Tanıl Bora Sol, Sinizm, Pragmatizm



Yüklə 355,86 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə64/71
tarix06.02.2018
ölçüsü355,86 Kb.
#26294
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   71

Bu yabancılaşmanın çarpıcı görünümlerinden biri, Ellul’dan 
aktarıldığı üzere,  “söz  ile  eylem  arasındaki kopuşun,  konuşan 
ile  konuşanın  sözleri  arasındaki  kopuşla  tamamlanması”dır 
[59].  ikin ci  sözlü  kültürde,  özellikle  benliğin  kendini  dışa­
vurumunun  teşvikiyle  ortaya  çıkan  konuşma  bolluğu,  Eser 
Köker’e  göre  de  iletişimde  derin  bir  ‘darlık  buhranını’  örtü­
yordun
Modern  öncesi  zamanların  konuşmalarında  mündemiç  olan 
bir gelenek içinde akıl arama yani sorunu kendisinden önceki­
lere  bakarak  çözme ya  da  kıssadan  hisse  sahibi  olma  girişimi, 
yaşadığımız yüzyılda kendi içine bakarak, kendine sorarak çö­
züm bulmanın konuşmasını yaratırken aslında, modern toplu­
mun  kendi  ile  öteki  arasında  kurduğu  ortaklığın  güçsüzlüğü­
nü  de  ortaya  koymaktadır.  Tüm  bu  güçsüzlüğüne  karşın,  bir 
ötekinin yardımıyla kendi kendine konuşma biçimleri yaygın­
laşmaya devam etmektedir.  [49]
Konuşma praxisi kavramı içinde dinlemeyi de bir etkinlik ola­
rak  düşünmemiz  gerektiğini  hatırlatmıyor  mu  bu  tesbit?  Ko­
nuşmayı ‘yitirmek’, ‘sohbetin doğal ortamı’ diyebileceğimiz idi­
li  yitirmek,  dinleyeni yitirm ekle ve  dinleme hassasının  toplum­
sal  olarak aşınmasıyla bağlantılı  değil  mi?  Konuşmanın alışve- 
rişsizleşmesi  (bürokratik  telefon jargonuyla  söylersek,  söyle­
diğinizin  yankısının  size  “geri  dönmemesi”),  dinleme  kapasi­
tesindeki  kollektif gerilemeyle  doğrudan  ilintili.  Sahici  dinle­
meyi  kastediyoruz;  pusu susuşlarını  değil -  “ben sizi  dinledim 
ama...”  meşruiyetini  koparabilmek  uğruna  dişini  sıkıp  beriki­
nin sözünün bitmesini beklemeyi değil!  Bu yitimin, iletişim ye­
teneksizliğini  büyüten  sosyallik  erozyonuyla,  atomizasyonla, 
‘ben’ kapsülüne kapanmakla ilgisi var.
Bunun  basbayağı  politik  sonuçları  olduğunu  gözden  kaçır­
mamak  gerek.  Toplumsal  bir  deneyim  olarak  “kendi  kendine 
konuşmanın hazzı, diğerlerine seslenmenin zorlukları  [ile]  bir- 
leşince  barikatlar  daha  da  yükseldi”,  Eser  Köker’e  göre  ve  bu 
durumun,  “Politika  [yapma]  tarzının  kendi  sorununu  kendi 
çözme  eylemliğine  kitlenmesi”  [50]  ile  doğrudan  ilişkisi  var.


Müşkülleşen iletişim ortamında,  “kendi kendine konuşmanın” 
teşvik edilen hazzı ile birlikte  “gizli,  heretik,  ‘bize özgü’ bir ko­
nuşma biçimi ve onun kapalı retoriği yaygınlaşıyor”  [a.y.]. Bar- 
ry  Sanders’ten  naklen  sözü  edilen,  “elektronik  iletişim  araçla­
rının  yol  açtığı  benlik  tahribatı”nın  etkisiyle  “ortaklaşa  hare­
ket  eden  ancak  sözünü  yitirmiş,  ‘çete’leşmiş  gençlik grupları” 
[67], bunun bir görünümüdür.8 Neticede, kamusal iletişim ze­
mini daralmaktadır:
M odern  burjuva  kam usallığm ın  konuşm alarına  eşlik  eden 
herkese  ulaşma  ya  da  aleniyeti  tesis  etme  halinin  geri  plana 
itildiği  bu  konuşma  biçimlerinde  konuşmanın  karşılıklılık  il­
kesi,  toplumsal  muhatap  yaratamama  sorunu  ile  karşı  karşı­
ya kaldı.  [50]
Kuşkusuz  politika  zenaatının/işletmesinin  de  bu  değişime 
verdiği  bir  karşılık var.  Eski  politik  söylevlerin  “ağır,  tumtu­
raklı ifade  ediş biçimleri” yerini,  “Reklamın çağırma işlevlerin­
den  apartılmış ve  sloganlaştınlmış  cümlelere  dayalı,  emir  kipi 
ve  nidalarla  süslenmiş,  konuşma  efekti  yaratabilmek  için  kısa 
ve basit  cümlelerle  ve  tekrarlarla  bezenmiş söylevler”  [51]  alı­
yor.9 Sözel tekniğe ilişkin bu revizyonların, siyasal tefekkürü ve 
politik katılımı geliştirmeye matuf bir karşılıklı-konuşmayı teş­
vik etmediğini, tersine, giderek daha tek yanlı hale gelen bir et- 
kileme-reklam işlevine odaklandığını biliyoruz.

Öküzün
 A’sı,  çev.  Şehnaz Tahir, Aynntı Yayınlan,  İstanbul.  Bunun Türkiye’de 
de ‘yeni nesillerle’ ilgili temel bir mesele olduğunu gözlemiyor muyuz?

Neil  Postman,  çok  tartışılan  eseri  Televizyon:  Öldüren  Eğlence’d e   (çev.  Os­
man Akınhay, Aynntı Yayınlan,  İstanbul  1994)  çarpıcı örneklerle değinir bu­
na. Lincoln’ün  1863’de verdiği  Gettysburg Nutku’nu,  1980’lerdeki bir dinleyi­
ci  topluluğunun anlayamayacağını;  “Kurucu  Babalar”  ve  evlâtlannın irat  etti­
ği, yedi saat sûren nutuklan dinlemeye  artık kimsenin seve seve katlanamaya­
cağını söyler. Dahası, Lincoln’ün fevkalâde ağdalı bir uzun cümlesini aktardık­
tan sonra,  “Beyaz Saray’da şimdi oturan kişinin benzer koşullarda bu tür cüm­
leler kurabileceğini düşünmek zordur”  der  (a.g.e.:  56-8).  (Hele ex Beyaz Saray 
mukimi W.  Bush için,  herhangi  bir düzgün cümlenin küçük çaplı bir mucize 
sayılacağını biliyoruz.)


"Konuşma kültürünün zavallılığı"
Bir ses ki için için 
Diplerde derinlerde şimdi.
Bekliyor sırasını sabırla,
Seçerek sözcüklerini.
Çıkmak için gün ışığına 
Hazırlıyor konuşmaya kendini.
Metin Altıok, iki Kişi Gibi/Tragedyalar'dan
Ellul’un  “konuşma  kültürünün  zavallılığından  yakmışını  ak­
tarıyor  Eser  Köker  [61].  Kitabın  burada  mercek  altına  aldığı­
mız bölümünün ‘dip sesini’ zaten bu yazıklanma oluşturmakta. 
Bunun ahlâkî veya  gelenek/kültürel  miras  kaybına  dönük mu­
hafazakâr bir yazıklanma olmadığını, sol bir politik kaygıya da­
yandığını  başta  belirtmiştik.  Adorno’nun,  konuşma  yeteneği­
nin yitimi  ile,  ‘dilsizleşme’  ile  faşizm  arasındaki  ilişkiye  dikkat 
çektiğinin  hatırlatılması  [71]  boşuna  değil.  Buradaki  kaygının 
daha ‘militan’ bir ifadesini şu satırlarda bulabiliriz:
Yeni  sözlü  anlatım  biçim leri  egemen  toplumsal  sınıf ve  kat­
manlar  tarafından yeniden  kurulmaya  çalışılmaktadır.  Teknik 
bir  üstünlükle  sağlanan,  her  sözlü  anlatım  biçimi  ile  yeniden 
icat edilen  kendiliğindenliğin ve  samimiyetin,  sürekli  parçala­
nan, içindeki mücadeleci edası yok edilmeye  çalışılan ait olma 
bilincinin  tasarlanabilmesi  için  sözlü  anlatı geleneklerinin  ye­
niden keşfedilmesi gerekmektedir.  [37]
Bu yeniden keşif arayışının veya çağrısının şiarını,  “Konuşma 
eyleminin  söz  teknolojilerinden  m esafelenebilm esi”
  olarak  koyu­
yor Eser Köker  [40],  Bu noktada, özcü-doğalcı bir romantizme 
karşı -tab ii  onun  sol versiyonlarını  da  kastediyoruz- bir  uya­
rıda bulunmakta yarar var...  Kolayına kendiliğindenliğe/doğal- 
lığa açılmakla hallolacak bir şey değil bu.  Düşünceyi, aklı,  dü- 
şünümselliği ‘aradan  çıkartacak’,  ‘insanın  içinden  kopan’ pirü- 
pak  bir  ‘söz’e  sığınılmıyor!  Faşizan  eğilimlere  varabilecek  bir 
organizmacılık  olurdu  bu...  ‘Eski’  sözlü  kültüre  atfedilen  ken- 
diliğindenliğin/doğallığın da göreceli olduğunu unutmamak lâ-


Yüklə 355,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   71




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə