Çalışmamızda serum ACE, ADA, IL2R ve SAA değerleri sarkoidozlu olgularda
yüksek, IgE düşük saptanırken olgular aktif ve inaktif diye gruplandırıldığında SAA aktif
olgularda, IL2R ise ekstrapulmoner tutulumu olan olgularda daha yüksek olarak bulundu.
Sarkoidoz tanısından sonra hastalığın seyri bilinmediği için hastaların aktivite
durumları ve hangi hastada fibrozise gidiş olacağı ve buna bağlı olarak solunum
fonksiyonlarının bozulacağı da belli değildir. Sarkoidozda aktivite klinik, radyolojik ve
fizyolojik değişikliklerin devam etmesi durumudur. Birçok sistemi tutan bu hastalıkta
hastalığın aktivitesi, klinik takipte tutulan organların tedavi kararını vermede, bu tedavinin
şekli ve süresinde önemlidir. Günümüzde hastalığın aktivitesi ve şiddetini saptamada klinik,
radyolojik ve fizyolojik parametreler kullanılırken, bunlarla uyumlu bir serum belirteci arama
araştırmaları da gündemdir. Çalışmamızda da hastalığın aktivitesini klinik, radyolojik ve
fizyolojik parametrelerle belirledik. Evre 0 ve 1 olgularda dahi restriktif pulmoner bozukluk
olabileceği ve parankim hasarını saptamada akciğer fonksiyon testlerinin daha duyarlı olduğu
gerçeği ile uyumlu olarak biz de fizyolojik kriterlerle daha fazla sayıda hastanın aktif olarak
değerlendirildiğini saptadık (1, 32–34). Fizyolojik aktivite durumu, klinik ve radyolojik
aktivite durumuna göre anlamlı derecede fazla idi.
Sarkoidoz bilinmeyen bir antijene karşı aşırı bir immün cevapla karakterizedir. Olaylar
monosit-makrofaj aktivasyonu ile başlamakta, granülom formasyonu ile devam etmekte,
remisyon veya fibrozis ile sonuçlanmaktadır. Bu fazlarla ilişkili olarak sarkoidozlu hastalarda
bazı biyokimyasal belirteçler
serumda artmaktadır. Eskiden beri bilinenlerin yanı sıra son
yıllarda bu konuda yapılan çalışmalarda yeni yeni belirteçler ortaya konmaktadır. Kieszko ve
Arkadaşları sarkoidozlu olgularda IL–18 değerini yüksek olarak bulmuşlardır (5). Rothkrantz-
Kos ve Arkadaşları ise çalışmalarında ACE’nin yanı sıra SAA, IL2R ve CRP’yi araştırmışlar
ve bunları yüksek olarak bulmuşlardır (6). Grutters ve Arkadaşları sIL2R düzeyini
sarkoidozlu olgularda yüksek saptamışlardır (22). Kadowaki ve Arkadaşları sarkoidozlu
hastalarda ACE, SAA, sIL2R, KL–6 ve lizozim değerini yüksek bulmuşlardır (35).
Çalışmamızda bu belirteçlerden serum ACE, ADA, IL2R ve SAA düzeylerini sarkoidozlu
olgularda yüksek, IgE düzeyini düşük olarak saptadık.
Serum ACE sarkoidozlu olguların %30-80’inde yüksektir (33). Bu varyasyonun
ölçümlerin farklı zaman dilimlerinde ve farklı radyolojik evrelerde yapılmış olmasına ve
ekstrapulmoner lezyonların varlığına bağlı olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir (36, 37).
Düşük spesifitesi nedeniyle diagnostik marker olarak değil daha çok tedavi yanıtı izlemede
önerenlerin yanı sıra aksini savunanlar da vardır (29). Çalışmamızda serum ACE sensitivitesi
%72, spesifitesi %60 olarak bulunmuştur.
25
ADA, lenfoid hücrelerin özellikler T lenfositlerin diferansiasyonunda önemli rol
oynar. Sarkoidozda hem BAL hem de serumda yüksek değerler bildirilmiştir. Çalışmamızda
ADA en yüksek eğri altında kalan alana sahip (0,98 CI 0,96–1,0) olan parametre olarak
bulunmuştur. Duyarlılığı %93,8 seçiciliği ise %100 olması nedeniyle de en yüksek tanı
değerine sahiptir (%96,6).
Sarkoidozda poliklonal hipergammaglobulinemi yaygındır. Kataria, 14 tedavisiz
hastanın 7’sinde serum IgG ve IgM ve birinde de IgA düzeyinin arttığını saptamıştır (10).
Sarkoidozlu hastalarda serum IgE daha az araştırılmıştır (38–41). Yagura ve Arkadaşlarının
yaptığı bir çalışmada sarkoidozlu hastalarda serum IgE seviyesinde belirgin bir düşüş
gözlemlenmiştir, bu da deri reaksiyonları ile ilgili bulgularla uyum göstermiştir (38) Burnett
yaptığı bir çalışmada ise IgM ve IgE diğer immünglobulinlere oranla daha düşük bulunmuştur
(39). Çeşitli çalışmalarda immünglobulinler BAL sıvısında araştırılmış ve yüksek
bulunmuştur. Bu çalışmalarda periferik kanda yükselmediği belirtilmiştir (42).
Serum IL2R düzeyleri T hücre aktivasyonunun bir kriteridir ve sarkoidozlu hastalarda
yüksektir. Serum IL2R düzeyleri yüksek olan olgularda progresyon görülürken normal
değerlere sahip olgularda tedaviye gereksinim olmamıştır (19, 43). Sarkoidoz tanısında BAL
lenfosit sayısı ile korelasyon göstermesi bakımından anlamlıdır. Bu nedenle Grutters ve
Arkadaşları bu belirteci hasta tanı ve takibinde önermektedirler (22). Ekstrapulmoner tutulum
olduğunda bu düzeyin daha da arttığını gösteren çalışmalar vardır (6, 22, 44).
Sarkoidoz patogenezi dikkate alındığında antijenik stimulus ile IL–1, IL–6
düzeylerinin artması CRP ve SAA gibi akut faz reaktanlarının karaciğerden salınımını artırır.
Sarkoidozda her ikisinin de arttığı gösterilmiştir (6). Çalışmamızda sarkoidozlu hastalarda
SAA yüksek olarak bulunurken, CRP değerlerinde kontrol grubu ile aralarında anlamlı
farklılık saptanmamıştır.
Tüm sarkoidozlu olgular ve serum belirteçleri dikkate alındığında ADA-ACE, SAA-
ACE, IL2R-ACE, SAA-ADA, IL2R-ADA ve SAA-CRP değerleri arasında anlamlı pozitif
korelasyon saptanmıştır. Grutters ve Arkadaşları da sIL2R seviyesi ile BAL’daki CD4+
lenfosit arasında pozitif korelasyon saptamışlardır (22). Müller-Quernheim ve Arkadaşları
sIL2R ile sACE arasında, bizim çalışmamıza benzer şekilde ilişki bulurken, Japonya’dan
Keicho ve Arkadaşları bu ilişkiyi bulmamışlardır (45, 46). Benzer çalışmalardaki bu farklı
sonuçlar hasta seçimi ile ilişkili olabileceği gibi (ekstrapulmoner organ tutulumları, hastalığın
süresi, pulmoner hastalığın aktivitesi gibi) genotip farklılıklarına bağlı da olabilir.
Sarkoidozda aktivite terimi; vücuttaki granülomatöz hastalığın ve organ
fonksiyonlarındaki olası bozulma için mevcut potansiyelin gösterilmesi anlamında
26