Ahıska Türkleri: Bitmeyen Bir Göç Hikâyesi
13
düşmanlık içerisinde bulunması, onlara güvenmemesi, mutlak anlamda güvendiği toplulukları bu
bölgelere yerleştirmek amacıyla, bölgedeki yerli halkı daha iç bölgelere sürmek istemesi, buna
da halkın şiddetli tepki göstermesidir. Silahlı direnişe mecali kalmayan bu insanlar, kendilerine
yakın bildikleri, hükümdarlarını “halife” tanıdıkları Osmanlı Devleti’ne göç etmeyi kurtuluş için
tek çare olarak görmüşlerdir. Rusya’nın çok yönlü baskılarına karşılık Osmanlı yönetiminin her
çeşit dini ve etnik gruba hoşgörülü ve merhametli yaklaşımı, Müslümanların dışındaki
toplulukların da göç etmelerine yol açmıştır. Bunun yanı sıra, her ne kadar Müslüman
göçlerinin çoğu, Güney Kafkasya’dan çıkıp doğu Anadolu’ya geçme göçü idiyse de; alış-veriş, iş
bulup çalışma amaçlarıyla ve aile bağlantıları nedeniyle önemli ölçekte süre giden göçler dahi
vardı. Müslüman göçebeler özgürce siyasal sınırları aşıyorlardı. Göçe zorlanmış kişilerin
Anadolu’ya yeni sızmaları, Anadolu’nun doğu yanındaki Müslüman dindaşlara Kafkasya’dan
haberler ulaştırıyordu. Doğuda, Kafkasyalı bir Müslüman kendisini Kafkasyalı bir Ermeni’ye
olmaktan çok daha fazla, Anadolulu bir Müslüman’a yakın hissederdi
[McCarthy 1998: 23].
Rusların 1853'te Osmanlı’ya saldırmasıyla yeni bir Osmanlı-Rus savaşı başladı. Tarihe Kırım
Harbi adıyla geçen bu savaşta Osmanlı Devleti Batum cephesinde yerli ahalinin de desteğiyle
Ruslara karşı açık bir üstünlük kazandı. Posof'ta yerleşmiş Ahıskalı muhacir öncülerin de
desteğini alan Osmanlı ordusu Ahıska üzerine yürüdü ve Rusları püskürttü. Türk askeri Vale'de
ahali tarafından sevinçle karşılandı. Fakat Osmanlı orduları daha sonra yenilince Ruslar
“
Türklerin gelişine sevinip yardımda bulundunuz
” diye Ahıska'da katliamlar yapmış ve ahalinin
mallarını yağmalamıştır
[Zeyrek 2006: 21]
.
Ahıska Türklerinin Osmanlı topraklarına gelip yerleşme arzularına farklı dönemlerde
rastlansa da, bu isteğin XIX. yüzyılın ikinci yarısında daha da arttığı görülmektedir. Öyle ki,
savaş sonrasında ve özellikle 1861 yılında Erzurum Valisi, Ahıska’dan 2.500 ailenin Osmanlı
tabiiyetine geçmek için izin talebini Sadaret makamına bildirmiştir. Kitlelerin Anadolu’ya göçü
1865 yılına kadar sürmüş, bu tarihten sonra da göç münferit olarak devam etmiştir
[Günay
2012: 127].
Zeyrek
[2008: 58]
Rus yönetiminin bir taraftan baskı yaparken diğer taraftan da
halkı göçe teşvik ettiğini belirtmektedir: Dini kılıklı manzumeler yazdırılarak cami önlerinde
halka dağıtılıyordu. “
Ne durursun hicret eyle
” nakaratlı bu manzumelerde özetle şöyle
denilmekteydi: “
Buralar kâfir eline geçti, artık buralarda duramayız, biz de kâfir oluruz, ileride
torunlarımız bizi lanetle anarlar, mutlaka göç etmeliyiz.
”
Osmanlı ile Rusya arasında yapılan 1877-1878 savaşını Osmanlı Devleti’nin kaybetmesi ile
Rusya bu kez de Kars, Batum ve Ardahan’ı almış
[Kurat 2014: 374]
ve Kafkasya’dan yeni bir göç
dalgası başlamıştır. 1878 yılından sonra bazı Ahıskalıların Osmanlı Devleti’ni belli bir süre için
ziyaret etme arzularını beyan eden dilekçeler vererek kısa süreliğine Anadolu’ya geldikleri,
ardından da iltica talepleri olduğu görülmektedir. 1886 yılında Tiflis, Ardahan, Ahıska, Kars,
Çıldır ve Batum gibi yerlerden 5 binin üzerinde kişinin Osmanlı’ya sığınma talebinde bulunması
üzerine Osmanlı hükümeti Rusya Devleti nezdinde girişimlerde bulunmuştur
[Günay 2012: 127].
Daha sonraki yıllarda da küçük gruplar hâlinde göçler yaşanmıştır. Mesela 1892 yılında 40
hane ve 282 nüfustan oluşan Ahıska muhaciri Samsun limanına, 1893 yılının sonlarında 270
kişilik bir grup yine Samsun limanına, 1894'te 200 kişilik bir grup daha gemiyle Samsun
limanına gelmiştir
[Günay 2012: 128].
Ekim 1917'de gerçekleşen Bolşevik Devrimi ile Rusya’da Çarlık yıkılmış, yerine Bolşeviklerin
önderliğinde komünist yönetim kurulmuştur. Ahıska ve Ahılkelek nahiyeleri halkı da
Sovyetlerin ilan ettikleri “Barış Dekreti” ve “Rusya’daki milletlerin haklarına ait deklarasyona”
dayanarak Nisan 1918’de Türkiye’ye katılma isteklerini bildirmişler ve Osmanlı hükümeti bu
isteği kabul etmiştir. Haziran 1918’de Batum’da Gürcistan ile yapılan anlaşma sonucu Türkiye,
İbrahim Hasanoğlu
14
Batum şehri ve sancağından başka Ahıska ve Ahılkelek nahiyelerini de almıştır
[Kurat 2014: 474-
476].
Fakat Osmanlının savaşı yenilgiyle bitirmesi sonucu Türk askerleri Ahıska dâhil olmak
üzere Kafkasya'yı terk etmek zorunda kalmıştır. Türk askerlerinin tahliye hazırlıklarına
başlamasıyla bölge halkı 9. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa’ya başvurmuştur. Yakup Şevki
Paşa gelen heyetlere “
halkın can, mal ve ırzlarının korunması için Osmanlı Devleti’nin gayret
sarf edeceğini
” söylemesine rağmen bilhassa Ahıska, Ahılkelek ve Iğdır halkı göç etmeyi
düşünmeye başlamıştır. Durumun ciddiyetini bir telgrafla Başkumandanlık'a bildiren Paşa:
“
Ahalinin, duyduğu endişe ve güvensizlikten dolayı göç etme faaliyetlerine başladığını,
kendisinin iknâya çalıştığını ancak halkın göç etmekte kararlı olduğunu, bir kısım halkın ise
memleketlerini Ermeni ve Gürcülere vermemek için müdafaaya hazırlandıklarını, bu amaçla
teşkilâtlandıklarını, Ahıskalıların ise geçici bir hükümet kurduklarını
” ifade etmiştir
[Dinç 2015:
352]
. Ahıskalıların Türkiye'ye göçü Sovyetlerin sınır kontrollerini sıkılaştırdığı 1930'lu yıllara
kadar devam etmiştir. Türkiye'ye göçün ikinci aşaması SSCB'nin çöküşüyle başlamış ve hâlâ
sürmektedir.
6. 2. SSCB'nin
Çöküşünden Bugüne
Ahıskalılar SSCB'nin son dönemlerinde ve özellikle 1989 Fergana Olaylarının ardından
ısrarla Türkiye’ye göç etme isteklerini ilgili mercilere iletmelerinden sonra, Sovyet makamları
Türkiye’nin kabul etmesi halinde böyle bir göçe izin verilebileceğini bildirmiştir. Türkiye, Ahıska
Türklerinin çoğunluğunun arzusuna da uygun olarak mümkünse eski topraklarda veya başka
bir yerde topluca yerleştirilmeleri için gerekli girişimlerde bulunulması, Ahıska Türklerinin millî
birliklerini muhafaza ve idame ettirmek için eğitim ve sosyo-ekonomik alanda kendilerine
yardımcı olunması şeklinde bir cevapla göç talebini reddetmiştir. Ancak bunun mümkün
olmaması hâlinde Türkiye’ye göçe sıcak bakmışlardır
[Alım vd. 2006: 309-310].
Fakat artan
talepler ve müracaatlarla konu yeniden gündeme gelmiş ve göç için çalışmalar başlatılmıştır.
Ahıska Türkleri Türkiye’ye toplu şekilde 3835 numaralı “Ahıska Türklerinin Türkiye’ye Kabulü
ve İskânına Dair Kanun” çerçevesinde 1992 yılında getirilmiştir. Bu kanunun 1. maddesinde, “
Eski
Sovyetler Birliğini oluşturan cumhuriyetlerde dağınık halde yaşayan ve Ahıska Türkleri olarak
adlandırılan soydaşlarımızdan Türkiye’ye gelmek isteyenler, en zor durumda bulunanlardan
başlamak üzere, Bakanlar Kurulunca belirlenecek yıllık sayıyı aşmamak kaydıyla, serbest veya
iskânlı göçmen olarak kabul olunabilirler
” denmekteydi
[T.C. Resmi Gazete, 11 Temmuz 1992].
Bu
kanuna dayanarak Bakanlar Kurulu 1992 yılında 150 aile, 1993 yılında ise 350 ailenin Türkiye’ye
kabulüne karar vermiştir. 1992 yılı için planlanan göç Azerbaycan’dan 30 ailelik ilk kafilenin
gelmesiyle 1993 yılında başlamış ve Mayıs 1994’te Özbekistan’dan 30 ailelik kafilenin
gelmesiyle gecikmeli olarak tamamlanmıştır. 1993 yılında getirilmesi planlanan 350 aile ise
gerek bölgede ve gerekse de Türkiye’de yaşanan siyasi ve sosyo-ekonomik gelişmelerden
dolayı Türkiye’ye getirilememiştir
[Alım vd 2006: 310-311]
.
Daha sonra post Sovyet coğrafyadan Türkiye'ye doğru Ahıskalıların münferit göçleri farklı
güzergâhlardan devam etmiştir. Bu güzergâhları Aydıngün
[2007: 243]
şu şekilde tespit etmiştir:
İlki Fergana-RF-Azerbaycan-Türkiye yoludur.
14
İkinci yol Özbekistan-RF-Türkiye yoludur.
14
Türkiye’ye serbest göçle gelen Ahıska Türklerinin büyük çoğunluğunu Özbekistan’dan göç edenler
oluşturmaktadır. Bunların bir kısmı 1960’larda ve 1970’lerde Özbekistan’dan Azerbaycan’a göç edenlerdir.
Büyük bir kısmıysa Fergana Olayları sonrasında Özbekistan’dan tahliye edilen veya kendi olanaklarıyla
göç etmek zorunda kalanlardır. Tahliye edilenler RF’nin çeşitli bölgelerine yerleştirildiklerinden Türkiye’ye
göç için izledikleri en yaygın göç yolu budur.