Ahıska Türkleri: Bitmeyen Bir Göç Hikâyesi
5
oldukça keyfiydi. Mesela Alman birlikleri hiçbir zaman, Çeçen-İnguş Özerk Sovyet Sosyalist
Cumhuriyeti (ÖSSC)’nin tamamını işgal etmemişlerdi. Çekinerek de olsa işgalcilerle yine de
işbirliği yapmış olan Kabardinler, Adigeler ve Çerkesler ise mahsun kalmışlardı. Bu eşit
olmayan muamele, mülteciler tarafından zaman zaman Stalin'in Türk boylarına (Kırım Tatarları,
Karaçaylar, Balkarlar, Ahıska Türkleri) ve evvelden haklarında kötü anıları olan Çeçen ve
İnguşlara karşı özel bir düşmanlığı olduğu şeklinde yorumlanmıştır
[Mühlen 2006: 250]
. Stalin
motifinin bu derece şahsi düşmanlıklara inhisar ettirilmesinin yeterli bir izah olup olmadığı
şüpheli olsa da Almanların Ahıska'yı işgal etmediği kesindi ve düşmanla işbirliği iddiası sürgün
sebebi olamazdı.
Sürgüne tanık olan birçok Ahıskalı, kendilerine “olası Alman işgaline karşı kendilerinin can
güvenliği için geçici olarak daha güvenli bölgelere nakledileceğini” söylendiğini zikretmektedir.
Savaş başlarken savaşın yaşandığı bölgelerde sivil halkın korunması veya cephe güvenliğinin
sağlanması amacıyla Almanların sürgün edildiği iddia edilebilir. Fakat bu iddia, ne Ahıska
Türklerinin ne de diğer Kafkasya halklarının ve Kırım Tatarlarının sürgün sebebini
açıklamaktadır. Çünkü bu halklar, 1943 yılından itibaren (Stalingrad Savaşı’ndan sonra) sürgün
edilmeye başladılar ve dolayısıyla bu dönemde muhtemel Alman saldırısına karşı cephe
güvenliğinden bahsedilemezdi.
Askere alınan Ahıska Türkleri cephede savaşırken geride kalan kadınlar ve yaşlılar Ahıska-
Borjom demiryolu hattının yapımında çalıştırılıyordu. Fakat sürgün kararı alındıktan sonra
Ahıskalıların sınırda kaçakçılık ve Türkiye istihbaratı ile işbirliği yaptığı şeklinde söylentiler
dolaşmaya başlayınca sınır orduları komutanı General Stahanov sınır birliklerinde bu yönde
herhangi bir bilgi olmadığını ve aksine Ahıskalıların sınır güvenliğini sağlamada orduya
yardımcı olduğunu rapor etti
[Bobkov 2003: 331]
. Dolayısıyla bu iddia da söylentiden öteye
geçememekteydi.
Sürgünlerin birlik cumhuriyetlerine özel hakların verildiği ve başta Gürcistan olmak üzere
bazı muhtar cumhuriyetlerin topraklarını genişletmelerine müsaade edildiği bir sırada
yapıldığını hatırlamak gerek. Gürcistan’ın topraklarını genişletme arzusunun sürgünde küçük de
olsa rol oynadığı ihtimali bulunmaktadır. Nitekim sürgünden sonra Kabartay-Balkar, Kuzey
Osetya ve Dağıstan toprakları kuzey savunma hatlarının güçlendirilmesi bahanesiyle
Gürcistan’a verildi. Hâlbuki bu topraklar Rusya sınırları içerisindeydi. Tahliye edilen topraklara
ağırlıklı olarak Ruslar yerleştirilse de bu toprakların büyük bir kısmı Gürcistan’a bırakıldı.
Sadece Ahıska, Gürcistan sınırları içerisindeydi ve Ahıskalıların evlerine de Ermeni ve Gürcüler
yerleştirildi. Dolayısıyla sürgünde Gürcistan faktörü doğrudan belirleyici olmasa bile sürgün
kararı alındıktan sonra tahliye edilen topraklar konusunda Gürcistan faktörünün önemli rol
oynadığı kabul edilebilir
[Ediev 2003: 23].
Bununla birlikte Stalin, bu sürgünü Türkiye'nin kuzeydoğu topraklarını Gürcistan ve
Ermenistan'a ilhak etmek için hazırlık mahiyetinde gerçekleştirmiş olabilir. 19 Mart 1945'te
Türkiye Büyükelçisi ile görüşen SSCB Dışişleri Bakanı, Kars ve Ardahan topraklarının Sovyetlere
verilmesini istedi. Sovyetler daha sonra Türkiye'ye verdikleri notalarla Kars, Ardahan ve
Trabzon'u içine alan toprak talebinde bulunarak saldırgan niyetini açıkça gösterdi. Notaların
verildiği sırada Türk sınırlarında Sovyet askeri birlikleri hazırlıklara başlamışlardı bile
[Qasımlı
2013: 16-17].
Bu gelişmeler yaşanırken iki Gürcü profesörün Türkiye toprakları üzerindeki
isteklerini dile getirdikleri makaleleri gündeme geldi.
Kommunist
,
Pravda
ve
İzvestiya
gibi
gazetelerde yayınlanan makalede “Gürcü halkının Ardahan, Artvin, Oltu, Tortum, İspir, Bayburt,
Gümüşhane, Giresun ve Trabzon bölgelerinden hiçbir zaman vazgeçmeyeceği” belirtiliyordu
[Tellal 2013: 503-504]
. Bu gelişmeler göz önüne alındığında Ahıskalıların sürgün kararı Türk-
İbrahim Hasanoğlu
6
Gürcü sınırını Sovyetlerin Türkiye'ye karşı herhangi bir harekâtına düşmanca tavır alabilecek
şahıslardan temizlemek yolundaki kısa vadeli taktik hedeften daha fazlasını gerçekleştirmeyi
amaçladığı düşünülebilir. Wimburs ve Wixman
[1987: 156].
Gürcülerin yanı sıra karar verme
sürecinde Ermenilerin Türkiye'nin kuzeydoğu yöreleri üzerindeki hak iddialarını yansıtan güçlü
bir Ermeni tesiri olduğuna dikkat çekmektedirler. “Büyük Ermenistan”ı tekrar yaratmak kisvesi
altında stratejik bir siyaset olarak ve ayrıca Ahıskalıların uzaklaştırılması hem Ermenilerin
Türklerden geleneksel nefretine bir taviz, hem de tartışmalı vilayetlere Sovyet nüfusunun
yerleşmesi için bir ön adım teşkil ediyordu. Bobkov
[2003: 308]
da bu görüşü teyit etmekte ve
1946 yılında Batı Ermenistan'ın Türkiye'den alınarak Sovyet Ermenistan'ı ile birleştirileceği
yönde söylentiler dolaşmaya başladığını, hatta Sovyetleri bunu yapmaya Ermeni Taşnakların
ittiğini, fakat Sovyet yönetiminin bunu yapmadığını belirtmektedir.
Buntürk
[2007: 221-222]
ise sürgünün Türkiye'nin Türk Dünyası ile iletişimini koparmak için
yapılmış olabileceği üzerinde durmaktadır. Türkiye'den Azerbaycan üzerinden Türk Dünyası'na
iki kol uzanmaktaydı. Birinci kol Nahçıvan ve Zengezur gibi Türk bölgelerinden Azerbaycan'a
ulaşıyordu. İkinci kol ise Ahıska bölgesinden Borçalı'ya ve oradan Azerbaycan sınırlarına
ulaşmaktadır. Türkiye'yi Türk Dünyası’ndan ayırmak için Ruslar, Ermeni ve Gürcüleri
kullanmışlardı. 1923'te Zengezur'u Azerbaycan'dan koparıp Ermenistan'a bağlamakla birinci
kolun dirsekten aşağı kısmını kestiler. Nihayet 1944'te Ahıska Türklerinin sürgün edilmesi ile
ikinci kol da dirseğin yukarısından kesildi. Anadolu'dan Çin sınırına kadar uzanan Türk
köprüleri Rus, Ermeni ve Gürcülerin uzun süren çabalarından sonra geçici de olsa ağır şekilde
tahrip edildi.
2. Azerbaycan: Kafkaslara Geri Dönüş
Stalin’in 1953’de ölümlünden sonra Sovyetlerde kolektif liderlik ilkesi ilan edildi. Çok
geçmeden Stalin’in gizli polisinin şefi olan ve Ahıskalıların sürgününü bizzat organize eden
Lavrenti Beria yeni rejim tarafından idam edildi. Hükümetin halk üzerindeki kontrol yöntemleri
biraz daha gevşedi. Stalin tarafından politik nedenlerle toplama kamplarına gönderilen pek çok
insan serbest bırakıldı. Bunların bazıları Stalin tarafından idam edilmiş ya da toplama
kamplarında ölmüştü. Hayatlarını kaybedenler ise ölümlerinden sonra beraat ettirilmişti
[Vernadsky 2011: 530-531]
. Stalin sonrası yerlerini güçlendirmiş bulunan yeni Sovyet önderleri
birçok konuda Stalin’in politikalarına bağlı kalmadılar ve XX. Parti Kongresi'nden (1956) sonra
diğer sürgün milletlere olduğu gibi Ahıska Türklerine yönelik de hukuki ve siyasi sınırlamalar
kaldırıldı. Onlara bulundukları yerlerden ve ülkelerden ayrılarak kendi istedikleri yerlerde
yaşama izni verildi. Fakat bu izin diğer milletlerden farklı olarak vatana dönüşü kapsamıyordu.
Her türlü siyasi zorluğa rağmen Ahıskalılara geri dönüş için çağrı, Kafkasların bir başka ülkesi,
Azerbaycan’dan geldi. Azerbaycan yönetimi Özbekistan’daki tüm Ahıska Türklerini kabul
etmeye hazır olduğunu bildirdi
[Paneş vd. 1990: 16-17]
.
Azerbaycan yönetiminin Moskova nezdinde girişimlerde bulunmasıyla 31 Ekim 1957'de
SSCB Yüksek Sovyet Prezidyumu 2 maddelik bir karar kabul etmiştir. Buna göre
Gürcistan
SSC’nin Acaristan ÖSSC ve Ahılkelek, Adıgün, Aspinza, Bogdanovka ilçelerinden Kazakistan,
Özbekistan ve Kırgızistan’a göçürülen (Azerbaycanlılara)
7
yönelik tüm sınırlamalar
7
1930’lu yıllarda SSCB’deki Türk varlığını reddeden ve buna bağlı olarak Ahıska Türklerini Azerbaycanlı
(
Azerbyadjanets
) olarak tanımlayan politikanın bir sonucu olarak Ahıskalılara Azerbaycanlı oldukları
söylenmiş ve kimliklerine de Azerbaycanlı yazılmıştır. 1944 sürgün belgelerinde onlardan Türk olarak
bahsedilirken 1957 kararnamesinde Ahıska Türkleri yine Azerbaycanlı olarak tanımlanmıştır.