Tanıl Bora Sol, Sinizm, Pragmatizm



Yüklə 355,86 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə65/71
tarix06.02.2018
ölçüsü355,86 Kb.
#26294
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   71

zira.  Konuşmayı ‘şekillendirmek’, her koşulda yine iradî müda­
haleyi,  bir bakıma  yine  ‘tekniği’  gerektiriyor.  Aranan,  söz  akı­
şını  ve  içeriğini  otomatiğe  bağlamayan,  onun  dialojik potansi­
yeline  ket vurmayan,  teknolojizme  (araçsal  rasyonaliteye)  tâbi 
olmayan bir tarzdır;  bu nitelikleri hususen kurmaya dönük bir 
çaba  olarak  bir  ‘teknik’ten  söz  edebiliriz...  Aranan,  sözlü  kül­
türü bir ‘hammadde’  olarak yeniden işleyerek,  egemen söz  tek­
nolojilerinin  tahakkümüne  direnmektir...  Kısacası,  birkaç  yıl­
dır sol politik söylemde revaç bulmuş deyişle,  ezber bozm ak...
Türkiye için ödevler
Keşiften  söz  ediyoruz.  O  halde,  bulup  çıkarmak  için  çalışmak 
ve anlamak üzere kulak vermek,  önemli.
Nitekim Eser Köker,  kitabının  Giriş bölümünde,  Türkiye’de 
akademik  çalışmalarda  (başta,  her  taze  üniversitenin  illâ  kur­
duğu  iletişim  fakülteleri)  sözlü  kültüre  ilginin  azlığına  dikkat 
çekiyor.
Türkiye’de  şifahî  kültürün  baskınlığından  hep  söz  edilir.  Ya­
zılı  kültürün  ‘geriliğinden’ yakınmanın  tamamlayıcısıdır bu  ba­
his.  Eser Köker’in kitabından bir ‘mesaj’  türeteceksek,  bu,  şifahî 
kültürü başlıbaşma bir ‘gerilik’,  bir ‘kültürsüzlük’ olarak düşün­
menin yanlışlığını idrak etmektir öncelikle.  Mamafih, yazılı kül­
türün güçlü  bir gelenek  oluşturamadığı,  ‘yazı’mn  kamusal  ileti­
şimin zenginleşmesi ve demokratikleşmesi yönündeki kazanım- 
larının  sınırlı  kaldığı  bir vasatta,  sözlü  kültürün  de  teknolojik­
leşir ve  deforme  olurken  ‘dilsizleşmesi’,  ciddi  bir buhrana  denk 
geliyor.  Sanırım Türkiye’deki ‘dilsizleşme’nin özgül veçhesi bu.
Gerek  politik  gerek  kuramsal-akademik  ilginin  icabı  ola­
rak,  Türkiye’de  şifahî  kültürün  ‘rezervlerinin’  incelenmesine 
ve  eleştirel  bir  analizine  ihtiyaç  var.  Bu  rezervlerin  uğradıkla­
rı dönüşüme,  özellikle de yazılı kültürle ve  sözlü  kültürün ye- 
ni-teknolojik mekanizmalarıyla nasıl bir etkileşim içine girdik­
lerine eğilerek...
Yüksek  lisans  ve  doktora  öğrencilerini  işe  koşacak  bir yığın 
başlık akıl edilebilir:


-  İslâmî  sohbet halkalarındaki  dilin ve  vaaz  dilinin  gelişimi; 
vaiz  kasetlerinin etkisi...
-  Radyo  ve  televizyonda  konuşmaların  (lügatçesiyle,  edasıy­
la,  tonuyla, ‘düzgünlük’ anlayışıyla)  düzenlenme biçimi, bu bi­
çim lenm enin  süreç  içinde  değişimi  ve  gerek  kamusal  gerek 
gündelik konuşmaya etkileri...10
-  Televizyondaki  yabancı  dizi  ve  film  dublajlarının  günde­
lik dile  etkisi...
-  Medyanın  çoğalttığı  söz  kalıplarının  gündelik  konuşma­
ya nüfuzu...
- Anonim hitap şekillerinin değişimi...
- Törensel resmiyet konuşmasındaki süreklilik ve kopuşlar...
- Resmî-kamusal konuşma şekillerinin alımlanma, ‘tercüme’, 
deforme edilme ve deforme etme deneyimleri...
- ‘Sohbet’ mecralannın ve ‘sürelerinin’  (ve kesintisizliğinin!), 
tüketim  ve  ‘hız’  toplumunun  hükümran  oluşuna  bağlı  olarak 
geçirdiği değişim...
- Argoların dökümü...
-  Telefon  ve  cep  telefonu  konuşmasının,  konuşma  alışkan­
lıklarına nasıl bir ‘format attığı’...
-  Eğitim-öğretim  kültüründeki  didaktik  tarzın  ve  nasihatçi 
hitabetin  sürekliliği,  bütün  hiyerarşik  ilişkiler  boyunca  yeni­
den üretimi ve  etkileri...
-  Ses  volümünün,  cinsiyet rejimine ve  sımfsal-toplumsal  hi­
yerarşilere bağlı değişim ve anlamlan...
- Politik söylev üslûbunun türleri ve değişimi...
- Vs., vs.
Bu  başlıkların  kim isinin  de  temasta  bulunduğu  bir  konu­
yu  özellikle  önemsemeli:  Kemalist yönetici-elit  söyleminin  di­
daktik  dilidir  bu;  Türkiye’de  kamusal  dilin  inşasına  da  ken-
10  Meltem Ahıska,  Türk  modernleşmesi  ve  Kemalizmin yorumlanmasına  Gar- 
biyatçılık  kavramı merceğinden son  derece verimli  bir kuramsal müdahalede 
bulunduğu etkileyici kitabı Radyonun Sihirli Kapısı’nda (Metis, İstanbul 2005), 
radyonun sözlü kültüre etkilerine dair ipuçlan sunuyor.  Radyo, bir kitle ileti­
şim aracı olmakla beraber aym zamanda bireysel iletişimin benzetimidir; kitle­
ler üzerindeki  etkisinin denetimindeki zorluk itibarıyla  da  “dialojik sızıntısı" 
çoktur (a . g . e 23-6).


dişinden  hâlâ  ‘kaçınılamayan’  bir  damga  vurmuştur.  Meltem 
Ahıska’nın  10.  dipnotta zikrettiğim çalışması, radyo örneğinde, 
bu  konuda  da  önümüzü  açıyor.  Kemalist yönetici-elit,  bir  eği­
tim  ve  disiplin  aracı  olarak  gördüğü  konuşmanın  “varsayılan 
dolayım sızl
ı|ı”na  (Ahıska,  a.g.y.,  210)  ziyadesiyle  güvenmiş­
tir.  Dinleyici  kitlesini  kesinkes  pasif alıcı  olarak  (“boş  bir gra­
mofon plağı gibi”)  konumlandıran bir güvendir bu  (a . y 213). 
Böylece,  Meltem  Ahıska’nm  incelediği  radyo  sohbetlerinden, 
devlet adamı  söylevlerine,  tahsilli  orta sınıf Cumhuriyet anne- 
babalarının gündelik pedagojik militanlığına  kadar uzanan bir 
telkinat/nasihat/tembihat  söylemi
  kurulmuştur.  Bu  hitabetin  te­
mel  vasfı,  dinlemeden  konuşmaktır:  “Duymadan  konuşan  z a ­
mansız
 ve  m ekansız  özne,  aynı  zam anda  da  nesne, yani  milletin 
kendisi  olm aya  çalışıyordu[r]"  (a.y.,
  214).  Meltem Ahıska,  Ke­
malist kamusal  dilin,  boşluğa  konuşma  hissinden  de  esaslı  bir 
tedirginlik duymadığına dikkat çekiyor:
...boşluğa  konuşma  hissi  Türkiye’deki  konuşmacıları  ulaşma­
ya çalıştıkları dinleyici hakkında daha fazla şey öğrenmeye yö­
neltmedi; aksine, boşluğa konuşma hareketinin rahatsız edici­
liği,  konuşmanın üslûbunu,  biçimini ve içeriğini sorun haline 
getirip  konuşmanın kendisine geri yansıtıldı, 
(a.y.)
Dolayısıyla,  bu  sözel  politikanın  da  başından  itibaren  tek­
nikleşmiş  bir  konuşmaya  dayandığını  söyleyebiliriz!  Gelişkin 
bir  teknik beceriye  denk  gelmez;  fakat bir  ‘iş’  olarak  ayrışmış, 
tekyönlüleşmiş ve  kendi  üstüne  kapanmış  oluşuyla  teknikleş- 
miştir.
Solun konuşması
Praxis’in  diyalektiğini  gözetmeden  kurulan  söz-eylem,  düşün- 
ce-pratik  ikilikleri/kutupsallıkları,  solun -v e  Marksizmin- ‘ru­
huna’  aykırıdır!  Nitekim,  düşüncede  her  şeyin  mükemmelen 
hazır  olup,  sadece  tatbikatın  eksik  kaldığı  ‘fikri’  de,  sol-kon- 
formizmin beylik kendini kandırma şablonu  olarak iş görüyor. 
Solda  sadece  tatbikatla  ilgili  değil,  fikrî  bir  sorun  da  var.  Ke­


Yüklə 355,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə