12
etkileyecek bir boyuta ulaĢmasını engellemek ve bölgede istikrar sağlamak,
ABD Orta Doğu politikasının temel hareket noktası olmuĢtur. Bu dönemde
ABD, doğrudan müdahaleler yerine BM kanallarını sorunun çözümü yönünde
kullanmaya çabalamıĢtır. Bu doğrultuda Mayıs 1950‟de ABD; Ġngiltere ve
Fransa ile birlikte, Orta Doğu‟ya yönelik silah ambargosunu öngören
deklarasyona katılmıĢtır (Bilgiç, 2005: 95
-96).
Truman‟dan sonra ABD yönetimine gelen Eisenhower döneminde
ABD‟nin Orta Doğu ve Ġsrail‟e yönelik ilgisi artmıĢtır. Bu döneme özellikle
DıĢiĢleri Bakanı John Foster Dulles‟ın SSCB‟yi çevreleme politikaları etki
etmiĢtir. Komünizm propagandası ile Orta Doğu‟da da etkisini artırmak
isteyen SSCB‟ye karĢı önlem almak isteyen Eisenhower Yönetimi,
sonrasında Eisenhower Doktrini olarak da anılan politikalarını geliĢtirmiĢtir.
Buna göre Eisenhower, Orta Doğu‟da SSCB tehdidi altındaki ülkelere yardım
etmeyi ve bölgede iĢbirliği imkânları yaratmayı hedeflemiĢtir.
Eisenhower döneminde, Ġsrail‟le kurulacak özel bir iliĢki
nin temelleri
atılmıĢtı. Ġlerleyen dönemde çok sıkı biçimde yürütülecek olan Ġsrail
-ABD
iliĢkileri, bu döneme kadar çok yavaĢ ilerlemiĢti. Hatta 1952
-
1957 arasında
patlak veren SüveyĢ Krizi sebebiyle ABD
-
Ġsrail iliĢkileri önemli ölçüde
gerginleĢmiĢti. Bu dönemde ABD, Ġsrail‟e iĢgal ettiği Sina Yarımadasından
çekilmesi yönünde ciddi baskı yapmıĢ ve iliĢkiler durma noktasına gelmiĢti
(Lieber, 1998: 13).
Ġsrail ve ABD arasındaki iliĢkilerin geliĢiminde Mısır lideri Cemal Abdül
Nasır‟ın politikalarının önemli
yeri olduğunu ifade etmek mümkündür. Nasır‟ın
Arap liderliğine soyunması ve ilerleyen dönemde SSCB ile yakınlaĢması,
ABD‟yi kaygılandırmıĢ; bu sebeple Ġsrail‟in önemli bir potansiyel müttefik
olarak görülmeye baĢlanmasına ve bu yönde politikalar geliĢtiri
lmesine
neden olmuĢtur. Cemal Abdül Nasır‟ın Arap milliyetçiliği söylemi, yalnızca
ABD‟yi değil; bölgede çıkarları olan devletleri de tedirgin etmiĢtir. Bu durum,
13
Ġsrail‟in Batı dünyası tarafından, bir denge unsuru olarak görülmesine ve
stratejik öneminin artmasına sebep olmuĢtur.
Ġlerleyen süreçte ABD‟nin Ġsrail‟e olan ilgisi ve desteğinin arttığını ifade
etmek mümkündür. Önceki dönemde Araplar ve Ġsrail arasında denge
politikası güden ABD, Ġsrail lehine açılımlar yapmaya baĢlamıĢtır. 1957
Suriye Krizi‟nde Ġsrail‟in müdahalesini önlemek amacıyla, askeri yardımları
tekrar baĢlatmıĢtır. Yine 1958‟deki Ürdün krizinde Ġsrail; Ġngiltere‟ye hava
sahasını açarak, ABD ve Ġngiltere‟nin politikasını desteklemiĢ, ABD de buna
karĢılık Ġsrail‟e yaptığı askeri yardımı artırmıĢtır. Buna rağmen Eisenhower
döneminde, ABD‟nin Ġsrail‟e yaptığı yardımın düzenli olduğunu ifade etmek
mümkün değildir (Bilgiç, 2005: 98
-
100). Nitekim Eisenhower Yönetimi
döneminde ABD‟nin Ġsrail‟e yaptığı yardım 100 milyon doların da altında olup
si
lah satıĢı da ısrarla reddedilmiĢtir (Çağlayan, 2010: 533).
1960‟lara gelindiğinde Cemal Abdül Nasır‟dan rahatsız olan Fransa,
Ġsrail‟e silah satıĢı ve nükleer teknoloji konusunda destek vermiĢtir (Lieber,
1998: 13). Bu teknoloji ile Ġsrail, Necef‟te atom bombası üretiminde
kullanılabilecek bir reaktör inĢa etmeye baĢlamıĢtır. Orta Doğu‟da nükleer
silahlanmayı tehlikeli bulan ve bu durumun SSCB‟nin bölgede ağırlığını
artırması için fırsat vereceğini düĢünen ABD, bu planından vazgeçirmek için,
Ġsrail üzerinden baskı yapmaya baĢlamıĢtır. Aslında Ġsrail‟in peĢinde olduğu
Ģey, ABD‟den Hawk uçaksavar sistemleri almak ve nükleer silahı bu konu için
koz olarak kullanmaktır ki istediğini de elde etmiĢtir. Ġsrail, Necef Çölündeki
Dimona Reaktörü‟nün ABD‟li uzmanlarca
denetlenmesi ve mülteci sorununun
çözülmesi için bir planın kabul edilmesi karĢılığında, Hawk Uçak Savar
Sistemlerini elde edebilmiĢtir (Bilgiç, 2005: 100).
1960‟larla birlikte Ġsrail, Orta Doğu‟da bölgesel bir güç konumuna
gelmeye baĢladıkça, ABD‟nin Ġsrail‟e olan ilgisi daha da belirginleĢmiĢtir. Bu
durum, ABD BaĢkanı Kennedy döneminde hız kazanmıĢtır. Bu dönemde
14
Kennedy, Ġsrail BaĢbakanı Golda Meir‟i ABD‟ye davet etmiĢ ve nükleer silah
üretme planından vazgeçilmesi kaydıyla, Ġsrail‟e karĢı olası bir saldırı olması
durumunda, Ġsrail‟i destekleyeceği taahhüdünde bulunmuĢtur. Nitekim kendi
döneminde, Orta Doğu‟da Sovyet etkisinin artmasının önünü alamayan,
Arap-
Ġsrail çatıĢmasını önleyemeyen ve en nihayetinde Nasır‟ın da
Sovyetlere yönelmesini engelleyemeyen Kennedy; Ġsrail‟i Arap güçleri
karĢısında yalnız bırakmak istemeyerek, Ġsrail‟e HAWK uçaksavar
sistemlerinin satıĢı konusunda onay vermiĢtir. Böylece ABD Ġsrail‟e ilk kez
spesifik bir silah satmıĢ ve geleceğe dönük yeni stratejik iĢbirliklerinin önü
açılmıĢtır. 1962‟de Meir‟le buluĢan Kennedy; Orta Doğu‟da Ġsrail‟le ABD
arasında özel bir iliĢki olduğunu ve bu iliĢkinin ancak Ġngiltere ve ABD
arasındaki iliĢkilerle kıyaslanabileceğini ifade etmiĢtir (The David Project
Ġnternet Sitesi [web], 2010).
Bu gel
iĢmelere rağmen Kennedy döneminde, Ġsrail
-
ABD iliĢkilerinin
sınırlı bir çizgide ilerlediği belirtilebilecektir. Zira Ġsrail‟e silah satıĢı sadece
HAWK‟larla sınırlı kalmıĢ; Kennedy‟nin Ġsrail BaĢbakanı Ben Gurion ile
ABD‟deki görüĢmesi de Beyaz Saray yerine New York‟ta gerçekleĢmiĢtir
(Çağlayan, 2010: 533).
Lyondon Johnson dönemi, ABD
-
Ġsrail iliĢkilerinde adeta bir dönüm
noktasıdır. Zira Johnson, dönemin Ġsrail BaĢbakanı Levi EĢkol‟le Beyaz
Saray‟da görüĢerek bir ilki gerçekleĢtirmiĢtir (The David Project Ġnternet Sitesi
[web], 2010). Johnson, Ġsrail‟e tank ve uçak savar satmıĢ, ancak bunlar diğer
Arap ülkelerine yapılan benzer satıĢlarla dengelenmiĢtir. Bu yaklaĢım,
ABD‟nin o zamana kadar sürdürdüğü, bölgede bir ülkenin diğerine üstünlük
sağlamasını engellemeye yönelik politikasıyla uygundur (Çağlayan, 2010:
536).
1967‟deki Altı Gün SavaĢları ile Ġsrail‟in Araplara karĢı üstünlük
sağlaması ile birlikte, ABD Ġsrail‟i Orta Doğu‟daki çıkarları için ciddi bir
Dostları ilə paylaş: |