28
Tarihten ders almak
Ne yazık ki, Avrupa tarihi sadece övünülecek büyük
başarılardan ibaret değil. Utanç duyulacak pek çok şey de
bu tarihte saklı. Yüzyıllar boyunca, Avrupa ulusları arasında
korkunç savaşlar meydana geldi. Bu savaşlar çoğu zaman
güç ve zenginlik elde etmek ya da din uğruna yapıldı.
Avrupalı koloniciler diğer ülkelerde milyonlarca yerliyi
ya savaşarak, ya kötü muamele ederek ya da kazara
Avrupa’dan getirdikleri hastalıkları bu yerli halklara
bulaştırarak öldürdü. Avrupalılar ayrıca anayurtlarından
aldıkları milyonlarca Afrikalıyı köle olarak çalıştırdı.
Bu korkunç uygulamalardan gerekli dersler çıkarıldı.
Avrupa’da köle ticareti 1800’lerde yasaklandı. Sömürgeler
1900’lerde özgürlüklerine kavuştu. Ve en sonunda
Avrupa’ya barış geldi.
Bunun nasıl gerçekleştiğini öğrenmek için, “Avrupa
Birliğinin Öyküsü” adlı bölümü okuyabilirsin.
Savaş…
Ne yazık ki, Avrupa ailesinin içinde birçok anlaşmazlık
yaşandı. Bunlar genellikle yönetimde kimin söz sahibi
olacağı ve topraklara hangi ülkenin sahip olması
gerektiğiyle ilgiliydi. Bazen hükümdarlardan biri komşu
toprakları fethederek daha fazla güç elde etme ya da
kendi halkının diğerlerinden daha güçlü ve daha iyi
olduğunu kanıtlama amacını güttü.
Şu veya bu şekilde, yüzyıllar boyunca Avrupa’da çok kötü
savaşlar yaşandı. 20. yüzyılda, bu kıtada iki büyük savaş
patladı ve buradan dünyanın tüm ülkelerine yayıldı.
Dünya savaşları olarak bilinen ve milyonlarca kişinin
öldüğü bu savaşlar, geride yoksul ve harap bir Avrupa
bıraktı.
Bu olayların yeniden yaşanmasını engelleyecek bir şey
yapılabilir miydi? Avrupalılar savaşmak yerine karşılıklı
oturup konuşmayı öğrenebilecek miydi?
Bu sorunun yanıtı “evet”.
Bundan sonraki bölüm, Avrupa Birliği’nin öyküsüdür.
29
Biz Avrupalılar, farklı dilleri, gelenekleri, alışkanlıkları
ve inançları olan farklı ülkelerden geliyoruz. Oysa
birçok nedenden dolayı büyük bir aile gibi birbirimize
bağlıyız.
Bunlardan bazılarını aşağıda bulabilirsin.
>
binlerce yıl boyunca bu kıtayı paylaştık;
>
çoğunlukla birbirleriyle akraba olan dilleri
konuşuyoruz;
>
her bir Avrupa ülkesindeki birçok insanın kökeni
başka ülkelere dayanıyor;
>
geleneklerimiz, alışkanlıklarımız ve bayramlarımız
aynı kökenden geliyor;
>
yüzyıllar boyunca Avrupa’nın her yanındaki
insanların bizlere kazandırdığı birçok güzel müzik,
sanat, oyun ve hikâyeyi paylaşıyor ve bunlardan haz
duyuyoruz;
>
Avrupalılar olarak hemen hepimiz dürüstlük,
komşuluk, düşünce özgürlüğü, karşılıklı saygı ve
ihtiyacı olanlara yardım gibi değerlerin önemine
inanıyoruz;
>
dolayısıyla, bizler kendi ülkemiz ve bölgemizin farklı
ve özel yanları kadar Avrupalı olarak paylaştığımız
ortak özelliklerimizin de tadını çıkarıyoruz.
… ve barış
30
© EU
© EU
Jean Monnet.
Robert Schuman.
İkinci Dünya Savaşı 1945 yılında son buldu. Bu dönem, korkunç yıkım ve ölümlerle dolu bir
dönemdi ve savaşın kaynağı Avrupa olmuştu. Avrupa ülkelerinin liderleri buna benzer feci
olayların tekrar yaşanmasını nasıl önleyebilirdi? Daha önce hiç denenmemiş, çok iyi bir plana
ihtiyaçları vardı.
Yepyeni bir fikir
Jean Monnet adlı bir Fransız bu konuda uzun uzadıya düşündü. Monnet, bir ülkenin
savaşabilmek için iki şeye ihtiyacı olduğunu fark etti: tank, silah, bomba yapmakta
kullanılacak çelik için gerekli olan demir ile fabrikalar ve demiryolları için enerji sağlayacak
olan kömür. Avrupa’da bol miktarda kömür ve çelik bulunuyordu. Bu yüzden Avrupa ülkeleri
kolayca silah yaparak savaşa girebilmişlerdi.
Böylece Jean Monnet yepyeni ve çok cesur bir fikirle ortaya çıktı. Fransız ve Alman
hükümetleri – ve belki diğer Avrupa ülkeleri de– kendi kömür ve çelik endüstrilerini artık
kendileri işletmemeliydiler. Bunun yerine, katılımcı ülkelerden gelen temsilciler masaya
oturup tartışarak ortak kararlar almalı ve bu endüstrileri birlikte düzenlemeliydiler. Böylelikle
bu katılımcıların arasında bir savaş yaşanması mümkün olmayacaktı!
Jean Monnet, planının ancak Avrupalı liderler bunu denemek konusunda istekli davranırlarsa
işe yarayabileceği inancındaydı. Fransız hükümetinde bakan olan arkadaşı Robert Schuman’a
bu konudan söz etti. Bunun harika bir fikir olduğuna inanan Schuman, 9 Mayıs 1950 günü
yaptığı tarihi konuşmasında bu düşünceyi duyurdu.
Bu konuşma Fransa ve Almanya liderlerini ikna etmekle kalmayıp Belçika, Hollanda, İtalya ve
Lüksemburg liderlerince de sıcak karşılandı. Böylece bu ülkeler, kömür ve çelik sanayilerini
birleştirip Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) adında bir oluşuma gitmeye karar
verdiler. Bu girişim, barışçıl amaçlara yönelik çalışacak ve Avrupa’yı savaşın yarattığı yıkımdan
sonra yeniden inşa etmeye yardımcı olacaktı. AKÇT böylece 1951’de kuruldu.
Avrupa Birliği’nin
öyküsü
31
© K
eystone
© Randy W
ells/C
orbis
Sınırda beklemekten
bunalanlar… Bunun gibi
kuyruklar eskiden Avrupa’da
normal yaşamın bir
parçasını oluşturuyordu.
Resimdeki biçerdöver gibi
bazı makineler buğday ve
diğer mahsullerin hasadı
için kullanılır.
Ortak pazar
Altı ülke bu girişimin istedikleri gibi yürümesi üzerine birlikte çalışmaya devam etmeye
ve Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) adında bir topluluk kurmaya karar verdiler. AET
1957’de kuruldu.
“Ekonomik”, “ekonomiyle ilgili” yani para, ticaret, iş ve meslek hayatı ile ilgili anlamına
gelir.
Temel amaçlardan biri de, AET ülkelerinin birbirleriyle ticaret yapmalarını kolaylaştırmak
için bir “ortak pazar” oluşturulmasıydı. O zamana kadar, bir ülkeden diğerine mal taşıyan
kamyonlar, trenler ve mavnalar belgelerin kontrol edilmesi ve “gümrük vergileri”nin
ödenmesi gerektiği için sınırlarda durmak zorunda kalıyordu. Bu süreçler işleri
yavaşlattığı gibi yurtdışından gelen malların daha pahalı olmasına da neden oluyordu.
Bir ortak pazar kurmak, Avrupalı ülkeleri tüm bu sınır kontrollerinden, gecikmelerden
ve gümrük vergilerinden kurtaracak, sanki tek bir ülkeymiş gibi birbirleriyle ticaret
yapmalarına olanak verecekti.
Gıda ve tarım
İkinci Dünya Savaşı, Avrupa için gıda üretimini ve başka kıtalardan gıda ithalini çok zor
hale getirmişti. 1950’li yılların başında bile Avrupa’da yiyecek sıkıntısı söz konusuydu.
Bu yüzden AET, çiftçilere daha fazla mahsul üretmeleri için para ödemeyi ve çiftçilerin
toprakla uğraşarak geçinebilmelerini sağlamayı kararlaştırdı.
Bu düzenlemeye “ortak tarım politikası” (ya da OTP) adı verildi. Yeni düzenleme o
kadar iyi yürüdü ve o kadar işe yaradı ki, çiftçiler fazla üretim yapar hale geldi ve bu da
uygulamada değişiklikler yapılmasını gerektirdi! Bugün, OTP çerçevesinde, çiftçilere
kırlık ve kırsal alanların bakımı için de ödeme yapılmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |