yeri olan ve dünya gazetelerinin onca görselleşmeye rağmen
hâlâ arada bir başvurduğu, entelektüel kalem erbâbmın ica
bında bir gazete sayfasına yayılan belâgatli ve hayli yoğun yo
rum yazılarım basmak âdeti, buralara uğramamıştır. (Bu konu
lara girildiğinde refleks olarak “halkımızın okuma alışkanlıkla
rı, kültür seviyesi...” mazeretleri sökün eder, bunun karşısında
da “medyanın vazifesi halka iyi örnek olmaktır!” diye dikleni
lir . O şahâne Çehov repliğiyle ifade edersek: “Gerçek bu ikisi
nin arasında bir yerlerde olm alı!”)
İstisna? Bir ölçüde Cumhuriyet, bir ölçüde de küçük tiraj
lı sosyalist basın. îslâm cı cenahtan Yeni Ş afak’ı da bu tertibe
alabiliriz. Bu neşriyatta, meselelerin ayrıntısına ve değişik veç
helerine inmeye, düşünceyi derinleştirmeye dönük bir gayre
te daha fazla yer vardır. Fakat burada da çok defa politik prag
matizm ve ajitasyon dili keser entelektüel kaygının önünü. Ya
da bazen, haberle/malûmatla ilişki o kadar ikincilleşir ki, “gün
lük dergi -hattâ k itap !- tesiri uyanır ve gazeteden murad edilen
güncellik ve dinamizm eksik kalır. Tabiî hele Cumhuriyet de
diğimizde eklemeden olmaz: Bilcümle entelektüel gıdasını ga
zeteden -Cumhuriyet'ten - alan bir zümre vardır. (18./19. yüz
yıl Batı Avrupa’sının gazeteyle aydınlanan “edebî kamu”sunun
çok gecikmiş ve kağşamış bir süreği...) “Gazete kültürü” diye
küçümsenen yarı-aydm pozisyonunu bu zümre işgal eder ki
cahilden de, çarıklı erkân-ı harpten de, otodidakttan da, yani
entelektüel muhitin tüylerini diken diken eden bütün meşrep
lerden de beterdir kimine göre.
Gelelim “büyük” gazetelerimizde entelektüel ilgiye ayrılan
küçük rezervasyon alanlarına... “Sol-liberal” Radikal/YeniBin-
yıl
ekürisi, şehirli tahsillilerin ve bu arada öğrenci/öğretici ta
kımının ağırlıklı olduğu okur profiline uygun olarak, böyle re
zervasyon alanları açmış durumda. “Türkiye/Haberler” sayfa
larının peşinden gelen bu forumvârî bölümlerde, aktüalite gö
zeterek, akıl-fikir erbâbmın görüşleri yayımlanıyor. (Bu gaze
telerin pazar ekleri de genişçe rezervasyon alanları barındırı
yor.) Faydalıdır; lâkin bu sayfalarda da pek ehil bir editörlük
gördüğümüzü söyleyemeyiz. Aynı imzalar etrafında dönenip
durma zaafı yaygındır, yazarların tespitinde tanışlık ve aracılık
müesseseleri gereğinden fazla etkindir. M illiyetin “Entelektüel
Bakış”ında, ne yazık ki gitgide ufaltılan bir hacme mukabil, ga
liba birazcık daha dinamik bir editörlük emeği var.
Peki, ülkemiz basınının kendine özgü bir müessesesi olan
köşe yazıları, entelektüel meşgale için bir rezervasyon alanı mı
dır? “O bjektif olarak” biraz öyledir, zira Türkiye basını, mu
harrirlerin en etkili münevverler sayıldığı bir gelenekten ge
liyor. Yakm dönemde, yine özellikle Radikal/YerıiBinyıl eküri-
sinin tasarrufuyla ve basının genel manzarasına tamamen zıt
olarak, entelektüel mesaiden gelme köşe yazarı sayısı arttı ve
70’lerde Ali Gevgilili’nin tek başına temsil ettiği “içinde bilim
sel kavramlar geçen ve biraz zor anlaşılır yazı yazma” mezhebi
nin şimdi birçok takipçisi var! Köşe yazarlarının entelektüellik
usulleri yine bambaşka bir konudur; başka bir sefer de -m uhte
melen bir dahaki sefer- o konuya girmek şart olsun!
Televizyona gelelim. Televizyon, entelektüelliğe zarardır; zi
ra güncellik ve görsellik baskısı, formatın belirleyiciliği, hız ve
“kısalık” tedhişi televizyonda şahikasına ulaşır; çok yanlı de
ğerlendirmeye, sâlim düşünmeye, derinine inmeye, sorgulayı
cı akla pek “fırsat” yoktur. Normal olarak böyledir. Lâkin ga
riptir, memleket televizyonlarının kıt zihnî melekeleri bile fel-
cedici genel performansı içinde, sohbet/tartışma programla
rının küçümsenmeyecek bir kontenjanı var. Bunların prime-
time’(lar)a yakm vakitlerde olanları, “tez zamanda şık lâflar
söyleme” becerisinden başka bir şeye hitap etmiyor - ki orta
ya çıkan etki tam anlamıyla pseudo [gûyâ/sahte]-entelektüel
liktir, işte tam da enteltainment'tir. Ama geceyarısma yaklaştık
ça, davetlilerin serâzat konuşabildiği ve dar aktüalitenin hu
dutlarını zorlayabilen programlar ‘çıkıyor’. Bu çeşit programla
rın atası, Siyaset Meydam’dır - Ümit Kıvanç (ona selâm olsun)
Birikim
'de (68/69. sayı, Aralık 1994/Ocak 1995) bu programın
tartışma ve muhakeme kültürümüze olan (olabilecek) katkıla
rını ele almıştı. Televizyonlardaki tartışma programlan, format
icabı, müsabakacı bir çerçeveye giriyorlar, münazara yarışması
karakterine bürünmeye yatkınlar - milliyetçi/muhafazakâr ka
nallarda ise her türlü eleştirel bakışı imkânsızlaştıran bir “ne
güzel buyuruyorsunuz üstadım!” üslûbuyla ağırlanıyor misa
firler çoğunlukla. Fikrin, sözün kendini açabilmesi, kendi üs
tünde düşünebilmesi, ille de ikna veya ‘galibiyet’ gözetmeyen
alış-verişli bir tartışmaya elverebilmesi, zaten zor oluşturulabi
lir bir vasat - hele bunu televizyonda sağlamak gerçekten müş
kül. Siyaset Meydanı da bir “master”-program olarak doğrusu
türünün en iyisi değil epeyden beri. Son zamanlarda, en azın
dan -serâzat ne kelim e!- nâmütenâhî konuşmaya elvermesiyle,
tartışmayı açmaya elverişli katılımcı ölçeğiyle ve programcının
dersine hazırlanmasıyla, aslında televizyonun ‘normal’ mantı
ğına zıt bir model olarak. Kanal ?”nin Iskele-Sancak’ı ilgiye de
ğer görünüyor.
Velhâsıl umumi manzara, medyamızın entelektüel kaygıy
la ilgisinin, enteltainment tabirini kullanabileceğimiz bir çer
çevede yer aldığını teyid ediyor. Lâkin bu iyimser bir yorum
olabilir. Unutmayın ki “entel”i en sağlam küfür niyetine kul
lanan çok-okunur köşe yazarları ve “enteller soyundu, meme
gösterdi!” diye röntgene yattı mı günlerce gözünü alamayan
bir “yazı işleri” var... Aydınlar/entelektüeller, şöhret olmaları
ya da enteltainment'a yaramaları ölçüsünde, ikinci-üçüncü sınıf
“medya kişileri”ne gösterilen derecede protokoler bir ilgi görü
yorlar; ama bizzat entelektüel meşguliyetin kendisiyle ilgili ola
rak medyada teşvik gören genel intiba, bunun bir lüzumsuzluk
olduğu merkezindedir.
Köşelerde enteltainment
Enteltainment
(medyada entelektüel meşgalenin eğlenceyle bir
leşmesi ya da eğlenceye dönüşmesi) bahsini uzattık; üçüncü ve
son perdeyi açalım: Köşe yazarlığında enteltainment...
M alûm , T ü rkiy e’de köşe yazarlığı haşm etli b ir kurum .
1980’lere dek devam eden eski tip köşe yazarlığı, muharrir
lik, memlekette “aydın/entelektüel” kimliğinin geçerli -b elk i
en fazla geçerli- ruhsatı olageldi. Muharrirler, günlük malû
matın ve “kanaat önderliği”nin (ki kötü niyetli ifadesi “ahkâm
Dostları ilə paylaş: |