hayatından savaş meydanlarına kadar uzanan çizgi
üzerinde, nasıl durulacağını, ne şekilde dav-
ranılacağını, “Siyavuş” eserinde rahatlıkla görülür. Tu-
ranlı bir anneyle, İranlı bir babanın çocuğu olarak
dünyaya gelen Siyavuş’un tarih önünde yaşadığı
sıkıntıların her birinde taht cazibesi göze çarpar.
Siyavuş, iki ülke arasında esen rüzgarları
durduramadığı gibi taht, taç arasında ikili oynadığı
düşüncesiyle dayısı tarafından öldürülür. Burada,
Siyavuş istemediği halde saray içine getirilir. Onlara
göre farklı yetiştirildiğini anlatsa da, hayatının
sonlandırılmasına engel olamaz.
Cavid, bir kez daha tarihi şahsiyetlerin, taç uğruna
hayatlarını kaybettiklerini dile getirmiştir. İşin ilginç
yanı Siyavuş’un taç da gözü olmamasına rağmen böyle
bir akıbete uğraması yine yaşam tarzıyla alakalıydı.
Ortaya iki ayrı görüş hakimdir. Birincisinde;
Siyavuş’un dürüstlüğü taç tahta önem vermemesidir.
İkincisi ; iyi bir komutanın acımasız ve iki yüzlü
olmasıdır.
Cavid, 1932 yılında kaleme aldığı “Siyavuş” eserini
ikiye ayırarak, manzum bölümüne “Siyavuş”, Mansur
bölümüne “Sudabe” adını vermiştir.
Sudabe, Siyavuş’un babası Keykavus’un haremi ol-
masına rağmen Siyavuş’a gönül vermiştir. Siyavuş,
hiçbir şekilde Sudabe’nin aşkına karşılık vermez. Ancak
insanların çirkin yüzü burada karşımıza çıkmıştır.
İnsanlar, düşünmeden hareket etmeyi kendilerinde
ayrıcalık olarak görmektedir. Yanlış hareketleri marifet
sayacak kadar ileriye taşınması, değer yargılarını da,
hiçe saymaktadır. Toplum, her defasında yeni adetler
öne sürerek, geçmişin izlerini yok etmeye çalışması da,
gelinen noktanın hangi boyutlarda olduğunu
göstermektedir. Toplumun kabul edeceği anane
vardır, kabul edemeyeceği anane vardır! Her
184
defasında görüş beyan edilmesi, var olan gerçeklerin
inkar edilerek, yerine oturtulması demek değildir.
H.Cavid, bu anlamda gerçeklerin yüze çıkmasını farklı
bir görüşle değil, olduğu gibi yansıtılmasını yeğledi.
Tarihe mal olmuş şahsiyetlerde göze çarpan en
büyük özellik, toprak kavgasıdır. Buna hükümdarlar,
en güzel örnek teşkil eder. Her hükümdarlık toprağını
büyütmek için mücadele verirken, taht hesabı da,
yapmaktadır. Toprak uğruna ne insanlar can verdi,
taht uğruna da ne kardeşler katledildi.
“Topal Teymur” eseri, iki Türk komutanının karşı
karşıya gelmesiyle de, tarihe geçmiştir. Cavid, 1915
yılında kaleme aldığı bu eserinde hem savaşın iç
yüzünü hem de, saltanatı elde tutmak için altın
kuralları ortaya koymuştur.
Timur, Kafkasya Türklerinden bir hükümdar, Yıldırım
Beyazıd, Osmanlı İmparatorluğunun hükümdarı! İki
türk komutanı taktik savaşıyla meydanlarda “bende
varım” demesiyle başlayan gerginlik savaşmalarına
kadar uzar.
Timur, barış elçisi göndermesine rağmen savaşın ka-
çınılmaz yüzüyle karşı karşıya gelir. Timur’un asıl isteği
savaşmak değildir. Ancak Beyazıd’ın tavrı Timur’u sa-
vaşmaya zorlayacak kadar sinir bozucudur.
İki türk komutanının savaşması, türk tarihine leke
olarak da geçmiştir. Bunu kabullenmek zor olsa da, bu
gerçek böyledir. Değişmesi de mümkün değildir.
Cavid’de iki türk komutanının savaş sürecini
hızlandıran konuları ele alırken, gerçeklerin boyutlarını
değiştirmemeye özen göstermesi, tarihe ne denli sadık
kaldığını gösteren en büyük özelliklerinden biridir.
Hükümdarların ortak bir özelliği de, şairlere değer
vermesiydi. Timur’un yanından ayırmadığı şair
Kirmani, Yıldırım Beyazıd’ın esir düşmesinden sonra;
“Muhabbet! Muhabbet!.. Evet, bütün beşeriyeti
185
kurtaracak yalnız muhabbettir. Muhabbetle çırpınan bir
çoban kalbi, kin ve düşmanlık püsküren bir sultan
kafasından daha şereflidir. Eğer dünyanın şanlı
çarpışmaları, kanlı vuruşmaları neticede bir muhabbet
normal bir muhabbet doğurmayacaksa… Bütün
hayata, bütün kainata lanet olsun.”
Timur, Yıldırım’ı esir alınca, kılına zarar vermemek
için hoş tutar. Yıldırım Beyazıd’a uzattığı mektubun
satırlarını çoktan unuttuğunu söyleyerek, rahat
olmasını ister. Ancak Yıldırım Beyazıd, rahat değildir.
Timur, “hiç merak etme Hakanım! Sen kör bir aptal,
bende deli bir topal. Dünyanın hükmü olsaydı bize
kalmazdı.”
Bu sözlerde, insanlığın gereksiz yere kan döktüğüne
şahit olunduğu kadar anlamsız savaşların kime fayda,
getirdiğini şair bir kez daha sorar. Kainatın içerisinde
dolaşanların aslında birer gölge olup, boş yalancı
işlerle zaman geçirildiğini anlamamak, zor olmasa
gerek. Bir kare teşkil edildiği düşünülse de, o kareye
gelene kadar yaşantının içerisinde var olan değerler
önem taşır.
Savaşların en büyük gerekçesi, toprak olduğuna göre
ölüm anında hangi hükümdar, ne kadar toprak
mezarına götürmüştür? Seksen, doksan yıllık bir dünya
yolculuğunda, bu kadar eziyet ve işkenceye sanrım
gerek yoktur. Cavid’de tüm bunları göz önünde
bulundurarak, insanlığın sevgiyle yoğrulmasını
muhabbetle dolaşmasını istemiştir.
H.Cavid, tarihi şahsiyetlerin dünyasında dolaşmayı
ilke edinen bir şairdi. 1935 yılında yazdığı İran şairi
Ömer Hayyam’ın hayatını motif motif işlemiştir. Şairin
hayatını bir şairin kaleminden okuyup anlamak ve
duygularıyla birleşmek sanatın en doruk noktası
sayılabilir. Merdivene benzeyen hayat basamaklarını
çıkarken, Hayyam’ın hangi düşüncelerle yoğrulup
186
Dostları ilə paylaş: |