Tanıl Bora Sol, Sinizm, Pragmatizm



Yüklə 355,86 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə10/71
tarix06.02.2018
ölçüsü355,86 Kb.
#26294
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   71

argosu  olsaydı  da  bu  ‘sahih’  muhalefetin  teminatı  değildi!  Bu 
gençlik  ortamının11  hazcı  kültürünü  besliyor -   o  kültürün  te­
mel  gıdalarından  biri  olduğu  söylenebilir.  Küfretmenin  itibar 
ve cazibesi, o zeminde, kinik bir muhalefete angajmandan ziya­
de şen şatır bir nihilizmi teşvik ediyor.  Küfrün ve groteskin iti­
bar ve  cazibesinin, -istisnaî  olmayan  kimi  örneklerde-,  somut 
hedefinden,  ‘vesilesinden’  hayli  özerkleşmiş bir  ‘anlam’  kazan­
ması, bunun bir yansısı.  “Siktir”  çekmenin serbestleştiriciliğin- 
den bahsetmiştim;  biliyorsunuz  ser-best kelimesinin  (başıboş­
luk), bağlardan kurtulma anlamı var. Burada da, sadece kısıtla­
yıcı bağlardan değil, sorumluluğu üstlenilen bir meşguliyetten, 
bir sosyal  ilişkinin zahmetini  taşımaktan ‘kurtulma’  eğiliminin 
okşanması sözkonusu.  Ayrıca,  cinsiyetçi  (erkek)  damga aşikâr 
-  ve bir kenara bırakılamayacak kadar koyu bir damga bu.  Cin­
siyet ‘düzenine’ ilişkin bir muhaliflikten iz yok.
Levent  Cantek,  Lem an’m  bıçkın  dilinde,  “kendi  dilim le  an­
latırsam   ciddiye alınm am   endişesi
”nin  etkisini  saptamıştı.12  Si- 
nizm/kinizm  tartışmasının  yüreğine  isabet  eden  bir  tesbittir 
bu.  “Adomo’nun mendilini”  hatırlayalım!...  Kısacası Leman’da, 
evet,  yürek  soğutucu,  insanın  ufûnetini  alabilecek  kinizm  et­
menleri var;  fakat bunun sınırları çok da geniş değil.
Bir başka örnek:  Yıldırım Türker’in Radikal İki yazılarını, bir 
kinizm veya ‘iyi’ sinizm örneği sayabilir miyiz?  Her şey bir yana 
edebî değer taşıyan ve ‘kötülükler’ karşısında insanların ufûne­
tini  atmak bakımından -sözgelimi  Leman’la  kıyaslanamayacak 
denli- ‘salih’ bir hayır işleyen bu külliyat, somut yazılar üzerin­
11  Birikim'in  196. sayısındaki (Ağustos 2005) Gençlik dosyası, ‘yeni’-gençliğin, el­
bette bu tanımlarla tüketilemeyecek hallerine bir alâkayı uyandırmaya çalışıyor.
12  Leman’m parladığı ve hem artık Gırgır geleneğinden farklı,  “yeni bir şey” oldu­
ğuna, hem de alternatif bir sol medya işlevi gördüğüne dair tartışmaların sürdü­
ğü sıralarda,  Levent  Cantek bu konuda kapsamlı bir yazı yazmıştı:  “Leman, an- 
ti-medya ve  iç  savaş manzaraları”,  Birikim  102,  Ekim  1997,  s.  61-6.  (Aktardı­
ğım tesbit, s.68’de). Levent Cantek’in, burada yürüttüğümüz smizm/kinizm tar­
tışması bağlamında da önem  taşıyan bazı saptamalarını hatırlatayım:  “Herhan­
gi bir muhalif hareketin bekasının söylemsel direnişin yanında/arkasında belirli 
bir hareket/düşünce/inanç taşımasıyla garanti edildiğini” ve sözkonusu anti- ve­
ya karşı-medyanın böyle bir dayanağı olmadığını söylüyordu  (s. 69)...  “ ‘Adama 
şunu söyledik, alaşağı ettik, iyi geçirdik’ten öte geçemeyen anti-medya tavnnm 
abartılarak muhalif paradigmada merkezileştirildiğini” düşünüyordu  (a.y.)...


den  incelenmeye  değerdir.  Fakat  sadece yazıların  yıllardır bı­
raktığı  izlenim   ve  okur  cemaatinin  alımlama  tarzı  üzerinden 
konuşursak; Lem an’dan farklı olarak, küfretmeye -küfredip ne­
şesini bulm aya!- değil,  tavır  almaya  çağırıyor bu yazılar.  Belki 
daha  doğru  yorumla,  - “kamuoyuna”  hitap  eden  sol  bildiri  di­
lindeki  tabirle-,  duyarlı  olm aya  çağırıyor.  Bu  duyarlılığın kıtlı­
ğına dair -nesnel temelleri olduğunu teslim etmemiz gereken- 
bir bilinçle yapıyor bunu; bilincin, “iradenin iyimserliğine” pek 
az  şans  tanıyan  bir  kötümserliğiyle!  Yıldırım  Türker’in  kastı 
muhtemelen bu  değil; fakat bu yazıların, okur cemaati nezdin- 
de  ‘duyarlı olmanın’ kolayca kahretmeye/kahırlanmaya  dönüş­
tüğü bir ‘alımlanma estetiği’ yaratma riski var. Bu alımlama tar­
zı,  ‘kötülükler’  karşısında yapılabilecek sınırlı işlerden,  atılabi­
lecek ‘küçük adımlardan’ da caymaya ayartabilir insanı -  nega­
tif bilincin ve duyarlılığın parlak projektörleri altında, o işlerin 
sınırlılığı, o adımların küçüklüğü iyice hazin görünecektir zira. 
Yıldırım  Türker’in yazıları,  ‘iyi’  sinizmin  hem  gücünü  hem  de 
ketleyici etkisini örnekliyor.
Eylem - nasıl?
Sinizm/kinizm  tartışm ası,  neticede,  dünyanın  değiştirilebi- 
lirliğine,  insan  eylemiyle  bir  şeylerin  yapılabilirliğine  dair 
umut(suzluk)la  ilgili  bir  tartışma.  Fikirler ile pratik  arasındaki 
ilişkide deneyimlenen sorunlarla ilgili.
Fikrî düzeyde  esasen ‘sağlam’ olunduğunu düşünerek eksik­
liği  eylemde  görenler açısından,  sinizm  şüphesiz  hainlik veya 
en  azından lükstür -  ki  onlar zamanımızın  en  halinden  mem­
nun  sinikleridirler!  Fikrî  tembellik yanında,  elbette  bir siyasal 
eylem  yorgunluğu,  bıkkınlığı ve  korkusu  da  yok  değildir.  Her 
halükârda  sorunun  esası,  Fikir’le  Eylem  arasındaki  ilişkinin, 
Praxis  diyalektiği  içinde  değil,  iki  ayrı  iş  gibi  düşünülmesi  ve 
iki ayrı iş olarak kendi kabında donmasıdır.
Sözün özü, eylem  fikrin i yeniden düşünmek gerek.


Yetmişsekizbuçuklular...
Ben 63'lüyüm.
Üniversiteye kayıt tarihim: 11  Eylül 1980...
62'liler, 63'lüler, 64'lüler, 65'liler... Bu 'devre', bir ara kuşak oluşturuyor Tür­
kiye'nin  12 Eylülle yarılan tarihinde.  Elbette sınırlarını kaskatı çizemeyiz: 
Bu ara  kuşağın yazgısını, tecrübelerini  paylaşan daha gençler ve daha 
yaşlılar da var;  1962-65 doğumluların,  78'lilerle aynı  koşulları paylaşmış 
üyeleri de var. Ya da "12 Eylül sonrası apolitik gençlik" denip geçilen ka­
tegoriye girenleri de var,  1962-65'liler kuşağının. Öldürülenler, asılanlar, 
işkence görenler, uzun süre hapiste yatanlar var. Ben, yaşı tutmadığı için 
değil -zaten o vakitler yaşa başa bakılmıyordu- ama şu veya bu nedenle,
12 Eylül-öncesi politik ilişki ağının henüz dışında veya hayli kıyısında kal­
dığı için, 12 Eylül'ü şahsen başına bir şey gelmeden -ya da nisbeten az za­
yiatla- atlatan 'devreyi' kastediyorum. 12 Eylül-öncesinin tekne kazıntıla­
rını, bir bakıma... 78buçuk kuşağı demeli, belki...
Dolayısıyla doğum yılı belirleyici değil aslında.  Belirleyici olan,  12 Ey­
lül öncesi ile 12 Eylül sonrasının arafında bir arada kalmışlık, bir yarım kal­
mışlık, bir kalakalma hali.Tevellüdü ne olursa olsun, bu ruh halini, bu tec­
rübeyi paylaşan kuşağı kastediyorum.
Bu ara kuşak, -"biz", diyeyim-, 1970'lerin son yıllarının yoğun  siyasal 
kutuplaşma ve hareketlilik ortamının son demlerine yetişti. Politikleşme­
sini ve politik yönelimin tesirindeki sosyalleşmesini, bu son demlerde ya­
şadı. Koşulların sertleştiği, korkuların çoğaldığı,  umudu azaldığı  bir ev­
reydi bu. Abiler/ablalar, yani 78 kuşağı ise, daha "saf ve temiz", daha ümit­
li, daha neşeli bir devrede politize olmuş, çok hızlı, insafsızca  hızlı, fakat 
kendi tecrübesiyle büyümüştü. Bu ara kuşak ise -"biz", diyeyim-, alelace­
le cepheye celbedilen ihtiyatlar gibiydi; ya da yaşı büyütülerek okula er­
ken yollanan yeniyetmeler gibi. Kimisi komik, kimisi trajik biçimlerde bo­
doslamadan "görevlere" dalıyor, kimisi daha ihtiyatlı adımlarla ilerlerken 
o karmaşada  neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Tabii  salt seçiş­
lere değil, "mecburiyetlere" de bağlıydı, hareket tarzı... Ama neticede, bu 
kuşak da "zamanın ruhu"nun çekimine tâbiydi; dışında kalınamayacağını, 
kalmamak gerektiğini hissediyordu; adanmanın  haysiyetine âşık olmuş­
tu; mağrur bir ürperişle başını dikiyordu. "Siyaset seçmekte" kararsız kal­


Yüklə 355,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə