Tanıl Bora Sol, Sinizm, Pragmatizm



Yüklə 355,86 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə11/71
tarix06.02.2018
ölçüsü355,86 Kb.
#26294
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   71

sa da,"otorite"yle,"düzen"le uzlaşmamanın  heyecanı,  bütün gençlik he­
yecanlarının yekûnundan büyüktü onun için.
12 Eylül, bu  kuşağı yarı yolda yakaladı. Açıkta kaldılar. Sosyalleşmele­
ri yarım  kaldı. Çünkü "kurallar" değişti, dil değişti, zamanın ruhu değişti, 
hava değişti bir anda. Hızla -doğru, lüzumundan hızlı- büyümekteydiler; 
derken birden, tüm bir toplumun rüşdünü geçersiz ilan eden bir "otorite" 
kapladı ortalığı; büyümeleri yarım kaldı. Çok şeyleri yarım kaldı.
Hayran  hayran  izledikleri  büyüklerden  sıranın  kendilerine geldiğini 
düşündükleri ve hevesle sahaya doğru  hareketlendikleri anda, daha  bir 
kere bile topa vuramadan, bir yerlerden düdük çaldı. Hoparlörlerden "Ke­
seyim mi lan, keseyim mi topu!"sesi çınladı...
Ara ara, gizli bir şükran duydukları olmuştur,"son anda kurtulduk" his­
siyle. Ama bu hissin ardında dahi baskın olan, bir vicdan azabıydı. Kimile- 
yin, mazohist yoksunluk hislerine dönüşebilen bir vicdan azabı... Kendile­
ri gibi düşünen herkesin başına bir şey geldiği bir zamanda ve yerde,"bo­
yu yetmediği için"kaale alınmamanın utancı... Kenan  Evren'in azarlayan 
sesiyle özdeşleşerek  12 Eylül-öncesi  kaygılarının acısını çıkartan anne- 
babaların, inadına üstüne giderek büyüttüğü ve tadını çıkarttığı utanç...
12  Eylül'ün  karanlık atmosferi,  ’dışardaki' hayat itibarıyla, özellikle bu 
ara  kuşağı muhatap almış gibiydi.  12 Eylül'ün saldığı gündelik,'sıradan' 
ürkü, sanki mahsus onlar içindi. En azından onlar öyle hissettiler. Kenan 
Evren  anne-babalara ve "yeter, asker gelsin" koalisyonuna  konuşuyor­
du; Ertürk Yöndem ise özel olarak onların gözünün içine bakıyordu, on­
lara yönelik tehditleri savuruyordu sanki. O nedamet röportajları, "uçuru­
mun kıyısından dönen" son nesli ve yeni gençleri "korumayı" hedeflemi­
yor muydu zaten?
Onlar, 78'lilerin  paçasında, eteğinde gezmişlerdi. 78'lilere özenmişler, 
78'lilerin diliyle konuşmuşlar, düpedüz taklit etmişlerdi onları. Ses ton­
larını  bile. Şimdi,  78'lilerin sindirildiği, susturulduğu,  kıstırıldığı, azaltıl­
dığı toplumda, öksüz gibi  kalmışlardı. Kendinden  büyüklerle'gezmeye' 
alışmış, sonra tekrar yaşıtlarının yanına  düşmüş yeniyetmelerin eğretili­
ğini andırıyordu halleri. Kimseyle konuşacak bir şeyleri olamıyordu. Her 
lâf, her konu eksik, yüzeysel, gerici, sağcı, yoz geliyordu onlara. Kendile­
ri herhangi bir lâfı kıvamıyla açıp dinletecek beceriden yoksundular. Ukâ- 
la, çokbilmiş, fazla 'ağır' görünüyorlardı. Kendileri ise feci sıkılıyorlardı et- 
raftakilerden. Sadece anne-baba-teyze-amcaların geri gelen gözetimin­
den  değil, alttan gelen  kuşakların  boyveren  kayıtsızlığından, gamsızlı­
ğından da.


Sonuçta  bu kuşağın  hayatında, -"hayatımızda", diyelim-,  12  Eylül za­
manı, müthiş güvensizleştiren, omuzları düşüren,'düşük profile'zorlayan 
bir mevsim oldu.
Bu arada  kalmışlık, yarım  kalmışlık haliyle  başetmenin değişik yor­
damlarını tecrübe ettiler, 78buçuklular. Muhitlerine, meşreplerine, yöne­
limlerine, şartlara göre... Kafayı fazla kaldırmadan, fazla büyük konuşma­
dan, uzun vâdeyi düşünerek, "bir gün mutlaka"yı  umarak usul usul iş iş­
lemek, taş üstüne taş koymak, bir yordamdı. Her şeye lânet etmek, kişi­
sel bir"red cephesi''olarak gezinmek, bir yordamdı. Sinizm, zaten tam ta­
mına böyle zamanlar içindi, çok iş gören  bir yordamdı. 78buçuklular,  12 
Eylül'den, galiba en çok bu üç yordamın  hükmettiği  ruh  halleri arasında 
salınarak çıktılar. Bu ruh hallerinin bir melezi olarak -  ya da bunlardan bi­
rini karakter edinerek.
12 Eylül-sonrası  78buçuklu  portrelerinin en  hazini, 78'li pozuna gire­
rek bir çeşit rant elde edenlerdi, bana  kalırsa.  12 Eylül öncesine dair ya­
rım tecrübelerinden,  1980-83  kâbusunun ezikliğinden, hamâset hikâye­
leri çıkartanlar...
Oysa  12 Eylül'ün zamanda açtığı o derin uçurumun üzerine bir köprü 
kurma işini, pekâlâ bu ara kuşak kotarabilirdi. Öncekilerin de, sonrakilerin 
de dilini en iyi kıvıranlar, onlardı zira. Tüm sorumluluk onların değil tabii, 
ama yapabilecekleri  kadarını  niye yapamadılar? Cevabını yine bizzat  12 
Eylül'de aramalı değil mi? 12 Eylül büyümelerini yavaşlatmış, güvenlerini 
kırmıştı onların. Başlatacak, kuracak, ilk adımı atacak itimadı kazanmaları 
çok zaman aldı -  kazandılarsa şayet...
78buçukluların, 12 Eylül'ü dava etmek için kendi ayrı sebepleri de var...
Yetmişsekizliler Tükenmez Dergisi, Mayıs-Haziran 2004



İKİ SİNİZM, İKİ PRAGMATİZM VE 
"EYLEM"İ YENİDEN DÜŞÜNMEK
‘Kötü’ sinizm ve ‘kötü’ pragmatizmle başlayalım.
2006’nın  Mayıs  ayı başında  Süleyman  Demirel’in  Recep  Ta­
yip Erdoğan’a yaptığı hücum,  hatırlardadır.  Tayyip  Erdoğan’ın 
Cumhurbaşkanlığı  teşebbüslerine  karşı  oluşan  red  cephesinde 
bir  kumandanlık  üstlenme  arayışı  içinde  gerçekleştirdiği  hü­
cumlardan  biriydi  bu.  Ünce,  bir  televizyon  programında  tür­
ban  meselesinin  “artık kaşınmamasını”  ihtar  etti;  başörtüsünü 
çıkarmadan okumak isteyen öğrencilerin  “Arabistan’a gitmesi­
ni”  söyledi.  Bu  çıkışına  gösterilen  tepkiye  de  şu  sözlerle  mey­
dan okudu:
Kaldırmayın  diyen  var  mı?  Buyurun  kaldırın.  Madem  bu  en­
gel  ortada  duruyor  diye  çocukların  yurtdışında  okuması  gü­
cüne  gidiyor,  o  zaman  kaldır.  (...)  Onunla  bununla  polemi­
ğe  girmeye  gerek  yok.  Haydi,  bu  çocukların  türbanla  üniver­
siteye gitmesi  önündeki  engeli kaldır.  Gücün yetiyorsa kaldır. 
Yetmiyorsa,  yalancı  pehlivanlar  gibi  ortada  dolaşmayı  bırak. 
Bu işin karşısında  olan ben değilim,  işte sana engeli kaldırma­
nı söylüyorum.
Mükemmel  bir  sinizm  örneğidir bu  sözler.  Demirel’in,  ‘ka­
musal alandaki’ başörtüsü yasağının kaldırılmasına  esastan bir


Yüklə 355,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə