229
arzusuyla ortaya çıkmıştır” (Doğan, 2009: 269). Sonuçta
eğitim insan için sürekli gelişen bütünleştirici toplumsal
bir değer oluşturmuştur. Bunu yaparken de belirlediği
ve düzenlediği yöntemler ise, -düşüncelerin ve eylemle-
rin rasyonelliği ölçüsünde- bireyin biçimsel ve deneysel
koşullara olan uyumana yöneliktir.
Türk Eğitim Sistemi, genç kuşakları eğitimin ulusal ve
evrensel amaçlarına göre yetiştirmeyi amaçlamaktadır.
Ulusal bir karakter ve yapı üzerinde eğitimin evrensel
ilkelerini hayati bir amaç olarak benimseyen sistem, pe-
dagojik ve bilimsel gelişmelere açık bir felsefeyi yansıtır.
“Bu felsefe bir yandan genç kuşakları manevi ve kültü-
rel değerlerle ulusal kültür için sosyalleştirirken; ‘hür
ve bilimsel düşünme gücü’ kazandırmak suretiyle de
onları evrensel kültüre adapte etmeyi ön görmektedir”
(Doğan, 2009: 269). Belirtilen amaçlar içinde eğitimin
geçmişten günümüze belirlemiş olduğu değerler zin-
cirindeki evrensel kültüre dair olgusal ilerleyiş teması
dikkati çeker. Bu doğrultuda, bireysel ve sosyal olarak,
yaşadığı kitleye ve dünyaya değer katabilen ve değişen
dünyaya uyum sağlayabilen bir bireyin tarifi yapılmakta-
dır. Bu profile uyan birey, ilgilerini ve becerilerini dünya
gerçekliklerine göre geliştirebilen bir bireydir. Türk
eğitim sistemi, yerleşik tanımlamaların öngördüğü birey
ölçüsünde genelleme yaparak, bütün bireyleri ‘çağdaş
uygarlığın yapıcı, yaratıcı ve seçkin bir ortağı yapma’
amacını arzulamaktadır. Bu amaç ancak, bireyin nitelik
ölçütlerinin geliştirilmesinde gösterdiği çağdaş uygarlık
düzeyi ile belirlenebilir. Böylesi bir beklenti, bireysel ve
toplumsal olarak değişim ve dönüşüm kültürünün ger-
çekleşmesine bağlıdır. Milli değerler üzerinde kurulan
beden, ruh ve zihin dengesi, bunun ötesinde beklenen
küresel değerlere yönelik uyuma da eşlik edebilir. “Bu
yüzden Türk Milli Eğitim Sistemi son derece gelişmeci
ve modern felsefi temellere sahiptir. Sorun bu temeller
üzerinde ortaya çıkan ürün ya da ürünlerin söz konusu
beklenti ve amaçlara uygunluğudur. Acaba Türk milli
eğitim sistemi ulusal ve evrensel düzeyde öngördüğü
amaçlarını ne ölçüde gerçekleştirmektedir? Bu konuda
ortaya çıkan engeller nelerdir? Olası sorunlar sistemin
özünden mi, yoksa dışından mı kaynaklanmaktadır?”
(Doğan, 2009: 270). Okuryazarlık tanımlamalarının Ba-
tı’ya göre farklı algılanması, işsizlik oranları, öğrenim
görenlerin alanlarında iş bulamamaları, yükseköğreni-
me giren öğrenci sayılarındaki artış, öğrenim çağın-
daki bireylerin tamamına yakınının yükseköğrenimden
beklentilerinin büyük oranda aynı olması gibi sorunlar,
halihazırda sistemin varlığı açısından sorun olmaya
devam etmektedir. Buna ek olarak sanatın ve sanat
eğitiminin çağdaş uygarlık düzeyinin çok altında olması
gibi nedenler, sistemin özünü ve dışındaki tüm nedenleri
etken ve bileşen olarak sorgulanmasını önerir. “Türk
eğitim sisteminde programlar mevcut haliyle değişim
kültürünün beklentileriyle uyarlılık göstermemektedir”
(Doğan, 2009: 269). “Eğitim sistemleri evrenselleştikçe,
gittikçe daha fazla insan, özel becerilerin pratik aktarı-
mından öte (matematik, bilim, tarih, edebiyat ve benzeri
çekte eğitim kavramının çeşitli tanım denemelerinde
kuramsal sınırlar, insan davranışlarında istenen yön ve
doğrultudaki değişmelerin meydana getirilmesi düşün-
cesi şeklinde belirlenmiştir. Bireyin davranış örüntüleri
ile ilgilenen bu sınırlamalarda görülen örneklemlerde
benzer yerleşik anlayışlar hakimdir. İnsan ve topluma
yönelik doğrudan işlevsel olan eğitim buna göre anlam
kazanır. Gelişen ve dönüşen insan etkinlikleri ve eylem-
lerine paralel olarak, “son dönemde eğitimin etkin işlevi
(toplumsallaştırıcı)nin özellikle ‘örgün eğitim’ düzeyinde
kaybedilmekte olduğu, bunun yerine okul dışı kültür,
siyaset, iletişim (medya) sektörünün devreye girdiği
yolunda tezler bulunmaktadır” (Doğan, 2009: 227).
Bütün bu olgular içerisinde medyanın etkisinin ağırlık
kazandığı kabul edilir. Olası her türden iletişimin ufkunu
belirlemeye çalışan ve kamusal alanların iletişimini
ve günlük yaşamını kurgulayan medya, yerleşik eğitim
anlayışlarının kuramsal sınırlarının ötesinde bir yakla-
şım olarak gelişme göstermiştir. Bu sosyal gerçeklik,
eğitimin yeni değişkenleri ve sınırlıkları dışındaki kimlik
arayışları için de bir örneklemdir.
Dönem itibari ile toplumu karakterize eden üç özellik:
“(1) toplumun tüm yaşam alanlarında yoğun bir birey-
selleşme atılımının gerçekleşmesi, (2) toplumda geçerli
değer tasavvurlarının çoğullaşması ve (3) ekono-
mik-politik yaşam ile ilgili değişimin etkileyici dinamik
karakteri” (Hesapçıoğlu, 2010: 42) gibi değişken ve
ilişkili bağlamlar zinciri, toplumda bilginin ve eğitimin
rolünü vurgularken, kitle eğitimi anlayışlarının önemini
artırmaktadır. Böylece toplumun, bireyin önüne koyduğu
standartlar -davranış ve etkileşim modelleri, değerler,
normlar ve yaptırımlar- eğitimin amacı ve işlevine de
yön vermektedir. Özellikle “sanayiye dayalı ekonomi hız-
la büyüdüğünde, eğitimli ve yetenekli işgücü üreten özel
eğitim-öğretime büyük gereksinim duyulduğu görüldü”
(Giddens, 2005: 487). Artan eğitim talepleri, sosyo-kül-
türel ve teknolojik gelişmelere paralel olarak, arz-talep
doğrultularında eğitim sistemlerinin de gelişmesini
sağlamıştır. Böylece “bireye kazandırılması istenen
standartlar belirli ilkelere göre belirlendiğinden günü-
birlik davranış ve standartlardan farklı olan değerler
çevresinde eğitimin sistematize edilmesi söz konusu”
(Doğan, 2009: 269) olmuştur. Bunun hiçbir şekilde
eğitimin günlük hayattan çok farklı bir fenomen olduğu
anlamına da gelmeyeceğini hatırlatan Doğan’a göre,
eğitimin çıkış noktası günlük hayat ve buradaki insan ve
insana özgü davranış ve etkileşim biçimleridir. “Çağcıl
dönemde, eğitim ve sahip olunan diğer nitelikler, iş ola-
nakları ve meslek yaşamında önemli bir atlama tahtası
haline gelmiş bulunuyor” (Giddens, 2005: 487). Eğitimin
bir nitelik belirleme aracı olarak görülme olasılığından
ziyade ortaya çıkışı ve giderek artan ve çeşitlenen yapısı
üzerinde de durmak gerekiyor. “Buna göre, eğitim,
hayata yetenek olarak hazır olan insanın birçok neden-
lerle (organik, kültürel, psikolojik vs) bu yeteneklerini
kullanamadığı bir dönemde (çocukluk, gençlik, öğren-
cilik, askerlik) yeteneklerini kullanma ve kullandırma