Stephen King Kara Kule Cilt2 üçün Çizgileri



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə25/33
tarix16.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#63306
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   33

Genç adam kayaların üzerinde kan lekelerini ya da kabzasındaki sandal ağacının üzerinde yabanıl kedinin derin diş izlerinin görüldüğü tabancayı bulursa ne yapacağını merak ediyordu. Böyle bir görüntü onu isteriye ve hatta çılgınlık nöbetlerine sürükleyebilirdi. Ama gene de bir şeyi, kadından geriye kalan bazı izleri bulmak için umutsuzca aranıyor, aranıyordu.

Bu arada gözleri hiçbir şeyi görmüyor, kulakları en ufak bir çağırma sesini işitmiyordu.

Ve aynı süre içinde Silahşor üçüncü Kapı'yı incelemekteydi. O ana değin Kapı'nın üzerinde tek bir sözcük görmeyi beklemişti. Eski zamanların iskambil destesinin altıncı kağıdında olduğu gibi Kapı'da Ölüm sözcüğü yazılmış olmalıydı. Walter, Ölüm demişti. Ölüm, ama senin için değil, Silahşor.

Bu Kapı'nın üzerinde bir değil, iki sözcük vardı... Ve bunlardan hiçbiri ÖLÜM sözcüğü değildi. Dudakları ses çıkarmadan kıpırdanarak bir kez daha okudular:

İTİCİ ADAM

Roland, Gene de bu sözcüklerin anlamı 'ölüm' diye düşündü. Böyle olduğunu biliyordu.

Bir an için Roland genç adama gitmesi için olanak tanımaya karar verdi.

Eddie, kadını canlı pek yaralanmamış ve aklı başında olarak bulabilirdi. Silahşor onların ikisinin burada bir tür beraberlik kurabileceklerini ve kendisinin de Eddie'ye karşı duyduğu sempatiyle hep birlikte kendini Detta Walker diye tanıtan o karanlık benliği boğup yok edebileceklerini düşündü. Evet, yalnızca Eddie ile Odetta arasında kalsa bile Detta'nın yalın biçimde sıkışıp Ölmesi olasıydı. Roland, kaba doğası içinde romantikti... Bununla birlikte, aşkın her şeyi yapabileceğini bilecek kadar realistti de. Kendisine gelince durumu ne olacaktı? Bir süre önce Eddie'nin dünyasından aldıkları ilaçlarla hemen hemen iyileşmişken şimdi o ilaçlardan alsa bile zamanında davranmış olacak mıydı? Kendisi, pek hastaydı ve belki de koşullar çok ileriye varmıştı. Kol ve bacakları sancıyor, kafası zonkluyordu. Göğsü de ağrımaktaydı. Ciğerleri iltihapla dolu olmalıydı. Öksürdüğü zaman sol akciğerinde, sanki oradaki kaburgaları kırıkmış gibi, oyulur biçiminde ağrı duyumsuyordu. Sol kulağı da yanıyordu. Belki de bu kez yolun sonu geldi diye düşündü.

İşte o noktada Silahşor’un içindeki bir kesim sanki protesto eder gibi baş kaldırdı.

"Eddie!" diye bağırdı ve şimdi sesinde öksürüğün izi duyulmadı. Sesi derin ve güçlüydü.

Bir ayağı kaba toprağa öteki ayağı sivri bir kayanın çıkıntısına basan genç adam dönüp ona baktı. Ve eliyle havayı süpürür gibi tuhaf bir hareket yapar, "Sen yoluna devam et!" diye yanıtladı. Böyle söz ve davranışında sanki Silahşor'dan kurtulmak, gerçek işini, önemli amacını, Odetta'yı bulmak ve onu içinde bulunduğu kötü durumdan kurtarma etkinliğini sürdürmek isteyen bir adamın tavrı okunuyordu. Genç adam sözlerini şöyle sürdürdü; "Tamam. Sen şu kapıdan geç. Aradığın ve gereksindiğin ilacı bul. Buraya geri geldiğinde Odetta ile ben seni bekleyeceğiz."

"İşte bundan kuşku duyarım."

"Kadını bulmak zorundayım" diyen Eddie Roland'a pek taze, zinde ve kaçamaksız bakışlarla bakıyordu. Ekledi, "Demek istiyorum ki, gerçekten Odetta'yı bulmak zorundayım."

"Sevgini ve gereksinimini anlıyorum" diyen Silahşor konuşmasını şöyle sürdürdü, "Ama bu kez Kapı'dan benimle birlikte geçmeni istiyorum."

Eddie işittiği sözü iyice değerlendirmek üzere uzun uzun Roland'a baktı.

Sonunda eğlenir gibi konuştu, "Kapı'dan seninle birlikte geçmemi mi istiyorsun? Kutsal Tanrı'm! Sanırım şimdi her şeyi, gürül gürül söylediğin her şeyi duydum. Son seferinde, beni de yeniden götürmek istemediğin için senin gırtlağını kesmeye niyetlendiğimde, beni bırakıp gitmek üzere öyle kararlıydın ki. Bu kez, yabanıl bir yaratık kadının boğazını koparabileceği halde, o konuda hiçbir şey yapmak istemiyor ve işi şansa bırakıyorsun!"

"Belki de olan olmuştur zaten" diyen Roland öyle bir şeyin olmadığını biliyordu. Kadın yaralanmış olabilirdi. Ama ölmemişti henüz...

Ne yazıktır Eddie'yi aldatamazdı, çünkü genç adam da bunu biliyordu. Uyuşturucu madde almadan geçirdiği bir hafta ya da on gün onun dimağını şaşırtıcı derecede saydamlaştırmıştı. "Kadının ölmediğini sen de biliyorsun. Ölseydi, şu Tanrı'nın cezası Kapı da oradan çekip giderdi. Yalan söylemen her üçümüz için de iyi olmayacaktır" dedi.

Genç adam tepeye tırmanışını sürdürmek üzere arkasını döndü. Ancak, Roland'ın bakışları onu olduğu yere mıhlayıp durdurdu.

Roland, "Tamam" dedi. Sesi aynen o gece yarısı Detta'yı susturmak üzere kadının aklının gerisindeki Odetta'ya seslendiği gibi dingin ve etkileyiciydi. "Kadın yaşıyor. Ama, öyleyken neden senin çağrılarına yanıt vermiyor?" diye sordu.

"İyi... Yabanıl kediler onu alıp bir yerlere götürmüş olabilirler" derken Eddie'nin sesi pek zayıf çıkmıştı.

"Yabanıl bir kedi kadını öldürmüş, istediği kesimlerini yemiş ve geri kalanını bırakmış olabilir. Çoğunlukla yabanıl kediler güneş geri kalan eti bozmasın ve gece geri geldiklerinde iyi durumda bulsun diye kalan eti gölgeye sürükleyip taşırlar. Eğer böyle olsa Kapı ortadan kaybolurdu. Yabanıl kediler avlarını felç eden ve sonra bir yerlere taşıyan böcekler gibi yapmaz. Bunu bilirsin, değil mi?"

"Söylediklerinin mutlaka doğru olması gerekmiyor" diyen Eddie bir an Odetta'nın, Sen bir tartışma grubunda yer almalıydın deyişini işitir gibi oldu ve hemen bu fikri kovup aklından çıkardı. Sözlerini şöyle sürdürdü; "Kadının yanına yabanıl bir kedi gelmiş ve o da ateş etmeye çalışmış, ancak kurşunlardan ilk ikisi ateş almamış olabilir. Cehennem olsunlar! Belki de dört, beş mermi ateş etmemiştir. Bu durumda yabanıl kedi saldırıp kadını berelerken o anda GÜMMM!"... Eddie bir yumruğunu öteki avucuna vurdu ve sanki olaya tanık olmuş gibi hareketini öyle canlı bir şekilde yaptı ki... Ve sonra ekledi, "O mermi yabanıl kediyi öldürmüş ya da yaralamış veya hiç olmazsa korkutmuş olabilir. Böyle bir öyküye ne dersin?"

Roland dingin sesiyle yanıtladı, "O zaman silah sesini duymuş olurduk."

Eddie bir an tıpkı sağır ve dilsizler gibi yalnızca ayakta dikilir durumda kaldı. Tartışmada verilecek yanıtı bulamıyordu. Buralarda ilk kez yabanıl kedi kükremesini duyduğunda ses beş, on kilometre öteden işitilmişti. Öyleyse silah sesi neden duyulmamıştı?

Roland'a baktı ve o anda aklına gelen kurnazca düşünceyi dile getirdi, "Belki de sen sesi duydun? Yolda, ben dinlenmek üzere uyurken sen silah sesini işittin, ha?"

"Ses seni de uyandırırdı."

"O kadar yorgunken uyandırmazdı, adamım. Ben öyle uyuyordum ki..."

"Ölüler gibi" diyen Silahşor aynı dingin sesle ekledi, "Öyle durumdaki duyumsamayı biliyorum."

"Şu halde durumu anlıyorsun."

"Tam olarak ölüler gibi değildin. Dün gece sen öylece yatarken kedilerden biri kükreyince hemen uyandın ve birkaç saniye içinde ayağa kalktın. Bu, kadına karşı duyduğun ilgi nedeniyle oldu. Geceleyin silahla ateş edilmedi, Eddie. Bunu biliyorsun, ateş edilseydi işitirdin. Odetta'ya karşı duyduğun ilgi nedeniyle işitirdin..."

Eddie yüksek sesle konuştu, "Belki de Odetta yabanıl kedinin kafasını taşla patlatmış olabilir. Olasılıkları araştırmak yerine burada durup seninle tartışırsam lanet olası sonucu nasıl öğrenebilirim? Demek istiyorum ki, Odetta şu anda oralarda bir yerde yaralı olarak yatıyor olabilir, be adam! Yaralı, ölmek üzere kan döküyor olabilir! Ben, Kapı'dan geçsem, öbür tarafta bulunsam ve o anda Odetta burada ölse sen ne duyumsarsın? Çevrene bakarken, Kapı bir anda oradayken, kadın öldüğü için ansızın gözden kaybolsa ne yaparsın? Öyle durumda benim için burada olanların tersi gerçekleşir ve sen de öbür tarafta kapana kıstırılmış olurdun!"

Sözlerini tamamlayan Eddie soluk soluğa kalmıştı. Ellerini yumruk yaparak sıkmış, Silahşor’a öfke dolu bakışlarla yiyecekmiş gibi bakıyordu.

Roland kendisini bitkin ve öfkelenmiş olarak duyumsadı. Birisi (olasılıkla Cort; ama kendisi o kişiyi babası olarak düşünmeyi yeğliyordu) şöyle bir deyişi sık sık yinelerdi: Okyanusun suyunu kaşıklamak bir aşıkla tartışmaya benzer. Bu deyişe bir kanıt aranıyorsa, şimdi karşısında küstahlıkla karışık savunma durumunda dikelen genç, yetkin bir örnek olarak gösterilebilirdi. Şu anda Eddie Dean'in tüm bedeni şöyle der gibiydi: Haydi devam et! Bana soracağın her soruyu yanıtlayabilirim!

Gene genç adam konuştu, "Belki de Odetta'yı yabanıl bir kedi bulmadı. Burası senin dünyan olabilir ama ben nasıl Borneo'da hiç bulunmadıysam, senin de şu bölgeye daha önce hiç gelmediğini sanıyorum. Şu dağlarda neler olup bittiğini sen de bilmiyorsun. Yoksa biliyor musun? Kadını bir maymun ya da benzeri bir yaratık yakalayıp kaçırmış olabilir!"

"Tamam. Onu bir şey yakaladı."

"İyi. Tanrı'ya şükürler olsun ki, hasta olman senin tüm aklını başından almamış."

"Her ikimiz de Odetta'yı ele geçirenin ne olduğunu biliyoruz: Bu Detta Walker... Senin kadınını o yakaladı. Detta Walker."

Eddie bir şey söylemek ister gibi ağzını açtı. Ama böyle görünüşü pek kısa sürdü; Belki bir, iki saniye, her ikisinin de gerçeği tümüyle benimseyeceği süreyle devam etti. Ve sonra Roland'ın aman vermeyen yüzü tüm tartışmayı sessizliğe taşıdı.
14
Uzunca bir süre ikisi de konuşmadılar.

Sonunda genç adam, "Durum öyle olmamalı" dedi.

"Biraz yakınıma gel. Eğer konuşacaksak konuşalım. Ama dalgaların sesini bastıracak şekilde sana her bağırışımda, gırtlağımda yalnızca bu..."

Eddie yerinden kımıldamadan yanıtladı, "Ne kocaman gözlerin var senin, büyükanne!"

"Hangi Cehennem'den söz ediyorsun, sen?"

"Bir peri masalından söz ediyorum" diyen genç adam kısa yoldan aşağı dört metre (fazla değil, yalnızca dört metre) kadar indi ve ekledi, "Eğer tatlı sözlerinle beni kandırabileceğini düşünüyorsan, anlattıkların beni yalnızca tekerlekli sandalyenin yanına getirtecek peri masalları olabilir."

"Neyin yakınına? Anlayamadım" diyen Roland aslında kendisine söyleneni mükemmelen anlamış bulunuyordu.

Onların belki de iki, üç yüz metre uzağında, tepede ve doğu yönünde bir yerde bir çift koyu renkli göz (zekâ dolu oysa insanca acımadan yoksun olan bir çift göz) bu tabloyu dikkatle izlemekteydi. Rüzgâr, dalgalar ve suyun kayaları oyuşuyla çıkan sesler nedeniyle iki adamın konuşmalarını bu uzaklıktan işitmek olanaksızdı. Ama Detta, onların ne konuştuklarını bilmek üzere işitmeye gereksinmiyordu. Gerçek Kötü Adam'ın şimdi aynı zamanda Gerçek Hasta Adam durumuna gelişini görmek üzere bir dürbüne de gereksinim duymuyordu. Ona göre, Gerçek Kötü Adam, bacakları olmayan zenci bir kadına işkence yapmak ve bununla eğlenmek istiyordu. (Çevreye bakıldığında burada eğlence olanaklarının pek kısıtlı olduğu kolayca görülebilirdi.) Ancak Detta Walker bir tek şeyi, adamın pamuk beyazı kıçını (!) buradan kurtarmak niyetinde olduğunu da görebiliyordu. Bu işi büyülü Kapı'yı kullanarak yapacaktı. Daha önce kendisinin kafasına girerek Gerçek Kötü Adam, Kapı'dan geçmişti. Detta onun eylemini nasıl yaptığını bilemiyor; olayı düşünmekten bile hoşlanmıyordu. Adam beyninin içine girip kendisini nasıl da denetimi altına geçirmişti. O anda kendisinin duyumsamaları korkunç olmuştu. Anlama yeteneğinden yoksunlaşmış, tam anlamıyla korkmuştu. Korkusunun gerçek kaynağı neydi? Kendisinin tümüyle ele geçirilişi yeterince korkunç değil miydi? O anda eğer kendisini yakından incelese korkusunun nedenini anlayabilirdi ama bunu yapmayı istemiyordu. Böyle bir inceleme, denizcilerin bir zamanlar yelkenlilerle gidip de dünyanın sonu sandıklan ve o zamanın haritacılarının BURADA İBLİSLER VE YILANLAR BULUNABİLİR yazısını yazdıkları bir yere kendisini götürebilirdi. İşin tuhafı Gerçek Kötü Adam'ın kendisini ele geçirişi, tuhaf durumun daha önce yalnızca bir kez değil bir çok sefer oluşu gibi bir alışkanlık duyumsamasıyla birlikte gelmişti. Korksa ya da korkmasa, o durumda ürktüğünü yadsımıştı. Kurtulmak üzere çırpınırken bir yandan da Silahşor’un kendisini tekerlekli sandalye ile Kapı'dan geçirmek üzere yönlendirişini izlemişti. Ve orada, Kapı girişinin bu tarafında, Gerçek Kötü Adam'ın bedeninin kumlar üzerinde yatışını ve Eddie'in elindeki bıçakla onun üzerine eğilişini gördüğünü anımsıyordu.

Eddie elindeki bıçağı Gerçek Kötü Adam'ın gırtlağına gerçekten saplayacak mıydı? Bunu yapsa bir domuzu boğazlamaktan daha iyi bir iş yapmış olurdu!

Genç adam durumu bilmiyor oysa Odetta Walker, Gerçek Kötü Adam'ın bedeninin gerçekten ne durumda olduğunu görebiliyordu. O beden, soluk alıyordu. O beden, en uygun sözcükle pek değersiz bir durumdaydı. O beden, bir salak tarafından sazlarla ve mısır püskülleriyle doldurulmuş bir çuval bezi gibiydi şimdi.

Detta Walker'ın aklı bir farenin kıçı (!) kadar çirkin olabilirdi ama Eddie'ninkinden daha hızlı ve saydam olarak çalışıyordu. Gerçek Kötü Adam idrar ve sirkeyle dolu olmalı, içinde başka bir şey bulunmamalı. O benim burada olduğumu biliyor ama benim için bir şey yapmayı istemiyor... Ben aşağı inip onu öldürmeden önce kaçıp bayağı kıçını (!) kurtarmak niyetinde. Genç arkadaşı şimdi de güçlü. Ve beni incitmek istemiyor şimdilik. Gerçek Kötü Adam ne durumda olursa olsun, Eddie beni bulup aşağı indirmek istiyor. Bacakları olmayan kara bir Cadı'nın kendisine bir şey yapamayacağını sanıyor. Genç adam beni burada bulup aşağı götürerek benimle sevişmeyi düşünüyor... Pekiyi öyle olsun. Tamam, Beyaz Mumlu! Detta Walker'ı alacağını düşünüyorsan buraya gel ve dene. Beni becerirken başına neler geleceğini göreceksin, ballı çocuk! Görüp öğreneceksin!...

Detta Walker böyle fare koşusuyla düşünceden düşünceye atlayarak durumu irdelerken ansızın duyduğu bir sesle, bir silahın patlayışıyla ürküp yerinde sıçradı.


15
"Sanırım sen gizleri açıklamandan daha iyi olarak durumu anlıyorsun" diyen Eddie ekledi, "Çok daha iyi anlıyorsun, Lanet' olası! Sanırım beni yakalayıp ele geçirerek aklıma girmeyi düşünüyorsun." Gözlerini Roland'dan ayırmadan başını eğerek Kapı'yı işaret etti. Çok uzağında olmayan birisinin de aynı şeyi düşündüğünden habersiz olarak sözünü sürdürdü; "Hasta olduğunu biliyorum. Tamam. Ama, gerçekte olduğundan daha zayıfmış gibi görünmek üzere numara yapıyorsun. Şu anda, oradaki uzun otların üzerine uzanmış olmalıydın."

"Çok iyi olurdu" diyen Roland gülümsemeden ekledi, "Ama gerçekten iyi değilim, Eddie. Birkaç adım daha aşağı insen, hareketim seni incitmezdi, değil mi? Artık sana bağıramıyorum..." Silahşor’un bu sözleri söylerken sesi ileri sürdüklerinin kanıtlamak ister gibi kurbağa vıraklaması şeklinde çıkmıştı. "Bütün gereksindiğim sana ne yaptığını ve neyi yapmayı planladığını düşündürmek. Eğer seni benimle birlikte gelmeye inandırabilirsem, belki de hiç değilse seni bir kez daha nöbete koyabilirim."

"O değerli Kule'n için" diyen Eddie dudak büktü ama gene de tırmandığı düzeyin yansına kadar kayarak indi. İyice yıpranmış olan lastik tenis pabuçları bir yığın kahverengi tozu havaya kaldırdılar.

Roland, "Benim değerli Kule'm ve senin değerli sağlığın. Değerli sağlığından hiç söz etmiyorsun, sen," dedi.

Sonra kemerinin sol tarafındaki tabancalıktan silahını çekip ona hem hem hüzünle hem de tuhaf bir bakışla baktı.

"Eğer tabancanla beni korkutacağını düşünüyorsan..."

"Hayır. Öyle düşünmüyorum. Sana ateş edemeyeceğimi biliyorsun, Eddie. Ancak sen, koşulların nasıl değiştiğini gösteren objektif bir derse gereksiniyorsun. Koşulların ne denli değiştiğini mutlak görmelisin."

Roland tabancayı kaldırdı. Silahın ağzını genç adama değil, dalgalarla kabaran okyanusa doğru çevirdi ve horozu çekti. Eddie tabancadan çıkan ağır patırtı sesine karşı kendisinin duygusuzlaştırmaya çalıştı.

Sonra, patlama olmadı. Silahtan yalnızca kuru bir klik sesi çıktı.

Silahşor bir kez daha horozu geriye çekti. Tetiğe bastı ve tabancadan bir kez daha boş klik sesi geldi.

Eddie, şöyle konuştu, "Üzülme. Benim geldiğim yerde Savurma bakanlığı seni ateş etmeyen silahlar bölümünde görevlendirirdi. Orada uzman olarak büyük başarı ka..."

Oysa silahtan çıkan kaba bir GÜMMM sesi, Roland bir zamanlar öğrenci iken hedefe atışlar egzersizinde ağaç dallarını mermisiyle keserken yaptığı gibi genç adamın sözünü de yarıda kesmişti. Eddie yerinden sıçradı ve silah sesi tepelerde vızıldayan böceklerin riiii sesini geçici olarak susturdu. Roland silahını kucağına koyduktan bir süre sonra, böcekler ağır ağır, ihtiyatla yeniden vızlamaya başladılar.

"Bu lanet olası oyun neyi kanıtlar ki?"

"Sanırım her şey senin gönülden dinlediklerine ve işitmeye karşı çıktıklarına bağlıdır" diyen Roland'ın sesi biraz sert çıkmıştı. "Yaptığım tüm mermilerin ateş almayan türden olmadıklarını sana göstermek içindi. Aynı zamanda, senin Odetta'ya verdiğin silahtaki mermilerin de böyle olduklarını gösterir."

"Saçma!" diyen Eddie duraladı ve sonra ekledi, "Niçin yaptın bunu?"

"Çünkü şimdi ateşlediğim silahı kemerimin arkasındaki kütüklerde bulunan en kötü ıslanmış mermilerle doldurmuştum. Bunu, sen Odetta ile birlikte yola çıktığında vakit geçirmek üzere yapmıştım. İnsanın parmakları eksik olsa bile, silah doldurmak fazla zaman almıyor. Anlıyorsun değil mi?" diyen Roland hafifçe güldü ama bir anda gülüşü öksürmeye dönüştü. Eksik parmaklı eliyle ağzını kapayıp öksürüğünü boğmaya çalıştı. Öksürüğü dinince konuşmasını sürdürdü, "Ancak ıslak mermilerle ateş ettiğinde tabancayı söküp temizlemelisin. Öğretmenimiz Cort'un kulaklarımızda davul çalar gibi yinelediği ilk söz buydu: Silahınızı sökün ve temizleyin, sürfeler! Tek elle bir tabancanın ne kadar zamanda sökülüp temizleneceğini bilmiyordum. Ama yaşamaya niyetliysen (ki ben niyetliyim, Eddie. Gerçekten niyetliyim) bunu öğrenmek zorundaydım. Öğrenmeli ve işi daha kısa zamanda yapmayı çalışmalıydım. Sen de öyle düşünmez misin? Biraz yakınıma gel, Eddie. Babanın hatırı için yakınıma gel!"

"Seni buradan görmek iyi, çocuğum" diyen Eddie gene de birkaç adım attı. Gerçekte aşağı doğru yalnızca iki adım atmıştı.

"Bir zamanlar kesme kurşun denilen eski tip mermiyi ilk kez tüfeğime sürüp tetiği çekerek ateşlediğimde neredeyse heyecanımdan külotuma ediyordum!" diyen Silahşor güldü. Eddie onun saçmalama noktasına yaklaştığını şoke olarak sezinliyordu.

Genç adam, Roland'ın silahının yanı sıra sağlığına ilişkin olarak anlattıklarından yalan söyleyip söylemediğini anlamaya çalışıyordu. Kedi hastaydı, evet. Ama, ne kadar hastaydı aslında? Eddie bunu bilmiyordu. Eğer Roland rol yapıyorsa., büyük iş beceriyordu. Silahlara gelince. Eddie o konuda bir şey söyleyecek durumda değildi. Çünkü fazla deneyimi bulunmuyordu. Yaşamında daha önce yalnızca üç kez ateş etmiş olduğu halde birdenbire kendisini Balazar'ın barında sıkı bir ateşli çatışmanın ortasında bulmuştu. Henry o konuyu iyi bilirdi ama ağabeyi ölmüştü. Ağabeyini ne zaman anımsasa şaşırtıcı şekilde genç adam yaslı hallere giriyordu.

"Mermilerden bir dışında ötekiler ateş almamıştı" diye açıklamasını sürdüren Silahşor ekledi, "Bu nedenle silahı temizledim. Yeniden doldurup ateş ettim. Bu kez kuşağımda öndeki kütüklüklerde bulunun mermilerle silahı doldurmuştum. Bunlar daha az ıslandığını düşündüğüm mermilerdi. Istakozlara benzeyen yaratıkları öldürmek için kullandığımız kuru kurşunlar bunlardı ve kütüklüklerin en ön kesimlerinde yer alıyorlardı."

Roland ağzına doğru yaklaştırdığı eline doğru kuru kuru öksürdü ve sözlerini sürdürdü.

"İkinci kez yaptığım atışlarda iki iyi kurşuna sağlam mermiye rastladım. Sonra tabancayı söküp temizledim ve üçüncü kez doldurdum. Bu dolduruştan sonraki atışlarımı ise sen izledin" diyen Roland belli belirsiz gülümsedi, "Biliyorsun, iki kuru klik sesinden sonra ben silahı kötü şansımın yalnızca ıslanmış mermilerle doldurduğunu düşünmeye başlamıştım. Bu da saha pek inandırıcı gelmeyecekti, değil mi? Biraz yakınıma gelebilir misin, Eddie?"

"Hiç de inandırıcı değilsin" diyen genç adam ekledi, "Sana, yakınına gelebileceğim kadar yaklaştım, sağ ol. Şu anlattıklarından ne dersi almalıyım, Roland?"

Silahşor, Eddie'ye bir salağa bakar gibi bakıp konuştu, "Biliyorsun, seni başlangıçta o kadınla birlikte ölmen için göndermedim. Burada da ölmeni istemiyorum. Yüce Tanrı'm! Eddie, senin aklın nerede? Kadının elindeki silahta sağlam, ateş edecek mermiler var!" Gözleriyle Eddie'yi iyice inceleyerek sözlerini sürdürdü, "Kadın şu dağlarda bir yerde. Sen onun izini sürebileceğini sanıyorsun. Oysa, burada görüldüğü gibi her yer taşlık ve iz sürmek üzere hiçbir şansın bulunmuyor. Kadın orada yatıp siper almış durumda, Eddie. Üstelik o Odetta değil, Detta'nın ta kendisi şimdi... Elinde sağlam mermilerle dolu bir silahla yatıp siper almış durumda. Eğer ben seni bırakır ve sen de ona gidersen, kadın senin bağırsaklarını eline verecektir..."

Bir öksürük daha Silahşor’un sözlerinin arasına girdi.

Eddie tekerlekli sandalyede oturan ve öksürmekte olan adama dik dik bakarken çevrede rüzgâr o salakça ezgisini sürdürüyordu.

Öksürük nöbetinin sonunda Roland bir kez daha konuşabildi, "Kadının elindeki silahta bir tek sağlam mermi olsa bile, sen kendini ondan sakınmalısın. Sana tümüyle ıslak mermilerle doldurulmuş bir silah veremezdim, Eddie. Bunu bilmelisin."

Evet, Roland'ın söyledikleri doğru olabilirdi. Roland, Kule'ye varması için gerekli olan Eddie'yi gözden çıkaramazdı.

Onun Kule'si, onun lanet olası Kara Kule'si için Eddie gerekliydi.

Ve şimdi, sağlam mermiyi üçüncü sırada silaha yerleştiren olması sinsice bir davranıştı?!... Gerçeğin dokunuşunu tam olarak sağlıyordu. Öyle değil mi? Roland duruma inanmamayı güçleştiriyordu.

Eddie, "Benim dünyamda bir deyiş vardır: 'Şu adam Eskimo'lara bile buzdolabı satar' derler. Bu deyiş tam sana uygun" dedi.

"Ne demek oluyor bu?"

"Anlamı, sen şimdi git ve şu ıstakozları da pazarla demektir."

Silahşor uzun uzun Eddie'ye bakıp başını öne eğerek onayladı "Anlıyorum. Burada kalmayı istiyorsun. Tamam. Kadın, Detta olarak çevresindeki yabanıl yaşama karşı Odetta'dan çok daha fazla güvencede. Sen de kadından uzak durduğun sürece güvencede olacaksın. Hiç değilse bir süre bu böyle olacak. Ama, sonunda ne olacağını görebiliyorum. Ancak, bir aptalla tartışacak kadar uzun zamanım bulunmuyor."

Eddie incelikle sordu, "Bunun anlamı bugüne değin kimsenin seninle Kara Kule hakkında tartışmaması ve senin de her an ona doğru yola çıkacak durumda olman mı, Roland?"

Bıkkın bir tavırla gülümseyen Roland, "Aslına bakarsan pek çok kişi bu konuyu benimle tartıştı. Bu yüzden senin ne dediğini hemen anlıyorum. Bir aptal ötekini tanır. Her ne olursa olsun... Ben, seni tutmayacak kadar yorgunum. Belli ki sen de tatlı sözlerimle seni kandırıp yakalamama kanmayacak kadar uyanıksın. Zamanım çok kısa. Tüm yapabileceğim gitmek ve orada en iyileri umut etmek. Gitmeden önce sana bir şey daha söyleyeyim, Eddie, iyi dinle ve kendi kendinin nöbetçisi ol!"

Roland bir şey daha yaptı ve Eddie ona karşı tüm kuşkularından ötürü kendinden utandı (aslında bu kuşkular kafasına serinkanlı bir kararlılıkla yerleşmiş değildiler.): Silahşor pek alışkını olduğu bir bilek hareketiyle silahın kovanını açtı, tüm ıslak mermileri boşalttı. Bunların yerine kemerinin en önündeki mermileri doldurdu. Kovanı aynı hareketiyle itip yerine taktı.

"Şimdi silahı temizleyecek zamanım yok" diyerek ekledi, «Ama sorun çıkarmaz sanırım. Şimdi silahı yakala ve onu şu anda olduğundan fazla kirletme. Benim dünyamda iş gören silahlardan pek fazla kalmadı artık."

Silahı fırlattı ve endişeli Eddie az kalsın onu tutamayıp yere düşürüyordu. Neyse ki, son anda yakalayabildi ve hemen kemerinin arasına koydu.

Roland tekerlekli sandalyeden ayağa kalktı. Eliyle sandalyeyi iter ve kalkarken sendeler gibi olmuştu. Sonra Kapı'ya doğru yalpalayarak yürüdü. Uzanıp tuttuğu kapı tokmağı onun elinde kolayca döndü. Eddie kapının açıldığı sahneyi göremiyor ama oradaki trafiğin boğuk gürültüsünü duyabiliyordu.

Silahşor geri dönüp Eddie'ye baktı. Boğa avlamış olan mavi gözleri soluk yüzünde şimdi daha parlakmış gibi görünüyordu.
16
Bütün bu olan bitenleri Detta saklandığı yerden açgözlü ve parıltılı bakışlarıyla gözetlemişti.
17
Kısık sesiyle, "Söylediklerimi unutma" diyen Roland ileriye doğru bir adım attı. Ama Kapı girişinde sanki boşluğa değil de, taş bir duvara çarpmış gibi bedeni Kapı'nın yanına yığıldı kaldı.

Eddie ansızın oraya gitmek, Kapı girişinin nereye ve hangi zamana açıldığına bakmak üzere içinde karşı konulmaz bir istek duyumsadı. Ama bunu yapmayarak yerine elini tabancasını kabzasına dayamış durumda dağlara dönüp tüm tepeleri gözleriyle taradı.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   33




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə