kesme”dir) ötesine geçip, entelektüel kaygı içeren ya da zihin
ve ufuk açan bir verim veriyorlar mıydı? Olumlu cevap vermek
zor. Yine de, dünya bilgileriyle hemhâl olmaya, gündelik me
seleleri biraz tefekkürle tartmaya dönük bir gayret -e n azından
kim ilerinde- zaman zaman çakımlanabiliyordu.
Yakın zamanda, gazetelerin içinin boşalmasıyla ters orantılı
olarak, köşe yazarlarının sayısı artıyor. Şimdilerde köşe yazar
lığı, tabi! biraz indirgeyici bir genellemeyle, üç kategori arasın
da salınmakta: 1) Mühim kişilerden günlük taze sohbet kırpı
ğı kapmaya dayalı mütekâmil muhabirlik, 2) Eski stili sürdü
ren kanaat önderliği, 3) -Sayısı az olmayan- kötü örneklerin
de had safhada keyfî bir ‘bilinç akışı’na benzeyen denemecilik...
(Bazı “ustaların” her üç tarzı da kıvırabildiğim, hatta içlerinde
âzam olanların aynı yazı içinde üslûptan üslûba sıçrayabildiği-
ni hatırlatmaya gerek var mı?)
Mütekâmil muhabir üslûbunda, zaten mühim adamlarla teş-
rik-i mesaide bulunmaktan başını alamayan gazetecinin kitap
okumaya, derin düşünmeye vakti yoktur. Bu stildeki azamî en
telektüellik performansı, yine bir mühim adam (bu sefer bel
ki bir “önemli bilimadamı” ya da “gerçek bir entelektüel”) ta
rafından zikredilen bir kavramı merasimle anmak ya da tavsi
ye edilen bir kitaptan bahsetmektir. Bu performansı, muharrir
geleneğini sürdüren üst sınıf köşe yazarlarında da görürüz. He
le onlar, bir kavrama ya da bir teze, bir sava, dokunduğunu al
tına dönüştüren bir ilâh pozuyla yaklaşırlar. Naif bir entelektü
ellik gösterisidir de bu aynı zamanda ( “okuyan adam” pozu).
Şaka değil, bir kavram, bir tez, onların el atmasıyla meşhur ola
cak, “gündeme gelecek”, kuvveden fiile çıkacak, hayatiyet ka
zanacaktır. Bu üslûpta kitap zikretme ve kuramsal bir kavram
dan söz etme tarzı, tipik bir enteltainment belirtisidir: Otoriter
bir edâyla onları anlamlandırarak, okuru kitaplarla ve kavram
larla cebelleşme zahmetinden esirgeme hizmeti sunar. Kavram
ları, tezleri, savlan karmaşık ve çokyanlı niteliklerinden arındı
rarak “basite indirger”, bir “şık lâ f’a dönüştürür (bu dalda Os-
car: Ertuğrul Ûzkök), entelektüel “lüzumsuzluğundan” arındı
rıp hayata, “pratiğe” indirir. Nuray Mert’in VirgüPde (31. sayı,
Haziran 2000) Taha Akyol’un yazarlık tavrı hakkında bir eleş
tirisi yayımlandı. Taha Akyol’un “sosyolojik bilgi”yi zikretme,
daha doğrusu bir savını, kanaatini “sosyolojik” olarak vasıflan
dırdığı “done”lerle güçlendirme taktiğini sorgulayan bu eleş
tiri, bir yanıyla da, köşe yazarlığının entelektüel “malzeme”yi
dönüştürme (istismar da diyebiliriz) pratiğiyle ilgili söyledik
lerimizi örnekliyor.
Denemeci üslûba yakın, aktüaliteden çok genel dünya ve in
sanlık hallerine eğilen köşe yazarlarında ise, yine uçlaştırarak,
iki zıt eğilimi ayırdedebiliriz. Bir uçta, bu sefer kavramların
“gözüne vuran”, ortalama gazete okurunun alışkanlıklarını pek
de gözetmeden, akademik jargona yakın, ağır bir dille yazmak
duruyor. 70’lerde Ali Gevgilili bu stile yakın bir ayrıksı örnek
ti. Şimdilerde, YeniBinyıl/Radikal/YeniŞafak ekürisinde bu aka-
demik-entelektüel üslûbun boy verdiğini görebiliyoruz. (Kimi
kötü örneklerde, kuramla/kavramlarla fiiliyat ve gündelik ara
sında kurulan bağ gerçekten fevkalâde yüzeysel, dahası uydur
ma oluyor. Burada da entelektüellik bir poz, bir malûmatfurûş-
luktur.) Diğer uçta ise, entelektüel meşgaleyi hayattan kopuk
boş işler olarak -büyük bir neşe için d e!- alaya alan bir stil var
- bazen hedonist, bazen “harbici”. Bu stil, çok defa, aslında en
telektüel donanıma sahip olduğunu -h em de A llahına!- ama
entelektüel muhitten sıkıldığı ya da yeri, lüzumu veya faydası
olmadığı için bu donanımım kullanmaktan imtina ettiğini sez
diren bir sinisizmle beraberdir. (Örneklere girmiyoruz ama...
Engin Ardıç’ı düşünün!). Enteltainment’in en özgün ve yaratı
cı ürünleriyle ortaya çıktığı ‘sektör’ de bu çeşit denemeciliktir,
zannediyorum.
Kritik bir soru: Bu sinisizm, entelektüel muhite, etkinliği
ni artırma ve başka bir dille konuşmayı da öğrenme doğrultu
sunda idman vermeye ya da onu tahrik etmeye yarar mı? Yok
sa, EminÇölaşangil bir “entel düşmanlığı”na beşinci kol hizme
ti mi sunar? Tartışmaya açıktır.
Ortalamalar, kalıplar çıkartarak, izlenimci bir yorum yap
maya çalışıyoruz. Kuşkusuz bu tasniflere uymayan birçok kö
şe yazarı, ya da birçok köşe yazarının bu tasnife uymayan “per
formansları” var. Örnekse, YeniBinyıl'da Ali Bayramoğlu’nun
gündelik siyaseti, siyaset sosyolojisinin bakış açısıyla yorumla
dığı -p olitik hararetten de yoksun olm ayan- yazıları... Kürşat
Bumin’in -yin e Yenibinyıl'da- allâmece değil politik bir hassa
siyetle yaptığı kavram disiplini uyarıları... Hatta hatta, aslında
bambaşka bir kategorinin insanı olan Serdar Turgut’un (Hür-
riyet’te),
nadiren ciddileştiğinde, bir meselenin, bir tartışma
nın evveliyatını, önünü-sonunu sabırla özetleyen yazılan... Ve
tabii, politik denemenin gerçekten üstadı olan Murat Belge’nin
(R a d ik a ld e
), zaten iyi bilindiği varsayılan ezelî durumlara baş
ka türlü bir zihin açıklığı getiren berrak makaleleri...
Olumlu ve olumsuz birçok örnek verilebilir, ve pek çok is
tisna anılabilir. Bu yazıda maksat, sadece bazı genel eğilimleri,
alışkanlıkları tasvire çalışmak.
Son olarak yine de, kendi kuşağımdan ve tanıdık kişiler ol
malarından da güç alarak, entelektüellik-medya ilişkisi (ve en
teltainment)
açısından çok ‘acayip’ iki örneğe değinmeden ede
meyeceğim: YeniBiny ıl arkasayfa yazarı Sinan Hıncal ve Star ya
zan Levent Kavas. Sinan Hıncal, gönül rahatlığıyla söyleyebi
liriz, enteltainment dalında Oscar’ı, Grammy’yi, altın portaka
lı, kristal küreyi, hepsini hak ediyor! Bir kısmı sahiden “me
raklısına” özgü olm ak üzere her sahadan binbir çeşit ente
lektüel verimi, kavramsal terminolojiyi, iştahla, (mimetik bir
analizle) yeniden-üretilm iş m uhtelif avam lehçelerinin ko-
lajina dayanan bir üslûpla, okurlarının istifadesine sunuyor.
Galatasaray’ın UEFA Şampiyonluğundan sonraki bir yazısında.
Yalçın Küçük’ün dahi o kadar otantiğini kuramayacağı bir Yal
çın Küçük cümlesi kurgulamıştı ki, enteltainm ente 1 mukallit
lik anca o kadar olur! (Sinan Hıncal’ın “söylediği” bir şeyler de
var, çaktırmadan: Biraz millîci, biraz solcuca... Ama bunlar hep
üslûbun/üslûpçuluğun gölgesinde.) Levent Kavas ise bambaş
ka bir meşrepten. Türkiye’nin “en bulvar” gazetesinde, Star’da,
düpedüz “entellik” ediyor: Asla “neşesiz” değil ama hiç de gün
delik olmayan bir dille, bir ayağı hep kuramsal düzlemde sabit,
titizce kavramsal açıklık peşinde... üstelik apaçık “komünist
lik” yapıyor...! Bir nevi anti-enteltainment... (Tabii şüphe erbâ-
Dostları ilə paylaş: |