Taksonomi



Yüklə 223,93 Kb.
səhifə3/5
tarix17.01.2018
ölçüsü223,93 Kb.
#21321
1   2   3   4   5

Mikorriza (Kök Mantarı)

Yüksek bitki kökleri ile simbiyotik beraberlik oluşturan mantarlardır. Bu mantarlar aslında toprak organizması olmayıp onun ekolojik nişi kök birliği oluşturmaktır. Bu gereksinim organizmanın kompleks bileşiklere duyduğu ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır.

Mikorriza ektotrofik ve endotrofik olabilir. Ektotrofik mikorrizada mantar kökün dışında bir manto oluşturur ve hifler bitki hücreleri arasına girerek bir ağ oluşturur. Özellikle Pinaceae, Betulaceae, Fagaceae, Dipterocarpaceae familyalarında mikorrizal oluşumlar görülür. Mikorriza mantarı esas olarak yüksek basidiomycet’lerdir. Mikorrizalar genellikle kısa kökler üzerinde üzüm salkımı benzeri dallanmalar oluşturur. Kökü saran mantar örtüden kökün korteksine uzanan misel dokularının oluşturduğu yapıya HARTIG AĞI denir. Ektotrofik mikorrizalar ılıman bölge ormanlarında kahverengi ya da podzal topraklarda gelişen ormanlarda oluşmaktadır. Bu mantarlar mor humus olarak bilinen asit karakterli organik topraklarda alkali topraklardan daha fazla bulunur. Düşük nitrat içeren nötral topraklarda asit koşullardan daha iyi mikorriza oluşmaktadır. Yüksek nitrat ve kireç düzeyleri mikorriza enfeksiyonunu engellemektedir. Amantia, Tricholoma ve Boletus cinsi ektotrofik mikorriza oluşturan mantar örnekleridir.

Endotrofik mikorrihazlar misellerinin bölmeli veya bölmesiz oluşuna bağlı olarak iki gruba ayrılır. Miseller bölmesiz ise Phycomycet, bölmeli ise Ascomycet, Deuteromycet veya Basidiomycet olarak tanımlanır.



Phycomycet mikorriza (Vesiküler- arbusküler)

Mikorrizaların en yaygın olanıdır. Saçak köklerde görülen şekilsel olarak farklılık gösteren oluşumlar VA mikorriza olarak (VAM) tanımlanır (Vesiküler- Arbusküler Mikorriza). Enfekte olan dokularda bu ikinci tip organın varlığı (vesikül ve arbuskül) nedeniyle bu adla alınır. Enfekte olmuş hücreler arbuskül denen kompleks dallanmış bir hif sistemi içerirler. Vesiküller besin maddesi stoklayan organlar olarak bilinirler, önemli miktarlarda yağ içerirler. Güney yarım kürede bazı koniferlerde, Gramineae ve Rosaceae üyeleri gibi ekonomik öneme sahip bitki kökleri VAM içerirler.

Mikorrizal oluşumda mantar aktif rol oynamakta olup besin absorbsiyonunu artırmaktadır. Kendisi de bitki tarafından oluşturulan fotosentez ürünlerini kullanmaktadır. Aynı zamanda topraktaki çözünürlüğü güç elementlerinin çözünürlülüğünü artırmaktadır.

Toprak Algleri

Bunlar mikroskobik, klorofil içeren organizmalar olup çoğunlujla Cyanophyceae (Myxophyceae) veya Mavi- Yeşil algler; Xanthophyceae- Sarı-Yeşil algler; Bacillaraceae Diatomeler, ve Chlarophyceae (Yeşil algler) gruplarını kapsar. Toprak formları genellikle suda yaşayanlardan küçük ve basittirler. Ekseriya tek hücreli veya basit filamentler ya da koloniler şeklinde bulunur.

Bu organizmalar dünyada çeşitli topraklarda yayılmış olmalarına rağmen değişen çevre koşullarına direnç gösterebilir ve alkali topraklardan çöl topraklarına kadar değişik ortamlarda varlıklarını sürdürebilirler. Toprak oluşumunun başlangıç safhalarında, çıplak ve verimsiz alanlarda primer kolonizasyon algler tarafından oluşturulur. Fototrofik özellikleri nedeniyle çoğunluk yüzeyde koloni oluşturmalarına rağmen bazı türler ışık yokluğunda heterotrof olabilirler. Bu gibi fakültatif fototroflar nişasta, glikoz, gliserol ve sitrik asit gibi karbonhidratları metabolize ederler.

Tropik topraklarda mavi-yeşil algler dominant olup ardından yeşil algler ve diatomeler gelir. Bazı türler çöl bölgelerinde nemin nemin korunduğu ve fotosenteze yetecek kadar ışık geçirebilen kireç taşı ve kum taşı altı ve yüzey kabuğu altında kolonize olabilirler.

Birçok toprak yüzeyi zengin bir alg florası barındırır, bunların yüzey çoğalmaları 1 mm derinliğe kadardır. Bu habitatlarda Euglena, Chlamydomonas ve Oscillatoria gibi hareketli alg örnekleri veya Hormidium ve Anabaena gibi hareketsiz formlar yaygındır. Kurak kaya yüzeylerini genellikle Cyanophyceae türleri, nemli bölgelerde kaya yüzeylerini Gleocaspa ve Nostoc üyeleri örter. Henüz ayrışma işleminin başlamadığı volkanik arazilerde lav ve volkan külleri üzerinde Symploca ve Lyngbye türleri jelatinimsi bir tabaka oluşturarak stabilizasyon ve nem sağlarlar. Özellikle Nostoc silikatların ayrışmasında etken bir organizmadır.

Yüksek bitkiler için uygunsuz olan toprak koşullarını “primer kolonizer organizmalar” olmaları nedeniyle uygun hale getirirler ve sürekli bir alg örtüsü oluşturarak bitki süksesyonunda başlangıç devresini sağlarlar.

Mavi-yeşil algler içerisinde, Anabaena, Nostoc, Cylindrospermum gibi cinslere (tüm Nostacaceae familyası) ait örnekler atmosfer azotunun fiksasyonunu sağlarlar. Örn: Anabaena azollae azot fiksasyonu yeteneğinde olup bu azottan konak bitki Azolla coroliniara yararlanırken toprağa katılan bitki kalıntılarıyla da toprağa azot kazancı sağlamış olur.

Likenler

Toprak oluşumunda önemli işleve sahip olan likenler mantar ve alglerin oluşturdukları ileri düzeyde bir simbiyoz şeklidir. Likeni oluşturan mantar üyeleri genellikle Ascomycetes veya Basidiomycetes, algler ise Chlorophyta veya Cyanophyta’lardır. Likenler algler ve yosunlarla birlikte çıplak arazi ya da kaya yüzeyinin kolonizasyonunda primer rolü oynarlar. Morfolojik olarak kabuksu (Crustose), yapraksı (Foliose) ve çalımsı (Fruticose) şekillerde olabilirler. Likenler ya kaya yüzeylerinde (epilitik) veya kaya çatlaklarında (endolitik) bulunurlar ve oluşturdukları asitlerle kayaların çözülmesine sebep olarak toprak oluşumunu başlatırlar. Likenlerin salgılamış olduğu bu asitler Ca, Mg, Mn, Fe ve Al gibi katyonları kristal örgüden (dokudan) ayrılıp suda çözünebilir metal-organik kompleks bileşikleri haline çevirirler (Şelatlaşma olayı).



Virüsler ve Fajlar

Birçok bitki hastalığı yapan virüsler kışı toprakta geçirirler. Örn: Buğday, yulaf ve tütün mozaik virüsleri topraktan kaynaklanan virüs hastalıklarıdır. Şap virüsü gibi hayvan hastalıkları virüsleri de bir müddet toprakta bulunabilir. Bakteriofaj olarak tanımlanan bakteri virüsleri bakteri ve aktinomiset florasını kontrol altında tutarlar. Bakteriofajların bakteri populasyonu üzerindeki etkileri olumsuz olabilir. Örn: Baklagil köklerindeki nodüllerde simbiyos yaşayan Rhizobium bakterilerinin populasyonu ve onun simbiyozu olan baklagil bitkilerinin gelişmesi zarar görebilir. Virüs’ler gerçek canlı unsurlar olmayıp çoğalabilmek için mutlak bir konak canlıya ihtiyaç duyarlar ve yaşam süreleri toprak koşulları ve çeşitlerine göre farklılık gösterir. Nemli topraklarda bu süre kuru alanlara göre daha uzundur. Toprak kuruduğu zaman inaktif duruma geçerler.



Toprak Enzimleri

Çok sayıda bitkisel ve hayvansal organizmaları barındıran toprak, farklı miktarlarda pek çok ölü biyolojik maddeleri de içerir. Toprak mikroorganizmaları kendileri için lüzumlu besin maddelerinin çevrelerindeki biyolojik maddelerden sağlarlar. Mikroorganizmaların en önemli faaliyetlerinden biri organik maddenin mineralizasyonu yani kompleks organik maddeleri basit inorganik bileşiklere veya besin iyonlarına kadar parçalamalarıdır. Toprağa düşen bitkisel ve hayvansal artıklardaki besin elementleri yüksek polimer bileşikler halinde kaldıkları sürece, yüksek bitkiler ve mikroorganizmalar bunlardan doğrudan doğruya yararlanamazlar. Topraktaki organik maddeleri çoğu örneğin lignin, proteinler, protein karakterinde olmayan azotlu bileşikler, pektin maddeleri, selüloz ve diğer polisakkaritler mikroorganizmaların doğrudan doğruya absorbe edemeyecekleri kadar büyük moleküllü bileşiklerdir. Mikroorganizmaların bunlardan faydalanabilmeleri için enzimler salarak bu bileşikleri alabilecekleri büyüklükte basit bileşiklere parçalamaları gerekir.

Toprakta bulunan enzimlerin büyük bir kısmı bu maksatla mikroorganizmaların dışarı saldıkları ektoenzimlerle, mikroorganizmaların ölümünden sonra otoliz ile kısmen ya da tamamen serbest hale gelerek toprağa karışmış enzimlerdir. Bu enzimler toprağın inorganik ve organik kolloidleri (kil ve humin maddeleri) tarafından absorbe edilir. Absorbe edilmiş enzimler dış etkilere karşı diğer enzimlerden daha dayanıklıdır. Aktivitelerini uzun süre koruyabilirler. Böylece enzimlerin etkileriyle çoğu bitkisel olan organik atıklar bir seri enzimatik reaksiyondan sonra küçük moleküllü basit bileşiklere parçalanır. Örn: Karbohidraz enzimleri selüloz, nişasta ve benzeri polisakkaritleri disakkaritlere ve nihayet monosakkaritlere kadar parçalarlar. Proteazlar, proteinli maddeleri polipeptid, dipeptid, oligopeptid ve nihayet aminoasitlere kadar hidrolize eder. Pektin parçalayıcı enzimler de pektin maddelerini basit ürünlere ayrıştırırlar.

Fosfataz, lipaz sülfataz gibi esteraz enzimleri nükleik asitleri ve diğer fosfat esterlerini fosfat anyonlarına kadar hidroliz ederler. Bu enzimlerin faaliyeti sonucu açığa çıkan parçalanma ürünlerinin bir kısmı mikroorganizmalara yem olur. Büyük bir kısmını bitkiler kullanırlar yine bir kısmı da yine enzimlerle çeşitli reaksiyonlara girerek daha büyük moleküllü ve daha dayanıklı humin maddelere dönüşürler.

Bitki artıklarından toprağa geçen enzimler ortam şartlarına karşı dayanıksız olduklarından hemen parçalanarak aktivitelerini kaybederler. Bu nedenle topraktaki bitkisel enzimlerin herhangi bir nedenle miktarlarının artması toprak enzim aktivitesi üzerinde önemli etki yaratır.

Topraktaki aktif enzimlerin kökeni mikrobiyal olmasına rağmen kültür topraklarında bu aktivite hasat olayları ve gübreleme gibi nedenlerle farklılık gösterir.



Mikrobiyal etkileşimler (interaksiyonlar)

Toprakta yaşayan çeşitli bireyler veya populasyonlar arasındaki etkileşimler (interaksiyon) organizmalardan birinin veya her ikisinin uyarılması (stimulation) veya engellenmesine (inhibition) bağlı olarak olumlu veya olumsuz olabilir.



Olumsuz etkileşimler:

  • Rekabet (competition)

  • Zıt etkileşim (Antagonizm)

  • Mantar gelişmesinin engellenmesi (Fungistasis)

  • Avcılık (predasyon)

  • Parazitlik

Olumlu etkileşimler:

  • Birlikte bulunma (Kommensalizm)

  • Zorunlu olmayan karşılıklı yararlanma (Protocooperation)

  • Karşılıklı zorunlu yararlanma (Mutualizm)

Rekabet

Tüm canlılar arasında mevcut olan bu ilişki toprak mikroorganizmaları arasında da mevcuttur. Mikroorganizmalar arasındaki rekabet esas olarak substrat yani enerji sağlamak için gerçekleşir. (diğer canlılarda ışık, su, besin ve yaşam alanı için de rekabet oluşur). Su, besin elementleri ve gelişme alanı mikroorganizmaların rekabeti için çok fazla önemli değildir. Gelişme ortamında su mikrobiyal aktivite için önemli olmasına rağmen miktoorganizmalar metabolik faaliyetleri esnasında su üretirler. Bu nedenle su, toprak mikroorganizmalarının aktivite ve yaşamını sağlayan temel faktörlerden olmakla birlikte, rekabet edilen bir madde değildir.

Mikroorganizmaların substrat için rekabetleri inter ya da intra-spesifik olabilir. Toprak ekosistemi içinde bulunan organizmalar substrat niteliğindeki çok çeşitli maddelerle temastadırlar. Toprağın organik maddesi toprak organizmalarının kullanabileceği çok farklı kimyasal bileşikler içerir. Toprak mikroorganizmaları organik maddelerin ayrışmasında farklı ekolojik nişe sahip olduğundan doğrudan bir rekabete girmezler. Örn: Nitrifikasyon bakterileri olan Nitrosomonas’lar tarafından amonyağın oksidasyonu ile üretilen nitrit, Nitrobacter türleri tarafından substrat olarak değerlendirilir ve nitrata oksitlenir. Rhizobium türlerinin toprakta yaşayan doğal formları ile kültüre aşılanan soyları arasında nodül oluşturma bakımından rekabet gerçekleşebilir. Doğal soylar, azot fiksasyon özellikleri zayıf dahi olsa nodül oluşturmuşlarsa kültürle toprağa Rhizobium eklemenin bir değeri kalmaz.

Parmecium örneği Gaussen eğrisi

Zıt Etkileşim (Antogonizm)

Mikroorganizmaların salgıladıkları metabolitlerle bir türün diğer bir türün gelişimini engellemesi ile sonuçlanan etkileşime amensalizm denir. Etkileşim her iki tür organizmayı da olumsuz etkiliyorsa antogonizm olarak tanımlanır. Antibiyotik üretimi ile oluşturulan etkileşim bazen Antibiyosiz olarak ta tanımlanmaktadır. Antibiyotikler bir organizma tarafından üretilen ve düşük konsantrasyonlarda diğer organizmaların gelişmelerini engelleyen maddelerdir. Mikroorganizmalar toprak çevresine çeşitli metabolitler salgılarlar. Bazı mikrobiyal salgılar diğer organizmalarca gelişim faktörü veya enerji sağlayıcı substrat ve besin maddesi olarak kullanılabilir. Antibiyotik üretimi ise bu konuda özelleşmiş organizma gruplarınca oluşturulan ve rekabetle işleyen en önemli mekanizmalardan biridir. Ancak toprakta gerçekleşen her zıt etki antibiyozisle ilgili olmayabilir. Topraklarda yüksek konsantrasyonlarda bazı mikroorganizmalara toksik etki yapan biyolojik orijinli pek çok bileşik bulunmaktadır.

Örn: Mikrobiyal metabolizma sırasında oluşan bazı organik asitler gibi ara ürünler veya oluşan CO2’nin lokal etkileri. Yine alkali topraklarda mineralizasyon sonucu oluşan amonyak Nitrobacter’leri önemli ölçüde engeller. Bunun sonucu oluşan nitrit birikimi diğer bakteri ve bitki gelişimini olumsuz etkileyebilir. Bazı bitki dokularının ayrışma ürünü olarak ortaya çıkan reçineler, tanenler ve fenol bileşikleri de mikroorganizmalara toksik etki yaparlar. Bu metabolik ürün ve yan ürünlerin antibiyotiklerden farklı etki gösterebilmeleri için ortamda yüksek konsantrasyonlarda bulunmaları gerekir.

Topraktan izole edilen organizmalarda laboratuar koşularında antibiyotik oluşturmaktadır. Aktinomisetler, özellikle Streptomiset’ler önemli antibiyotik üreticisidirler. Streptomisin, kloramfenikol, sikloheksimid bileşikleri aktinomisetler tarafından oluşturulmaktadır. Antibiyotik üreten bakteriler arasında Bacillus türleri ve Pseudomonas suşları sayılabilir. Bunlar pycocyanin ve ilgili bileşikleri salgılar. Mantarlar içerisinde Penicillum, Trichoderma, Aspergillus ve Fusarium önemli antibiyotik üreten örneklerdir. Alg ve protozoalarda antibiyozis olayı gözlenmemiştir. Antibiyotikler, duyarlı mantarları, bakteri ve aktinomisetleri engelleme veya öldürmede etkilidir.

Bazı antibiyotikler özel bir etki gücüne sahiptir. Bazıları geniş spektrumlu olabilir. Örn: Streptomycin gram + ve gram – bakterilerle aktinomisetlere karşı etkilidir. Bazıları sınırlı bir spektrum gösterir. Örn: Viomycin esas olarak Mycobacterium türlerine karşı aktiftir.

Antibiyotikler aktif organizmalarca küçük bir alanda kullanılan güç olup, salındıklarından bir süre sonra hızlı bir şeklide kimyasal ve biyolojik aktiviteleri kaybedebilirler.

Çeşitli antibiyotikler:


Organizma

Antibiyotik

Streptomyces antibioticus

Actinomycin

S. erythraeus

Erythromycin

S. fradie

Neomycin

S. griseus

Streptomycin

S. niveus

Novobiocin

Bacillus polymyxa

Polymixin

Penicillum chrysogenum

Penicilin


Mantar gelişiminin engellenmesi (Fungistasis)

Antibiyosis mikro ölçekli ve geçici bir etkileşim olduğu halde, toptaklarda çok daha geniş kapsamlı ve daha sürekli olan bir etki de mycostasis veya fungistasis olarak bilinen mantar inhibe edici özelliktir. Bunların neler olduğu tam olarak bilinmemekle beraber, suda çözünen, uçucu veya uçucu olmayan ve sıcaklıkla aktivitesini kaybeden toksinler olup mikrobiyal kökenli oldukları sanılmaktadır.

Toprakta mikrobiyal kökenli antibiyotik ve toksinlerin dışında, CO2, amonyak, nitrit, etilen ve kükürt bileşikleri gibi doğal populasyonların aktivitesine zarar veren mikrobiyal metabolitlerde bulunmaktadır. Örn: Amonyak Nitrobacter’ler için etkili bir inhibitödür, aynı zamanda bazı mantar türlerini de baskı altına almaktadır.

Avcılık (Predasyon ve Parazitlik)

Antogonizmanın bu şeklinde bir organizma diğeri tarafından madde ve enerji kaynağı olarak kullanılır. Bakterilerin avcıları protozoa’lar olup bu yolla bakteri populasyonları önemli ölçüde etkilenir. Bakteri, alg ve mantarların büyük çoğunluğuna predatör diyemeyiz zira hücre duvarları katı partikülerin girişini engeller. Ancak mantarlar içinde nematodları tuzak kurarak yakalayan predatörlerin varlığı ilginçtir.

Bakteriofajların bakterileri çözmesi olayı parazitik bir etkidir. Topraklarda çok bulunan virüs benzeri kamçılı bir bakteri olan Bdellovibrio bakteri yüzeylerine saldırarak onların çözülmesine neden olur, özellikle gram – bakteriler bu organizma için uygun avlardır. Toprakta bakterilerle beslenen bir diğer organizma grubu Myxobacter’ler ve sıvaşıcı küflerdir. Bu organizma aynı zamanda alg ve mantarlarla da beslenir.

Olumlu Etkileşimler

Kommensalizm

Bu ilişkide türlerden biri yarar gördüğü halde diğeri etkilenmez. Bitki kalıntılarında, öncü mikroorganizmalar kompleks organik bileşikleri ayrıştırırlar, ortaya çıkan ürünler ikincil olarak kolonize olan organizmalara substrat görevi yapar. Örn: Selüloz ayrıştıran mantarlar ile şeker ayrıştıran mantarlar arasındaki ilişki. Yine selülozu parçalayan mantarların çeşitli organik asitleri üretmeleri, selülotik olmayan birçok bakteri ve mantara karbon kaynağı olarak görev yapar. Bakteriyel deaminizasyon reaksiyonları ile aminoasitlerden NH4+ (amonyak) iyonlarının serbest bırakılması Nitrosomonas bakterisi için enerji kaynağı teşkil eder. Bu bakterinin oluşturduğu nitritler ise Nitrobacter için substrat oluşturur.



Mutualizm (Karşılıklı zorunlu yararlanma)

Bu ilişkinin en iyi örneği Legümen köklerindeki Rhizobium bakterilerinin oluşturduğu nodüllerdir. Yüksek bitki-mikroorganizma ilişkilerinde mutual tarz görülebilir. Streptococcus feacalis ve Lactobacillus arabinosis arasında mutual bir ilişki mevcuttur. Bu iki organizma bir arada bulunduklarında gelişebildikleri halde ayrı ayrı gelişmeleri mümkün olmamaktadır. Bunun nedeni, S. faecalis gelişim faktörü olarak folik aside diğeri ise fenil alenine gereksinim duyar. Bu iki organizma birlikte olduklarında Streptococcus fenil alenin sentezleyip salgılamakta diğeri ise folik asit sentezlemekte ve birbirlerinin gelişim faktörü gereksinimlerini karşılamaktadır.

Likenler de mutualistik simbiyozun mükemmel bir örneğini oluşturur.

Protokooperasyon (Zorunlu olmayan karşılıklı ilişki)

Bu olayda etkileşimde bulunan her iki türün bireyleri birbirinden yaralanır, fakat yaşamlarının devamı için işbirliği zorunlu değildir. Örn: havanın serbest azotunu bağlayan Azotobacter’ler basit organik bileşiklerden yararlandıkları halde, selülozu ayrıştıran bakterilerin varlığı halinde, bunların ayrıştırdıkları ürünlerden yararlanabilirler. Bu tür ilişki her iki organizma içinde zorunlu değildir.



Toprak Faunası

Topraklarda mikroflora yanında zengin bir fauna’da bulunmaktadır. Toprak faunası kapsadığı canlıların boyutlarına ve hücre organizasyonuna göre mikro (200 µm’den küçük), meso (200 µm – 10 µm), makro (cm ile ölçülen hayvanlar) ve mega (memeliler) fauna olmak üzere çeşitli gruplara ayrılmaktadır. Yani toprak faunası ilkel tek hücreli canlılardan, gelişmiş çok hücreli varlıklara kadar çok değişik organizma gruplarını içerir.

Protozoa’lar toprağın mikrofaunasının çeşit ve sayı bakımından en zengin gruplarından birini oluşturur. Protozoa grubunda yer alan tek hücreli çoğunluk fotosentetik olmayan canlılar yüksek protistler olarak tanımlanan ökaryotik hücreli organizmalardır. Protozoalar içinde hayvanlarda parazit olan (malarya) türler bulunduğu gibi yüksek organizmalarla mutualistik ilişki içinde yaşayan diğer çeşitler de bulunur. Örn: termitlerin sindirim sistemimde yaşayan odun dokularının sindirilmesinde rol oynayan bazı kamçılılar. Serbest yaşayan protozoa türleri toprak, tatlı su ve denizlerde yaygındır. Toprakta bu organizmalar toprak kümelerinin etrafındaki su filmi katmanında, kısmen suyla dolu gözeneklerde gelişirler. Olumsuz çevre koşullarında örneğin kuraklıkta kist denilen dayanıklı formlar oluştururlar. Protozoa’lar 4 grupta toplanır:


  • Amoebae (kök bacaklılar) (Sarcodina)

  • Flagellatlar (Kamçılılar) ( Mastigophora) (ikiye ayrılır; Phytofilagellat (ototrof) ve Zoofilagellat (heterotrof))

  • Ciliata’lar (Kirpikliler)

  • Sporpzoa’lar (ozmotik beslenen canlılar)

Protozoa’ların topraktaki sayıları mevsimlere hatta günlere göre azalıp çoğalabilir. İlkbaharda karlar eridikten sonra en yüksek düzeydedirler. Yaz ve sonbaharda yağışlardan sonra topraktaki sayıları artar. Protozoa’lar toprağın özellikle 15 cm’lik üst kısmında yaygın olmakla birlikte kurak bölgelerde, fakir kumlu topraklarda daha derinlerde bulunurlar. Toprak organik maddesi arttıkça protozoa’ların (özellikle amiplerin) sayıları artar. Çoğu heterotrof beslenir, alg, bakteri ve kendi cinsinden küçük formları besin olarak kullanırlar. Ototrof yeşil protozoa’lar (phytofilagellat’lar örneğin) yeşil alglerle simbiyoz oluşturabilir, saprofit gruplara da rastlanır. Bunlardan kamçılı olanlar çözülmüş organik maddelerle beslenirler. Protozoaların aktif olmadıkları dönemde dış kısımları kalın koruyucu bir doku ile sarılır, böylece olumsuz çevre koşullarına karşı direnç kazanırlar. Optimum sıcaklık istekleri 18-22 ºC ve nötral pH düzeyleridir.

Protozoalardan özellikle Infusoria ciliata ve amipler bakterilerle beslendiklerinden topraktaki bakteri populasyonunu kontrol etmiş olurlar. Kapsül oluşturan bakteri formları diğerlerinden daha az yenilen organizmalardır.

Toprak protozoaları populasyon yoğunlukları ve biyokütleleri ile toprağın önemli bir fraksiyonu olup organik madde döngüsüne dolaylı fakat önemli etkide bulunur. Bu organizmaların bakteriler üzerine olan predatör etkisi, bakteriyel biyokütlede, bağlı tutulan besin elementlerinin hızlı bir şekilde madde döngüsüne katılmasını sağlar. Örn: hafif bünyeli (kumlu) bir toprakta selülozun ayrışması sonrası yarayışlı azot formlarının biyokütlede tutularak yarayışsız duruma geçmesi ve kısa zaman sonra ise bu azot formlarının tekrar serbest kalması bu ortamdaki mikroflora ve mikrofauna faaliyetleriyle ilgilidir.

Protozoa


1. Amobae

Amoebina


Testaceae (Heliozoa, Foraminiferler, Radiolaria)

2. Flagellatlar (Fito ve Zooflagellatlar)



Monas vivipara

Polytoma uvella toprakta en çok bulunanlar

Bodo spp.

Clamydomonas

Euglenoida

Astasia

3. Ciliata (Infusoria-Kirpikliler)

Colpoda

Stylonychia



Mytilus

4. Sporozoa (Telospirina)



Toprakta mikrobiyal süksesyon

Bitkilerin ölmekte olan dokuları, onlar toprağa düşmeden önce zayıf parazitler tarafından kolonize edilmektedir. Yere düştükten sonra öncelikle saprofitik “şeker mantarları” şekerleri ve selülozdan daha basit karbonhidratları kullanırlar. Bu mantarlar tipik Phycomycetes ve Fungi imperfecti gruplarıdır (Deuteromycetes). Bu mantar türleri hızlı misel gelişimi ve spor oluşumu ile yavaş gelişen türlere karşı iyi bir rekabet avantajına sahip organizmalardır. Birincil şeker mantarlarını, ikincil şeker mantarları ve selüloz ayrıştırıcılar takip eder. Selüloz ayrıştırıcılar çoğunluk Ascomycetes, Fungi imperfecti ve Basidiomycetes grubundan mantarlardır. İkincil şeker mantarları ise yeni dökülmüş bitki dokularındaki şekerler için birincil şeker mantarlarıyla rekabet edemez. Bu organizmalar selüloz mantarlarının oluşturduğu ayrışma ürünlerinden yararlanırlar. Bu kuramsal süksesyon en zor ayrışan bitki doku maddesi olan lignin ayrıştıran Basidiomycetes ile son bulur.



Yüklə 223,93 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə