SemiTİzm ve anti-semiTİZM



Yüklə 358,99 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə14/15
tarix14.05.2018
ölçüsü358,99 Kb.
#43555
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15

www.altinicizdiklerim.com 

27 


Yahudi’den

  Yahudi  olarak  bahsediliyor  ve  Siyonist  ya  da  İsrailli  gibi  başka  bir 

sıfat kullanılmıyordu. Hıristiyanların aksine, Yahudilerin tümü kötüydü. 

Makaleler, diğer iki düşmanla–



Marksistler ve Laikler

-ilgili olarak ise, bunların her 

ikisinin  de  ya  Yahudi  olduklarını  ya  da  Yahudiler  tarafından  yönlendirildiklerini  ve 

işlendiklerini iddia etmekteydi. 

Birçok bakımdan en sinsi ve gerçek İslam için en tehlikeli dördüncü düşman ise 

laik reformculardı.  

İlk  büyük  laik  devrimci,  bu  süreci  başlatan  “çıban  başı”  ve  diğer  hepsinin 

öykündüğü  kişi,  Birinci  Dünya  Savaşı’nda  Türklerin  yenilmesinden  sonra  Osmanlı’nın 

küllerinden  Türkiye  Cumhuriyeti’ni  yaratan  ve  medeni  hukuk  sorunlarında  dahi  İslam 

Şeriatı’nın yerini modern laik kanunların aldığı; din ve devlet işlerinin birbirinden ayrıldığı 

İslam tarihindeki ilk entiteyi kuran Mustafa Kemal Atatürk’tü

Makalelerde belirtildiğine göre, Atatürk, Filistin’in Siyonistlere verilmesine karşı 

çıktıkları  için  Osmanlı  sultanlarını  ceza  olsun  diye  deviren  bir  dönme,  yani  gizli  bir 

Yahudi’ydi. Doğruluğuna ilişkin en ufak bir kanıt bile bulunmayan bu son iddia kökten dinci 

yazılarda geniş kabul görmüştür. 

Arap ülkelerindeki yeni tip Yahudi karşıtı literatürün bir başka özelliği İsrailliler, 

Siyonistler ve Yahudiler arasındaki ayrımın fiilen ortadan kalkmış olmasıdır. 

1973  savaşında  Mısır  ordusu  için  hazırlanan  eğitim  kitapçıklarında,  düşmana 

göndermede  bulunurken  “Yahudiler”  denmekte;  hatta  bütünüyle  askeri  konularda  dahi 

“Yahudi  orduları”  ya  da  “Yahudi  subayları”  tabirleri  kullanılmaktadır.  Dolayısıyla  birçok 

Arab’ın,  düşmanlığı  İsrail’den  tüm  Yahudi  halkına  ve  mevcut  Yahudi  kuşağından 

binlerce yıllık atalarına yaydıkları açıktır. 

Klasik  dönemlerde  Eski  Ahit’le  ilgili  olarak  Müslüman  bilim  adamları  tarafından 

yapılmış çok az eleştiri vardı. Müslüman alimler, bu yöndeki dikkatlerini daha çok İslam’ın 

tek  ciddi  düşmanının  kutsal  kitabı  olan,  Yeni  Ahit’e  karşı  yöneltmişlerdi.  Bazı  Arap 

yazarlar  Eski  Ahit’te,  Yahudilere  atfettikleri  tüm  şeytani  özelliklerin  ve  karanlık 

kumpasların köklerini Eski Ahit’te bulduklarını iddia ederler. 

1948  yazında,  İsrail’in  kurulması  ve  Arap  ordularının  yeni  ülkeyi  daha  doğarken 

yok  etmeye  yönelik  başarısız  çabalarıyla  birlikte,  Arap  ülkelerindeki  Yahudilerin  zaten 

kötü  olan  durumları  hızla  felakete  doğru  gitmeye  başladı.  Mısır,  Irak  ve  Suriye’de 

Yahudiler  keyfi  olarak  tutuklanıyor,  sorgulanıyor  ve  işkenceye  uğruyorlardı.  Malları 

müsadere ediliyor, Arap davasına bağışta bulunmaya zorlanıyor, işten çıkarılıyor, hareket 

özgürlükleri  kısıtlanıyor  ve  kendilerine  karşı  ticari  ve  mali  kısıtlamalar  uygulanıyordu. 

Fas’a bile yayılan birçok şehirde çıkan ayaklanmalarla durum iyice anlaşılmıştı. 

Nazi rejiminin ilk yıllarında Almanların yaptığı gibi, Arap hükümetleri de öncelikle 

kendi  Yahudilerinden  kurtulmak  istediler.  Göç  en  kesin  çözümdü  ve  yine  Naziler  gibi 

nereye  gittikleriyle  pek  ilgilenmiyorlardı.  Zengin  ve  iyi  durumda  olanların  çoğu  Batı 

Avrupa  ve  Amerikalara  gitmeyi  yeğledi.  Fakir  olanların  çoğu  ise  İsrail’e  yerleşti.  En 

azından iki Arap hükümeti, Irak ve Yemen, kendi Yahudilerinin İsrail’e gönderilmesinde 

doğrudan işbirliği yaptı. Diğerleri durumu görmezlikten gelmeyi tercih etti. 



www.altinicizdiklerim.com 

28 


Arap  topraklarındaki  büyük  Yahudi  topluluklarından,  sadece,  varlıkları  her  iki 

ülkenin de mevcut siyasi düzeninin devamı için gerekli olan Fas ve Tunus Yahudileri fazla 

sayıda  kaldı.  Suriye’de  ağır  kısıtlamalarla  birlikte  hala  birkaç  bin  Yahudi  yaşıyordu. 

