230
şimdiyi değil geçmişi ve geleceği de kapsayan bir ileti-
şim söz konusudur burada. Bu ikili iletişim insanoğluna
özgüdür; dolayısıyla da bunlardan birinin bile bozulması
topluma zarar verir” (Tolstoy, 2013: 193). Sanat toplum
için bir düşünme ortamı oluşturmakta, yenileşme, güze-
li arama aracı ve iletişim nesnesi olabilmektedir. “Tıpkı
konuşma gibi bir iletişim aracı olan sanat, bu niteliğiyle
ilerlemenin, başka bir deyişle insanlığın mükemmelliğe
doğru yürüyüşünün de bir aracıdır” (Tolstoy, 2013: 173).
Bireyin öznel dünyasının ve sosyal entegrasyonunun bi-
çime dönüşmüş ifadesi olarak sanat, sosyal bütünleyici
bağlamları ifade eder. Güzel sanatlar eğitiminin kültür
ve sosyalizasyon için bağlantı noktaları, bireyin yaşadığı
dünyayı algılaması, tanıması, tanımlaması, görebilme-
si, okuması ve çözümlemesi şeklinde ifade edilebilir.
Bundan sonraki süreç, güzel sanatlar yoluyla gerçek-
leştirilecek yorumlamaların değere dönüştürülmesi
işlemiyle son devam eder. Böylece, bireyler kendi özgül
kültürlerindeki toplumsal rolleri çevreleyen beklenti-
leri öğrenir ve bu rolleri büyük ölçüde güzel sanatlar
yoluyla tanımlandıkları biçimlerde yerine getirirler.
Disiplin alanı olarak yerleşen ve program olarak bireyin
zihinsel ve sosyal gelişimini amaçlayan güzel sanatlar
eğitimi görsel, yoğrumsal ve yorumsal kurgularla işlem
yapabilecek bir dizge oluşturmaktadır. Çünkü yorumlan-
mamış, “biçim haline gelmemiş bir sanatın düşünülme-
si mümkün değildir” (Turani, 2013: 7). Program olarak
uluslararası bir değer ve dizge durumundaki güzel sa-
natlar eğitimi uluslararası kültürel bir dokunun dizgesel
görünümüdür. “Sanat kültürü uluslararası bir dokudan
oluşur” (Turani, 2013: 8). Sanat kültürü evrensel bir de-
ğere sahiptir. “Sanat, eski sanat sisteminde olduğu gibi
herhangi bir insani üretim ve performans için kullanılan
bir cins isim ya da hatta XVIII. yüzyılın sonlarında inşa
edilen güzel sanat kategorisi için düşünülen bir kısaltma
değil, bağımsız bir alanın ve aşkın bir gücün özel adıdır”
(Shiner, 2010: 263). Sanatı ve dolayısıyla güzel sanatlar
eğitimini bilimle eş değerde tutan anlayışlarla günümü-
ze kadar geliştirilen program dizgelerinin diyalektiği,
spekülatif ve aynı zamanda bilimsel temellere dayanır.
“Spekülatif sanat kuramına göre, sanatın duyumsal
araçlar olan imge, simge ve ses dolayımıyla evrenin
esasını (Tanrı, varlık, mutlak) açığa çıkardığı iddiası-
dır” (Shiner, 2010: 264). Dolayısıyla algıların ve zihinsel
tepkimelerin us’la oluşturduğu yoğrumsal sonuçlar,
günümüz güzel sanatlar eğitimini zihinsel süreçlerle ve
bilimle birlikte değerlendirmeyi gerektirmiştir. Günü-
müz güzel sanatlar eğitiminin ulaştığı nokta, bilimle eş
değerdedir ve geçerliğini bilimin verilerinden ve temel-
lerinden alır. “Bilim, sanatı anlaşılır bir hale getiren ve
sanatı akla yaklaştıran bir ihtiyaçtır. Sanatın başarısı,
bilime olan yakınlığıyla ilgilidir” (Tolstoy, 2011: 53). Ku-
ramsal bakımından sanat ve bilim birbirlerinden farklı
gibi görünseler de her ikisi de güçlü ve ortak temellere
dayanır. İyiyi, güzeli, faydalı ve gerçeğin peşindeki bilim
ve sanat, bütün bunları birbirinden farklı yöntemler
yoluyla değerlendirir. “Comte, pozitif felsefesinde
konularda) soyut öğrenime maruz bırakıldı. Modern bir
toplumda, insanlar, okuma-yazma ve hesaplama gibi
temel beceriler ve fiziki, toplumsal ve ekonomik çevrele-
rine ilişkin genel bilgilerle donatılmak zorundadır ama
yeni, bazen de oldukça teknik olan, bilgi biçimlerinde
uzmanlaşabilmek için nasıl öğrenildiğini bilmeleri de
gerekir. Ayrıca, ileri bir toplumda, bilginin sınırları-
nı genişletmek için, doğrudan doğruya pratik değeri
olmayan, ‘saf’ araştırma ve anlayışlara da gereksinim
duyulur” (Giddens, 2005: 487). Günlük yaşam evreninin
yükünü taşıyan iletişimin değişken ve çok boyutlu yapı-
ları, eğitim sistemlerinin etkinleştirilmesine referans
oluştururken, Giddens’in kurduğu bağlantıda, eğitim
sisteminin özellikle Türkiye’deki yerleşik anlayışlarında
sanatsal araştırmaların ve sanat eğitiminin konumunun,
çağdaş toplumsal dengenin gerektirdiği nitelik ve nicelik
ölçülerine göre belirlenmesi gerektiği sonucuna ulaşı-
rız. Örneğin, “XX. yüzyılın sanatı bize yeni bir düşünmeyi
öğretiyor. Topluma karşı sorumluluk duyan, gücünü
toplumdan alan oluşturucu ve yapıcı bir düşünmeyi” (İp-
şiroğlu, 2009: 10). Toplumsal denge açısından günümüz
eğitim sistemlerinin sanat eğitimi ile olan etkileşimini,
bireysel ve sosyal gerçeklikler üzerinden çözümlemek
gerekmektedir. Okul alanları dışında gelişen kültürün,
iletişim, medya ve görsel kültürün oluşturduğu karma-
şık yapılar, eğitim sistemlerinden daha hızlı gelişen ve
etkili olabilen yapılardır.
3. Güzel Sanatlar Eğitiminin Rasyonellik
Görünümü ve Günümüze Yönelik Sosyolojik
Eylemsel Karakteri
Güzel sanatlar eğitimi, yürürlükteki programlara bağlı
olarak sürdürülen amaçlar doğrultusunda uygulanmaya
çalışılan yöntem, teknik ve içerik planlamasıyla bir sos-
yalizasyon ve kültürlenme stratejisidir. Güzel sanatlar
eğitiminde; ilk olarak Aristoteles’in sanat felsefesine
öykünme ile, görünen dünyanın pozitivist çözümleme-
leri ile başlayan ve sonradan ruhsal çözümlemelerin,
-Platon’un sanat felsefesinin özünü taşıyan ideanın yani,
görünmeyenin –ruhsal veya soyut düzenlemelerle- ifade
edilebilen- iç dünyanın yansımalarının da eklenmesiyle
gelişen sanat ve üretim felsefesi, günümüzde çağdaş
sanat felsefesi ile son bulmuştur.
Güzel sanatlar eğitiminin rasyonellik görünüşleri ince-
lendiğinde, birey ve kitle açısından uygulanan prog-
ramların sorgulanabilir olması ve program sonrasında
sürecin katılımcılarının fonksiyonel olarak sosyal
hayattaki bilgilerini ve tecrübelerini kullanmalarının
ölçülebilir olduğu bir yapıda olması beklenir. Böylece
uygulanan programın değer olarak yansımaları ile öznel
ve sosyal dünyanın sürdürülebilir normları ve gelece-
ğe dayalı beklentilerine yönelik işlevi de ortaya çıkar.
Kültürel açıdan “ilerlemenin iki ayağından biridir sanat.
İnsanoğlu, sözcükler aracılığıyla düşüncelerini, imgeler
aracılığıyla da duygularını iletir öteki insanlara; yalnızca