SONUÇ
M. S. I. yüzyılın sonlarına doğru Büyük Hun İmparatorluğu’nun
dağılmasından sonra Hun konfederasyonuna dâhil olan Onogur-Bulgar boyları
batıya doğru hareket ederek güney Ural bozkırlarında yerleşmişlerdir. Hiç kuşkusuz
bozkırlarda göçebe o
burada Ugorlarla temasa geçerek onların kültürlerinde derin izler bırakmışlardır.
370’li yıllarda İtil’i geçerek önlerine çıkan kavimleri hâkimiyetleri altına alan ya da
batıya doğru iten Hunların arasında da akraba Bulgar kitlelerinin bulunduğuna şüphe
yoktur. İtil Nehri’nden Ren Nehri’ne kadar olan muazzam coğrafyada Türk tarihinin
en kudretli devletlerinden birini kuran Hunlar, 453 yılında başbuğları Atilla’nın
ölümünden sonra dağılmışlardı. Atilla’nın oğulları Dengizik ve İrnek kendilerine
tabi Hun boyları ile Tuna Nehri dolaylarına ve Karadeniz’in kuzeyine çekildiği
sıralarda daha sonraları İtil Bulgar konfederasyonuna katılacak olan Savir
Türklerinin baskısıyla harekete geçen Onogur-Bulgar kitleleri Kuzey Kafkasya’ya
gelmişlerdi. İşte bu Ogur boyları Karadeniz’in kuzeyindeki akraba Hun kitleleriyle
birleşerek Bulgar etnonimini meydana getirdiler. Zira “Bulgar Hakanlar Listesi”nin
başlangıcı Atilla ve oğlu İrnek’e dayandırılmaktadır. Ayrıca çağdaş yazarlar Hun ve
Onogurları özdeşleştirerek (Hunnogur) onlardan bahsetmektedir. V. yüzyılın ikinci
yarısından itibaren kaynaklar onlardan Utrigur, Kutrigur, Saragur, Onogur, Bulgar
adlarıyla bahsediyorlardı. Bir müddet Kuzey Kafkasya ve Karadeniz’in kuzeyindeki
larak yaşayan ve Bizans İmparatorluğu ile Sasani İran
arasındaki siyasi mücadelelere müdahil olan Bulgar boylarından Kutrigurlar 552
yılında Gök-Türk Kağanlığı’nın kurulmasından sonra batıya yönelen Avarlara itaat
ederek onlarla birlikte Panonya’ya gitmişler ve burada Avar Kağanlığı’nı teşkil
etmişlerdi. Diğer Bulgar boyları ise Gök-Türk Kağanlığı’nın hâkimiyetine
girmişlerdi. 581 yılında Gök-Türk Kağanlığı’nda başlayan iç çekişmeler Türk
294
idarecilerinin dikkatini Bulgar boylarının yaşadığı Kuzey Kafkasya ve Karadeniz’in
kuzeyindeki bozkırlardan uzak tutmasına neden olmuştu. Bu durumdan
faydalanarak etki alanlarını Karadeniz’in kuzeyine kadar yayan Avarlar daha da
güçlenerek Sasanilerle ittifaken İstanbul’u kuşatmışlardı. Fakat bu girişim 626
yılında muvaffakiyetsizlikle neticelenince Avar Kağanlığı gücünü yitirmeye
başlamıştı. İşte bu Türk devletlerinin zayıf düşmesi Bulgarların kendi devletlerini
kurması için fırsat yaratacaktı. Kökeni Büyük Hun Tanhularına dayanan Türklerin
yönetici Dulo soyuna mensup olan Kubrat Han doğuda Gök-Türk Kağanlığı’nın
batıda da Avar Kağanlığı’nın düşmüş olduğu zâfiyetten faydalanarak 630’lu yıllarda
Bulgar boylarını Onogurların idaresinde birleştirdi. Böylece Bulgar Türklerinin ilk
siyasi teşekkülü olan Büyük Bulgar Devleti’ni kurdu. Fakat bu devlet kısa bir süre
sonra Kubrat’ın ölümünün ardından oğulları arasındaki taht kavgaları ve Hazar
Türklerinin baskısı neticesinde dağıldı. Kubrat Han’ın oğullarından Asparuh
kendine tabi Bulgarlarla birlikte Hazarlar’dan kaçarak Tuna Nehri dolaylarında
bugünkü Slavların ataları Antlarla meskûn Balkan yarımadasında yerleşti ve burada
681 yılında Tuna Bulgar Devleti’ni kurdu. Bulgarların esas kitleleri ve onlara akraba
Savirler gibi Türk boyları ise Hazarların hâkimiyetine girdi.
Bulgar ve akraba boyların Hazar Kağanlığı’nın hâkimiyetine girmesiyle eş
zamanlı olarak Orta İtil bölgesine göç hareketi de başlamıştır. Yazılı kaynaklardan
öğrenemediğimiz Bulgar boylarının göç hareketlerini toplumların tarihinde önemli
rol oynamış hadiseler ile arkeolojik verileri ilişkilendirerek yorumladığımızda dört
büyük göç dalgasını tespit etmekteyiz. Buna göre Bulgarlar ve akraba boylarının
Azak yanı bozkırlarından Orta İtil bölgesine ilk göç dalgası Büyük Bulgar
Devleti’nin dağılmasından hemen sonra meydana gelmiştir. İkinci göç dalgası
Arapların 737 yılında Hazar Kağanlığı’na indirmiş olduğu büyük darbeden sonra;
üçüncü göç dalgası IX. yüzyılın ikinci yarısında Hazar Kağanlığı’nda Yahudiliğin
resmi olarak kabulü neticesinde ve dördüncü göç dalgası ise X. yüzyıl başında
doğudan Peçeneklerin Hazar Kağanlığı’na saldırıları neticesinde bozkır
yerleşimlerinin tahribi sonucunda gerçekleşmiştir. Hazar Kağanlığı’nın merkezi
topraklarındaki bu karışıklıklar akraba Türk boylarının Orta İtil bölgesine akmasına
295
sebep oluyordu. Bu göçlerde bölgenin elverişli coğrafi yapısı ve ticaret sayesinde
ulaşılan zenginlik de önemli rol oynamaktaydı.
Bulgar boyları Orta İtil’e geldiklerinde buranın yerli Fin-Ugor ahalisine
nispeten az sayıda soydaş Türk nüfusuyla da karşılaşmış olabilmeleri ihtimali
arkeolojik verilerle desteklenmektedir. Göç dalgalarıyla bölgede Türk nüfusu baskın
hale gelmiştir. Bu durum Bulgar Türklerinin yerli ahaliyi itaat altına almasını
kolaylaştırmıştır. Böylece elverişli Orta İtil-Kama orman-bozkır kuşağına yerleşerek
burayı vatanları haline getiren Bulgar Türkleri bölgenin Arap dünyası, İran, Kuzey
Kafkasya ve Orta Asya ile batı ve kuzey Avrupa arasında işleyen yoğun ticaretin
transit merkezi olması konumundan faydalanarak bu ticarete müdahil olmuşlardır.
Bunun
üslüman-Türk Devleti olarak tarihteki müstesna yerini almıştır.
Bundan
neticesinde Bulgar ve akraba boyları zenginleşerek silahlı güçlere dayanan
boy aristokrasisini meydana getirmiş ve bunlar arasında muhtemelen de Hazar
Kağanı’na dayanarak Bulgar boyu başa geçmiştir. Bu arada yazılı ve arkeolojik
malzemelerden öğrendiğimiz İslam âlemiyle gerçekleştirilen yoğun ticaret sayesinde
Bulgar ve akraba boylar arasında İslamiyet de hızla yayılmıştır. X. yüzyılın
başından itibaren artık Orta İtil’de Müslüman mezarlıkların sayısında gözle görülür
bir artış olması ve İbn Rüsteh’in “Bulgarların büyük bir kısmı Müslümandır” demesi
boşuna değildir. Bu dönemde Bulgar İlteberi’nin de Müslüman olmasıyla bölgenin
tarihinde köklü değişimler meydana gelmeye başlamıştır. Yahudi Hazar Kağanı’nın
yanında oğlunu rehin vermekle ve ona vergi ödemekle mükellef olan Bulgar İlteberi
kökleri Türk tarihinin en eski devirlerine dayanan devlet geleneğine dayanarak bu
aşağılayıcı durumdan kurtulmaya karar vermiştir. Onun bu düşüncesinde bölgede
işleyen ticaretin kanunları ve nizamları olan bir devlet mekanizmasını zaruri bir
gereksinim haline getirmesinin de katkısı olduğuna şüphe yoktur. Tüm bu
gerekçelerle Abbasi Halifeliğiyle münasebet tesis eden Bulgar İlteberi’nin
girişimiyle 922 yılında İslamiyet resmi devlet dini haline gelmiş ve İtil Bulgar
Devleti ilk M
sonra İslamiyet Orta İtil’de şekillenmekte olan devletin siyasal, sosyal,
kültürel ve diğer bütün gereksinimlerinin kaynağı olmuştur. Böylece İslam âleminin
en kuzeydeki temsilcisi haline gelen İtil Bulgar Devleti Abbasi Halifeliği’nin
himayesine girmiştir. Hazarların bu duruma bir müdahalede bulunmamaları,
296
Dostları ilə paylaş: |