Entelektüel-'Pratikçi'İlişkileri
Hayri Kozanoğlu'nun
BirGüride açtığı konuyu devam ettirmek istiyorum.
Kozanoğlu, ya da en iyisi kendisini tanıyıp bildiğim gibi söyleyeyim, Hay
ri abi, sol muhalefetin darlık buhranlarını değerlendirirken, sol entelektü
ellerle toplumsal muhalefet hareketleri arasındaki kopukluğu da bir so
run olarak koyuyordu ortaya. Sol entelektüellerin, toplumsal mücadele
den bihaber olmalarından, çoğunlukla medya kalıplarıyla ahkâm kesme
lerinden yakınıyordu.
Yersiz bir yakınma değil bu. Sola meyyal entelektüeller, ya da daha
serin bir tanımla akıl-fikir, yazı ve söz üretimiyle uğraşanlar, çok durum
da, büyük medyanın ya da akademinin gündemine ve'iş akışına'tâbi dü
rümdalar. Kozaları dışındaki hayatlarla, toplumsal-siyasal pratiklerle ilgi
li temas
ve ilişkilerden uzaklar, daha kötüsü, bir'empatiden' bile yoksun
lar. Üzücü bir hal bu. Aranan, Hayri abinin de aradığı,'örgüt memuru'bir
aydın profili değil kuşkusuz. Tersine, entelektüellerin eleştirel özerkliğin
de, onların yorumlarının 'pratikçilerin' fikirleriyle birebir örtüşmemesin-
de rahmet vardır. Hayri abinin yazısına başlık yaptığı gibi, diyalogdur, ih
tiyaç duyulan.
Entelektüellerin sinamekiliğini bir kenara yazalım, peki bir de diyalog
suzluğun öteki tarafına bakalım: Toplumsal muhalefet örgütlerinin ente
lektüellerle kurduğu ilişki nasıl? Entelektüeller,
edilebildiği kadar, nasıl is
tihdam ediliyor toplumsal muhalefet etkinliklerinde? Bildirilere imzala
rı isteniyor; panellere çağırılıyorlar, konferans veriyorlar; angajman dü
zeyi en yüksek etkinliğin, onlara metin (rapor veya konuşma) yazdırmak
olduğunu söyleyebiliriz. Bu şekilde hizmetine başvurulan entelektüeller
de, halka indikleri, siyaset
ettikleri, etkili oldukları, sözlerini birilerine ge
çirdikleri duygusunu tadıyor, moral tatmin sağlıyorlar. Çok zaman böylesi
toplantılar protokoler bir havaya da bürünüyor; neticede kimsenin kim
seyle
sahiden diyaloga girdiği, bir akıl-fikir paylaştığı olmuyor.
Daha uzun süreli bir etkinlik olan 'eğitim çalışmaları' ise, çok zaman,
eğitici konumundaki entelektüelin ya akademik söylemin dışına çıkama
ması nedeniyle, ya da fikirleri-teorik yaklaşımı basite indirgeyeceğim di
ye işi muhataplarını çocuk yerine koyan karikatürizasyonlara dökmesi ne
deniyle, kısırlaşıyor.
Büsbütün yararsız değil kuşkusuz bütün bunlar; salt bir dayanışma
ve temas duygusunu okşuyorsa bile, hayırlıdır. Peki ama yeterince işlev
sel bir ilişki mi bu sizce? Her şeyden önce, anlamlı bir'alışveriş' ilişkisi mi?
Düz bir 'bilinçlenme/bilinçlendirme' akışı olarak düşünmemeliyiz bu
ilişkiyi. Yani,
entelektüelde doğru teori var, onu pratikçilere taşıyacak... ya
da tersine, eylemin içindekilerde hakikatin bilgisi var, bunu entelektüele
aktaracaklar, o da okumuş-yazmışlığıyla bunu güzelce allayıp pullayacak
ki yaygınlaşsın,'hegemonya'ya ağsın.
Sosyalist düşüncenin, bu nakil ilişkisini aşan bir ufku vardır: kafa-kol
emeği arasındaki işbölümünü, akıl/fikir/söz üretiminin profesyonelleriy
le'alıcıları'arasındaki ayrımı aşmayı hedefler. Bu hem etik bir saik, hem
de başlıbaşına kapitalizmi aşma'ülküsünün'parçası
olan politik bir ilkedir,
sosyalizm için. Soru: Sol entelektüellerle toplumsal muhalefet aktivistle-
ri ve emekçi örgütleri arasında yürütülegelen ilişki tarzı, bu kaygı nüvesi
ni içeriyor mu? Genellikle, hayır. Şevkin onda dokuzu bu kaygıyla yürütü
lebilen ilişkilerdedir, oysa!
BirGün, 11 Mart 2005