SemiTİzm ve anti-semiTİZM



Yüklə 358,99 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə11/15
tarix14.05.2018
ölçüsü358,99 Kb.
#43555
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15

www.altinicizdiklerim.com 

21 


katılıkla  uygulandı.  Günümüzde  gayrimüslimlerin  Cidde  ve  Taif  hariç  Hicaz’ın  tamamına, 

Yahudilerin ise Suudi Arabistan’ın tamamına girmeleri yasaktır. 

Daha  sonraki  Avrupa  anti-Semitizminin  karakteristik  bir  özelliği  olan  ırkçılık, 

İslam dünyasında hiç olmadı. İlkçağ Arabistan’ında hem Hıristiyanlar hem de Yahudiler 

vardı ve her ikisi de Arap ailesinin parçası olarak görülüyordu. Bu algılama biçimine göre, 

Hıristiyanlık gibi Musevilik de kalıtımsal ve değiştirilemez ırksal bir kimlik değil, bireyin 

katılabileceği ya da ayrılabileceği bir dindi. 

 

NAZİLER VE FİLİSTİN SORUNU 

Nazi  hükümetinin  ilk  yıllarında  liderliğin,  dolayısıyla  da  hükümetin,  başlıca  ilgisi 

Yahudilerden kurtulmaktı. Bunu, fiziksel imha ile başarma düşüncesi bazı Nazi liderleri 

tarafından  daha  önce  önerilmişti  fakat  henüz  uygulanabilir  bir  politika  olarak 

görülmüyordu.  Bunun  yerine  tercih  edilen  politika  göçtü  ve  bu  süreci  hızlandıracak  ve 

Almanya’yı bütünüyle Judenrein-Yahudisiz-bir yer haline getirme amacına yaklaştıracak 

her  şey  kabul  edilebilir  görülüyordu.  Fakat  1930’ların  buhranlı  dünyasında  çok  az  ülke 

yoksul  göçmenleri  kabul  etmeye  hevesliydi  ve  Alman  Yahudilerinin  seçenekleri  çok 

sınırlıydı.  Dolayısıyla  Almanlar  Filistin  Mandasını,  istenmeyen  Yahudilerini 

gönderebilecekleri  faydalı  bir  yer  olarak  gördüler  ve  bu  amaçla  bazı  pratik  adımlar 

atmaya bile heveslendiler. 

Nazilerin Siyonizme ve bir Yahudi devletine karşı takındıkları tutum başlangıçta 

küçümseyici  sonra  da  düşmancaydı.  Irkçı  Nazi  teorilerine  göre  sadece  Aryanlar  siyasi 

egemenlik hakkına sahipti; ve egemenliği de sadece onlar kullanabilirdi. 

Karakteristik  bir  Nazi  görüşü  1937’de  Filistin’i  gezen,  parti  gazetesi  Angriff’in 

editörü tarafından ifade edildi. Bu zat, Alman Dışişleri Bakanlığı’nın Yakındoğu dairesinin 

başkanına  yazdığı  bir  mektupta  şu  gözlemde  bulunuyordu: 

“Yahudilerin  Almanya’dan 

Filistin’e  gelerek  servetlerini  burada  harcamaları  iyi  bir  şey...  Filistin,  Alman 

Yahudilerinin  göç  etmesi  için  uygun  bir  yer.  Buraya  kök  salamayacaklar,  servetlerini 

harcayacaklar  ve  Araplar  tarafından  temizleneceklerdir...  Filistin’deki  Yahudiler 

belalarını bulmuştur, sonları kızgın bir tavadan ateşe atlamak olacaktır.”

 

Alman milliyetçiliğinin önceki versiyonlarında küçük bir unsur olan Yahudi karşıtı 



tema,  Nazi  milliyetçiliğinde  ana  tema  haline  gelmiş  ve  Yahudi  Ulusal  Yurdu’nun 

oluşturulması  ve  bir  Yahudi  devletinin  kurulması  olasılığı  karşısında  kendilerini  tehdit 

altında  hissedenlere  yeni  bir  sığınak  oluşturmuştu.  Yahudi  düşmanlığı  hem  Araplara 

yönelik  Alman  propagandasında  hem  de  Almanlara  yöneltilen  Arap  taleplerinde 

vurgulandı. Arap işlerine yönelik Alman resmi raporları, Yahudi karşıtı duyguların, Nazi 

davasını desteklemekteki değerine sürekli olarak göndermede bulunuyordu. 

Elbette,  Almanlar  ilke  olarak,  sadece  Yahudi  karşıtı  değil  aynı  zamanda  anti-

Semitistti.  Soykırım  reddiyesi,  Nazi  yanlısı  ya  da  neo-Nazi  propagandanın  favori 

temasıdır. Bu reddiyeye konuya ilişkin Arapça eserlerde sıklıkla, resmi açıklamalarda da 

ara sıra rastlanır. Bizzat Nasır, aşırı sağcı haftalık gazete Deutsche Nationalzeitung’un 1 

Mayıs 1964 tarihli sayısında yayımlanan mülakatında, “İkinci Dünya Savaşı’nda kalplerimiz 

Almanlarla  birlikteydi,”  dedikten  sonra,  “6  milyon  Yahudi’nin  öldürüldüğü  yalanını  hiç 




www.altinicizdiklerim.com 

22 


kimse  ciddiye  almamıştır,”  gözleminde  bulunur.  Eichmann’ın  yakalanması  ve  1961’de 

Kudüs’te  yapılan  yargılamayla  ilgili  olarak,  Arap  medyasında  çıkan  yorumlar  çeşitliydi. 

Suudi gazetesi al-Bilad’ın 31 Mayıs 1960 tarihli sayısında “Beş Milyon Yahudi’yi Öldürme 

Şerefine Nail Olmuş Eichmann Yakalandı” başlığı altında verilen bir haber tipik düşmanca 

tavrı yansıtıyordu. 

Avrupa’nın  ve  özel  olarak  da  Avrupa  anti-Semitizminin  etkisi,  hem  örnek  teşkil 

etme  hem  de  propaganda  yoluyla  yeni Arap  anti-Semitizminin  tohumlarını  ekti  ve  buna 

zemin  oluşturdu.  Fakat  Yahudileri  etkileyen  en  önemli  etken,  hiç  şüphesiz  Filistin 

sorunuydu.  Arapların  ve  nihai  olarak  da  Müslümanların  Yahudilere  yönelik  tutumlarının 

değişmesi, Arap-Siyonist ve Arap İsrail çatışmasının birbirini izleyen aşamalarının arka 

planında görülmelidir. Bu çatışmanın gelişimi, dört önemli olayın damgasını vurduğu dört 

farklı  döneme  ayrılabilir:  1882’de  Osmanlı  Filistin’inde  Siyonist  yerleşimin  başlaması, 

1918’de Osmanlı yönetiminin yerini İngilizlerin alması, 1948’de İsrail’in ortaya çıkması ve 

İsrail yönetimini Filistin Mandası’nın tamamına yayan 1967 İsrail zaferi. 

Değişen  koşullara  göre,  bazen  çok  bazen  az  sayıda  ama  asırlar  boyunca  sürekli 

olarak  Kutsal  Topraklara  Yahudi  göçü  olmuştu.  Fakat  bu  göçler  siyasi  amaçlarla  değil, 

daima dinsel ve kültürel güdülerle gerçekleştirilmişti. 

Bir  Yahudi  devletinin  kurulmasına  yönelik  ilk  adım,  1882  yılında,  Rus 

İmparatorluğu’ndan  3-4  bin  Yahudi’nin  Filistin’e  gelmesiyle  atıldı.  Öncellerinin  aksine 

gelen  Yahudiler,  araştırmak,  dua  etmek  ve  ölmek  için  gelen  yaşlı  adamlardan  değil, 

çalışmak,  inşa  etmek  ve  yaşamak  için  gelen  genç  kadın  ve  erkeklerden  oluşuyordu.  Bu, 

1914’de  savaşın  çıkmasına  kadar  Filistin’deki  Yahudi  nüfusunu  85.000  ila  90.000 

seviyesine  ulaştıran,  büyük  ölçüde  Doğu  Avrupa’dan  gelen  göçmen  dalgaları  serisinin 

ilkiydi.  Bu  yeni  göç  dalgasının  ana  çıkış  noktası  ve  göçmenlerin  büyük  çoğunluğunun 

geldikleri  yer  Doğu  Avrupa  olmasına  rağmen,  bunlar  yalnız  değildiler.  Aynı  dönem 

boyunca, Kuzey Afrika ile Orta Asya’dan ve Osmanlı İmparatorluğunun Balkan ve Arap 

topraklarındaki  diğer  Osmanlı  eyaletlerinden  gelenlerin  yanı  sıra,  beş  bin  civarında 

Yahudi de, Arabistan’ın uzak güneydoğu köşesindeki Yemen’den gelmişti. 

Osmanlılar  Siyonist  yerleşimleri  engellemek  için  başlıca  iki  yöntem  kullandılar; 

Filistin’e  Yahudi  göçünü  yasaklamak,  yabancı  yani  Osmanlı  olmayan  Yahudilere,  toprak 

satışını sınırlamak ya da yasaklamak. Her iki yöntem de başarılı olamadı. 

Osmanlılar  resmi  Rus  anti-Semitizmini  çok  iyi  bilmelerine  rağmen,  eyaletlerinin 

birinde  yabancılardan  oluşan  önemli  bir  azınlığın  asırlardır  en  ölümcül  ve  en  tehlikeli 

düşman  olarak  gördükleri  bu  Avrupa  imparatorluğunun  koruması  altında  büyümesi 

karşısında endişe duymaktan başka bir şey yapamadılar. 

İlk  dönemlerde,  Arapların  Siyonizme  yönelik  muhalefeti  ulusal  değil  sadece 

dinseldi.  Romalıların  fethederek  boyundurukları  altına  soktukları  Judaea  topraklarına 

verdikleri Filistin ismi, Arap Fatihler tarafından da bir süre, Suriye vilayetinin, bir idari 

alt birimini belirtecek şekilde kullanılmaya devam edildi. 

Yahudi  göçüne  ve  yerleşimine  yönelik  başlangıçtaki  Arap  muhalefeti  yerel  ve 

pratikti. Bu muhalefet ülkedeki birkaç yerde Yahudi tarım yerleşimlerinin kurulmasıyla 

başlamış ve otlatma hakları, arazi tapuları, ve birbirinden çok farklı arka planlara sahip 



Yüklə 358,99 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə