T. C. Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ arkeoloji (klasiK arkeoloji) anabiLİm dali



Yüklə 1,11 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/51
tarix17.11.2018
ölçüsü1,11 Mb.
#80361
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   51

 
 
 
  
 
 
 
 


 
ÖNSÖZ 
İnsanoğlunun geçirdiği uygarlık evriminde, Eski Yunan düşüncesinin ayrı bir 
yeri vardır. İdealizm, hümanizm, demokrasi, etik, estetik gibi kavramlar Antik Yunan 
Uygarlığı’nın insanlığa armağanıdır.  
Dönemin düşünce ve sanat ürünlerine olan ilgi günümüze dek öyle yoğun 
olmuştur ki, bugün felsefe tarihinde Platon ya da Aristoteles’ten etkilenmemiş bir 
düşünürün ya da Phidias veya Polykleitos’tan ilham almamış bir heykeltraşın 
varlığından söz edilemez. Üstelik sanatın yalnız heykeltraşlık alanında değil, her 
kolunda Eski Yunan izlerini bulmak mümkündür. Resimde Sandro Boticelli’nin 
“Venüs’ün doğuşu” adlı duvar resmi; mimaride John Soane’in (19.yüzyıl) “Bir kır 
evi tasarısı” ki; Dor üsluplu, özgün Parthenon biçimiyle tasarlanmıştır; müzikte Igor 
Stravinsky’nin “Apollo” balesi; sinemada Mario Camerini’nin “Ulysses” filmi; 
tiyatroda Jean Anouihl’in (20.yüzyıl) “Antigone” adlı oyunu; edebiyatta Thomas 
Mann’ın “Venedik’te ölüm” adlı romanı ve elbette heykelde Jean Goujon’un (16. 
yüzyıl) “Suçsuzlar çeşmesi” kabartması bunlar arasında sayılabilir. 
Felsefe tarihine baktığımızda da; modern felsefenin temellerinin bundan 
yüzyıllarca önce İyonya’nın Miletos kentinde atıldığını görmekle kalmıyoruz ama 
aynı zamanda günümüze değin Kant,  Hegel,  Schopenhauer, Goethe ve Nietzsche 
gibi birçok filozofun düşüncelerini biçimlendirmelerinde Eski Yunan felsefesine çok 
şey borçlu olduklarını görüyoruz.        


 “Antik dönemde felsefe ve sanat” başlıklı bu tez, insanı şaşırtan bir gerçeğe 
işaret etmektedir: Antik Yunanlı aydın, daha o zamanlar, sanat eserleriyle 
düşüncenin birbirinden ayrılmaz ögeler olduğunun bilincine varmıştır. 
Sanat da düşünce de toplumsaldır. Ama sanat eseri, kuru bir toplumsal 
gerçekliğin dışavurumu değildir. O, topluma ait olmakla; sanatçısının, o toplumun bir 
bireyi olmasıyla toplumsaldır. Fakat aynı zamanda özneldir. Sanatçının izlenimlerini 
şekillendirdiği bir nesnedir. Yani, düşüncenin öznesidir. Eski Yunan Uygarlığı’nda, 
sanatın toplumsal yönü daha ağır basıyordu. Yani, “sanat toplum için”di. Belki de bu 
yüzden sanatçının dış dünyaya dair izlenimleri, eseri üzerinde çok belirgin değildi. 
Yine de, daha o dönemden kalan sanat eleştirilerine baktığımızda yeniliklere imza 
atan ressamlardan, heykeltraşlardan söz edildiğini görüyoruz. 
Eski Yunan toplumunda, halk, sanatla içiçe yaşıyordu. Heykeller yalnız 
tapınaklara hapsolmamıştı. Açık alanlar da yontularla doluydu. Belki de bu yüzden, 
Platon, Aristoteles gibi düşünürlerin günümüze ulaşan hemen tüm eserlerinde, 
sanatla, heykelle ilgili sayısız benzetme bulunur. 
Günümüzde, Antik Yunan sanatı ile düşüncesi arasındaki bağlantıya değinen 
hemen her kaynak, daha çok, sanat-mitoloji ya da sanat-siyaset ilişkisi üzerinde 
yoğunlaşmaktadır. 
Bir doktora tezi olarak hazırlanan bu çalışmada ise, konunun pek 
incelenmemiş bir yönü olan sanat-felsefe ya da felsefe-sanat ilişkisi irdelenmiş; bu 
amaçla dönem felsefesi, dönemin tasvir sanatlarından heykel dalıyla bağlantılı olarak 
incelenmiştir. Bu bağlantının varlığının ve derinliğinin sergilenmesi, Eski Yunan 
heykeline ve sanatına farklı bir açıdan bakmamızı sağlayacaktır. 


Umuyorum ki; bu çalışma, ayrıca, insanlığın Eski Yunan sanatına yüzyıllardır 
süren ilgisini açıklamaya da yardımcı olur.  
“Antik dönemde felsefe ve sanat” başlıklı bu tez çalışmasında, yalnız Klasik 
Arkeoloji’yle sınırlanmayan fakat sanatın felsefesini de içeren bir konu seçmemde 
bana destek olan ve çalışmalarım sırasında da yardımlarını esirgemeyen tez 
danışmanım Sayın Prof. Dr. Coşkun Özgünel’e müteşekkirim. Ayrıca tezin yazım 
aşamasında bana yardımcı olan kardeşim Banu Demiralp’e de teşekkür ediyorum.   
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 


  
GİRİŞ 
 
Birey toplumsaldır ve onun her davranışında bu özelliği yansır. Aristoteles de 
insanı bir “zoon politikon” olarak belirtiyordu. Aristoteles’in pek güzel gördüğü şey, 
insan bireyinin zorunlu toplumsallığıydı. 
Düşüncede de eylemde de toplumsalın sınırlarını zorladığımız zaman, bizi 
yanılgı ve düşkırıklığı bekler. Felsefede, bilimde, sanatta insan emeğinin anlamını 
ancak toplumsal koşullar çerçevesinde doğru olarak kavrayabiliriz
1

Antik Çağ düşüncesi, sanatın toplumal rolünü iyi biliyordu. Sanatın bütün 
sorunlarını toplumsal sorunlar ya da toplumsal eğitimin sorunları sayan Antik Çağ 
estetiği, estetik yaşantıların insanları geniş ölçüde etkileyen, dahası kimi koşullar 
altında onu değişime uğratan gücünü onaylar. Bu estetik anlayışa göre; toplumsal 
işlevin önemi, belli sanatların belli yöndeki uygulamasının insan yaşamına, buna 
bağlı olarak da toplumsal yaşama yön veren güçler arasında yer almasında 
belirginleşir
2

Toplumsal ve iktisadi açıdan yeterince karmaşıklaşmamış toplumlarda, bilim 
ve felsefenin en az düzeyde de olsa belli bir düşünselliği gerektirdiği düşünülürken, 
sanata tepeden tırnağa bir esin işi olarak bakılır. Oysa sanat, bütün biçimlerinde 
tepeden tırnağa düşünsel bir etkinliktir. Düşünce, sanatta özgül anlatımını bulur. 
                                                 
1
 Timuçin 2000, 9 
2
 Lukacs 1988, 17-18 
 
1


Yüklə 1,11 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   51




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə