İnsanların her dönemde azgınlaşması ve dinlere
saygısızlık yapmasını önlemek için indirilen kitapların
yetersiz kalışı, insanların sapkınlığına bir adım olarak
gösterilebilir. Kuran’ı-Kerim, insanları doğru yola sevk
etmek, bulanık düşünceleri durulaştırmak, azgınlıkları
önlemek için indirilen son kitaptır.
Cavid, “Peygamber” eserinde, İslam dininin hangi
zorluklarla yayıldığını, peygamberin melekle ne şekilde
diyalog kurduğunu, beyninin içinden geçen fikirlerle
karşı karşıya kalınışını irdelemek gerekirse; insanların
o dönemde de, sapkın düşüncelerde olduğunu açık bir
dille ifadesine rastlarız.
H.Cavid, “Peygamber” eserini yazmaya neden gerek
görmüştür? Biz, burada bunu tartışırsak, farklı
görüşlerle karşı karşıya geliriz. Her düşünce kendi
düşüncesinin doğruluğuna inanarak, kabul ettirmek
için baskı yolunu tercih eder.
Cavid, geniş bir o kadar düşündürücü konu olan din
faktörünü kaleme alırken, hangi duyguların içerisinde
sarsıldığını anlamak zor değildir. Cavid, eserlerinde
tarihi şahsiyetlere yer verirken; onların hayat
felsefelerini, düşünce yapılarını, topluma bakışlarını en
ince ayrıntısına kadar verdiğini görürüz.
Peygamberin, yaşadığı dönemi ve İslam’ın yayılışını
anlatırken; Biset, Davet, Hicret, Nüsret diye dört
bölüme ayırarak, yazmıştır. Peygamberin yaşayış
biçimi, dürüstlüğü ve İslam dinini yaymak için verdiği
mücadele, karşılaştığı zorluklara ne şekilde göğüs
gereceğini Allah’ın melek vasıtasıyla anlatımı takdire
şayan bölümlerindendir.
Cavid, Hira mağarasında, İslam dinine atılan ilk
adımı, hz. Muhammed’in melekle konuşmasını ve
peygamberin korkuyla iç geçirmesini yine kendi
üslubuyla kaleme almıştır. Hira mağarasında, hz.
181
Muhammed’e nazil olan ilk ayet, Kuran’ın “Alak”
süresindedir.
Biset’in ilk yıllarında, hz. Muhammed, bazı ülkelerin
padişahlarına mektup yazarak, İslam dininin evrensel
bir din olduğunu anlatarak, dine davet etmiştir. Örnek
verecek olursak; İran şahı Husrev Perviz’e, Roma
İmparatoru Hirakle’e, Mısır hükümdarı Mukavkıs’a
mektup göndermiştir. İran ile Mısır İslam dinine sıcak
bakıp kabul ederken, Roma İmparatoru o sıcaklığı
göstermemiştir. Bugünde aynı durumla karşı
karşıyayız. Bizans’ın torunları da ataları gibi hıristi-
yanlığı seçmiştir.
H.Cavid, tarihi şahsiyet olan hz. Muhammed’i ve
İslam dininin yayılışını şiirsel olarak tiyatro formatıyla
verir. Cavid, burada anlatmak istediği duyguyu
doğrudan ve açık olarak yansıtır. Fazla söz kalabalığına
gerek duymadan, diyaloglar anlatmak istediği mesajı
verir.
Eserlerinde, anlatılan olaylar, insanlığı yakından
ilgilendirdiği gibi herkesin bilmesi, öğrenmesi
gerekenlerdir. Bugün dinini, tarihini bilmeyen, yarın
yanlış yola sapar. Yada başka milletlerin kölesi olur.
Dahası oynak düşünceyle hareket ederek, atasını
tanımaz. Bu tanımama bir milletin yok olmasıyla eş
değerdedir.
Sevgiyle yoğrulan hayatlarda, üzüntü keder yoktur.
Ruh ve beden aşk için çırpınır. İlahi aşkla çırpınan
yüreklerde, sevgi bambaşka bir biçimde yorumlanır.
H.Cavid, “Şeyh Senan” da, ilahi aşk için yanıp
tutuşan Senan’la Humar’ı anlatır. Ancak iki aşk
arasında gidip gelen düşünceler vardır. Senan için
Humar rüyasında gördüğü bir melektir. Humar,
manastıra kendisini adayan bir bakiredir. Dünyevi
hayatını bitirmiştir. Senan’da dünyevi hayatını bir
kenara atıp, kendini Allah yoluna adamıştır.
182
Senan ile Humar arasında nasıl bir aşk var? Senan,
kendisini İslam dinine adayan insanlara yardım eden
bir şeyhdir. Kadınları, hayatından silip atmıştır. Onun
için hayat, sadece dine hizmet etmekle alakalıdır. Şeyh
Senan’ı seven Müslüman kadın Zehra’da Senan’a hiçbir
şekilde yakın olamaz. Senan kadınlardan öyle nefret
eder ki, “felaketler hep kadınların yüzünden gelir.
Kadınlar doğup, doğurmasaydı…”
Humar, Musevi bir kızdır. Aynı zamanda Şeyh
Senan’ın gözünde bir melek! Melekle insan arasında
nasıl bir aşk varsa, insanla Allah arasında da, öyle bir
aşk vardır. Şeyh Senan Humar’ı görene dek, İslam
dinine hizmeti görev bilir. Ne var ki, Tiflis’de Humar’ı
görür. Dünyevi olduğuna inanmaz ancak İslam dininin
gereklerini unutur. Haç takar, şarap içer. Uyumaz,
yemez. Humar’la da, bir ilişkiye girmez. Kainatı
düşünür. Yıldızları, Ay’ı, Güneş’i merak eder.
Cavid, iki aşk derinliğini anlatırken, bizleri daha da
derin düşünmeye sevk eder. İnsan-melek, Allah -
insan, insan - insan!
Tarih boyunca, süre gelen savaşların, her daim bir
galibi bir mağlubu olmuştur. İşte! Cavid’de, bu
savaşların baş mimarlarına eserlerinde yer vermiştir.
Her eser, belli başına ayrı bir konu, ayrı bir dram, ayrı
bir tattır. Tarihte yaşanan her olay mutlaka iki yada
daha fazla görüşle açıklanır. Ancak Hüseyin Cavid’in
tarihi şahsiyetlerinde açıklanacak bir başka görüş
yoktur. Karakterleri tarihin içinden çıkartarak,
edebiyatın tiyatro dalına yerleştirirken, yine o ince
ayrıntıyı gözden kaçırmaz.
Saray yaşantısı; kimine göre lüks, kimine göre de
zindan gibidir. Mutluluğun rüzgarı saray koridorlarına
yansımaz. Sadece padişahın görkemli görüntüsü ve
yüksek sesi duvarlarda yankı bulur. Cavid’de, bunları
ayrı ayrı gözden geçirerek, işlemiştir. Saray
183
Dostları ilə paylaş: |