasına
rağmen, apar topar babadan oğula geçen bir
liderlik, mezhep ve kanbağı üzerine kurulmuş
bir siyasi ve askerî yapı, Mahluflar gibi Esed’in
yakın akrabalarının ve “rejimin çocukları” diye
adlandırılan Baas Partisi’nin önde gelenlerinin
tahakkümünde olan bir ekonomi, sayıları 10’u
geçen istihbarat örgütlerinin halka zülmü ve
bunun psikolojik etkileri, Baas Partisi’nin mut-
lak galip olduğu bir siyasal sistem, yasaklanan
muhalif hareketler, idam edilen muhalif figür-
ler ve havadan-karadan kuşatılarak onbinlerce-
si öldürülen bir şehir halkı, Suriye halkının her
gün yüzleşmek zorunda olduğu anormallikler
listesinden sadece birkaçı. Meseleye sadece bu
yönüyle baktığımızda bile Suriye halkının her-
hangi bir harici müdahaleye gerek duymadan
sokaklara dökülmesi için yeterli sebep var.
Suriye-İsrail ilşkilerinin arka planı
Suriye’deki olayların İsrail’e direniş cephesi-
ne karşı bir komplo olarak değerlendirilmesi
de İsrail’in Suriye’den aldığı tehdit algısını iyi
analiz edememe anlamına geliyor. İki ülke ara-
sındaki husumet vaki olsa da kuzeydeki Golan
Tepeleri’nin İsrail’in 67’den beri belki de en sa-
kin sınırı olması, İsrail’in Suriye ile ilişkilerin-
deki statükodan hiç de rahatsız olmaması için
önemli bir sebep teşkil ediyor. İsrail’in 2224
rakımlı Hermon Dağı’na (orjinal ismi Cebel-i
Şeyh) konuşlandırdığı radar sistemi ile Şam’ın
hareketlenmelerine vakıf olması ve iki ülke-
nin askerî teknolojileri arasındaki uçurum,
Suriye’den İsrail’e yöneltilecek bir askerî tehdi-
din İsrail’in askerî çevrelerinde çok da önem-
senmemesine sebep oluyor. Diğer bir deyişle,
İsrail Hizbullah ve Hamas’a verilen kısmî des-
tek dışında Suriye’den konvansiyonel anlamda
ciddi bir tehdit beklemiyor.
Suriye içinse durum farklı. Suriye için İsrail bu-
güne kadar direkt bir askerî tehdit oldu. İsrail’in
2007’de Deir ez-Zor’da nükleer tesis olduğunu
iddia ettiği bir komplekse hava saldırısı düzen-
leyebilmesinin de ortaya koyduğu gibi İsrail
gerekli gördüğü takdirde Suriye’ye askerî bir
müdahalede bulunma kapasitesini ve cüretini
elinde bulunduruyor. Suriye’nin bu açık saldı-
rıya ilk planda tahmin edilen tepkiyi koyama-
ması ve İsrail’e karşılık verememesi ise olayın
ironik yönü. Zira, Suriye’de İsrail’e karşı yönel-
“
Suriye, Arap Baharı sürecinde
devrim hareketliliği yaşanan ülkelerden
Türkiye için bir farklılık arz ediyor.
567
s u r i y e ’ d e y ü k s e l e n ş i d d e t
tilen güçlü bir retorik olsa da meselenin pratik
boyutu oldukça zayıf. Yine bu doğrultuda örne-
ğin Irak’a savaşçıların sızmasında kilit ülkeler-
den birisi olan Suriye, Golan üzerinden İsrail’e
sızmalar konusunda tabiri caizse İsrail’den daha
sert. Mahir Esed’in komuta ettiği Golan sınırın-
daki 4. Zırhlı Birlik’in bu tarz sızmalara karşı
takındığı sert tavır biliniyor. Kısaca Suriye ken-
disini İsrail ile direkt bir sıcak çatışmaya soka-
bilecek tüm senaryolardan kaçınıyor.
İsrail’in Suriye’deki olaylara yaklaşımını da
yukarıda anlatılan tehdit algısı şekillendiriyor.
“Bildikleri şeytan” olan Esed’dan direkt bir za-
rar görmeyen İsrail, Esed sonrasını kestireme-
diğinden Esed’ın gitmesine sıcak bakmıyor.
Her ne kadar İsrail’de şeytanîleştirdiği Esed
figürünün gitmesinin kalmasından daha iyi
olabileceğini savunanlar varsa da, İsrail derin
aklı, bölgesel statükonun yerle bir olduğu şu
ortamda bir başka bilinmezliğin içine girmeyi
istemiyor.
Suriye’de olaylar yerel saiklerle başladı ve de-
vam ediyor. Suriye rejiminin direniş ve Batı
komplosu retoriği, milliyetçi destek kazanma
çabalarının bir tezahürü. Esed rejiminin bu
retoriğine prim vermek ise savunulanın aksine
Suriye meselesini karıştırmakla birlikte, mese-
leyi harici müdahalelere açık hale getiriyor. Batı
müdahaleciliğine karşı olmak ve otoriteryaniz-
me karşı bir muhalefet hareketini itham etmek
farklı şeyler. İlki erdemli bir duruşken ikincisi
en kısa ifadeyle Suriye’yi okuyamamak anlamı-
na geliyor.
Mostar, Aralık 2011