Tanıl Bora Sol, Sinizm, Pragmatizm



Yüklə 355,86 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə8/71
tarix06.02.2018
ölçüsü355,86 Kb.
#26294
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   71

de,  12  Eylül  öncesinin  özgüvenli  politik-toplumsal  deneyimi­
ni yaşamamış, dolayısıyla o deneyimin ‘kaybıyla’ bastırılmamış, 
‘sakatlanmamış’  olan ‘yeni’  insanları da ‘sıfırdan’  travmatize  et­
meye, onları derin bir güçsüzlük duygusuna kaptırmaya müsa­
it olduğunu unutmamalıyız.
Bununla sadece baskıları, devletin terörize edici uygulamala­
rını  kastetmiyorum.  Toplumsal-politik  ortamın ve  ‘maddî  ha­
yatın’,  öznelik  kapasitesini  alabildiğine  daraltan  dinamikleri­
ni  kastediyorum.  Kürt Sorunu...  kimlik  politikasının  kazandı­
ğı etkinlik...  kapitalist-ekonomik rasyonalitenin hükümran ha­
le gelişi... globalleşme süreci... bütün bunlar, değiştirici-dönüş- 
türücü  bir politik etkinlik imkânını alabildiğine  daraltıcı,  güç- 
süzleştirici deneyimler olarak yaşandı, yaşanıyor.
Kısaca açalım...  Kürt Sorunu’nda,  taraflarca askerileştirilme­
sine  ve  askerî  boyutlarıyla  da  gitgide  tırmandırılmasına  bağ­
lı  olarak,  askerî  “çözüm”lerin  dışında  bir  iradeyi  etkin  kılma­
ya  çalışanların  bertaraf edildiği  bir  on yıl  geçildi.  Hem  zaten 
çok yakıcı,  hem  de başka  özgül  meseleleri  esir alan,  başka  ko­
nularda yapılmaya  girişilen  işleri gölgesi  altında  ezen  ağırlıkta 
bir ‘gündemi’ vardı bu  sorunun.  Dil, askerî ve  diplomatik stra­
tejilerin basıncı  altında  kirlendi;  kelime  hatta  harflerin  (Peka- 
ka/Pekeke!)  sarf ekonom isine  hasredilmiş  dikkatler  altında, 
‘bir şey anlatmak’ imkânsız hale geldi. Güç’ün çıplak fizikî teza­
hürlerinin hükmünü yürüttüğü -v e yüceltildiği- bu zemin, ge­
çici  olmadığını yavaş  yavaş  idrak ettiği  bir güçsüzleşmeyle ba- 
şettiği  koşullarda,  sol  için  bir  provokasyondu.  Solun  PKK’ye/ 
ya bakışı, bu bakımdan  tartışıldı,  daha  da  tartışılabilir.  PKK’ye 
hayırhâh yaklaşan  sol  muhitlerde,  güçsüzlük ve  öznelik kapa­
sitesi  kaybını  -aşm aktan  ziyade-  telâfi  etme,  hiç  yoksa  acısı­
nı  çıkartma  saikinin  önemli bir  rol  oynadığını  ileri sürebiliriz. 
PKK’yı  sol  açıdan  “kabul  edilemez”  bulanlar  ise,  bir  “üçüncü 
yol” aramanın gittikçe zorlaşan koşulları altında, ‘haysiyetli’ bir 
sinizme düşmenin eşiğindeydiler.  Genel olarak, ‘sürdürülebilir 
sinizm’den  sözedilebilir;  ne  var  ki,  bu  konudaki  sinizmin  sür­
dürülebilirliği de  hiç kolay değildi!  Hem  karşısında  etkisiz ka­
lınan sürecin can yakıcılığı karşısında sinik bir tutum sarkastik


bir kayıtsızlık anlamına gelebildiği -v e namuslu bir siniğin vic­
danı bunu  kaldıramayacağı!- için;  hem de  aczi içinde  dahi bir 
taraf konumu ifade edebiliyor olmasının yüklediği bedelle, ko­
lay değildi. Nitekim, kimileri milliyetçiliğe meylederek ‘güçlen­
meyi’  seçtiler.  Kimileriyse,  söylemenin hiç  değilse ruhu  kurta­
rabileceğini bilerek, etkileri ne kadar sınırlı da kalsa, ‘başka bir 
şey’ söyleme gayretini yılmadan sürdürdüler.  Güç dilinin sulta­
sı altında bunda ayak diremek, sinizme düşme riskinin sinizme 
meydan okumaya dönüştüğü eşik olabilir!
Kürt  Meselesi  kuşkusuz  kim lik  ve  kim lik  politikası  bağla­
mına  indirgenemez.  Fakat  onun  da  kimlikçi  söylemle ve  kim­
lik  politikasının  kazandığı  etkinlikle  bağıntısı  var.  Ve  tabii, 
Kürt  Meselesinin yanında,  başka  etno-kültürel  kimlikler,  din­
sel  kimlikler,  cinsiyet  kimlikleri  temelinde  gelişen kimlikçilik- 
ler var.  Politikanın,  çıkarlar,  çelişkiler,  talepler/idealler/ütopya­
lar üzerinden değil de kimlik üzerinden  tanımlanır hale gelme­
si,  daha  doğrusu  çıkarları,  çelişkileri,  talepleri/idealleri/ütopya- 
ları kimliklerden türeten veya onlara izafe eden tasavvurun yay­
gınlaşması,  son çeyrek yüzyılın  global  bir  olgusu.  Feminizmin 
bir kimlik siyaseti mecrasına kısılabilmesi,7 sosyalist söylemde -  
bir tür yeni uvriyerizm olarak- işçi sınıfını kimlik siyaseti teme­
linde ‘savunan’ bir siyasetin boy göstermesi,8 bu  olgunun görü­
nümleridir. Buradaki paradoks, karmaşıklaşan ve ‘sertleşen’ mo- 
dem-kapitalist uygarlık koşullarında tutunum ve güçlenme ara­
yışına  hitap  eden,  bunun  yanında  meşhur  “büyük  anlatıların” 
toptancılığı  içinde  ihmale  uğrayan  somut mağduriyet ve  mah­
rumiyetleri sorunsallaştıran kimlik politikalarının;  dünya  hali­
ni,  beşeri  münasebetleri,  ‘şeylerin’  mevcut  düzenini  radikal  bir 
biçimde değiştirme yeteneğinde, bunu bir ihtimal olarak düşün­
me  iradesinde  kısılmaya yol açmasıdır.  Kuşkusuz,  kimlik ‘hak­

Bu  konuda  bir eleştiri:  Aksu Bora,  “Feminizm:  Sınırlar ve  ihlâl  imkânı".  Biri­
kim  184/185  (Ağustos/Eylül 2004), s.  106-112.  Gülnur Savran da, Beden Emek 
Tarih - Diyalektik Bir Feminizm İçin
  (Kanat Kitap, İstanbul 2004) adlı  kitabın­
da,  feminizmin kimlik politikasına indirgenmesi  girişimlerini -b u   terimi kul­
lanmadan- sorguluyor.

Bu konuyu tartıştığım bir yazı:  “Sınıftan kaçış, sınıfa kaçış", Yeni Bir Sol Tahay­
yül İçin
 içinde (der. T. Bora), Birikim Yayınlan,  İstanbul 2000, s.  75-88.


kı’  ile  çıkarlar,  çelişkiler,  talepler/hedefler/ütopyalar  arasında 
bağ kuran,  dahası kimliği  tercih(ler)e bağlı bir iradîlik-öznellik 
kurgusu  olarak tasarlayan politik ideolojiler de var.  Fakat kim­
lik  odaklı bir politikanın,  özcü-fundamentalist tavrın ayartısın­
dan  kaçınabilmesi,  ‘kimliği  koruma’  kaygısının  muhafazakârlı­
ğından  beri  durabilmesi  zordur:  kimlikçilik,  ‘duruş’  derdinde- 
dir en  çok  (politik tutumu  “duruş”la ifade  etmenin çağrışımla­
rıyla ilgili yukardaki  parantezi hatırlayın!).  Kimliği  ‘yaşamanın’ 
çelişkileri,  onların  nasıl  sorunsallaştınlacağına  bağlı  olarak,  ta­
bii  esas  olarak  kimliği  doğallaştırmayan bir sorunsallaştırmaya 
bağlı  olarak,  solun eşitlik ve özgürlük arayışına bir menfez aça­
bilir.  Dahası,  kimlik meselelerinde yansımasını bulan  özgül  çe­
lişkilerle soyut, evrensel ülküler arasındaki gerilim, salih bir po­
litikanın güç kaynağıdır. Üstelik, kimlik meselelerinde yansıyan 
özgül  çelişkiler,  çoğu  durumda,  dışlanma ve  ‘tanınmama’ ile il­
gili, adaletsizlikle ilgili sorunlardır -  dolayısıyla eşitlik ve özgür­
lüğün ‘sağlamasını’ da yapan adalet duyarlılığına menfez açarlar. 
Ancak solun, buradaki potansiyel gücü fiilî enerji kaynağına dö- 
nüştürebildiğini, bunun için de sözkonusu gerilimle yüzleşebil­
diğim  söyleyebilir  miyiz?  Daha  çok,  kimlik politikalarının,  sol 
politika  için yetenek ve  güç  kaybının  telâfisi  işlevi  gördüğünü 
söyleyebiliriz -  doğrudan doğruya,  kimlik politikasının,  olabil­
diğince düşük iradî-öznel emekle ‘kolay’  tutunum sağlama işle­
vinin solculara  da hitap  ettiğini  görmezden gelmeden...  Kimlik 
politikasına  angajman,  solun  ‘evrensel’  ufkuyla  mukayese  edil­
diğinde -şayet bundan vazgeçilmediyse-,  öznelik  açısından bir 
‘kapasite  kaybı’m beraberinde  getirmektedir.  Öte  yandan,  kim- 
likçi bir angajmana hasbelkader veya ondan mahsus kaçınılma­
sı nedeniyle girilmediğinde, bu da yalnızlaşma, güçsüzleşme, et­
kinlik kaybı olarak deneyimlenecektir -  öyle de olmuştur.
Kapitalizmin  toplumsal  ilişkilere  nüfuzunun,  toplumun  Po- 
lanyici  anlamda  “piyasa  toplumu”  haline  gelişinin,  ekonomik 
rasyonalitenin ‘akıl tutulmasına’ yol açan  tahakkümünün...  öz­
nelik  kapasitesini  kısıtlayan,  güçsüzleştiren  etkisi  aşikâr  ol­
sa  gerek.  Kişisel  yaşam  gailesinin,  ezelî  pahalılık  sorununun 
‘nicelliğini’  aşan  kıskacından;  makro  düzeyde,  iktisadiyatın


Yüklə 355,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə