İkinci sözlü kültür ve'yabancılaşma'
Sen ey
kendine bölünen, gel beni dinle
Metin Altıok,
Soneler1den
Bir bakıma, Ong’un da tasvir ettiği gibi, eski çağların sözlü kül
türünün dinamiğini oluşturan, ezberlenmiş-kalıp sözlerin yeni
den doğuşu karşısındayız, sanki! Hatta belki kadim destansı-şi-
irsel sözün üzerindeki kutsallık hâlesinin de, bugünün “pazar
lama konuşması” ezberinin (“nasıl yardımcı olabilirim?”) ya da
psikanalizle/TV draması diliyle kurgulanmış mahremiyet konuş
masının üzerinde salındığı söylenebilecektir! Kalıp sözler bahsi
nin bende uyandırdığı bir çağrışım bu yalnızca; mamâfih Ong,
tümüyle sözlü kültürün yeniden doğduğunu düşünür, elektro
nik teknolojinin tarihteki
ikinci sözlü kültürü kurduğunu söyler
(a.g.e., s.16). Bu yeni sözlü kültüre bakarken, iyimserdir de o:
Birincil sözlü kültür insanı kendi içine dönme şansı pek olma
dığından dışa dönükken bizer yeterince içe dönük olduğumuz
için artık dışa dönüyoruz. (
a.g.y.)
Söz konusu teknolojiler olmadan benlik, bugünkü mahremi
yetine kavuşmuş olamaz; keskin ve kendine dönüşlü modern
özbenlik bilinci de var olamazdı, (a.g.e., s. 203)
Ong’un, ikinci sözlü kültürün benliğe, bilince ve iletişime
açtığı kapılarla ilgili iyimserliği, sanırım, konuşmanın dina
mizmine, ucu açıklığına, esnekliğine verdiği önemden geliyor.
Eser Köker’de ise, Eleştirel Teori’den tanış olduğumuz bir ka
ramsarlık var! O da konuşmanın potansiyeli ile ilgili heyecan
duymakla birlikte, sözün teknikleşmesindeki ‘ilerlemenin’ be
raberinde getirdiği kitlenmeleri, kısıtlanmaları önemsiyor. Söz-
konusu teknikleşmeyi meydana getiren söz teknolojilerinin ar-
kaplanmdaki toplumsal süreci hesaba kattığımızda, lüzumlu
bir karamsarlık bu: İnsanî varoluşa dair anlam bunalımı, be
şerî etkinliklerin metalaşması-fetişleşmesi, toplumsal etkinlik
ler ağının fragmantasyonu - yine ‘eski tabire’ başvurursak, ya
bancılaşma...