Yetmişsekizbuçuklular...
Ben 63'lüyüm.
Üniversiteye kayıt tarihim: 11 Eylül 1980...
62'liler, 63'lüler, 64'lüler, 65'liler... Bu 'devre', bir ara kuşak oluşturuyor Tür
kiye'nin 12 Eylülle yarılan tarihinde. Elbette sınırlarını kaskatı çizemeyiz:
Bu ara kuşağın yazgısını, tecrübelerini paylaşan daha gençler ve daha
yaşlılar da var; 1962-65 doğumluların, 78'lilerle aynı koşulları paylaşmış
üyeleri de var. Ya da "12 Eylül sonrası apolitik gençlik" denip geçilen ka
tegoriye girenleri de var, 1962-65'liler kuşağının. Öldürülenler, asılanlar,
işkence görenler, uzun süre hapiste yatanlar var. Ben, yaşı tutmadığı için
değil -zaten o vakitler yaşa başa bakılmıyordu- ama
şu veya bu nedenle,
12 Eylül-öncesi politik ilişki ağının henüz dışında veya hayli kıyısında kal
dığı için, 12 Eylül'ü şahsen başına bir şey gelmeden -ya da nisbeten az za
yiatla- atlatan 'devreyi' kastediyorum. 12 Eylül-öncesinin tekne kazıntıla
rını, bir bakıma... 78buçuk kuşağı demeli, belki...
Dolayısıyla doğum yılı belirleyici değil aslında. Belirleyici olan, 12 Ey
lül öncesi ile 12 Eylül sonrasının arafında bir arada kalmışlık, bir yarım kal
mışlık, bir
kalakalma hali.Tevellüdü ne olursa olsun,
bu ruh halini, bu tec
rübeyi paylaşan kuşağı kastediyorum.
Bu ara kuşak, -"biz", diyeyim-, 1970'lerin son yıllarının yoğun siyasal
kutuplaşma ve hareketlilik ortamının son demlerine yetişti. Politikleşme
sini ve politik yönelimin
tesirindeki sosyalleşmesini, bu son demlerde ya
şadı. Koşulların sertleştiği, korkuların çoğaldığı, umudu azaldığı bir ev
reydi bu. Abiler/ablalar, yani 78 kuşağı ise, daha "saf ve temiz", daha ümit
li, daha
neşeli bir devrede politize olmuş, çok hızlı, insafsızca hızlı, fakat
kendi tecrübesiyle büyümüştü. Bu ara kuşak ise -"biz", diyeyim-, alelace
le cepheye celbedilen ihtiyatlar gibiydi; ya da yaşı büyütülerek okula er
ken yollanan yeniyetmeler gibi. Kimisi komik, kimisi trajik biçimlerde bo
doslamadan "görevlere" dalıyor, kimisi daha ihtiyatlı adımlarla ilerlerken
o karmaşada neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Tabii salt seçiş
lere değil, "mecburiyetlere" de bağlıydı, hareket tarzı... Ama neticede, bu
kuşak da "zamanın ruhu"nun çekimine tâbiydi; dışında kalınamayacağını,
kalmamak
gerektiğini hissediyordu; adanmanın haysiyetine âşık olmuş
tu; mağrur bir ürperişle başını dikiyordu. "Siyaset seçmekte" kararsız kal