4
ve İngilizler eyaleti devralıp burayı ‘Amritsar Antlaşması” olarak bilinen antlaşma
ile Maharaja Gulab Singh’e (Dogra Yönetimi 1846-1947) sattılar.
Amritsar Antlaşması Doğu Hindistan Şirketi ve Jammu’dan bir Hintli klan
lideri olan Raja Gulab Singh arasında16 Mart 1846 tarihinde imzalandı. Bu antlaşma
ile birlikte Kaşmir yetmiş beş bin rupi (Nanakshahee) nakit para karşılığında Gulab
Singh’e satıldı. Aynı antlaşma Gulab Singh’i Jammu ve Kaşmir Eyaleti’nin
Maharaja’sı (Prens) olarak tanıdı. Böylelikle günümüzün Jammu ve Kaşmir Eyaleti
kurulmuş oldu. Amritsar Antlaşması Jammu ve Kaşmir’in siyasi tarihinde önemli bir
yer işgal etmektedir. Bu antlaşma günümüzdeki Jammu ve Kaşmir’i kurmuş olduğu
için özgürlük hareketi esnasında antlaşma Kaşmir halkının elinde inandırıcı bir sav
haline geldi. Bu insanlar insani temellerden antlaşmanın geçerliliğine meydan
okudular ve ne halkın ne de siyasi özgürlüklerin yetmiş beş bin rupi gibi saçma bir
meblağ karşılığında alınıp satılamayacağını belirttiler. Maharaja eyalet ve bu bölgede
yaşayan halk üzerinde kendi mutlak egemenliğini antlaşmanın tanıdığı üzere
kendisinin sorgulanamaz hakim olduğu zemini üzerinde meşrulaştırmıştı. Kısacası,
Dogra Kralı Kaşmir’i kendisinin bedeli ödenip satın alınmış mülkü olarak görüyordu
(Khan, 1980, s. 3).
Bu antlaşma İngilizlerin bölünmemiş Hindistan’ı nasıl yönettiğinin bir örneği
olarak görülmelidir: doğrudan ve dolaylı yönetim. Britanya Hindistanı iki parçaya
ayrılmıştı: bir tanesinde İngilizler doğrudan yönetimi almıştı, diğerinde ise saltanat
statüsündeki eyaletleri yerel Hintli Prensler aracılığıyla dolaylı bir şekilde
yönetiyorlardı. Kaşmir’in eyalet statüsü bu antlaşma ile sağlanmıştı. Saltanat
Eyaletleri’nde yaşayan halk kendi yerel prenslerinin yönetimi altında olmaktan
ziyade belirsiz bir konumdaydı; bu insanlar aynı zamanda sadakatlerini İngilizlere de
5
sunmak durumundalardı. Temsilciler ve sorumlu hükümeti kabul ettirmek için
Prenslerin gösterdiği çaba ve attıkları adımlar eyaletten eyalete değişiyordu. Prensler
bir çok eyalette baskıcı bir yönetim sergiliyorlardı. Jammu ve Kaşmir İngilizler ve
Dogra yönetici, Gulab Singh arasında 1846 yılında imzalanan ‘Amritsar Antlaşması”
ile İngiliz İmparatorluğu hakimiyetine giren böylesi bir Saltanat eyaletiydi.
Dogra devleti, yöneticisinin iddiaları ve kendisine ait olan topraklardan da
aşikar olduğu üzere feodal bir devletti. Jagirdari sistemi (toprak beyliği) insanları
mülksüzleştiriyor ve onların özgürlüklerini engelliyordu. Bu devletin her bir
bölmesine yolsuzluk bulaşmıştı. Jagirdar (Toprak Beyi) “hakim, idareci ve polis”lik
görevlerini ifa ediyordu (Khan, 1980, s. 13). Dogra dönemi ayrıca “Dilencileri”
(zorunlu emek) ile de ünlüydü, insanlar evlerinden sürükleniyor ve Gilgit ve Ladakh
gibi uzak bölgelere askeri tedarik taşımaları yönünde mecbur bırakılıyorlardı.
Bunlara söz konusu dönemde ne bir ödeme yapılıyordu, ne de kendilerine bir pay
veriliyordu (Sufi, 1996, s. 810). Bir çoğu kuzey Kaşmir’deki bu uzak bölgelere
giderken ya da geri dönüşte açlığa ve kötü hava koşullarına bağlı olarak hayatlarını
kaybediyorlardı.
Dogra Devleti’nde, Müslümanların çoğunlukta olduğu toplum, toplumsal
iktisadi, siyasi ve dini hayatın her alanında ayrımcılığa uğruyordu. Müslümanlar
hükümet hizmetleri hususunda da ayrımcılık görüyorlardı zira Hintliler bu hizmetler
üzerinde bir tekel oluşturmuştu (Ganai, 2003, s. 11). Devlet hizmetlerinde
Müslümanların temsil oranı aslında hak ettiklerinden çok daha azdı. 1931’de, devlet
hizmetlerinde Müslümanların payı %15’den daha fazla değildi. Müslüman kitlelerle
anlaşmaları olan Gelirler Bölümü baştan aşağı Müslüman olmayanların tekeli
altındaydı (Lawrence, 2002, s. 415). Siyasi açıdan, Müslümanlar bütün temel hakları
6
ve sivil özgürlüklerinde mahrum edilmişti. Konuşma özgürlüğü, basın özgürlüğü, ve
dernek kurma özgürlüğü yasa dışı ilan edilmişti. Özel toplantılar veya dini toplantılar
düzenlemek bile yasaklanmıştı (Khan, 1980, s. 121). Kaşmir Vadisi’nde yaşayan
köylülerin toprak mülkiyeti hakları yoktu, buna karşın Jammu bölgesinde yaşayan
köylüler tam bir toprak mülkiyeti hakkına sahiptiler. Müslümanlardan gayri-Müslim
tebaaya Jagirs (arazi) transferi Dogra hakimiyetinin hakim kuralı haline gelmişti.
Müslüman tebaa aynı zamanda çeşitli dini ayrımcılıklardan da mustaripti. Çok sayıda
cami, tapınak diğer kutsal yerlere devlet el koymuş ve buraları mahsullerin ve
cephanelerin saklandığı yerlere dönüştürmüştü (Ganai, 2003, s. 14). Din değiştirme
ile ilgili olarak, Hinduizme dönen bir Müslüman mülkiyet hakkından ve çocuklarına
bakım hakkından mahrum edilmezken, bir Hintlinin Müslümanlığa dönmesi
durumunda böylesi bütün haklar elinden alınıyordu. İneklerin kesilmesi devlet
tarafından yasadışı ilan edilmişti. Bir ineği kesme suçu sabit görülen herhangi bir
kişiye müebbet hapis cezası veriliyordu (bu sonraları yedi yıla indirildi). Suç
işlediklerinden şüphe duyulan Müslümanlar dahi acımasız muameleye maruz
bırakılıyorlardı (Khan, 1980, s. 121-122). Dolayısıyla Dogra hakimiyet esnasında
siyaset ve toplum tamamen yozlaşmıştı. Dogra Devleti tarafından temel haklarından
mahrum bırakılan sadece Müslüman çoğunluk değildi, bunların bütün dini ve
kültürel kimlikleri de alt üst edilmişti.
Dogra yönetiminin uyguladığı baskıya Kaşmir’li Müslümanlar mütemadiyen
direndi, ancak bu direniş zaman zaman Dogra devleti tarafından bastırıldı ve örgütlü
bir mücadelenin örülmesi zaman aldı. Burada dönem dönem baskıcı önlemlere karşı
belirli bir ahenk içerisinde olmasa da karşı duruşlar sergilendi ve iyi örgütlenmiş bir
özgürlük hareketi için girişimlerde bulunuldu. Eğitim için yurtdışına giden
Dostları ilə paylaş: |