Tanıl Bora Sol, Sinizm, Pragmatizm



Yüklə 355,86 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə56/71
tarix06.02.2018
ölçüsü355,86 Kb.
#26294
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   71

deki sagcılaşmaya,  liberalleşmeye vs.  karşı panzehir kavramıy­
dı ve  “şiddet”ten anladığı, çoğunlukla, bu tür bir “harbî konuş­
ma”  efekti ve karalama şehveti oldu.
5
Kültürel ve siyasal dibe vurmuşluk kimine bezginlik ve yılgın­
lık, kimine hırs ve körlük olarak geri dönüyor.
Bu  koşullarda  dergi  dışarıdan  ne  yazık  ki  pek  az  beslenebil­
di.  Çünkü  klişelerle,  basmakalıp  fikirlerle,  izi sürülerek  emek 
harcanmamış,  çalışılmamış  kanaatlerle,  nesnesini  yitirmiş  ya 
da  hiç  bulamamış  ‘akademik’  yazılarla,  aktarırken  kendini  ve 
dünyayı  unutan  metinler  ve  saire  ile  herşey  yapılabilir -n ite ­
kim yapılıyor d a- ama böyle bir dergi  çıkartılamaz.
Entelektüellerin ‘meslek hayatına’ da bakalım.  “Hırs ve körlük" 
üzerinde duralım biraz. Entelektüel uğraşın kendisi de, özellik­
le ’80-sonrasında  kariyer-performans basıncı  altına  gitgide  da­
ha  fazla giren yanıyla,  zamanın ruhundan azâde  olamazdı.
Entelektüel  uğraşın  bir performans  gösterişine,  ya  da  nicel 
ve  biçimsel-protokoler  gerekler  dışında  bir  şey gözetmeksizin 
yapılan bir işe dönüşmesi...  dünyaya,  hayata makale  “çıkartıla­
cak” bir kaynakça olarak bakmak...  aslî hatta kimi zaman yegâ­
ne saikin rütbe-terfi veya telif ücreti oluşu...  alıntı lehimciliği... 
görmezden gelinemeyecek etkilerdir.4
Muhafazakâr düşünüş,  bu  etkileri,  entelektüel  hayatın  irfan 
nosyonunu tümden yitirişi olarak tanımlardı.5 İrfan nosyonun­
4  
Sosyal  bilimler alanına ilişkin olarak bu konuya genişçe değinmiştim:  “Dergi­
cilik  deneyimi:  Sosyal  bilimler  pratiğinde  bir anlam arayışı”,  Sosyal  Bilimleri 
Yeniden Düşünmek
 içinde, Defter ve Toplum ve Bilim dergileri ortak yayım, Me­
tis Yayınlan, İstanbul  1998, s.  247-54.

Cemil  Meriç’ten  aktaralım:  “İrfan,  düşüncenin bütün  kutuplarım  kucakla­
yan bir kelime,  irfan, insanoğlunun has bahçesi.  Ayırmaz, birleştirir.  (...) İrfan 
kendini tanımakla başlar.  (...) Tecessüsü madde dünyasına çivilemeyen, zekâ­
yı zirvelere  kanatlandıran,  uzun ve  çileli bir nefis  terbiyesi,  irfan.  Kemâle açı­
lan kapı, mealle taçlanan ilim.  (...) İrfan, insanı insan yapan vasıfların bütünü. 
(...)  İrfan,  dinî ve dünyevî diye ikiye  ayrılmaz, yani  her bütün gibi  tecezzi  ka­
bul etmez."  (Kültürden irfana,  İnsan Yayınlan,  İstanbul  1986, s.  11)


da,  totaliterliğe  yakın  bir bütüncüllük ve  aşkınlık  istenci  var­
dır.  Lâzım  olan,  bu  değil.  Öte  yandan,  başka bilme biçimleriy­
le,  varoluşun başka düzlemleriyle,  hayatın başka ‘sektörleriyle’ 
bir  temas,  bir  rabıta  arayışı vardır irfanda;  ucu  açık olmaya  el­
veren bir anlam arayışı vardır.  Bu, lâzımdır.
1980’lerin  ve  sonrasının  entelektüel  zümreye  telkin  ettiği 
davranış tarzı, bu  anlamda irfandan yoksundu.
6
Bu koşullarda 
Defter, detaycılığıyla, bilgi sevgisi ve teoriye yaptı­
ğı vurguyla,  memleket karşısında sıklıkla ‘fazla’ kalıyordu.
Ama  asla  bir  kibir  olarak  algılanmamalı  bu.  Çünkü  aynı  za­
manda olup bitenler karşısında sıklıkla ‘eksik’  kaldığımızın  da 
gayet farkındaydık.  Sonuç şu ki böyle bir ortamda,  hiç niyetle­
nilmemiş  olduğu  halde 
Defter artık  bizi  sanki  bir sığınağa  ka­
patıyor (ya da eskisi gibi bir sığınak bile olamıyor da denebilir; 
düşünceye yer açabildiğimiz, dünyaya mesafe alabildiğimiz bir 
mekân olarak iş görmüyor).
Organik aydın  meselesinden,  bunun  zıddına savrulalım:  Fildi­
şi kulede nasıl durulur,  bu devirde?  Fildişi kule, mümkün mü­
dür?
Devir, kimseyi, hiçbir şeyi kolay kolay kendi haline bırakma­
yan  bir  devir.  Her  söz,  her  hal  ve  tavır,  medya  işleminden  ge­
çerek  unufak  edilmeye,  ‘teşhire’  açık.  Şükrü  Argm’m  deyimiy­
le bir “konuşma ifradı”6 hüküm sürüyor, o değirmene öğütecek 
söz lâzım,  bunun için her köşe-bucağa el atıyor.
Bununla  nasıl  başedilir?  Bu  konuşma  ifradına  ‘müdahale 
ederek’,  kamuoyu  makinesinin  birbirine  çarptığı  ve  böldüğü 
lehçeler  içinden  konuşmaya,  onları  farklı  içeriklerin/anlamla­
rın taşıyıcısına dönüştürmeye çabalayarak mı? Yoksa tecrit ola­

“Modem zamanlarda sözün anlamı", Birikim 124, Ağustos 1999, s. 28.  (Bu ma­
kale  daha sonra  “Modem  zamanlarda  sözün statüsü”  başlığıyla  Argm’ın Nos­
talji  ile  Ütopya arasında
 adlı derlemesinde yer aldı.  Birikim Yayınlan,  İstanbul 
2003, s.  29-75.)


rak ve bir ‘karşı-kam u' inşa ederek mi? Ve bu iki strateji arasın­
da birbirini besleyen bir ilişki, hiç  değilse bir ‘orantı’  kurulabi­
lir mi?
Politik  yükünü  daha  hafifleterek  şöyle  de  ifade  edilebilirdi 
bu kutupsallık:
“Kültürün  ve sanatın  aktüalitesiyle  ilgilenm ek..."
  mi?  (ki  bu 
“insanı  d ah a  kültürlü y ap m az,  olduğundan  d ah a  da  cahil  y a ­
p ar...”)
  Yoksa aktüalite-dışı durmak mı?  Ve  yine:  Aktüalite-dı- 
şı bir yer var mıdır, açılabilir mi?
‘80’lerden  itibaren,  yerleşik-egemen  akıl-fikir  ve  imge  dün­
yasının  nizamını bozmayı isteyenler,  sözünü  ettiğimiz iki stra­
teji  arasında  bölündüler.  Fikri/sözü  “iletm e”nin  yordamları­
na ve  basamaklarına  ilişkin  tasavvur,  eski halim-selim  “kamu­
oyu”  imgesiyle birlikte, çökmüştü.  Herkesi uzun-kısa müddet­
lerle meşhur edebilecek dolaşım hızına erişen medya aygıtında 
temsil  edilmenin  -ayartısıyla  beraber-  tüketici,  yerinden-sö- 
kücü,  buharlaştırıcı  etkisi  endişe  uyandırıyordu.  Tecrit  strate­
jisi ise,  ‘60’larda,  ‘70’lerde  alışılmadık  ölçüde ve  tarzda  katı bir 
tecrit olduğu için endişe uyandırıyordu.  Bunun yanında, bizzat 
tecrit haliyle veriyor olması gereken “mesajın”  dahi ilgili yerle­
re  ulaşmasında  müşkülat çekildiği  için  maneviyat bozuyordu. 
Teslim etmek gerek;  “fildişi  kule”nin protokoler itibarının git­
gide aşınması da alttan alta yıpratıcıydı.
Tabii burada yine dışarıya kanalları olan bir fildişi kule tasar­
lıyoruz.  Dışarıya  bakmaz,  dışarı  diye  bir yer bilmez  olmuş  bir 
fildişi  kule,  bu  devirde,  -doğru  tercih  olup  olmadığından  ba­
ğımsız  olarak- mümkün  müdür  ki  zaten?  Buna  kimin  nefesi 
yeter? Yine başa döndük!
7
Bu  coğrafya  için  ‘ecnebi’  görünen  bir  şeyin,  ‘eleştirel  düşün- 
me’nin,  ‘teori’nin  mümkün  olduğunu  kanıtlamak  istedik,  bir 
tür Solcu inadıyla...  Kısmen bir şeyler oldu, kısmen de olmadı; 
göle  maya  tutmadı.  Şimdi  buradan  bakıldığında,  öznenin  asıl 
kibrinin  başlangıçta  kendine  böyle  bir  misyon  yüklemesinde,


Yüklə 355,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə