Stephen King Kara Kule Cilt2 üçün Çizgileri



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə26/33
tarix16.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#63306
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   33

Sana son kez söylüyorum.

Gözleriyle kahverengi tepeleri sürekli tarayan genç adam ansızın korktu.

Kendi kendinin nöbetçisi ol!

Orada, tepelerin doruklarında hiçbir şey kımıldamıyordu.

Kımıldayan bir şey varsa bile hiç değilse Eddie onu göremiyordu.

Ama her şeyi şimdi aynen duyumsuyordu.

Silahşor haklıydı. Kadın, Odetta değildi.

Kendisi de onun Detta olduğunu duyumsamaktaydı.

Yutkundu ve gırtlağında hafif bir ses duydu.

Kendi kendinin nöbetçisi olacaksın, diye düşündü.

Evet, ama yaşamında şu ana değin uykuya hiç bu denli ölümcül şekilde gereksinim duymamıştı. Pek yakında uyku onu teslim alacaktı. Eddie kendisini isteyerek bırakmayacak ama uyku ona tecavüz edecekti.

Ve o uyurken Detta gelecekti.

Eddie yorgunluğuna karşı didişti. Şişkin ve yorgun olduklarını duyumsadığı gözleriyle hareketsiz tepelere bakıyor ve Roland'ın kadın ya da erkek olsun yeni bir kişiyle (İtici Adam) birlikte ne zaman geriye döneceğini merak ediyordu.

Fazla umutlanmadan, "Odetta!" diye seslendi.

Ona yalnızca sessizlik yanıt verdi ve Eddie'nin bekleme zamanı başladı.

ÖLÜM


İTİCİ ADAM

BİRİNCİ BÖLÜM


ACI İLAÇ
1
Silahşor, Eddie'nin kafasının içine girince genç adam bir an kusar gibi olmuş ve gözetlendiğini duyumsamıştı (Roland bunu fark etmemiş ama daha sonra ona Eddie söylemişti.) Başka bir deyişle, genç adam belli belirsiz bir şekilde kafasında Roland'ın varlığını duyumsamıştı. Detta ile birlikteyken Silahşor bundan hoşlansa ya da hoşlanmasa hemen öne çıkmak zorunda kalmıştı. Kadın onun varlığını duyumsamakla kalmamış, tuhaf bir şekilde adamın ya da bir başkasının (daha sık gelen bir ziyaretçisinin) gelişini bekler gibi görünmüştü. Ne olursa olsun. Detta, Roland'ın kendisiyle birlikte oluşunun ilk anından başlayarak, olayın farkına varmıştı.

Oysa, Jack Mort hiçbir şeyi (kafasına giren Roland'ın varlığına ilişkin hiçbir izi) duyumsamadı.

Çünkü, Jack Mort'un tüm dikkati bir oğlan çocuk üzerinde yoğunlaşmıştı.

Son üç haftadır o oğlanı incelemekteydi.

Bugün onu itecekti.
2
Şimdi, arkasından baktığı gözlerde bile Roland bu oğlan çocuğu tanımıştı. Çocuk, kendisiyle ilk kez çöldeki istasyonda tanıştığı; Dağlar'daki kahinin yanında ölümden kurtardığı ve daha sonra onu korumak ile sonunda Karalar Giyinmiş Adam gelince kendi başına yaşamını sürdürmesi için yalnız bırakmak yeğlemesini yapmak zorunda kaldığı oğlandı. Ve en sonunda, oğlan çocuk cehenneme gitmeden önce kendisine, Haydi git Roland, bundan başka dünyalar da var, demiş ve oğlan haklı çıkmıştı. Çocuk, Jake idi.

Şimdi oğlan bir elinde basit kahverengi kâğıt torba ile öbür elinde mavi renkli çadır bezinden yapılmış ve ağzı iple büzülmüş bir çantayı taşıyordu. Çantayı oluşturan bezde göze çarpan çıkıntılardan Silahşor içinde kitap bulunduğunu anladı.

Caddede araba trafiği sel gibi akıyor ve oğlan karşıya geçmek üzere kaldırımda bekliyordu. Roland burasının, Hükümlü (Eddie) ile Gölgelerin Kadını'nı (Detta/Odetta) aldığı kentle aynı yer olduğunu sezinliyordu. Ancak durum kendisi için önemli değildi.Onun için göze alınması gereken sorun, birkaç saniye sonra ne olacağıydı.

Jake, Silahşor’un dünyasına ötekiler gibi herhangi bir büyülü Kapı'dan geçirilerek gelmemişti. Oraya anlaşılması daha kolay ve kaba bir yoldan ulaşmıştı. Kendi dünyasında ölmüş ve Roland'ın dünyasında doğmuştu.

Oğlan öldürülmüş, bir cinayete kurban gitmişti.

Daha açık bir deyişle o, ölümüne doğru itilmişti.

Önce sokağa itilmiş, bir elinde öğle yemeği paketi ve öteki elinde kitaplarını taşıyarak okula giderken oğlanın üzerinden bir araba geçmişti.

Oğlanı arabanın önüne iten Karalar Giyinmiş Adam'dı.

Karalar Giyinmiş Adam bunu yapacaktı! O, bu eylemini tam şu anda yapacaktı, diye düşünüyordu Roland. Durum, Jake'in benim dünyamda öldürülüşünün cezasıydı! Çocuğun o dünyada öldürüleceğini görüp de engel olmadığım için benim cezamdı!

Ancak hayvansal amaçlara karşı çıkmak Silahşor’un tüm yaşamı boyunca işi olmuş (eğer hoşlanırsanız, eylemine onun Ka'sı denilebilirdi) ve bu yüzden Roland şimdi de hiç düşünmeden, içgüdüsü haline refleksleriyle öne çıkmıştı.

Ve bunu yaparken hem korkunç hem de tuhaf bir düşünce aklında çakarmış gibi gelişiyordu: Eğer bedenine girdiğim kişi, Karalar Giyinmiş Adam'ın ta kendisi ise ne olacaktı? Oğlanı kurtarmak üzere hamle ettiğimde, ileri doğru uzanan ve çocuğu iten ellerin kendi elim olduğunu görürsem ne olacaktı? Kendimi denetimim yalnızca hayal ürünü bir şey çıkar ve Walter'ın neşe dolu son şakasıyla bu oğlan çocuğu öldürmek zorunda kalırsam ne olacaktı?
3
Kısa bir an için Jack Mort dikkatini yoğunlaştırma yetisini yitirir gibi oldu. İleri fırlayıp oğlanı araba trafiğinin içine itmek isterken bedeninin bir kesimindeki acıyı aklıyla yanlış yorumlarmış gibiydi.

Silahşor öne çıkınca, Jack ensesine böcek konmuş gibi bir duyumsamaya kapıldı. Böcek, yabanarısı ya da balarısı gibi sokan bir yaratık değil, insanı kaşındıran ve canını azıcık acıtan bir şeydi. Bir sivrisinek olabilirdi. İşte tam bu can alıcı anda, Jack dikkatini yoğunlaştırma yetisini yitirmesine neden olacak böceği algıladı ve ensesine bir tokat attı.

Jack Mort olayın göz kırpışı kadar kısa sürede gerçekleştiğini düşündü. Oysa aslında olay yedi saniye sürmüştü. Adam, ne Roland'ın ivedi öne çıkışını ne de aynı çabukluktaki kendi geri çekilişini duyumsamıştı. Çevresindeki kişiler (bunlar genellikle işe giden ve çoğu bir sokak ötedeki metro istasyonundan çıkan gözleri şimdi de uykuyla şişmiş ve yarı düş gören insanlardı) Jack Mort'un altın kaplama çerçeveli gözlüğünün ardındaki lacivert renkli gözlerinin daha açık mavi renge dönüştüğünü doğallıkla fark edememişlerdi. Daha sonra bu kişilerden hiçbiri adamın gözlerinin normal kobalt mavisine döndüğünü de görmedi. Ancak, olay gerçekleştiğinde Jack dikkatini oğlan çocuk üzerinde yeniden yoğunlaştırmış ve kendisine diken gibi batan asap bozucu bir öfke duyumsaması içinde şansının yok olduğunu görmüştü. Yaya geçidindeki trafik lambasının rengi değişmişti.

Jack Mort, oğlan çocuğunun koyun sürüsüne benzer yaya kalabalığıyla birlikte karşıya geçişine baktı. Ve sonra geriye dönüp kendisine doğru yürüyen yayaları karşıladı, onlara çarpıp itti,

"Hey adam! Dikkat et!"

Böyle seslenen kişi, Jack'ın göz ucuyla gördüğü süt beyazı yüzlü yeniyetme bir kızdı. Jack kıza da sertçe çarptı ve koltukaltındaki kitapların yere dökülüşüyle onun suratında şekillenen büyük öfkeye aldırış etmedi bile. Kaldırıma çıkıp beşinci Bulvar'dan aşağı yürüyerek Kırk Üçüncü Cadde'den uzaklaştı. Orası bugün oğlanın öleceği yerdi. Jack Mort başı öne eğik, dudakları birbirine sımsıkı bastırılmış pozda yürüdü. Bu durumda ağzı yokmuş da yerinde uzun bir yara izi varmış gibi görünüyordu. Caddenin kalabalıklaştığı köşe başını atlatınca da yürüyüşünü yavaşlatmadı. Tersine, hızlanarak Kırk İkinci, Kırk Birinci ve Kırkıncı Cadde'lerin köşelerini geçti. Öldüreceği oğlan, bir sonraki bloktaki bir evde oturuyordu. Jack Mort son üç haftadır oğlanı her okula gidişinde ve eve dönüşünde caddenin köşesine kadar izlemişti. Bu cadde ile Beşinci Bulvar'ın kesiştiği yer oğlanı arabaların önüne iteceği noktaydı.

Biraz önce çarptığı kız arkasından fena halde bağırmış ama Jack Mort kıza dönüp bakmamıştı. Amatör bir kelebek koleksiyoncusu sıradan kelebeklere pek fazla ilgi göstermezdi.

Jack kendi alanında amatör bir kelebek koleksiyoncusu gibiydi.

Aslında Jack Mort başarılı bir kamu saymanıydı.

İnsanları taşıt araçlarının önüne itmek onun hobisini oluşturuyordu.


4
Silahşor, Jack Mort'un aklına girince geriye çekildi ve orada bayıldı. Eğer olayın rahatlatıcı bir yönü varsa, bu adamın (Jack Mort'un) Karalar Giyinmiş Adam yani Walter olmayışıydı.

Geri kalan duyumsaması tümüyle kesin bir korku... ve salt bir sezinlemeydi.

Bu durumda Roland'ın bedeninden, aklından (ve ka'sından) soyutlanması sağlıklı ve duyarlı bir olaydı Ancak, olayı birdenbire öğrenmesi onda şakağına demir bir keski kalemiyle vurulmuş gibi etki yapmıştı.

Silahşor öne çıktığında durumu henüz tüm açıklığıyla öğrenmemiş; ancak, oğlanın güvencede olduğunu görünce geriye çekilmişti. Bu adam ile Odetta arasındaki inanılamaz boyutta ama duruma pek uygun ilintiyi görmüş ve Üç'ün gerçek Çizgilerinin (bu sayıyı oluşturan kişilerin kimler olabileceğinin) bilincine varmıştı.

Üçüncü kişi, bu insan İtici Adam değil; üçüncü kişi, Walter tarafından adlandırılan Ölüm olabilirdi.

Ölüm... Ama, senin için değil. Sonunda Şeytan gibi kurnaz olduğu ortaya çıkan Walter böyle söylemişti. Bir avukatın yanıtıydı bu... Ve gerçeğe öylesine yakındı ki, gerçek bu sözün gölgesine saklanabilirdi. Ölüm, Silahşor için değildi. Ölüm, Silahşor'un kendisiydi.

Hükümlü, Gölgelerin Kadını.

Ölüm üçüncü sıradaydı.

Silahşor ansızın kendisinin üçüncü kişi olduğu inancıyla bütünleşiverdi.
5
Roland, Karalar Giyinmiş olan adamı gördüğü anda onun bedenine yerleşmek üzere bir roket gibi, beyinsiz ama bu işi yapmak üzere programlanmış bir füze gibi öne çıkmıştı.

Adamın Jake'i öldürmesini durdurursa neler olacağına ilişkin düşünceler, olayın daha sonrasına kadar aklına gelmemişti. Elbette ki, Silahşor Jake'i bu dünyada kurtarmıştı. Orada (kendi dünyasında) ise, karşılaşacak bir Jake bulunmuyordu. Bu yüzden oğlanı kurtarınca bundan sonra olacaklar tümüyle değişecekti.

Ne gibi değişiklikler beklenebilirdi? Onlar üzerinde düşünmek ve spekülasyonlar yapmak olanaksızdı. Onlar, yaşadığı serüvenin sonuna değin Silahşor’un aklına gelmeyebilirdi. Ve kuşkusuz bütün bu düşünceler üzerinde tartışılabilir nitelikte iseler, Silahşor Karalar Giyinmiş Adam'ı gördüğünde hiçbir sonuç, paradoks ya da yazgı onu engellemeden kendisi içinde oturduğu bedenin kafasını öne eğdirip Walter'in göğsüne vurmak üzere ileri hamle edecekti. Bir parmak tetiği çektiğinde silah, kurşunun havada çizeceği uçuş hattına nasıl engel olamazsa, Roland da bu eylemi yapmaktan başka çare bulamayacaktı.

Eğer davranışı her şeyi cehenneme gönderecekse, cehennemin cehenneme kadar yolu vardı!

Silahşor caddenin köşesine yığılmış insanların hepsinin yüzlerini görerek bakışlarıyla onları çabucak taradı (kadınları da dikkatle inceliyor ve onun orada bir kadın gibi görünmek istemediğinden emin olmayı diliyordu.)

Walter orada değildi. Silahşor tetiği tutan parmağın son anda atıştan vazgeçildiğinde gevşeyişi gibi yavaş yavaş rahatladı. Hayır şu anda Walter oğlanın çevresinde değildi. Ve Silahşor her nasılsa olayın zamanının şu an olmadığını biliyordu. Tam zamanı gelmemişti henüz. Zaman yaklaşmış olabilirdi. İki hafta, bir hafta, belki de bir gün kalmış ama henüz tam zamanı gelmemişti.

İşte bu yüzden Silahşor geriye çekildi.
6
Ancak, yolda giderken olanları gördü... Ve duygusuz kalmış bir şekilde şoke oldu. Üçüncü Kapı aklına açılan adam, bir zamanlar içinde geceleyen ayyaşlar ve çılgınların dışında tümüyle insanlar tarafından terkedilmiş odalarla dolu bir apartmanın bir odasında oturmuş bekliyordu. Ayyaşları, pis ter ve idrar kokularından bilirsiniz. Çılgınları da şirazesinden çıkmış düşüncelerinin berbat kokusundan tanırsınız. Jack Mort'un bulunduğu odada iki iskemle vardı. Ve adam bunların ikisini de kullanıyordu. Birine oturmuş, ötekinin de koridora açılan kapıyı sürekli açık tutmak üzer kapıya dayamıştı. Yaptığı eylemde ani bir kesiklik olsun istemiyordu. Bu yüzden işi şansa bırakamazdı. Jack dışarıyı görecek kadar pencerenin yakınında, herhangi sıradan bir gözetleyicinin kendisini göremeyeceği kadar gölge çizgisinin arkasında kalmak üzere pencerenin uzağındaydı.

Elinde kırmızı renkte yıpranmış eski bir tuğla bulunuyordu.

Onu pencerenin dışındaki duvardan söküp almıştı. Orada böyle gevşek birkaç tuğla daha bulunuyordu. Pencerenin dışında duvar iyice eskimiş ve köşeleri aşınmıştı. Ama duvar gene de ağır ve kocaman bir kütleyi oluşturuyordu. Oradaki harçların iri parçalar şeklinde aşağıya, bir insanın üzerine düşmesi her zaman olasıydı.

Jack Mort elindeki tuğlayı birisinin kafasına atmayı düşünüyordu.

Tuğlanın üzerine düşeceği insanın kim olduğu önemli değildi, iş cinayete gelince, Jack Mort herkese eşit şans tanıyan bir işverendi.

Kısa süre sonra aşağıda kaldırımda üç kişilik bir aile göründü: Adam, kadın ve küçük kızları. Belli ki trafikten korunsun diye, ana ve baba çocuklarını kaldırımın iç tarafında yürütüyorlardı. Tren istasyonuna yakın olan bu yerde yoğun bir araba trafiği vardı. Jack Mort yoldan geçen arabalardan dolayı endişe duymuyordu. Onu düşündüren yolun karşı sırasındaki binalardı. Bunlar daha şimdiden yıkıma uğramış yapılardı. Onlardan geriye viran görüntüler, yıkılmış duvarlar, parçalanmış kapı ve çerçeveler ile kırık cam parçaları kalmıştı. Gene de orada birisi bulunabilirdi.

Jack birkaç saniye süreyle eğilip pencereden aşağı baktı. Güneş gözlüklerini takmış ve başına sarı saçlarını örtmek üzere mevsime hiç de uymayan örgü bir kep geçirmişti. Beklenen rizikolara karşı güvencede olsanız bile, geri kalan ve beklenmeyen rizikoları azaltmanın hiçbir zararı bulunmazdı.

Üzerine çok bol gelen ve boyu neredeyse kalçalarını örten spor bir gömlek giyinmişti. Çuvala benzeyen bu giysi onun beden ölçüsü ve şeklinin saptanmasında yanılma olacaktı. (Jack Mort zayıf bir kişiydi.) Giysisi ayrıca bir başka amaca daha hizmet ediyordu: Jack Mort, "su bombası"nı attığında (kendisi, böyle birisinin üzerine attığı ağır cisimlere "su bombası" adını takmıştı), her zaman kendini tutamaz ve külotuna kaçırırdı. Çuvala benzeyen spor giysisi aynı zamanda değişmez biçimde kot pantolonunda oluşan ıslaklığı gizlerdi.

Şimdi üç kişilik aile yaklaşıyordu.

Silahı atma! Bekle, tam zamanını bekle...

Jack Mort pencerenin yanında ayakta dururken heyecandan titriyordu. Tuğlayı pencereden dışarı çıkardı, geriye midesine doğru çekti, yeniden dışarı çıkardı, geriye midesine doğru çekti, yeniden dışarı çıkarıp bir kez daha içeri çekti. Ancak bu kez tuğlayı yarı yola kadar çekmişti. Ve yeniden dışarı sarkıtırken artık iyice sakinleşmişti. Hep böyle olur, sonunda Jack sakinleşirdi.

Tuğlayı elinden bıraktı ve düşüşüne baktı. Eski tuğla aşağı doğru gidiyor, havada sürekli dönüp bir köşesi ötekiyle yer değiştiriyordu. Jack dökülen harç parçalarını güneşli havada açık seçik gördü. Böyle anlarda birçok kişinin tersine Jack Mort her şeyi en ufak ayrıntısına kadar açık seçik, tüm geometrik çizgileriyle görürdü. İşte şimdi de adam bir şeyi gerçekliğe doğru itmiş, bir yontucunun taşın biçimini değiştirmek ve ondan yeni bir şey yapmak isterken keskisini taşa vuruşu gibi sanatkarca işini görmüştü. İşte dünyanın en dikkate değer şeyi oluşuyordu: Mantıklı davranış esrime durumuyla birlikte gelişiyordu.

Bir yontucunun kimi zaman kötü ya da yararsız bir yapıtı ortaya koyusu gibi Jack Mort kimi atışlarında ıska geçer ve hedefin dışında ki bir yeri vururdu. Ama, bu seferki mükemmel bir atış oldu. Tuğla kızın başının üzerindeki parlak renkte çizgili kumaştan yapılmış başlığa vurdu. Jack fışkıran kanı gördü (kanın rengi tuğlanınkinden daha parlak kırmızıydı ama sonuçta koyu kırmızı kestane rengine dönüşecekti) ve ansızın haykırmaya başlayan annenin sesini işitti.

Sonra, Jack Mort harekete geçti. Oturduğu iskemleye bir tekme atıp odanın kenarına doğru devirdi. Odayı koşarak adımladı ve kapıya dayadığı iskemleyi de yana devirdi. Üzerindeki bol spor gömleği kalçalarının üzerine doğru zorlayarak çekti. Pantolonunun arka cebindeki iri desenli büyük mendili çıkarıp oda kapısının tokmağını onunla tuttu.

Hiçbir parmak izinin oluşmasına izin vermiyordu. Yalnızca salaklar geriye parmak izi bırakırlardı.

Kapı ardına kadar açılınca büyük mendilini gene arka cebine yerleştirdi. Tozlu koridor boyunca yürürken zevkten sarhoş olmuş biri gibi çevresine hiç bakmıyordu.

Böyle bir durumda yalnızca salaklar çevresine bakınırdı.

Aklı başındakiler, birisi görmüş mü diye çevrelerine bakarlarsa, gerçekten görülmelerini sağlayacaklarını bilirlerdi. Çevresine sık sık bakan kişi kuşkulu olaydan sonra tanıkların anımsayacağı bir insan olurdu. Daha sonra bazı zehir hafiye polisler olayın kuşkulu bir kaza olduğuna karar verirler ve soruşturma açılırdı. Bütün bunlar yalnızca çevreye sinirli bakışlarla bakmak yüzünden meydana gelirdi. Bu kazanın kuşkulu bir suç sorununu oluşturduğuna karar verilse bile, Jack hiç kimsenin kendisini olayla ilgili görmeyeceğine inanıyordu. Ama, bilinmezdi ki...

Yalnızca kabul edilebilir rizikoları göze al. Geri kalanları en aza indirge.

Diğer bir deyişle, her zaman kapı tokmağının altına bir iskemle daya.

İşte böylece, Jack Mort başını öne eğmiş durumda toz toprakla kirlenmiş koridor boyunca yürürken sokaklarda gördüğünüz serseriler gibi kendi kendine mırıldanıyordu.Şimdi de kadının haykıran sesini işitebiliyor (onun zenci kız çocuğunun annesi olduğunu düşünüyor) ama ses binanın önünden daha hafif olarak geliyordu. Olaydan sonraki her şey, bağrışmalar, yaralının sızlanmaları (kuşkusuz, sızlanacak hali kalmışsa) ve ortaya çıkan karmaşa Jack Mort için hiç de önemli değildi. Onun için dirimsel olan, yaptığı itişle şeylerin normal yolundan çıkması ve yaşamın akışında yeni yontu çizgilerinin oluşmasıydı.

... Ve belki de onun bir itişiyle yalnızca yeni yazgılar oluşmuyor, ancak çevrede yeni halkacıklar meydana geliyordu. Suları sakin bir havuza taş atıldığında suda halkaların oluşması gibi...

Jack Mort için, onun evreni bugün ya da yakın bir gelecek için yontmadığını kim söyleyebilirdi?

Tanrı'm! İşte böyle anlarda adamın külotuna etmesine şaşmamalıydı!

Bulunduğu yerden aşağı, iki katın merdivenlerini inerken kimseyle karşılaşmadı. Ama gene de merdiveni dimdik iniyor, biraz sallanıyorsa da kesinlikle sarhoşlar gibi sendelemiyordu. Sendeleyen bir insan hemen anımsanırdı. Jack bu durumunda kendi kendine mırıldanırdı ancak onun söyledikleri kimse anlayamazdı. Hareketleri abartmamak, aşırı duygusal davranmaktan çok daha iyi olurdu.

Binanın kırık arka kapısından çöplerle ve güneşin ışığını yansıtan kırık cam parçalarıyla dolu dar bir geçide çıkan Jack şimdi hızla yürüyordu.

Her şeyi önceden planladığı gibi, kaçışını da planlamıştı. Aklı başında kişi yalnızca kabul edilebilecek rizikoları göze alır, geri kalanları en aza indirgerdi. Bu türden planlamaları nedeniyle Jack Mort çalışma arkadaşları arasında ilerleyecek bir kişi olarak gösteriliyordu. Ve o da ilerlemeye niyetliydi. Ancak gitmeyi hiç istemediği yerler cezaevleri ve elektrikli sandalyelerdi.

Dar geçidin açıldığı sokakta birkaç kişi bağrışmaların nedenini görüp anlamak için koşuşuyorlardı. Ama kimse, şimdi güneş gözlükleri ile kepini çıkarmış olan Jack Mort'a dönüp bakmadı.

Adam, gene pisliklerle dolu başka bir geçide girdi.

Daha sonra, oradan başka bir sokağa çıktı.

Şimdi ilk ikisi kadar kirli olmayan ve her zaman insanların geçiş için kullandığı üçüncü bir geçitten geçiyordu. Bu geçit de bir diğer sokağa açılıyordu. Ve burada bir otobüs durağı vardı. Jack bir dakika sonra gelen otobüse bindi. Bu da, daha önce yaptığı planın bir bölümüydü. Akordiyon biçimindeki kapısı açılınca Jack otobüse uzandı, iki basamağı çıktı ve elindeki on beş senti sürücünün yanındaki kutuya attı. Otobüs sürücüsü kendisine fazla dikkat etmedi. Bu iyiydi. Ancak sürücü ona dikkat etmiş olsa bile, kot pantolonu ve bol spor gömleğiyle kendisi yalnızca işten çıkmış bir işçi olarak tanımlanabilirdi.

Hazır ol, her zaman hazır ol, aklı başında biri ol.

Bunlar Jack Mort'un mesleğinde ve oynadığı acımasız oyunda kazandığı başarının gizleriydi.

Dokuz sokak ötede bir otopark vardı. Jack orada otobüsten indi ve otoparka girdi. Hiç de dikkati çekmeyen 50'li yılların ortalarından kalmış ama şimdi de iyi durumdaki Chevrolet marka arabasının kapısını anahtarıyla açtı. Arabaya binip New York'a doğru yola çıktı.

Jack Mort şimdi de özgür ve temizdi.
7
Silahşor bütün bunları yalnızca bir dakika içinde gördü. Şoke olmuş aklını diğer görüntüleri görmemek üzere paydos edip kapatmadan önce başka şeyleri de gördü. Her şeyi değil ama yeterli olandan gördü. Gördükleri, gerçekten yeterliydi.
8
Silahşor, Jack Mort'un The New York Daily Mirror gazetesinden makasla bir sayfayı kesip ayırdığını ve sonra belirlediği sütunu titizlikle keserek düzgün bir gazete kesiği oluşturduğunu gördü. Gazete kesiğindeki haberin başlığı şöyleydi: TRAJİK KAZADAN SONRA ZENCİ KIZ ÇOCUĞU KOMADA. Jack Mort bir tutkal kabındaki fırçayı alıp gazete kesiğinin arka tarafına tutkalı sürüyor ve sonra kağıdı gazete kesikleri yapıştırmaya özgü bir defterin boş bir sayfasına yapıştırıyordu. Defterin daha önceki sayfaları da şişkindi ve defter başka pek çok gazete kesiğini içeriyordu. Silahşor şimdi yapıştırılan kesikteki yazıların girişini okudu: "New Jersey eyaletinin Elizabethtown kentine mutlu bir olaya katılmak üzere gelen beş yaşındaki Odetta Holmes tuhaf bir kazanın kurbanı oldu. Teyzesinin iki gün önceki düğününden sonra kız çocuğu, anne ve babasıyla birlikte tren istasyonuna yürüyerek giderlerken terkedilmiş apartmandan bir tuğla çocuğun.kafasına düştü ve..."

Ancak Jack Mort'un Odetta Holmes ile ilişkili bulunduğu olay bu muydu? Hayır. Tanrı'm hayır!

Kazanın olduğu sabah ile Odetta'nın bacaklarını yitirdiği gece arasında Jack Mort pek çok ağır şeyi insanların kafasına fırlatmış ya da pek çok insanı araçların önüne itmişti.

Sonra bir kez daha Odetta Holmes sahneye çıkmıştı.

İlk seferinde Jack onun üzerine doğru bir şeyi itmişti.

İkinci seferinde Jack, kadını bir şeyin önüne doğru itmişti.

Silahşor şöyle düşündü: Amacım için ne türden bir adam kullanmayı düşünüyorum ben? Tanrı'm ne türden bir adamı...

Ama Jake'i düşününce, çocuğu bu dünyaya doğru gönderdiği kendi itişini düşününce, Karalar Giyinmiş Adam'ın kahkahasını işitir gibi oldu ve bu da Silahşor'u tüketti.

Roland bayıldı.
9
Kendine geldiğinde Silahşor yeşil renkli bir kâğıdın üzerinde uzanan sayıların oluşturduğu temiz sıralara bakıyordu. Kağıda her iki ucundan komuta ediliyordu. Böylece her bir sayı, hücresindeki hükümlüye benziyordu.

Silahşor şöyle düşündü: Başka bir şey olmalı.

Yalnızca Walter'in kahkahası değil. Başka bir şey olmalıydı. Bu, bir plan mıydı?

Hayır, Tanrı'm hayır. Hiçbir şey bu denli karmaşık ve umut verici olamazdı.

Ama bir fikir, hiç değilse bir ufacık kaşındırma ya da gıdıklama olabilirdi bu...

Ne kadar zamandır dışardayım? diye soran Roland ani bir korkuya kapılarak düşündü: Kapıdan geçip buraya geldiğime saat dokuzdu. Belki de dokuzdan daha erken bir saatti. Ama ne kadar erken olabilirdi?

Jack Mort'un kafasında Silahşor gene öne çıktı.

Şimdi yalnızca Silahşor tarafından denetim altında tutulmuş bir oyuncak bebek durumundaki Jack Mort çalışma masasının üzerindeki değerli kuartz saatin akrep ve yelkovanına baktı ve saatin bir buçuk olduğunu gördü.

Silahşor içinden söylendi: Tanrı'm! Saat bu kadar geç oldu mu? Ama, Eddie... Genç adam o kadar yorgundu ki, kesinlikle şu saate kadar uyanık kalamazdı.

Roland, Jack'in başını çevirtti ve baktı. Kapı şimdi de oradaydı. Ama, gördükleri daha da kötüydü. Sonra olanları hayalinde geliştirdi.

Kapı'nın bir tarafında iki gölge görünüyordu. Biri tekerlekli sandalyenin, öteki de bir insanın gölgesiydi. Ancak insan, organları eksik bir kişiydi. Kendisini kollarıyla destekleyip doğrultuyordu. Çünkü bacaklarının alt kesimleri Roland'ı başına gelenin benzeri olan ivedi bir acımasızlıkla bedeninden kesilip koparılmıştı.

Kapı girişindeki insan gölgesi hareket etti.

Silahşor bir şeyin üzerine atılan yılanın çabukluğuyla davranıp Jack Mort'a vurarak başını başka tarafa döndürdü.

Kadın görmemeli. Ben hazır oluncaya kadar görmemeli, diye düşünüyordu Silahşor. O ana değin, kadın yalnızca Jack Mort'un kafasının arkasını görmeli.

Oysa, Detta Walker nasıl olsa Jack Mort'u görmeyecekti. Çünkü, Kapı girişinden bakan insan yalnızca ev sahibinin gördüğü kişiyi görebilirdi orada. Kadın, yalnızca Mort'un yüzünü adam sanki bir aynaya bakıyormuş gibi görecekti. (Durum belki korkunç tartışma sonuçları ve yinelemelere yol açabilirdi.) Ancak bu da kadın için önemli değildi. Üstelik, Jack Mort için Detta'yı görmek hiçbir anlam ifade etmeyecekti. Onlar daha önce iki kez ölümcül yakınlık koşulları içinde karşı karşıya gelmiş olsalar bile birbirlerini kesinlikle görmemişlerdi.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   33




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə