SemiTİzm ve anti-semiTİZM



Yüklə 358,99 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə15/15
tarix14.05.2018
ölçüsü358,99 Kb.
#43555
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15

www.altinicizdiklerim.com 

29 


yönelmiş  düşmanlık  kadar  büyük  bir  düşmanlığa  maruz  bırakıldı.  O  zamandan  bu  yana 

Mısır-Arap ilişkilerinde önemli bir gelişme yaşandı ve birbirini izleyen Mısır hükümetleri 

Arap kamuoyu tarafından bir ölçüde kabul görmeye başladılar. 

Yaşayan  en  büyük  Arap  romancı  olarak  görülen  Mısırlı  yazar  Necip  Mahfuz, 

İsrail’le  barış  içinde  bir  arada  yaşama  yanlısı  açıklamalarda  bulunup  İsrailli  yazarlarla 

yazışmalar yaptığında, hemen hain yaftası yapıştırıldı ve kitapları Arap Birliği’nin boykot 

listesine  sokuldu.  Bu  kitaplar  hala  Arap  ülkelerinde  geniş  bir  biçimde  dağıtılmak  ve 

okunmakla birlikte sadece korsan baskıları yapılabilmektedir. 

Hiç  şüphesiz Mısırlı  yazarların,  okuyucularına İsrail  ve  Siyonizmle  ilgili  tarafsız 

yorumlar vermesini beklemek için henüz çok erkendir. Fakat hiç olmazsa, kamuoylarına ve 

daha önemlisi okullardaki çocuklara yeni komşularının tarihini, dinini ve kültürünü biraz 

da  olsa  öğretirken,  Avrupa  anti-Semitizminin  saçma  ve  şeytani  fantezilerinden  daha 

soğukkanlı ve daha gerçekçi bir yaklaşım tarzı benimsemeleri beklenebilir. Ne yazık ki, 

önemli sayıda Mısırlı bilim adamı, yazar, editör ve yayıncı kendilerini, Suudi Arabistan’ın 

düşünce ortamına ve kültürel bağımlılığına uymak zorunda hissederlerken medyada önemli 

bir değişim yaşanması pek olası gözükmemektedir. 

 

YENİ ANTİ-SEMİTİZM 

İsrailliler,  diğer  Yahudiler  ve  Yahudi  yandaşları  arasında  İsrail  ya  da  Siyonizm 

düşmanlığını anti-Semitizmle eş tutma ve Arafat’ı, yeni ve başarısız bir Hitler, FKÖ’yü de 

günümüzün  Nazi  SS  kıtası  olarak  görme  eğilimi  bulunmaktadır.  Kesin  olarak  söylemek 

gerekirse bu yanlış bir eşleştirmedir. Hem kökenleri hem de esası itibariyle Arap-İsrail 

çatışması  siyasi  bir  çatışmadır-halklar  ve  devletler  arasında,  önyargı  ya  da  zulüm  gibi 

nedenlere değil reel politikle ilgili sorunlara dayanan bir uyuşmazlık. 

Fakat Arap-İsrail uyuşmazlığı normal bir çatışma örneği olmakla birlikte kendisini 

biricik  kılan  bazı  anormalliklere  de  sahiptir.  Bu  anormallikler  biri  hariç  tüm  Arap 

devletlerinin İsrail’i resmen tanımayı ya da İsrail’in resmi temsilcileriyle müzakerelerde 

bir  araya  gelmeyi  reddetmelerinden  kaynaklanmaktadır.  Bu  durum  nereyse  kırk  yıllık 

İsrail  mevcudiyetinden  ve  Arapların  bir  dizi  siyasi  ve  askeri  yenilgisinden  sonra  bile 

varlığını sürdürmektedir. 1984 yılında İsrail’le müzakere eden ve doğrudan bir anlaşma 

imzalayan Lübnan anlaşmadan çekilmek zorunda bırakıldı ve Lübnan hükümetinin, ülkesini 

barışçıl bir biçimde işgalden kurtarma amacıyla da olsa, İsrail’le siyasi temas kurmasına 

izin verilmedi. Lübnan’ın aksine bağımsız bir dış politika çizgisi izleyebilecek ve İsrail’le 

bu  tür  ilişkilere  girebilecek  güçte  olan  Mısır  hemen  hemen  bütün  Arap  devletlerince 

lanetlendi; bunlardan çoğu Kahire’yle diplomatik ilişkileri kesti ve Mısır da tıpkı İsrail’e 

yapıldığı gibi tecrit edildi. 

En  sert  uyuşmazlıklarda  bile-Fransa  ve  Almanya  arasındaki  Alsace-Lorraine 

üzerindeki uyuşmazlık, Türkiye ile Yunanistan arasında Kıbrıs ve Ege sorunları nedeniyle 

çıkan  uyuşmazlık,  Çin-Japonya,  Hindistan-Pakistan,  İran-Irak  arasındaki  uyuşmazlıklar 

gibi-taraflardan biri diğer tarafı yok saymamış, diyalogu bütünüyle reddetmemiş ve karşı 

tarafı yenilgiye uğratmanın yanı sıra onu bütünüyle yok ederek haritadan sileceğini ilan 

etmemiştir.  Bazı  Arap  ülkelerindeki  devlet  adamları  artık  özel  konuşmalarda  ya  da 



www.altinicizdiklerim.com 

30 


yurtdışında,  İsrail’le  barış  içinde  bir  arada  yaşamaktan  ve  barıştan  söz  etseler  de 

Mısırlılar  hariç,  çok  azı  bunu  geleneksel  muğlak  ifadelerin  ötesine  geçen  kavramlarla 

açıkça ve ülke içinde dile getirebilmektedirler. 

Öyleyse  bu  biricikliğin-neredeyse  kırk  yıl  geçtiği  halde  hala  dinmeyen  bu  özel 

öfkenin-altında  yatan  nedir?  Bazılarına  göre  bunun  nedeni,  Filistinlilerin  yerlerinden 

edilerek  komşu  ülkelere  göç  etmek  ve  buralarda  kalabalık  gruplar  halinde  mülteci 

kamplarında yaşamak zorunda bırakılmalarıdır. 

Fakat Filistinli mülteciler sorununun çözümsüzlüğü, bir siyasi sorunun nedeni değil 

sonucudur.  Öyleyse  duyulan  bu  öfke-birçoklarının  öne  sürdüğü  gibi-İsrail  devletinin 

denizin öte tarafından gelen yabancılar tarafından yaratılmasından ve İsrail’in kurulduğu 

topraklarda  yaşayan  birçok  kişinin  yerinden  edilip  kalan  kısmının  da  fethedilen  halk 

statüsüne indirgenerek kendilerine daha önce yaşamadıkları bir ülkenin dayatılmasından 

kaynaklanıyor olabilir mi? Elbette bu olaylar derin bir kızgınlık duygusuna yol açmıştır. 

İsraillilerin  “ötekiler”  olarak  algılanması  Arap  ülkelerinde  ve  diğer  Müslüman  ülkelerde 

doğan İsrailli Yahudi çoğunluğa rağmen hala sürmektedir. 

Peki  Filistin’in  sona  ermesi  ve  İsrail’in  doğmasına  yönelik  Müslüman  tepkisindeki 

bu  özel  öfkenin  nedeni  neydi?  Kısmen  bunun  nedeni  Filistin’in  konumuyla-zira  bu  bölge 

İslam dünyasının Arap çekirdeğinin tam kalbinde bulunmaktadır-ve Mekke ile Medine’den 

sonra  İslam’ın  üçüncü  kutsal  şehri  sayılan  Kudüs’ün  Filistin  topraklarında  bulunmasıyla 

ilgilidir. Fakat hepsinin ötesinde, sayısız konuşmada ve yazıda açıkça görüldüğü üzere bu 

öfke duygusu Müslüman Arap ordularına, dramatik yenilgiler tattırarak Müslüman Arap 

nüfusa kendi yönetimlerini dayatanlardan kaynaklanmaktadır. 

Nazilerin  aksine  Ruslar,  Yahudi  karşıtı  politikaya  bağlı  değillerdi  ve  anti-

Semitizme  yönelik  tutumları  da  onu  kınamaktı.  Eğer  çıkarları  gerektiriyorsa  taraf 

değiştirmekte hiçbir sakınca görmüyorlardı ve nitekim 1940’ların sonunda kısa bir süre 

öyle de yaptılar. Sovyet diplomasisi İngiltere’ye karşı İsrail’i destekledi. Nitekim, yeni 

Yahudi devletinin Arap ordularının 1948’deki saldırılarına direnmesini mümkün kılan Doğu 

Bloğu’ndan gelen silahlardı. Fakat o dönemden beri Sovyetler Birliği yönünü diğer tarafa 

çevirerek destekçileri ve uydularıyla birlikte hem İsrail’e hem de Siyonizme karşı sürekli 

bir düşmanlık politikası izledi. 

Hem iç hem de emperyal siyaseti açısından, Moskova’nın, önemli sayıdaki Sovyet 

vatandaşını etkileyebilecek ve Sovyet sınırlarının ötesinde bir odak noktasına sahip bir 

akıma  karşı  çıkmak  için  özel  nedenleri  bulunmaktadır.  Sovyetler  pan-İslamizm'i,  Pan-

Türkizm'i ve pan-İranizm'i kötülemişler, suçlamışlar ve bastırmışlardır çünkü Sovyetler 

Birliği’nin  Müslüman,  Türkçe  konuşan  ve  Farsça  konuşan  halkları  bu  akımlardan 

etkilenebilecek  ve  bağlılıklarını  Moskova  yerine  Türkiye,  İran  ya  da  İslam  dünyasına 

çevirebileceklerdir.  

Siyonizm,  deyim  yerindeyse  bir  tür  Pan-Judaizm'dir  ve  tek  başına  bu  nedenle 

suçlanmayı  hak  etmektedir.  Fakat  yine,  yabancı  devletlerin  ele  alınmasında  olduğu  gibi 

içteki muhalif akınların ele alınmasında da, düşmanlık derecesi ve bu düşmanlığın ifade 

edilme biçiminde önemli farklılıklar bulunmaktadır. 



www.altinicizdiklerim.com 

31 


Komünizm  ideolojik  olarak  Siyonizme  karşı  çıkan  tek  inanç  değildir.  Dinsel 

gerekçelerle Siyonizme karşı çıkan ve insani bir kurum tarafından bir Yahudi devletinin 

kurulmasını  Tanrı  iradesine  aykırı  bir  şey  olarak  gören  bazı  dindarlar-Hıristiyanlar, 

Müslümanlar hatta Yahudiler-bulunmaktadır. 

Dünyada  Amerikan  nüfuzunun  artmasıyla  moda  düşman  ırkçılık  olunca,  Siyonizm 

ırkçı olarak yeniden sınıflandırıldı ve Birleşmiş Milletlerde bu yönde bir karar alındı. 10 

Kasım  1975  tarihinde  oylanan  karar  72  lehte,  35  aleyhte  ve  32  çekimser  oyla  kabul 

edildi.  Bekleneceği  üzere,  tüm  komünist  ve  İslami  devletler  karar  lehinde;  dünyadaki 

liberal  demokrasilerin  hemen  hemen  tümü  ise  kararın  aleyhinde  oy  kullanmışlardır. 

Üçüncü Dünya ülkeleri ise üç kategori arasında dağılım göstermişlerdir. 

Günümüzün  önemli  bir  özelliği,  Ortadoğu’dan  ve  bu  bölgenin  sorunlarından 

bağlantısız olarak daha geniş bir kapsam kazanan Siyonizm karşıtlığının hızlı gelişimidir. 

On  dokuzuncu  yüzyılda  dinsel  olarak  ifade  edilen  Musevilik  karşıtlığı  gerici  ve  demode 

olarak  görülmeye  başlandı  ve  yerini,  daha  modern  ve  seküler  çevrelerde  güncel  ve 

bilimsel  olduğu  düşünülen  ve  ırksal  olarak  ifade  edilen  anti-Semitizme  bıraktı. 

Günümüzde Irkçılık-özellikle artık Yahudilerden çok siyahlara karşı düşmanlık duymakla 

ilgili  olduğu  Batı’da-itibar  kaybetmiştir  ve  ırksal  anti-Semitizmin  yerini  anti-Siyonizm 

almıştır.  Anti-Siyonizmde,  daha  önce  dinin  sonra  da  ırkın  işgal  ettiği  yeri  politika 

doldurmaktadır. Değişim özden ziyade ifade ve vurgudadır çünkü bu unsurların hepsi hala 

mevcuttur.  Şimdi  bile  bir  kimse  bir  Yahudi’ye  bu  şekilde  saldırmak  ve  onu  kötülemek 

istediğinde, bulunduğu toplumdaki ortamın ve hakim ideolojinin dinsel, etnik ya da siyasi 

olup olmamasına bağlı olarak ona inançsız, Semit ya da Siyonist diyebilmektedir. 

Peki Yahudilerin kendileri nedir? Anti-Semit açısından tüm Yahudiler Siyonist ve 

İsrail  yanlısıdır  çünkü  Yahudi,  Siyonist  ve  İsrailli  birbirlerinin  yerine  geçebilen 

kavramlardır.  Fakat  gerçek  biraz  farklıdır  ve  Yahudiler  şu  ya  da  bu  konuda  kesinlikle 

yeknesak  değillerdir.  İster  İsrail’e  destek  biçiminde  olsun  isterse  başka  bir  amaçla 

olsun,  evrensel  Yahudi  komplosu  anti-Semitik  hayal  gücünün  bir  ürünüdür  ve  hiçbir 

gerçeklik  payı  bulunmamaktadır.  Birçok  Yahudi,  belki  de  artık  çoğu  Yahudi,  değişen 

ölçülerde İsrail yanlısıdır. Fakat hiç de küçümsenmeyecek sayıda İsrail’in etkin muhalifi 

olan başka Yahudiler de vardır. 

İsrail’in  1982’de  Lübnan’ı  işgal  etmesi  gibi  sorunların  hepsi  barış  anlaşması 

imzalayan ilk Arap devleti ile İsrail arasındaki yeni ve hassas ilişkileri gerdi. Fakat bu 

zorluklara rağmen, Mısırlılar İsrail’le ilişkilerini, asgari düzeyde de olsa, sürdürdüler ve 

Kahire’de  bir  İsrail  akademik  merkezinin  kurulmasına  izin  verdiler.  Yapıtlarında, 

sempatiyle  olmasa  bile,  en  azından  şiddetli  bir  kötülemeye  girmeksizin  İsrail’i 

tartışabilen  bazı  Mısırlı  yazarlar  bile  mevcuttur.  Bunlar  küçük  belirtilerdir  ve  şimdiye 

kadar  Mısırla  sınırlı  kalmıştır.  Yine  de  önemli  değişiklikler  meydana  gelmiştir.  İsrail’le 

barış  anlaşması  imzaladıktan  sonra  bütün  Arap  devletleri  Mısır’la  diplomatik  ilişkilerini 

kesmemişlerdir.  Öyle  yapan  Ürdün,  Mısır’la  diplomatik  ilişkilerini  yeniden  kurmuş 

durumdadır.  Bazı  ülkelerde  Arap  politikacılar  ve  gazeteciler,  daha  önce  kullandıkları 

“sözde  devlet”  ve  “Siyonist  çeteler”  yerine  İsrail  ve  İsrailliler  diyebilmektedir.  Hatta 

bazıları-elbette uygun bağlamlarda-tabu olan barış sözcüğünü bile kullanmaktadırlar. 




www.altinicizdiklerim.com 

32 


Şimdiye  kadar  daha  önemli  olduğu  kanıtlanan  başka  bir  etmen,  Orta  ve  Doğu 

Avrupa’daki  klasik  anti-Semitlerde  bulunan  derin  nefret  özelliğinin,  anti-Semitik 

Müslümanlarda-birkaç  istisna  hariç-bulunmamasıdır.  Arap  ülkelerine  seyahat  eden 

Avrupalı  ve  Amerikalı  Yahudiler,  anti-Semitizm  içeren  çok  sayıdaki  yazılı  ve  görsel 

malzemeye  rağmen,  seyahatleri  esnasında  bire  bir  muhatap  oldukları  tek  anti-Semitik 

düşmanlığın, Araplarca değil, bu ülkelerdeki kendi vatandaşları tarafından gösterildiğini 

gözlemlemişlerdir.  Aynı  şekilde,  Batı’ya  seyahat  eden  İsrailliler  Arabofillerden  (Arap 

severler-ç.n.) ziyade Araplarla daha kolay dostluk kurabilmektedirler. 

Hıristiyan  anti-semitler  için  Filistin  sorunu  bir  bahane  ve  nefretlerini  boşaltma 

kaynağıdır; Müslüman anti-Semitler içinse bir davadır. Belki bu dava ortadan kalkarsa ya 

da önemini yitirirse, düşmanlık da zayıflayabilir-kaybolmaz ama en azından eski önyargı 

düzeyine döner. Bu önyargı düzeyi de kötüydü ama insani ilişkiler kurmaya hatta siyasi 

diyalog  başlatmaya  elverişliydi.  Bu  sefer,  neredeyse  başlangıcından  beri  Hıristiyanlığı 

kırıp  geçiren  anti-Semitik  virüsün  sonunda  yok  edilme  sürecinde  olduğunun  bazı 

belirtileri  bulunmaktadır;  ama  ne  yazık  ki  aynı  derin  dinsel  nefret  şimdi  de  İslam’ın 

dayanıklı  vücuduna  saldırmaya  başlamıştır.  Seçim  anı  çoktan  geçmiş  ve  virüs  İslam’ın 

kanına  karışmış  olabilir.  Geçmiş  kuşaklar  boyu  Hıristiyanlığı  zehirlediği  gibi  şimdi  de 

İslam’ın kuşaklarını zehirleyebilir. 

Yahudilere  karşı  duydukları  nefret,  klasik  Avrupa  ya  da  Amerika  anti-

Semitlerininki  kadar  derin  ve  tüketici  olan  münferit  Arap  yöneticilerini  ve  yazarlarını 

teşhis etmek kolaydır. Fakat, şiddetine ve her yerdeliğine karşın, Arap ya da Müslüman 

anti-Semitizminin,  aşağıdan  yani  toplumdan  ziyade  yukarıdan  yani  liderlerden  gelen  bir 

olgu olduğu çoğu kişiye hala doğru gözükmektedir. Eğer önde gelen Arap liderleri, Sedat 

örneğini izleme noktasına gelir ve İsrail’le diyaloga girerlerse ve İsrailliler de buna uygun 

bir  biçimde  karşılık  verecek  gücü  ve  cesareti  kendilerinde  bulabilirlerse  anti-Semitik 

kampanya  zayıflar  ve  modern  Batı’da  olduğu gibi  fanatik  gruplara  ve  fanatik  rejimlere 

indirgenir. Eğer çözüm ya da yatışma sağlanamazsa Arapların ve Yahudilerin yaşamlarını 

daha da zorlaştıracak sonsuz bir karşılıklı nefret döngüsünden kurtulunamayacaktır. 



 

SONSÖZ 

30 Ekim 1991 tarihinde, Madrid’de Amerikan ve Rus gözetiminde, Ortadoğu Barış 

Konferansı’nın  toplanmasıyla  yeni  bir  dönem  başladı.  Bunu,  10  Aralık  1991’de 

Washington’da açılan ve sonraki yıllarda da aralıklı olarak devam eden İsrail ve Araplar 

arasındaki  ilk  barış  müzakereleri  izledi.  Bu  arada,  1992  yılının  ilkbaharında  İsrail  ve 

Filistin temsilcileri arasındaki ilk gizli temaslar başladı. Temaslar o yılın kalan bölümünde 

de  devam  etti  ve  gizli  ama  doğrudan  görüşmelerin  ilk  turu  Ocak  1993’te  Norveç’te 

yapıldı.  Aynı  ay  İsrail  parlamentosu,  artık  resmen  Arap  devletleri  ve  İsrail  tarafından 

“Filistin halkının tek meşru temsilcisi” olarak tanınan FKÖ ile her türlü teması yasaklayan 

kanunu  yürürlükten  kaldırdı.  Oslo  ve  sonra  da  Washington’da  gerçekleştirilen  bir  dizi 

müzakere  sonucunda,  13  Eylül  1993  tarihinde  İsrail  hükümeti  ile  FKÖ  arasında  bir 

anlaşma imzalandı. 

Mayıs  1996’daki  İsrail  genel  seçimlerinden  ve  Likud  önderliğinde  kurulan  aşırı 

sağcı koalisyon hükümetinin İşçi Partisi hükümetinin yerini almasından sonra bile çatışma 




www.altinicizdiklerim.com 

33 


artık  yeni  ve  daha  az  tehlikeli  dönemine  girmiş  bulunuyordu.  İsrail  ve  onun  Arap 

komşuları  arasında  top  yekun  konvansiyonel  bir  savaş,  imkansız  değilse  bile, 

geçmiştekinden daha az muhtemeldi. İsrail’e karşı terörist eylemler, özellikle üç örgüt 

kaynaklı  olarak  sürmektedir-bu  örgütler:  Filistin  topraklarında  İslami  Cihad  ve  Hamas; 

Lübnan’da İran sponsorluğunda ve Suriye destekli Hizbullah’tır. 

Düşmanlık sürmektedir ve İsrail’in son zamanlardaki bazı tutum ve politikalarıyla 

şiddetlenmiştir. Sonuç olarak anti-Semitizm yeni bir toprak ve ivme kazanmıştır. 

İsrailliler  ve  Filistinliler  arasındaki  barış  süreci,  taraflardan  biri  diğerine  karşı 

sempati duymaya ya da diğerini anlamaya başladığı için değil, her iki tarafın liderleri de 

kesin olarak kazanılamayacak bir savaş yürüttüklerini anladıkları için başladı. FKÖ, hem 

Soğuk  Savaş’ın  hem  de  Körfez  Savaşı’nın  sona  ermesinden  zarara  uğradı.  Sovyetler 

Birliği’nin çöküşü, yarım yüzyıldır ilk kez, onları Batı karşıtı bir süper gücün hamiliğinden 

yoksun bıraktı. 

İsrail tarafında da Oslo’yu ihanet-zafer anından vazgeçilmesi ve Yahudilerin antik 

mirasının  bir  parçasının  boş  yere  terk  edilmesi-olarak  görenler  vardı.  Fakat,  Filistin 

tarafında olduğu gibi İsrail tarafında da bu çoğunluk görüşü değildi ve çoğu aklı başında 

İsrailli  de  Filistin’in  tamamı  için  verdikleri  savaşın  sonu  olmadığını  ve  taksimi  kabul 

etmenin akıllıca olacağını anlamışlardı. 

Barış  sürecine  yönelik  Arap  muhalefeti  ve  bu  muhalefetin  sergilenme  biçimi 

başlıca üç türe ayrılabilir: 



Birincisi,  temel  olarak,  geçmişte  yapılanın  sürdürülmesidir-Siyonizme  karşı 

ideolojik polemik, İsrail devletine karşı siyasi savaş hali. 

Her zaman tutarlı olmasa da, İsrail ve Siyonizm ile Yahudilere yönelik düşmanlık 

arasında  ayrım  yapmaya  gayret  edilmektedir.  İran  hükümet  sözcüleri  anti-Semitizmi 

reddederler;  anti-Semitik  terminolojiyi  kullanmaktan  kaçınırlar  ve  Yahudilere  hoşgörü 

göstermeye hazır olduklarını ilan ederler-elbette Şeriatın öngördüğü sınırlar dahilinde. 

Yine  de,  İslami  akımların  sözcüleri  ırkçı  argümanları  kullanmaktan  ve  özellikle 

Avrupa anti-Semitizminin sunduğu zengin nefret kaynaklarından yararlanmaktan da geri 

kalmamaktadırlar. Standart anti-Semitik temalar, Hizbullah ve Hamas gibi Arap İslami 

hareketlerinin  yaptığı  propagandanın,  İran  Hükümeti’nin  çeşitli  kurumlarının  yaptığı 

açıklamaların  ve  hatta  1996-1997’de  iktidara  gelen  koalisyonun  büyük  ortağı  Türk 

İslamcı partisinin gazetelerinin ve başka yayınlarının klişesi haline gelmiştir. 

Bu  suçlamaların  çoğu  tanıdıktır  ve  kökenleri  Avrupa  kaynaklıdır.  Diğerleri  yerel 

koşullardan  doğmuşlardır.  Örneğin,  Türk  anti-Semitleri  için  Yahudilerin  kötülükleri 

Osmanlı İmparatorluğu’nu çökertmek ve Bosna’da son zamanlarda çıkan karışıklıklardır. 

İran’da,  Amerikan  yaptırımları  ve  bunun  sonucunda  yaşanan  ekonomik  sıkıntılar 

Washington üzerindeki Yahudi nüfuzuna bağlanır. 

Avrupa anti-Semitizminin hem teolojik hem de ırkçı versiyonları İslam geleneğine, 

kültürüne  ve  düşünce  kalıplarına  esasen  yabancıdır.  Fakat  şaşırtıcı  ölçüde  Nazilerin  ve 

öncellerinin  fikirleri,  literatürü  hatta  en  kaba  uydurmacaları,  deyim  yerindeyse, 

içselleştirilmiş ve İslamileştirilmiştir.  



www.altinicizdiklerim.com 

34 


Geçmişin  yeniden  yazılması  antik  tarihe  kadar  uzanır.  Amman’daki  tarih  müzesi 

bölgenin  tüm  antik  halklarının  tarihini  nesneler  ve  yazılar  aracılığıyla anlatır-bir  tanesi 

hariç. Antik İsrail’in kralları ve peygamberleri bütünüyle kayıptır. 

Arap  kitapçılarını  ya  da  Türkiye’deki  dini  kitapçıları  gezmek  birçok  türde  geniş 

kapsamlı  bir  anti-Semitik  literatürün  varlığını  gözler  önüne  serecektir.  Eksik  olan  şey 

herhangi bir düzelticidir. Yahudi tarihi, dini, felsefesi ve edebiyatı gibi konulara ilişkin 

rehber arayan Arap okuyucu hemen hemen hiçbir şey bulamayacaktır. 

Belki  de  son  söz,  İsrail’i  ziyaret  etme  cesaretini  gösteren  ilk  mısırlı 

entelektüellerden  biri  olan  Ali  Salim’e  bırakılmalı.  Şöyle  diyor  Salim: 

“Filistinliler  ve 

İsrailliler  arasındaki  anlaşmanın  tarihte  ender  rastlanan  anlardan  biri  olduğunu 

düşünüyorum.   Ben  varım  ve  siz  de  varsınız.   Yaşam  benim  hakkım;  elbette  sizin  de.  

Bu  uzun  ve  meşakkatli  bir  yol.   Bu  yolun  nihai  aşaması  özgürlük  ve  insan  hakları.   Bu 

yol  güllerle  dolu  değil,   mücadele  ve  azim  gerekli.   Sadece  hakkında  konuşularak  barış 

olmaz.   Sadece  konuşarak  değil,   eylemlerimizle  de  barışa  ulaşmaktan  başka  çaremiz 

yok. ” 


 

KAYNAKÇA 

Semitizm ve Anti-Semitizm (Semites and Anti-Semites)-Bernard LEWIS 

Birinci Basım: Mayıs 2004 

Document Outline

  • GİRİŞ
  • SOYKIRIM VE SONRASI
  • SAMİLER
  • YAHUDİLER
  • ANTİ-SEMİTLER
  • MÜSLÜMANLAR VE YAHUDİLER
  • NAZİLER VE FİLİSTİN SORUNU
  • YAHUDİLERE KARŞI SAVAŞ
  • YENİ ANTİ-SEMİTİZM
    • SONSÖZ
      • KAYNAKÇA
        • Birinci Basım: Mayıs 2004

Yüklə 358,99 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə