Tarihi Materyalizmin Çarpıtıcılığında Zıtların
Birliği
34
“Biçimsel sosyalizm aşaması” ise, yine devrimle başlıyor ve bugünlere, hatta
yarınlara uzanıyor. bu aşamanın gözettiği temel ölçüt, üretim güçlerinin sosyalizme
uygun gelişme düzeyidir.
Yeterince
açık. Biraz daha açalım:
Önce “biçimsel sosyalizm aşaması”: bu nedir? Kapitalist sınıfın ortadan
kaldırılmasıdır. Nasıl mı? bu bir “kararname işidir”. (a.g.e., s. 99) Uygun siyasal
ortamda “proletarya diktatörlüğü” nü kurdun ya, istediğini yaparsın... hukuki olarak
mülkiyet ilişkilerini, daha “üretici güçler sosyalizme uygun gelişme düzeyine”
gelmemişken “bir kararname ile” değiştiriverirsin. Sosyalist üretim ilişkilerini
kurarsın. “Legal mülkiyet ilişkileri” keyfi bir şekilde, üretici güçlere rağmen
değiştirirsin ve böylece “biçimsel” olarak sosyalist üretim ilişkilerini kurarsın. Sonra
da onun kolaylaştırıcı etkisi altında... çadırı daha hızlı doldurursun. Ve bu
“biçimsellik”, bu üretici güçler üretim ilişkilerinde sosyalizmi talep etmezken
“gerçek” olmayan, sadece “biçimsel” olan sosyalizm ne zaman başlamıştır??
“Proleter devrimiyle”. iyi ama Sovyetler Birliği’nde “proleter devrimiyle” sosyalist
mülkiyete dönüştürülen üretici güçler hangileridir? “Kapitalist makinalı üretim”
olduğu alan. iyi ama R. Yürükoğlu bu “teorik açılımıyla” bu sosyalistleştirmeyi de
“biçimsel” ilan etmiş olmuyor mu. Oluyor.
Ve
dahası biz R. Yürükoğlu’ nun sosyalist üretim ilişkilerine gerçekten uyan
üretici güçlerden ne anladığını da biliyoruz: Ancak bugünkü “en ileri kapitalist
ülkeler” deki üretici güçler sosyalist üretim ilişkilerine gerçekten uygundur... Zaten
bu nedenledir ki bugünkü Sovyetler Birliği’ndeki üretici güçleri bile “ gerçekten
sosyalizm” için yeterli bulmuyor ya... Biz de onun için dedik ya, ölme eşşeğim ölme
diye...
O zaman da şu açıkça sırıtıyor: Sovyetler birliği’ nde sadece tarımda değil
endüstride de üretici güçler üretim ilişkilerinin gerisinde kalmıştır. Üretici güçler
önde gitmiştir. Zaten R. Yürükoğlu “tarım ve endüstride” diyerek, “devrim ve
sosyalizm” diyerek bunları teslim etmişti. R. Yürükoğlu’nun gerçek anlayışı
yukarıdaki gibidir.
O zaman sosyalist üretim ilişkilerinin kapitalist makinalı üretimin olduğu alana
uyumluluğu sözü ne anlama geliyor? Ob R. Yürükoğlu’ nun teorisinin sakatlığı
nedeniyle gerçek anlayışa ters, çelişmeli görüşleri ileri sürmekten paçasını
kurtaramadığı anlamına geliyor. Stalin’ e suç yüklemek kolay, dolayısıyla “kırda”
üretici güçler sosyalist üretim ilişkileri talep etmezken sosyalist üretim ilişkilerine
geçildiğini iddia etmek kolay. Ama. Lenin’ in Ekim Devrimi sonrası devlet sektörünü
sosyalist ilan ettiği hareketin en cahillerine bile malumken bu olguyu reddetmek
birazcık zordur. işte bu nedenledir ki R. Yürükoğlu Sovyetler Birliği’nin dününü ve
bugününü tahrif eden teorik zırvalarına ve tarih anlayışına tamamen ters düşen böyle
bir görüşü ileri sürmüştür. Sadece ve sadece görünüşü kurtarmak için.
Sözün
kısası biz R. Yürükoğlu’nu zerre kadar haksızlık etmiyoruz. Hücum
ettiğimiz onun gerçek bir çelişmesidir.
Bu hususu da böylece kapamadan önce gelin en iyisi R. Yürükoğlu’nun bir
çelişmesine de biz görelim:j
R.
Yürükoğlu şöyle diyor: “Kooperatif..... devlete işçi sınıfının sahip olduğu
proletarya diktatörlüğü şartlarında kullandığı toprağın ve kullandığı temel üretim
Tarihi Materyalizmin Çarpıtıcılığında Zıtların Birliği
35
araçlarının devlete, yani tüm topluma ait olduğu bir ortamda “sosyalist kuruluştun bir
farklılık göstermez” (Lenin, Toplu Yapıtlar, İng. basım c. 33, s. 473)...” (a.g.e., s. 43)
Burada
açıktır ki R. Yürükoğlu, yoldaşı Krusçof’ un M.T.İ’larını Kolhoz’lara
sattığını -1957’ de- böylece “temel üretim araçlarından” üretim aletlerini, belli başlı,
temel üretim aletlerini “tüm toplumun” malı olmaktan çıkardığını ve böylece
sosyalizmin gelişmesine ölümcül bir darbe indirdiğinin unutmuşa benzer. Her
halükarda, R. Yürükoğlu Lenin’in kooperatif planını bilir görünmektedir. O zaman
biz de Lenin’ den birkaç satır okuyalım. Kırlarda sosyalist üretim ilişkileri için
öngördüğü üretici güçlerle bağıntılı bir kaç satır:
“Orta köylü ile barış içinde—diyor Lenin—yaşamak zorundayız. Orta köylü,
ancak onların yaşantılarının ekonomik koşulların yumuşattığımız ve düzelttiğimiz
zaman sosyalist toplumda yanımızda yer ayacaktır. Eğer, yarın, onlara, en iyi kalitede
10.000 traktör verebilseydik, bunlara benzin ve tamirci sağlayabilseydik (biliyorsunuz
ki, şu an için bu fantezidir), o zaman orta köylü: “Ben komünizmden yanayım” derdi.
Ama bunu yapmak için, önce uluslararası burjuvaziyi yenmek gerek, bize bu
traktörleri vermeye zorlamak gerek; ya da üretimimizi öylesine yükseltmeliyiz ki,
onları bizzat kendimiz yapabilelim. Ancak böylelikle, sorun gerektiği gibi konmuş
olur” (“RK (B) P VIII. Kongresi -Köylerde Çalışma Üzerine Rapor”, c. XXIV, s. 170,
Rusça.) **
Lenin, orta köylüyü donatmak için tutulacak yol sorununu, onu komünlere
kazanmak için izlenecek yollar konusunu işte böyle koyuyor.
Sona eren yıl, partinin bu görevi de başarıyla yerine getirdiğini göstermiştir.
Bilindiği gibi 1930 yılının baharında 60,000’den çok traktör, tarlalarımızı sürecektir;
bir yıl sonra sayısı 100,000’i aşan traktör ve iki yıl sonra da 250,000’i aşan traktör,
tarım bölgelerimizde işleyecektir. Bundan birkaç yıl önce “fantezi” sayılan şeyi,
bugün artık bir gerçek yapabilmemiz için bütün olanaklara sahibiz.
Orta köylünün”komüne” dönmesinin nedeni işte budur. (Stalin, Leninizmin
Sorunları, s. 342-343.)
10,000
traktör...
Stalin’in
Kolhozlara
verileceğini söylediği traktör sayıları da yukarda. Kolhozlara
verilen, daha doğrusu M.T.İ.’ları üzerinden kolhozların kullanımına sunulan temel
üretim araçları sayılarının gelişmesini araştırma işini R. Yürükoğlu’na bırakalım.
Açık olan bir şey varsa o da şudur. Stalin’in yönetimindeki Sovyet iktidarı kırlarda
sosyalist üretim ilişkilerine geçmeyi örgütlediğinde köylülere Lenin’in
öngördüğünden onlarca kat fazla “üretici güç” verme imkanına kavuşmuştur ve
vermiştir. Ama ne var ki bizim R. Yürükoğlu’nun gözü “üretici güce” doymuyor.
Niye? Hem sosyalizm anlayışının sakatlığından hem de Sovyetler Birliği’ni bugünkü
aciz hallere getirmiş “yoldaşlarına” bahane bulma isteğinden. O bahaneleri
yoldaşlarının yedikleri haltları ele aldığımız bir makalemizde ele alacağız. O zaman
R. Yürükoğlu’nun çadırının bugünkü halini ve nedenlerini daha iyi anlatma
olanağımız olacaktır.