hakimdir. Dahası her insanın yaşam hakkı olmasıyla
birlikte sevgiyle daha da yüceleceğini benimsemiştir.
İhanetin, toplumları ne şekilde bitireceğini, iyi görüp
analiz etmiştir.
H.Cavid, tertemiz bir toplum hayal ederek, hayal-
lerinde olması gereken toplum ve şahsiyetleri
anlatmıştır. Özümlediği düşünceler arasında sevginin
mutlak suretle her yerde yer almasıdır. Adaletli bir
iktidarın, toplumu yükselteceğine inandığından var
olan değerlerin millete verilmesinde çekincede
kalınmamasını istemiştir.
Cavid’in içindeki sevgi dünyaya yetecek kadar büyük
ve yüceydi. O sevgi de olanların dünyayı ateşe sürük-
lemesi olanaksızdır. Ne yazık ki, sevgisiz ve
muhabbetsiz bir dünyada yaşıyoruz. Bu yüzden yaşam
kalitesi her geçen gün düşmektedir. Her nerede
olursak olalım, sevginin muhabbetinden uzak
olmayalım. Sevginin kucağında; yaşayalım, yaşatalım!
190
TÜRKİYƏ
Fatih ERBAY
1978 yılında Balıkesir ili Bandırma ilçesinde
doğdu. 1995 yılında girdiği Trakya Üniversitesini
1999 yılında tamamladı. 1999 yılında Selçuk
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesine Yeni Türk
Dili Araştırma Görevlisi olarak atandı. Yüksek
Lisans öğrenimini 2003 yılında "Muhammed bin
Ahmedü'z-Zahid'e ait çağatayca bir fıkıh kitabı"
adlı tezle tamamladı.
HALID SAID HOCAYEVin, “YENI ELIFBA
YOLLARINDA ESKI DUYGU VE HATIRALARIM”
(Ankara 2006, TDK yayinlari
(hazırlayanlar: M.Toker ve U.Deniz Aşçi)
KITABI HAKKINDA
Türklerin alfabelerle yaptıkları yolculuklar hep uzun
soluklu olmuştur. Göktürk alfabesinden bu yana
türkler, birçok alfabe kullanmıştır. Ancak Türk
Cumhuriyetlerinde belki de hiçbir zaman Latin
harflerini kabullenmede yaşanıldığı kadar sıkıntı
çekilmemiştir. Önce Osmanlı Devleti içerisinde
başlayan ve başarılı olamayan Latin alfabesine geçiş
meselesi, Atatürk ve Türk aydınının da öncelikli
konuları arasına girmiştir. Aslında cumhuriyetin
başlarında alfabe devrimi konusunda Ankara’nın
yaşadığı sıkıntıları aslında o sıralarda tüm Türk
coğrafyası ve Türk aydını yaşıyordu. Yeni Türkiye
Cumhuriyetinde yaşanılan sıkıntıları neredeyse hepimiz
biliyoruz. Fakat o dönemde Türk coğrafyasında alfabe
değişikliği ile ilgili yaşanılan olaylar ve bu olayların
kahramanları, Türkiye’de tam olarak bilinmemektedir.
Halid Said Hocayev, 1937’de Rusya’da komünist
rejimin yaptığı aydın kıyımında öldürülen yüzlerce Türk
191
aydından biridir. Karşı devrimci ve pantürkist
faaliyetlerle vatan hainliği ve halk düşmanlığı yaptığı
gerekçesi ile kurşuna dizilerek öldürülen Hocayev
aslen bir özbek türküdür. Ancak ömrünün büyük bir
bölümünü geçirdiği Azerbaycan’da bile baskılar sonucu
bugüne kadar tanınamamıştır (Toker, 1996: 409,
412).
Halid Said Hocayev’den Türkiye’de ilk bahseden
Besim Atalay’dır.
Divanü Lügati’t-Türk Tercümesi’nin
giriş kısmında Rusya’da Divanü Lügati’t-Türk’ün
tercümesi için altı kişilik bir heyet oluşturulduğunu, bu
heyetin başında da Halid Said Hocayev olduğunu
belirtmektedir (Atalay, 1985: XXXI). Türkiye’de
Hocayev’den bahseden bir diğer bilim adamı Timur
Kocaoğlu’dur.(1) Timur Kocaoğlu bu çalışmalarında
Halid Said’in bir başka eseri
Türk Lehçelerinin
Karşılaştırmalı Grameri adlı eserini incelemiştir (Toker,
1996: 409). Halid Said Hocayev ile ilgili yapılan bir
başka yayın Mustafa Toker’e aittir. Toker çalışmasında,
Halid Said’in hayatından geniş bir şekilde bahsettikten
sonra, onun
Yeni Elifba Yollarında Eski Hatıra ve
Duygularım adlı eserini dikkatli bir şekilde incelemiştir
(Toker, 1996).
Halid Said Hocayev, Azerbaycan’da Latin alfabesine
geçilmesi konusunda çalışan ilk bilim adamlarından
biridir. Latin alfabesine geçilmesi için kurulan
Yeni
Elifba Komitesi’nde de yer alan Hocayev burada da
aktif bir rol oy-namış ve 7 Eylül 1924’ten 10 Ekim
1924’e kadar tüm Türkistan’ı dolaşarak yaptığı geziyi
ve I. Türkoloji Kurultayı’nın sonuçlarını
Yeni Elifba
Yollarında Eski Hatıra ve Duygularım adlı eserinde
kaleme almıştır. “
Yeni Elifba Yollarında Eski Hatıra ve
Duygularım”, 1926 yılında yapılan I. Türkoloji
Kurultayını merkez alarak bu kurultayın öncesi ve
sonrasında Türk aydınının yaşadıklarını, yine bir Türk
192
aydını olan Halid Said Hocayev’in penceresinden bize
sunmaktadır.
Hocayev, eserinin yalnız Latin alfabesine geçişte
yapılan görüşmelerin bir tutanağı olarak kalmaması
için eserini tasvirlerle süsleyerek akıcı bir üslupla
yazmıştır. Gezdiği yerler hakkında bilgiler vererek bu
yerlerin tasvirini yapmış ve okuyucuyu da bu
coğrafyanın içine çekmeyi başarmıştır. Bu bakımdan
Halid Said’in eseri tarihî bakımdan zengin olduğu
kadar edebî değere de sahiptir. Eserdeki birçok cümle,
onun edebî yönden de ne kadar güçlü olduğunu gös-
termektedir:
“
5-6 km ilerledikten sonra hava birdenbire değişti.
Serin bir rüzgâr yüzlerimizi okşadı. Tanıdık bir koku
denize yaklaştığımızı haber veriyordu. Çok zaman
geçmemişti ki uzaklarda baygınca yatan mavi denizin
dalgaları görülmeye başladı. Kızgın güneşin keskin
ışıkları altında kamaşan yorgun gözlerimiz derin bir
rahatlık duyar gibi oldu. Taa engin noktalarda
kanatlarını açan yelkenli gemiler ağır ağır gidiyorlardı.
Ürkek sığırcıklar, zümrüt renkli deniz üzerinde siyah
beyaz nakışlar çiziyordu. Ufuklarda birleşen deniz ile
gökyüzü aynı renkteydi...” (Toker-Aşçı, 2006: 26-27).
Hocayev’in eserinde yer alan diyaloglar da dikkat
çekicidir. Halid Said’in Türkmenistan’da rastladığı
Annageldi dede ile sohbeti, okuyucuda hem tatlı bir
gülümseme bırakmakta hem de Türkmen boyları ile
ilgili eşsiz bilgiler vermektedir. Bu sohbetin bir bölümü
şu şekildedir:
- Önce, adın nedir?
- Adım Annageldi.
- Anlamı ne bu ismin?
- Bunun anlamı... dedikten sonra adının anlamını
açıklamaya başladı. Ben dünyaya Anna (Cuma) günü
gelmişim. Bu sebeple adımı, “Annageldi” koymuşlar.
193
Dostları ilə paylaş: |