Yahudi  komünal  tarihinin  uzak  antikiteye  kadar  gittiği  Mısır,  Irak,  Yemen,  Libya  ve 

Cezayir’de Yahudi toplumu ortadan kalkmış ve sadece birkaç yaşlı Yahudi kalmıştır. 

Ortadoğu’daki Arap devletlerinden hemen hemen bütün Yahudilerin ayrılmasından 

sonra,  mücadele  yeni  bir  biçim  aldı:  algılanan  düşmanlarına-İsrail  devletine  ve  onun 

arkasındaki dünya Yahudiliğine-karşı siyasi savaş. İsrail’e karşı alınan askeri ve ekonomik 

önlemlerin  başarısız  olmasıyla,  Arap  hükümetleri  ideolojik  silahlara  gittikçe  daha  fazla 

önem vermeye başladılar. 

Soykırımın İsrail devletinin kurulmasından üç yıl önce sona erdiği doğru olmasına 

rağmen yine de bu olaya çok önemli bir katkısı olmuştur-bir yandan ulusal yurda umutsuz 

ve son kertede de durdurulamaz Yahudi akınını tetikleyerek, diğer yandan da uluslararası 

duygudaşlığı  ve  bu  amaca  yönelik  destekleri  seferber  ederek.  Haklı  olarak,  soykırım 

olmaksızın  İsrail  devletinin  de  kurulamayacağı  iddia  edilmiştir;  nitekim  merhum  Şeyh 

Halil-ür-Rahmanlı  (Hebron)  Cabiri  bir  keresinde  ironik  bir  biçimde 

“Yahudiler,  Yahudi 

devletinin  kurucuları  olarak  Tel-Aviv’in  merkezine  Adolf  Hitler  ve  Emin  el-Huseyni’nin 

heykelini  dikmelidir,”

  demişti.  Kesinlikle  abartılı  olmayan  bu  gözlem  gerçeğin  özünü 

oluşturmaktaydı. 

Günümüzde Arap ülkelerinde tarihe müthiş bir ilgi duyulmasına rağmen, Arap ve 

İslam  tarihiyle  ilgili  devasa  literatür  Yahudilerin  tarihine,  hatta  kendi  Yahudi 

toplumlarının  tarihine  bile  çok  az  ilgi  göstermiştir.  Esat  Razzuk’un,  Siyonizmle  Talmud 

Yahudiliği arasındaki farkı ortaya koyabilmek için standart İngilizce çeviriden ve geniş 

kapsamlı bilimsel literatürden yararlanarak yazdığı kitap bu alanda tektir. 

Şimdiye  kadar  yerel  Yahudi  tarihinin,  Müslüman  tarihçilerin  ciddi  bir  biçimde 

ilgisini çektiği tek ülke, ülkedeki Yahudilerin tarihiyle ilgili birkaç kitabın ve makalenin 

yayımlandığı  Mısır’dır.  Bunlar,  genel  anti-Semitik  sövgülerden  çok  daha  iyi  olmalarına 

karşın, yine de polemik amaçlı yazılardır. 

Yetmişlerin  başlarında,  1973  savaşının  sonrasında  bazı  Mısırlıların,  ama  taktik 

nedenlerle ama gerçekten barış arzusuyla, İsrail’le uzlaşmayı istediklerine ilişkin çeşitli 

belirtiler bulunmaktaydı. Enver Sedat’ın Kasım 1977’de Kudüs’e gerçekleştirdiği ziyaret 

ve  bunu  izleyen  barış  anlaşması  Arap-İsrail  ilişkilerinde  ve  sonuç  olarak  da  Arapların 

Yahudilere  karşı  tutumunda  köklü  bir  değişim  meydana  geleceğinin  habercisi  gibi 

gözüküyordu. 

Mısır’a  gelen  ilk  İsrailli  turistler  sıradan  insanların  sıcaklığı  ve  dostça  tavırları 

karşısında hayrete düştüler. Fakat bu yeni ruh hali fazla uzun sürmedi, Mısır medyasında 

asla  bütünüyle  kaybolmayan  anti-Semitik  temalar,  çok  daha  güçlü  bir  biçimde  yine 

hortladı.  

Anti-Semitik  yapıtlardaki  sürekliliğin  ve  depreşmenin  en  güçlü  etkilerinden  biri 

Arap  ülkelerinde,  özellikle  Suudi  Arabistan  ve  Kuveyt’te  kendisini  göstermiştir.  Enver 

Sedat İsrail’le müzakerelere başladığında ve nihayetinde de barış anlaşması yaptığında 

Arap  Birliği’nden  ve  Arap  ulusları  toplumundan  ihraç  edildi,  soyutlandı  ve  İsrail’e 




Yüklə 358,99 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə