Stephen King Kara Kule Cilt2 üçün Çizgileri



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə21/33
tarix16.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#63306
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   33

Evet. Bu, öte taraftan kumsala getirdiği kadındı.

Kadın dönüp kendisine baktığında Silahşor sahte uykunun ötesinde bir şey yaptı. Çünkü, kadın yapmacıkla aldatılamazdı. Bu yüzden Roland bir an için gerçekten uyur gibi oldu. Kadın bakışlarını öte yana çevirdiğinde uyandı ve tek gözünü açtı. Kadının tabancayı kaldırdığını ve genç adama doğrulttuğunu gördü. (Eddie ilk kez tabancayı kaldırırken zorlandığı halde kadın çok daha az bir çabayla bunu başarmıştı.) Bir an duralayan kadının yüzü şeytanca ifade taşıyordu.

O anda kadın, Silahşor’a Marten'i anımsatmıştı. Kara tenli kadın tabancanın fişek yatağıyla oynamış ve önce onu yerine yerleştirememişti. Mermilerin arka kesimine bakıyordu. Roland bedeninin katılaştığını duyumsadı: Kadın şimdi ateşleme pimlerinin takılmış olduğuna bakacak ve sonra da tabancayı çevirip kartuşların ucunda mermilerin bulunup bulunmadığını görecek miydi? (Silahşor önce tabancayı ateş etmeyen mermilerle doldurmayı düşünmüştü. Ama sonra, Cort'un öğrettiklerini aklına getirmişti: Ustası Cort, her silahın Şeytan tarafından yönetildiğini ve bir kez ateş almayan kurşunun ikinci seferinde ateş edebileceğini söylerdi. bunları anımsayınca Roland o mermileri silahların fişek yatağına sürmekten vazgeçmişti.) Eğer şimdi kadın mermileri kontrol etmeye kalksa, Roland yerinden fırlayın onun üzerine atılacaktı.

Oysa kadın mermileri kontrol etmeden fişek yatağını kapatmış, bu kez yerine oturtabilmiş, horozu çekmeye başlamış...Ve sonra yeniden durmuştu. Rüzgârın horozdan çıkacak hafif Tık sesini maskelemesini bekliyordu.

Silahşor düşündü: İşte bir tane daha... Tanrı'm! Bu kadın bir şeytan ve üstelik bacakları da bulunmuyor. Ama o da kuşkusuz Eddie gibi bir Silahşor olacak.

Kadının ne yapacağını görmek üzere bekledi.

Silahın horozunu ateş etmeye uygun duruma getirmek üzere çeken kadın tabancayı Eddie'nin şakağının üç, beş santim kadar yakınına götürmüştü. Ve bir gulyabaninin, bir mezar hırsızının gülümseyişiyle sırıtarak tetiği çekti.

Klik sesi geldi.

Silahşor sonucu bekledi.

Kadın bir kez daha tetiği çekti. Sonra tekrar, tekrar çekti.

Klik, klik, klik...

"Mafia üyeleri!" diye haykıran kadın tabancayı elinde incelikli bir hareketle, kabzasıyla insana vuracak şekilde geri çevirdi.

Roland oturduğu yerde gerildi ama yerinden kımıldamadı. Bir çocuk çivi çakarken, çekicin ne olduğunu parmağı ezilene kadar anlayamaz, diye düşündü.

Bu kadın Eddie'yi öldürürse, seni de öldürecek...

Cort'un sesi acımasız bir biçimde yanıtladı: Önemli değil!

Eddie yattığı yerde kımıldandı. Genç adamın refleksleri fena değildi. Bir anda gözlerini açıp hareketlenerek bilinçsizliğe gömülmekten ya da öldürülmekten kurtuldu. Silahın kabzası pek duyarlı olan şakağına çarpacağına çenesini sıyırıp geçmişti.

"Ne oluyor?... Tanrı'm!" diyebildi.

Detta haykırdı; "MAFYA!... BEYAZ TENLİ MAFYALAR!"

Roland onun tabancayı ikinci kez havaya kaldırdığını gördü. Bacakları kesik olmasına ve Eddie yerde yuvarlanıp ondan uzaklaşmaya çabalamasına karşın, kadın gene tabancayla vurmaya çalışıyordu. Eğer Eddie dersini şimdi öğrenmezse hiçbir zaman öğrenemeyecekti. Gelecek sefer, Eddie'ye nöbet tut dediğinde genç adam nöbette olmalıydı. Üstelik, cadı zenci pek hızlıydı. Gene de Eddie'nin çabukluğuna ya da kadının sakat oluşuna fazla bel bağlamak doğru olmayacaktı.

Silahşor ansızın gerginliğinden boşanır gibi oldu. Eddie'nin özerinden atlayıp kadının arkasına vurdu ve onu altına aldı.

"Onu istiyorsun, değil mi? İstediğini sana vereceğim!" diye bağıran kara tenli kadın direnişini sürdürdü.

"Eddie!" diye haykıran Roland şimdi yalnızca bağırmıyor, komuta eder gibi konuşuyordu. Eddie bir an için sabit bakışlı irileşmiş gözleriyle bakmış, daha şimdiden şişmeye başlayan çenesinden sızan kanlarla korkunç bir görünüş kazanarak kumun üzerine çöküp kalmıştı. Genç adam kendi kendisine soruyordu: Hareket et, hareket edemiyor musun? Ya da hareket etmeyi istemiyor musun? Bedenindeki gücü azalmaya başlamıştı. Kadın bir kez daha ağır silahın kabzasını vurursa onun kolunu kırabilirdi. Aksi takdirde, şeytan kafasını patlatacaktı..

Genç adam birdenbire harekete geçti ve aşağı inen silahı kavradı. Kadın bir çığlık atıp dönerek vampir gibi ısırmaya çalıştı. Güney aksanıyla en aşağılık küfürleri ediyordu. Öyle ki, genç adam küfürlerden bazısını anlayamıyor ve Roland'a, kadın yabancı dille konuşuyormuş gibi geliyordu. Sonunda genç adam silahı kadının elinden almayı ve Roland da kadını tutmayı başardılar.

Gene de şeytan kadın çırpınmayı ve küfürler savurmayı elden bırakmıyordu. Siyah teninden terler sızmaya başlamıştı.

Eddie bir balık gibi ağzını açıp kapayarak büyük özenle şiş çenesine parmağıyla dokunuyor, aynı anda ürküp elini çenesinden çekiyor, parmağına sıvanan kana bakıyordu.

Kadın onların ikisini de öldüreceğini bağıra bağıra söylüyordu. Ona göre, adamlar kendisine tecavüz etmeye çalışır ve bunu başarabilirlerdi. Ama onlar, kadının cinsel organıyla kendilerini öldürdüğünü göreceklerdi. Eğer tecavüzü dener ve onu keşfetmeye çalışırlarsa, o girişin ağzında bir cadının dişleri olduğunu anlayacaklardı.

Eddie salaklaşmış gibi sordu, "Tanrı'nın cezası neden söz ediyor?"

Soluk soluğa kalmış olan Silahşor, Eddie'ye seslenip kaba bir tavırla konuştu, "Kemerlerimden birini al! Ben, kadını üstüme gelecek biçimde döndüreceğim. Sen de onun kollarını yakalayıp arkasına getirerek bağlayacaksın!..."

Detta çılgınlar gibi bağırıyordu, "BUNU ASLA YAPAMAYACAKSINIZ!" Bacakları kesik olan bedeni, sudan çıkmış balıklar gibi çırpınıyordu. Neredeyse Roland'ın elinden kurtulacaktı. Silahşor kadının bacaklarının bedeninde kalan bölümlerini var gücüyle hayalarına (!) doğru daha, daha sıkı bastırdığını duyumsuyordu.

Genç adam anlamsızca söylendi; "Ben... ben... bu kadın..."

Roland'a, "Hareket et be adam! Tanrı, babanın suratına lanetler yağdırıyor!" diye kükredi ve sonunda Eddie harekete geçti.


3
Kadını tutup bağlamaya çalışan adamlar iki kez kontrolü elden kaçırır gibi oldular. Ama sonuçta Eddie tüm gücünü kullanıp kadının ellerim arkasına getirerek Roland'ın kemeriyle bileklerinden bağlamayı başardı. (Bu arada kadının zehirli bir yılan gibi kendisini dişlemesinden kaçınmaya çalışmıştı. İşi bitirdiğinde, Roland'ın tüm tükrüğünü yutmuş gibi ağzının kuruduğu sezinleniyordu.) Genç adam elindeki kemerin kısa ucunu tutup çekerek kadını sürükledi. Bu çöp tenekesi ağızlı şeyi daha fazla küfrettirmeyi istemiyordu. Kadının küfürlü konuşması, biraz ilerlerinde gelgit hattı üzerinde dolanan ıstakoza benzeyen yaratıkların sürüngen davranışlarından çok daha çirkindi.

Ve Odetta Holmes çığlık atan, çirkin sözler söyleyen şeyin içinde bir yerlerdeydi.


4
Kadını tekerlekli sandalyesine oturtup ona da bağlayarak oradan uzaklaştılar. Çevrede korkunç yaratıklar olmasa Eddie suyun kenarına gidip ellerindeki ve çenesindeki kanı yıkayacaktı.

Genç adam uzun süre salıncakta sallanıp indikten sonra midesi bulanmış bir yeniyetmenin sesiyle konuştu, "Kusacağımı duyumsuyorum."

"Neden oyunu sürdürmüyor ve birbirinizin cinsel organını ağzınıza almıyorsunuz?" diye bağıran, kadın bir yandan tekerlekli sandalyeden kurtulmaya çalışıyor öbür yandan zehirli sözcüklerini kusmayı sürdürüyordu; "Eğer bir zenci kadının cinsel organını kullanmaktan korkuyorsanız neden söylediğimi yapmıyorsunuz? Haydi bunu yapın! Birbirinizin beyaz mumunu emin! Şansınız sürerken söylediğimi yapın! Çünkü, Detta Walker bu sandalyeden kurtulduğunda sizin beyaz mumlarınızı dişleriyle kopartacak ve şurada vızırdayan yaratıkları sizin mumlarınızla besleyecek!..."

Roland genç adama sordu, "Ben buraya gelirken şu kadının kafasının içindeydim, şimdi inanıyor musun?"

"Sana daha önce de inanmıştım" diyen Eddie ekledi, "Bunu söylemiştim."

"Sen inandığına inandın, ama aklının tepesiyle inandın. Şimdi tüm beyniyle inanıyor musun? Beyin sapına kadar bu gerçeğe inanıyor musun?"

Eddie tekerlekli sandalyede oturan, bağıran, çırpınan ve söyledikleriyle çevreye pislikler saçan şeye baktı ve sonra başını başka tarafa çevirdi. Şimdi de çenesindeki şişlikten hafifçe kanlar sızıyordu. Yüzünün o yanı balon gibi görünmeye başlamıştı.

"Evet, Tanrı'm evet" dedi.

"Bu kadın bir canavar."

Eddie ağlamaya başlamıştı.

Kutsal bir yere karşı saygısızlıkta bulunmak istemeyen Roland gene de genç adamı rahatlatmak istiyor ama bu arada Jake'i de çok iyi anımsıyordu. Sonunda içinde yanan hastalığın ateşi ve ağrılarına dayanamayıp ayağa kalktı ve karanlıkta Eddie'nin yanından uzaklaştı.
5
Gecenin geç saatlerinde Odetta uyurken Eddie kadının nesi varsa, bunu anlayabildiğini söyledi. "Anlayabiliyorum" dedi.

Silahşor ona ne demek istediğini sürdü.

"Kadın, bir hasta; bir şizofreni hastalığı olabilir."

Roland yanıt olarak yalnızca başını sallayınca Eddie şizofreni hastalığından neyi anladığını açıklayarak Üç Ruhlu Kadın filmi ve ağabeyi Henry ile birlikte uyuşturucu aldıkları zamanlarda izledikleri çoğu sıradan televizyon dizilerinden örnekler verdi. Roland yalnızca dinliyor ve zaman zaman başını öne eğerek onaylıyordu. Evet. Genç adamın anlattığı hastalık akla uygun geliyordu. Bu kadının biri aydınlık, öteki karanlık iki yüzü vardı. Geçmiş zamanların yirmi iki kağıtlık iskambil destesindeki beşinci kart olan Karalar Giyinmiş Adam'ın gördüğü yüzler de böyleydi.

"Bu şizofreni hastalarında bir kişilik ötekini tanımaz, değil mi?" diye sordu.

"Evet" diye yanıtlayan Eddie deniz kıyısında sürünerek sorular soran, sorular sorarak sürünen ıstakoza benzer yaratıkları karamsar bakışlarla izleyerek ekledi, "Ama..."

"Ama ne?"

"Ben bir psikiyatrist değilim. Bu yüzden gerçekten bilemiyorum."

"Psikiyatrist mi? Psikiyatrist de nedir?

Eddie eliyle şakağına dokunarak konuştu, "Kafa doktoru. Aklı iyi eden doktor. Onlara akıl hastalıkları uzmanı da denir."

Roland başını öne eğerek onayladı. Akıl hastalıkları uzmanı adını daha çok sevmişti. Çünkü bu kadının aklı büyüktü. Gerekli olanın iki katı büyüklüğündeydi.

"Ama sanırım, şizofreni hastaları hemen her zaman kendilerinde tuhaf bir durumun bulunduğunu bilirler" diyen Eddie konuşmasını sürdürdü, "Çünkü onların belleklerinde olaylar arasında boş geçen süreçler yer alır. Belki de yanılıyorum. Ama her zaman onları şöyle düşünürüm: Şizofreni hastaları kısmen bellek kaybı olan kişilerdir. Çünkü öteki kişilik onlara egemen olduğunda, belleklerinde boş geçen süreçler bulunur. Odetta ise.... her şeyi anımsadığım söylüyor. Bu kadın gerçekten her şeyi anımsadığını düşünüyor."

"Onun başına gelen bütün bu olayların hiçbirine inanmadığını söylediğini sen bana aktarmıştın sanıyorum?"

"Evvet" diyen genç adam sözünü şöyle sürdürdü; "Ancak, şu an için bunu unut. Sana şunu söylemeye çalışıyorum: Kadın neye inanırsa inansın, anımsadıkları oturma odasında sabahlıkla oturup televizyonda gece haberlerini izlemesine kadar gelip dayanıyor. Oraya kadar kesik geçen bir süre yok. Ve kadının, Macy'de bulunurken sen gelip kafasının içine girene değin geçen zamanda neler olduğuna ilişkin hiçbir fikri bulunmuyor. Kadın... her şeyi anımsadığını ileri sürüyor. Gerçekten her şeyi anımsadığını söylüyor. Lanet olsun! Aslında olanlar ertesi günde ya da haftalar geçtikten sonraki bir günde gerçekleşmiş olabilirler. Ancak mevsimin şimdi de kış olduğunu biliyorum Çünkü mağazadakiler kışlık ceketlerle dolaşıyordu."

Silahşor başını eğerek onayladı. Eddie'nin algılamaları giderek netleşiyordu. Bu iyiydi. Mağazada dolaşanların giyindikleri çizme, eşarp ve eldivenlerden söz etmemişti. Ama gene de iyi bir başlangıçtı bu.

"Ancak, Odetta ne kadar süreyle öteki kadının kimliğini taşıdı? Bunu söylemek olanaksız. Kendisi de bunu bilmiyor. Sanırım daha önce hiç yaşamadığı bir durumu yaşadı. Anlattığı öyküde kafasının yarılmasını da her iki tarafın açısından iletiyordu."

Roland gene başını öne eğerek genç adamı onayladı.

"Ve o yüzükler... Odetta yüzükleri görünce gerçekten şoke oldu. Durumunu bana göstermemeye çalıştı. Oysa durumu göründü."

Roland sordu; "Eğer iki kadın aynı beden içinde var olduklarını biliniyorlarsa, bir şeyin yanlış gittiğinden kuşku bile duymuyorlarsa, eğer her ikisinde de ayrı birer bellek dizgesi varsa, zamanlan kısmen birbirlerininkine uymalı, kısmen de uymamalı... Ancak şimdi biz kötü kadınla ne yapacağız? Onunla birlikte nasıl yaşayacağız?"

Eddie omuzlarını silkti. "Bana sorma. Bu senin sorunun. Kadına gereksindiğini söyleyen sensin. Kahretsin! Onu buraya getirmekle sen kendi kendini rizikoya soktun" dedi ve bir an elindeki bıçakla boğazını kesmek üzere Roland'ın üzerine eğildiği süreci anımsayarak güldü. SEN GERÇEKTEN KENDİ BOĞAZINI RİZİKOYA SOKTUN, ARKADAŞ diye düşündü.

İkisi de sustular. Ötede Odetta sessizce soluyarak uyuyordu. Silahşor, Eddie'ye nöbet tutmasını anımsatmayı kadın eğer uyuyormuş numarası yapıyorsa ona da duyurmak üzere anımsatmayı yüksek sesle yapmayı düşünüyordu. Daha sonra Roland uyuyacaktı. Eddie'nin anlattıklarından bir şey, kadının durumuna ilişkin hiç değilse bazı şeyleri anlamasına yetmişti.

Ve Silahşor bir şeyi görmüştü.

Akşam öldürüp yedikleri yaratığın kemiğiyle sönmekte olan ateşin kalanlarım karamsar bir tavırla karıştıran Eddie, "Bak sana ne söyleyeceğim" diyerek ekledi, "Sen kadını buraya getirdiğin anda ben de kendimi bir şizofreni hastası gibi duyumsuyordum."

"Neden?"


Roland'a bakan Eddie onun ciddi olduğunu ve bazı nedenlerle ciddi bir soru sorduğunu gördü. Yanıt vermek üzere biraz düşünerek sonra konuştu, "O anki durumumu betimlemek zor, adamım. Kapı'ya bakmak gibi bir şeydi bu. O anda uyuşturucu almış gibiydim. Ne zaman Kapı girişinde birinin hareketlendiğini görsem, ben de onunla birlikte hareket ediyormuş gibi oluyordum. Neden söz ettiğimi anlıyorsun, değil mi?" Roland başını öne eğip onayladı.

"İyi. Olayı bir film seyreder gibi izledim. Zararı yok, önemli eğil. Sonuna kadar izledim. Sonra sen kadını Kapı girişine doğru çevirdin ve ben ilk kez kendime bakıyormuşum gibi oldum. Durum öyleydi..." Genç adam bir an durdu, ne söyleyeceğini aranırmış gibiydi. Bir şey bulamadı ve konuşmasını sürdürdü, "Bilmiyorum. Sanki bir aynaya bakmak gibiydi durum. Oysa, öyle değildi... Çünkü başka bir kişiye bakıyordum. Sanki bir şeyin içi dışına çıkmış gibiydi. Bir anda iki yerde birden bulunmaya benziyordu. Kısaca pislik. Bilemiyorum."

Silahşor yıldırımla çarpılmış gibiydi. Onlar buraya geldiklerinde kendisi de aynı şeyleri duyumsamıştı. Kadına da, hayır kadınlara da olan buydu. Bir an için Detta ve Odetta birbirlerine bakmışlardı. Bu, aynaya bakış gibi değil, iki ayrı insanın birbirlerine bakılmasıydı. Bir an için ayna pencere camı olmuş;; Odetta Detta'yı, Detta da Odetta'yı görmüş ve her iki kadın korkuyla çarpılmışlardı.

Roland asık suratla düşündü: Kadınlar birbirlerini tanıyorlardı. Daha önce birbirlerini tanımamışlardı ama şimdi tanıyorlardı. Onların bu tanıyışı şimdi de var olmalıydı.

"Roland?"

"Ne var?"

"Gözlerin açık olarak uykuya dalmadığından emin olmayı istedim. Çünkü bir süre önce, çok zaman önce öyle olmuştun."

"Eğer öyle oldumsa bile şimdi geri geldim" diyen Silahşor ekledi, "Ben yatacağım. Söylediğimi anımsa, Eddie: Sen, nöbet tutacaksın!"

"Gayret edeceğim" dedi genç adam. Ancak Roland hasta olsa da olmasa da, bu gece nöbeti kendisinin tamamlayacağını biliyordu.
6
Bu konuşmayı izleyen dakikalarda Eddie ile Detta Walker hemen uykuya daldılar. (Aslında kadın daha önceki saatlerde derin bir uykuya değil, yorgunlukla meydana gelen bir bilinçsizlik haline dalmıştı. Ancak, tekerlekli sandalyesinde sımsıkı bağlanmış durumda bir yana kaykılmış, gözleri kapalı durumda oturuyordu.)

Oysa Silahşor sonraki saatlerde de uyumadı, uyanık durumda yattı.

Onların her ikisini de savaşıma götürmeliyim, diye düşünüyordu Roland. Ancak şimdi de genç adamın, akıl hastalıkları uzmanının böyle bir savaşımın ölüm anlamına gelebileceğini söylemesine gerek duymuyordu. Eğer kadınlardan aydınlık olanı yani Odetta savaşımı kazanırsa, hepsi için her şey iyi olurdu. Eğer karanlık olanı kazanırsa, kuşkusuz hepsi onunla birlikte savaşımı yitireceklerdi.

Bununla birlikte Silahşor gerçek gereksinimlerinin öldürmek değil, birbirlerine kenetlenmek olduğunu biliyordu. O şimdiden iki kadından Detta Walker'ın korkunç dayanıklılığını sezinlemişti. Kadını o yönüyle, ama kontrol altında olmak koşuluyla, istiyordu. Önlerinde gidecekleri uzun bir yol buluyordu, Detta kendisini ve Eddie'yi Beyaz Yüzlü Mafia Üyeleri olarak adlandırıp korkunç canavarlar olarak görüyordu. Bu, tehlikeli bir vehimdi. Oysa, yol boyunca gerçek canavarlarla karşılaşacaklardı. Istakoza benzeyen yaratıklar bu canavarların ilkiydi; ancak sonuncusu olmayacaktı. Öteki tarafta kafasına girdiği ve bu gece gizlendiği yerden ortaya çıkan dövüşken kadın böyle canavarlarla baş etmelerinde pek yararlı olacaktı. Özellikle kendisinin üç parmağını yitirdiği, hemen hemen bütün sağlam mermilerini bitirdikleri ve bedeninin ateşlerle yandığı şu dönemde Odetta'nın sakin insancıllığı ile davranışa geçmeyen yırtıcı bir kadın savaşçı kendilerine yararlı olacaktı.

Ama bu bir adım sonraki olaydı. Onları (iki kadını) birbirinden haberli kılabilirim. Böylesi onları karşı karsıya getirebilir. Ancak bunu nasıl yapabilirim?

Roland bütün gece uyanık kalarak düşündü. İçindeki ateşin arttığını duyumsamasına karşın, sorularına bir türlü yanıt bulamıyordu.


7
Eddie gün doğmadan az önce uyandı. Ve gecenin ateşinden kalan küllerin yanında Silahşor’un kızılderililer gibi battaniyesine sarınmış durumda oturduğunu gördü. Kalkıp onun yanına geldi. Alçak sesle, "Kendini nasıl duyumsuyorsun?" diye sordu. Kadın şimdi iplerle zikzak biçimde bağlı olduğu tekerlekli sandalyesinde oturuyor, arada bir olduğu yerde sarsılarak hareketleniyor mırıldanıyor ve inliyordu.

Silahşor, "iyiyim" diyerek yanıtladı.

Genç adam Roland'a takdir eden bakışlarla bakarak, "Pek de iyiymiş gibi görünmüyorsun" dedi.

Roland kuru bur sesle konuştu, "Teşekkür ederim, Eddie."

"Titriyorsun üstelik."

"Hepsi geçecek."

Kadın olduğu yerde kımıldandı ve inledi. Bu kez söylediklerinden bir sözcük anlaşılır gibi olmuştu. Bu sözcük Oxford olabilirdi.

Eddie mırıldandı, "Tanrı'm! Kadını böylesine ahırdaki danalar gibi bağlı görmekten nefret ediyorum."

"Biraz sonra uyanacak. Akşamki gibi davranırsa onun iplerini belki hiç gevşetmeyebiliriz."

İkisi de, eğer kadın gözlerini açar ve Odetta Holmes'in o şaşkın gözleriyle kendilerim selamlarsa onu bütün bütün çözmek kararındaydılar.

On beş dakika sonra günün ilk ışıkları tepelere vururken kadının gözleri açıldı. Adamların bu gözlerde gördükleri Odetta Holmes'in dingin bakışları değil, Detta Walker'ın çılgınca parıldayan göz süzmeleriydi.

İlk söz olarak, "Kendimden geçtiğimde ırzıma kaç kez geçtiniz?" diye soran kadın ekledi, "Sizlerin kamış dediğiniz küçük beyaz mumdan gri renkli et parçalarınızla birkaç kez içime girmişsiniz gibi cinsel organımı yapışkan ve yağlı olarak duyumsuyorum."

Roland içini çekti. Asık suratla ayağa kalkarken, "Haydi yola çıkalım" dedi.

Detta tükürür gibi konuştu, "Ben sizinle hiçbir yere gitmiyorum .Mafialar!"

"Oh, gidiyorsun" diyen Eddie ekledi, "Korkunç derecede üzgünüm."

"Nereye gideceğimi düşünüyorsunuz?"

"Pekiyi" diyen genç adam konuşmasını şöyle sürdürdü, "Bir numaralı Kapı'nın ardında olanlar öyle pek heyecanlı ve sıcak şeyler değildi. İki numaralı Kapı'nın ardındakiler daha da beterdi. Şu halde şimdi aklı başında kişiler olmayı bırakıp yolumuza devam edecek ve Üç numaralı Kapı'yı kontrol edeceğiz. İşler böyle giderse sanırım Godzilla ya da Üç Başlı Canavar Ghidra ile karşılaşacağız. Ancak şu anda ben iyimserim. Şimdi de paslanmaz çelik tencere takımını kazanmayı umut ediyorum."

"Ben bir yere gitmiyorum."

"Tamam, gidiyorsun" diyen Eddie tekerlekli sandalyenin arkasına doğru yürüdü. Kadın gene çabalamaya başladı. Ama onu sandalyeye Silahşor bağlamıştı ve çırpındıkça bağları sıkılanıyordu. Kadın kısa sürede bunu fark etti ve çabalamayı kesti. Belki ağzına kadar zehirle doluydu ama aptal değildi. Arkasına dönüp omuzunun üzerinden genç adama doğru öyle bir bakışla baktı ki, Eddie biraz irkilir gibi oldu. Bu bakış o ana değin genç adamın bir insan yüzünde gördüğü en berbat, en şeytanca ifade idi.

"İyi. Belki ben o yolu biraz gidebilirim" diyen kadın ekledi. "Ancak belki de senin düşündüğün kadar gitmem, beyaz oğlan! Üstelik senin düşündüğün kadar hızlı gitmem. Anlıyor musun?"

"Ne demek istiyorsun?"

Kadın omuzunun üzerinden o yan bakışlarıyla bakıp bir kez daha pis pis sırıttı.

"Anlayacaksın, beyaz oğlan" diyen kadının bakışları çılgınca ama inandırıcıydı. Bir an Silahşor’a bakıp yeniden konuştu, "Çok geçmeden ne dediğimi anlayacaksın"

Eddie tekerlekli sandalyenin arka tarafındaki tutamakları kavradı ve bir kez daha kuzey yönüne doğru yola çıktılar. Ancak bu kez arkalarından yalnızca iki kişinin ayak izleri değil, sonsuzluğa doğru uzanan plajın kumları üzerinde kadının sandalyesinin tekerlerinin çifte izini de bırakıyorlardı.


8
O gün bir karabasan gibi geçti.

Görüntüsü pek az değişen bir yerde gidilen uzaklığı hesaplamak pek güçtü. Ancak Eddie ilerleyişlerinin yerde sürünme gibi çok ağır biçimde gerçekleştiğini biliyordu.

Bundan kimin sorumlu olduğunun da farkındaydı.

Oh evet, bunun bilincindeydi.

Detta, çok geçmeden ne dediğimi anlayacaksın diye konuşmuştu. Kadının ne demek istediğini anlaması için ise, yarım saat onu iterek yürütmesi yetmişti.

Burada itme olayı ilk etkendi. İnce kumlu bir plajda tekerlekli sandalye bir süre kolay gitse bile kauçuk tekerleri deniz kabuklarına ya da çakıltaşlarına gelince ilerlemek zorlaşıyordu... Ve ince kumun derin olduğu yerlerde genç adam homurdanarak ve iyice zorlanarak arabayı takıldığı yerden kurtarmak için çaba harcıyordu. Yolcusunun da kendisine yardımcı olmadığı bu yolculukta sandalyeyi ileri götürebilmek üzere genç adam hem itiyor hem de üzerindeki yolcunun yere kapaklanmamasını sağlamak üzere büyük özen gösteriyordu.

Eddie sandalyeyi devirmeden ilerletmek üzere zorlandıkça ve her engele takıldıkça Detta kıkırdıyor, "Arkamda pek de iyi zaman geçirmiyorsun değil mi, şeker oğlan?" diye soruyordu.

Silahşor bir seferinde yardımcı olmak üzere hamle edince Eddie onu itti ve, " Sıra sana da gelecek. Yer değiştireceğiz, bekle" dedi. Ancak bu konuşmasının içinden şöyle sürdürdü; Sanırım benim sıram Roland'ınkinden daha uzun sürecek. İlerleyebilmek için sıkı yürümesi gereken Roland'ın sırtı ve elleri yeterince dolu. Bir de arabayı itmesine gerek bulunmuyor. Evet efendim, Eddie. Korkarım ki, hanım arkadaş sana kalıyor. Bu , Tanrı'nın bir öç alışı, biliyor musun? Sen bütün o yılları bir uyuşturucu düşkünü olarak geçirdikten sonra şimdi ne oluyor, kestirebiliyor musun? sonunda bir itici (ya da uyuşturucu kullananların deyişiyle, bir eroin satıcısı-Çeviren) olup çıktın ortaya.

Genç adam bu sonuca varınca kısa bir kahkaha attı.

Detta, "Böylesine gülünç olan ne, beyaz oğlan?" diye sordu, Eddie kadının alay eder gibi konuşmak istemesine karşın, sözlerinin biraz öfkeli olduğunu fark etmişti. Bunda gülünecek bir şey yok. HİÇ de gülünecek bir yönü yok olayın. Özellikle kadını ilgilendiren yönü bulunmuyor, diye düşündü.

"Sen, neyi düşünüp güldüğümü anlayamazsın. İzin ver de, düşündüklerim bende kalsın" dedi.

"Bu iş bitmeden senin burada yatıp kalmana izin vereceğim" diyen kadın ekledi "Sana ve o kötü kıçlı (!) arkadaşına bu berbat kumsalda paramparça olmanız için izin vereceğim. Bundan emin olabilirsin. O ana değin sandalyeyi itebilmek üzere soluğunu sakla. Daha şimdiden yavaşlamaya başladın."

"İyi. Şu halde sen ikimiz için de konuşuyorsun!" diye soluk soluğa söylenen Eddie ekledi, "Yaşamında hiç soluksuz kalmamış gibi görünüyorsun."

"Ben sizin soluğunuzu keseceğim, beyaz mumlu oğlan! Sonra, ölü suratlarınızın üzerine işeyeceğim (î)

"Vaatler, vaatler! Sürekli söz veriyorsun" diyen Eddie sandalyeyi saplandığı kumdan çıkardı. Bir süre hiç değilse kısa bir süre oldukça düzgün bir zeminde ilerlediler. Güneş henüz yükselmemişti ama şimdiden terlemesine neden olacak kadar ısıtıyordu.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   33




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə