efsaneler bölümünde ancak bunlar gibi «temel düşünce
leri» ile insan-Tanrı
ilişkilerini, ve
dinlerin kendilerine
özgü çeşitli sorunlarını ön plana koyan ürünleri kümelen
dirip incelemek gerekir.
Bazı anlatılarda dinlik düşüncenin mi, yoksa başka
türden bir sorunun mu üstün çıktığını kestirmek güçtür.
Örneğin, Ömer Seyfeddin'in bir hikâyesine de konu olan
«Ali Yoz'un kavağı» efsanesi: Bir haydut pek çok can
lara kıydıktan sonra tövbekâr olmuştur. Yol üstünde bir
konak yaptırmıştır.
Her geçene sofrasında yedirip içi
rirse Tanrının affına uğrayacağı kendisine haber veril
miş. Günahlarının bağışlandığını da, diktiği kuru b ir ka
vak daimin yeşermesinden anlayacaktır. Bir gün konağı
na inmek istemeyen bir atlıyı kızıp öldürür, ve şaşarak
görür ki kuru kavak dalı yeşermiştir: çünkü öldürdüğü
adam suçsuz bir kadının şerefini lekeleyecek bir işle gö
revliymiş.— Bu efsaneyi,
«haydutları, ilk bakışta cani
lik ve günah sayılan işlerine göre yargılamak yanlış okır»
düşüncesini izleyerek bir yere yerleştirmek gerekirse ta
rihlik efsanelerin «haydutlar» bölümüne, ama «günah
kavrammın tanımlanmasında izâfîlrk» düşüncesinden yü
rüyerek de «dinlik efsaneler» arasında yerleştirmek ge
rekir. Bu son örnekte, görülüyor ki, her iki düşünce de
aynı ağırlıktadır.
Soru 54 : Efsanelerin, halkbiliminin konusu olan
nitelikleri içinde ve dışında özel önem
leri vat mıdır?
Efsaneler halkın çaresizliklerini, umutlarını, özlem
lerini, dünya görüşlerini bütün öteki halkedebiyatı türle
rinden daha keskin belirtirler; çünkü inanış konuşudur
lar büyük bir bölüğiyle. Onları saçmadır, akıl-dışıdır, di
116
ye küçümsemek, zararlıdır diye afaroz etmek yersiz bir
davranış olur. Aydın kişilerin böylesine bir tutumu halkı
anlama, onunla işbirliği yapma çabasına engeller çıkar
maktan başka bir sonuç vermez. Efsanelerin inanç ko
nusu olanları ancak o inançların sürüp gitmesini sağla
yan şartlarla birlikte ortadan kalkacaktır. O şartları or
tadan kaldırmadan efsanelerin saçmalığı, zararlılığı üze
rinde durmanın bir faydası yoktur.
Kaldı ki efsanelerin bir bölüğü, halk onlara inanmaz
olduktan sonra da yaşayacaktır.
Yukarda
bu çeşitten
olanlara değindik, bir bölük efsanelerin gerçekliğine Ino-
non çevrelerde,
ikinci bir bölükten efsanelerin, onlara
»nanılmadan da, ve bambaşka bir anlam içinde, anlatıla
sürdüklerini gösterdik. Bu son aşamadaki efsaneler artık
inanç konusu olarak değil, tıpkı masallarda olduğu gibi,
birer imge, birer anlatım aracı olarak dinleyenleri duy
gulandırıyor; günün birinde, öteki soydan olanlar da ay
nı aşamaya ulaşacaklardır.
Efsaneler, bu son değindiğimiz nitelikleriyle, çağdaş
sanatlara: resme, şiire, tiyatroya, sinemaya konu kayna
ğı olurlar; yeter ki bu çeşitli alanların yaratıcı sanatçı
ları, efsanelerin anlam yüklü, renkli, duygulu içeriklerinin
aracılığı ile günümüzün sorunlarını dile getirmek ve onla
ra çağdaş anlatım biçimlerini giydirmek gücünü göstere
bilsinler.
117
ALTINCI BÖLÜM
BİLMECE
Soru 5 5 : Bilmece hanği nitelikleriyle halkede-
biyatı türü değerini taştr?
Bilmece ilk bakışta bir «oyun» türü sanılır; nitekim
bilmeceli oyun çeşitleri vardır. Ama, bilmeceyi bu oyun
lardan ayırd eden nitelik «soru» bölümünün olduğu gibi
söylenmesi gereken bir söz kalıbı, karşılığının da tartışıl
madan önceden kabul edilmiş belli brr şey oluşudur. Bil
mece söyleşenler bir türlü bilgi yarışına girişirler; belle
ğinde daha çok sayıda, kusursuz söyleyebileceği bilme
ce metni ve sorulabilecek bilmecelerin çözümünü bulun
duran kazanacaktır. — Bilmeceli oyunlarda ise, gerek so
ruda, gerek çözümde oyuncular daha serbesttirler; hazır,
kalıplaşmış soru ve çözümlere bağlı kalmazlar.
Bilmecelerde sorular hem biçim, hem de deyişleriyle
özenilerek meydana gelmiş, özleştirilmiş söz yaratmala
rıdır; şiire özgü çağrışımlı anlatımlar onların oldukları g i
bi, bozulmadan saklanmasını gerektirir; herhangi bir sa
nat yaratması için duyulan bir türlü saygı onları rast-
gele yozlaştırılmaktan korur.
İşte bilmece bu nitelikle
riyle bir halkedebiyatı türü değeri taşır.
Başka halkedebiyatı ürünleri gibi bilmeceler de böl
geden bölgeye, ülkeden ülkeye, çağdan çağa yayılıp da
118
ğılırlar. Bu bakımdan milletlerin, ya da daha küçük İn
san topluluklarının kültür alış-verişlerini incelemekte ya
rarlı gereçlerdir.
Soru 5 6 : Bilmecenin biçim bakımından çeşitlen
nelerdir?
Düz sözle de, şiir biçimlerinin gerektirdiği ölçü ve
uyak öğelerinden yararlanarak da söylenmiş bilmeceler
vardır. En kısa ve yalın nesirli biçime örneği iki kelime-
cikten meydana gelmiş şu bilmece verir: Ev gömleği (çö
zümü: kireç badana). — Bilmecenin kelime sayısı arttık
ça, nesirli de olsa, şiir dilinin ölçü, baş ve iç uyak, v.b.
öğeleri metinde yer almaya başlarlar. Tüm nazımlı bil
meceler çoğu kez 7 ve 8 heceli dizelerden meydana gelir
ler; uyak şemaları iki dizelilerde a a, üçlülerde a a a ya
da a o b, dörtlülerde mâni biçimine uygun olarak a a b a,
daha çok dizelilerde ikişer ikişer uyaklı: a a b b c c...
biçiminde olur. Uyak düzeninde bu kurallara uymayan
bilmecelere de rastlanır.
Söyleniş özelliklerine göre bilmeceler şöyle kümele
nir:
1) Başlangıçları kalıplaşmış olanlar:
a) metel metel; mesel mesel; bilmece bildirmece;
tap tapmaca, (tap— : bulmak) gibi türün adı
anılarak başlayanlar,
b) benim bir oğlum var;
benim bir
kızım var
sözleriyle başlayanlar (oğul, kız bulunması
gereken nesneye işarettir).
c) bir acâyip nesne gördüm diye başlayanlar (bu
rada bilmeceyi soran, herkesçe bilinen bir nes
nenin bilmece
metninde
olağanüstü,
garip,
acâyip niteliklerle tanımlanacağını
haber ver
mek ister) ,
119
Dostları ilə paylaş: |