Uludağ ÜNİversitesi İLÂHİyat faküLtesi dergiSİ



Yüklə 193,67 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə8/8
tarix23.11.2017
ölçüsü193,67 Kb.
#12098
1   2   3   4   5   6   7   8

 16

min içerisinde doğup geliştiği için belirli bir ekonomik talebinin çok 

net görünmemesi sebebiyle- İslam’ın teorik olarak kapitalist sistemle 

çatışmadığını bile ileri sürer. Ona göre İslami ilkeler, son yüzyıldaki 

liberal ekonomik yönelimi ciddi bir şekilde engellemediği gibi başka 

bir yönelime gerçekten karşı koyan bir şeyi de ihtiva etmemektedir. 

Rodinson,  İslamiyet’le kapitalizm arasında temel bir zıtlık olduğu 

görüşünü, ister iyi niyete isterse kötü niyete dayansın, -İslam dininin 

teori de kapitalist üretim tarzına hiçbir itirazı olmadığı gerekçesiyle- 

bir efsane olarak değerlendirir.

36

 

Gerçekten de o dönemde, bölgenin aktif kalkınma sürecine 



girmesinde, yeni dinin çalışmaya ve dünyevi başarıya yönelik emir ve 

tavsiyelerinin önemli bir payı vardı. Peygamberliğinden önce bir süre 

ticaretle iştigal eden Hz. Muhammed, peygamber olduktan sonra da 

ticareti teşvik etmeye devam etmişti. Servet edinme konusunda İs-

lam’ın sert doktriner tutumunun olmaması sebebiyle Abdurrahman 

b. Avf, Osman b. Affan, Talha ve Zübeyr gibi ünlü sahabeden bazıları 

Medine döneminde zamanla varlıklı kimseler haline geldiler. Onların 

müteşebbis kimseler oluşlarında Mekke’deki alışkanlıklarına ilâveten 

göçmenlik konumlarının da katkısı olmalıydı. Abdurrahman b. Avf’ın 

Medine’ye geldiğinde hiçbir varlığı olmadığı halde çok cüzî bir nakitle 

ticaret malı alarak hemen ticaret yapmaya başlaması anlamlıdır. 

Müslümanlar, 622 tarihinde Mekke’den Medine’ye hicret ettiklerinde 

Muhacirler ile yerli Ensar arasında Hz. Peygamber kardeşlik akdi 

gerçekleştirmişti. Bu çerçevede, Abdurrahman b. Avf ile Ensar’ın en 

zengini Sa’d ibnu’r-Rabî’ kardeş olarak eşleşmişti. Sa’d, kardeşliğin 

ve dostluğun gereği olarak malının yarısını kendisine teklif etmesine 

rağmen Abdurrahman’ın bunu kabul etmemesi ve “Burada ticaret 

yapılan bir çarşı var mı?” diye sorarak yolunu öğrendiği Kaynuka 

çarşısında ticaret yapması (Buhari, Büyu’, 34/2), önemli bir göster-

gedir.O çok geçmeden başarılı bir işadamı olarak Medine’nin gıda ve 

diğer ticaret emtiasını tedarik eden başta gelen tüccarlarından biri 

haline geldi. İbn Kesir’in verdiği bilgiye göre, çok da hayırsever bir 

kimse olan Abdurrahman b. Avf, bir gün şehre gelen 700 bineklik 

gıda maddesi yüklü kervanını sadaka olarak dağıtmıştı.  

Kısacası İslam, bedevi silahşorların değil, şehirli orta sınıfların 

dini olarak ortaya çıkmıştı. 

 

 

                                                                                                            



“Namaz bitince hemen yeryüzüne dağılın ve Allah’ın fazlından (lütfundan) 

arayın” (Cum’a, 62/10). 

35

   Rodinson, Maxime, İslamiyet ve Kapitalizm, çev. O. Suda, Gün Yay, İst. 1969, 



s.43-44. 

36

   Rodinson, age, 207, 243. 




 

17

3. İslam-Hazcılık İlişkisi 

İslam’ın kadın ve cinsellik konusunda hazcı (hedonist) bir ah-

lâka sahip olduğu görüşü, aslında geleneksel oryantalistik bir söy-

lemdir. Weber, İslam’ı ganimet, fetih ve cinsel arzularını tatmin bek-

lentisiyle motive edilmiş disiplinli savaşçılardan oluşan bir bedevi 

silahşorlar dini olarak nitelerken; İslam’da ahiretin bile “askerlerin 

nefsanî arzularının tatmin edildiği bir cennet olarak tasvir edildiği-

ni”

37

 söylerken bütünüyle söz konusu oryantalist çerçevenin gözlük-



leriyle konuya bakıyor. 

Oryantalizmin bu tür İslam suçlamasında, İslam Peygamberi ve 

ilk Müslümanların Hz. İsa gibi ruhban bir hayat yaşamaması gerçe-

ğinin önemli bir etkisi olmalıdır. Nitekim Weber, “Kur’an’da Muham-

med, -perhiz, yakarma ve tövbeyle uyumlu olduğu için asketizmi 

tamamen değilse de- ruhbanlığın (monasticism) her çeşidini bütü-

nüyle reddeden bir kimse olarak gösterilir”,

38

 diyerek sanki dünya-



dan elini eteğini çekmiş bir Peygamber görme arzusunu dile getiriyor 

gibidir.  

Weber’in kafasındaki  İslam imgesi böyle olunca, Hz. Muham-

med’in bir kıniklik göstergesi olmaması için dağınıklıktan uzak, inti-

zamlı, insicamlı bir beden ve temiz giysi tavsiyesini, feodal statü an-

layışının bir belirtisi olarak –hiç kastedilmediği halde- “lüks giysi” 

şeklinde algılıyor. Oysa bir feodal statü göstergesi olduğu gerekçesiy-

le, Weber’in yadırgadığı bedene ve dış görünüme gösterilen ihtimam 

ve özen, bir Müslüman açısından, iç görünüm kadar olmasa bile

‘iç’in aynası olduğu düşüncesiyle önemlidir. 

İslâm peygamberi ruhbanlık tarzı bir hayatı çağrıştıracak her 

çeşit eylemden uzak durulmasını, kendi bedeniyle barışık bir yaşam 

sürülmesini salık vermiştir.  İlk dönem oryantalist metinlerin İslâm'ı 

tam bir hedonizm zeminine ilişkin tasvirlerinin, temel İslami kaynak-

larda buldukları hayat tarzına veya kendi bedeniyle barışık yaşamayı 

salık veren ahlâkî söyleme dayandığı söylenebilir. Esasen, Mekke'de 

ilk çağrılarını yaptığı andan itibaren Peygamberin ilk karşılaştığı tep-

kilerden biri, kendisinin de nihayetinde sokakta yürüyen, kendileri 

gibi yemek yiyip konuşan, bir beşer olmasına ilişkindi.  

Ülgener’in yorumuyla Weber, “İlk Mekke devrinde dünya hazla-

rına kapalı, perhizkâr bir topluluğun her haliyle öbür dünyaya 

(ahirete) yönelik din anlayışının, 'Medine'ye ayak bastıktan sonra, 

yerini dünya malına ve nimetine açık (...) sınıf ve statü farklarına 

dayalı bir Savaşçılar Dini”ne bıraktığı kanısındadır.

39

 Ancak İslami 



                                               

37

   Weber, Economy and Society, 625; The Sociology of Religion, 262-264. 



38

   Weber, Economy and Society, 624. 

39

   Ülgener, age, 52. 




 18

kaynaklar, Hz. Muhammed döneminde Medine’deki Müslüman top-

lumun, lüks ve sefahat içerisinde değil, düşman saldırılarından kay-

naklanan savaşlar nedeniyle önemli sıkıntılar içerisinde olduğunu 

belirtir. Özellikle muhacirler –ki onlar, tüm taşınmaz mallarını Mek-

ke’de bırakmak zorunda kalmışlardı- iktisadi hayata sıfır noktasın-

dan başlamış olmaları nedeniyle büyük zorluklarla karşılaşıyorlardı. 

Hz. Peygamber’in açlığını bastırabilmek amacıyla, zaman zaman kar-

nına taş bağlaması ya da diğer Müslümanların gündelik yaşamların-

da görülebilen diğer örnekler onların karşılaştıkları sıkıntıların şidde-

ti hakkında bir fikir verebilir. İslam öncesinde Mekke’de varlıklı bir 

aileye mensubiyeti ve yakışıklılığıyla dikkati çeken genç Mus’ab b. 

Umeyr, öyle bir yoksulluk içindeydi ki, Uhud’da şehid olduğunda 

dostları, üzerindeki elbise parçasını (izar-gömlek) açıkta kalmaması 

için göğsüne doğru çektikleri zaman dizleri açılıyor; dizlerine çektik-

lerinde de bu defa göğsü açıkta kalıyordu.

40

  

Mekkeli müşriklerin baskısı ve onlarla arada bir yapılan savaş-



lar, güçlük ve sıkıntıların  şiddetini daha da artırmıştı. Yetimlerin 

korunmasına dair ayet ve hadislerdeki tavsiyelerin sıklığı, savaşlarda 

babaları  şehid olan yetim çocukların bakım sorunlarının bulundu-

ğunu akla getirmektedir. Özellikle babaları ve birinci dereceden ya-

kınları olmayan genç kızların sorunları daha ciddi olmalıydı. Böyle 

bir atmosfer içinde Hz. Peygamber ve arkadaşlarının masivaya değer 

vermedikleri son derece sade yaşadıkları bilinmektedir. Zühd hayatı 

ve takva, o dönem Müslüman toplumunu belirleyen genel özelliktir.

41

 

Hatta Peygamber’in uyarısına muhatap olacak kadar zühd hayatını 



ileri durumlara taşıyanlar bile olurdu. Hz. Muhammed hiç ara ver-

meden oruç tutmak, bütün gece namaz kılmak ve hiç evlenmemek 

isteyenlere izin vermemiştir (Buhari, Nikâh, 1; Müslim, Nikâh, 1).  

Turner’ın ifadesiyle; 

Weber’in bu olgusal bilgilere ve çağdaş Kur’an yorumlarına hiç 

girmemiş olduğunu belirtmek yerinde olur. Bunlar kesinlik de-

recesinde doğruysa, Weber İslam’ı anlamaya çalışırken kendi 

metodolojik ilkelerine başvurmadığı için haklı olarak eleştirilebi-

lir. İslam’ı anlamak, iddialarını ciddi biçimde ele almakla ve ilk 

dönem İslam’ını kendi terimleriyle yeniden kurmaya çalışmakla 

başlar”.

42

 



Kısacası, tarihsel sosyal uygulamalarda kimi zaman farklılıklar 

görülse de İslam, ruhbanlığı cesaretlendirmemiş; kadın-erkek birlik-

                                               

40

   Köksal, age, 3/216. 



41

  Demirci, Mehmet (1987), “Zahitlik Nedir, Dünya-Ahiret Dengesi Nasıl Kuru-

lur?”, İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Dokuz Eylül Üniversitesi Yay, İzmir, s.110. 

42

   Turner, age, 36. 




 

19

teliğini hayatın normal bir akışı olarak görmüş ve meşru cinsellikleri 



engelleyici bir tutum içerisine girmemiştir.  

 

4. Weber’in Kendi Yöntemiyle Çelişkisi 

İslam’a dair değerlendirmesinde Weber’in, “verstehende” adını 

verdiği açıklayıcı sosyolojik yönteminden bilinçlice ayrıldığı söylene-

bilir. Weber bununla her failin (aktör), bir anlam ve niyet içeren sos-

yal eylemine kendi verdiği öznel anlamı kavramayı amaçlamıştı. Her 

ne kadar sosyoloji, faillerin kendi dünyaları hakkındaki iddialarını 

betimlemekten daha çok şey yapmayı istediği için, verstehende yeter-

li bir sosyolojik program olmasa da, fenomenolojik yorumlamada 

faillerin kendi niyetlerini açığa çıkaran öznel ifadeleri önemlidir. O, 

İslam söz konusu olduğunda, iman ediminin özneleri olan Müslü-

manların kendi öznel ifadeleri ve algıları için temel İslami kaynaklara 

başvurmayı hiç düşünmemiş ve kafasında kurguladığı  İslam “ideal 

tip”inden yola çıkarak tek yönlü (monolitik) ve bütünüyle sosyolo-

jizmden ibaret görünen bir İslam tanımı yapmıştır.  

Bu, onun ve toplumsal eylemlerin doğru ve kolayca anlaşıla-

bilmesi için başvurduğu  “ideal  tip”  yönteminin  de  gerçek  durumla 

örtüşme sorununun olduğunu göstermiştir. Gerçekte Weber’in, bir 

ideal tip olarak soyut İslamî güdülenme (motivasyon) hakkında ko-

nuştuğu söylenemez. Onun İslam hakkındaki iddiaları önyargılardan 

ya da en azından güvenilir veriye dayanmayan yorumlardan oluş-

maktadır. Dolayısıyla sosyolojiye önemli açılımlar kazandıran 

Weber’in, bu konuda tutarlılık sorunuyla malul olduğu söylenebilir. 

Turner, Weber’in metodolojik çelişkisine ilâveten, İlk  İslâm’a hâkim 

olan güdüleri yorumlarken onun hayli zayıf kaldığını ve -Avrupa üs-

tünlüğü dönemine kadar, Hıristiyanlık için başlıca askeri ve ahlâki 

tehdit oluşturan- İslam’a karşı on dokuzuncu yüzyıl ve daha öncesi-

nin bütün ideolojik önyargılarını yansıtan “kişisel husumet ve düş-

manlık duygusu” içinde bulunduğunu da ileri sürüyor: 

Weber’in, ilk İslâm’a hâkim olan güdüleri yorumlarken hayli 

zayıf kaldığı konusunda şüphe yoktur. “Economy and Society”’nin 

İslâmla ilgilenen paragrafları akla kişisel husumet ve düşmanlık geti-

riyor. Bir İslâm eleştirisi olarak Weber’in sosyolojisi on dokuzuncu 

yüzyıl ve daha öncesinin bütün ideolojik önyargılarını yansıtır. Avru-

pa üstünlüğü dönemine kadar İslâm, Hıristiyanlık için başlıca bir 

askeri ve ahlâki tehdit oluşturuyordu. Çünkü İslâm, Hıristiyanlık 

inancının güçlü ve etkin bir alternatifi idi. İslâm’ın yayılmasını açık-

lamak için Hıristiyan teoloji, İslâm’ın başarısını, Müslümanların şid-

detinin,  şehvete düşkünlüğünün ve hileye başvurmalarının ürünü 

olduğunu gösteren savunmacı bir kuram geliştirdi.  İslâm ve Hıristi-

yanlık arasındaki ekonomik ve askeri dengenin değişmesiyle İslâm’ın 



 20

kötülüğü ile ilgili ortaçağ teorisi de değişti, ama altında yatan tutu-

culuk ve cinsellik temaları varlığını sürdürdü.

43

  



Marksist bir sosyolog olması nedeniyle, Weber’e karşı Turner’ın 

özel husumetinin bulunduğu ileri sürülebilse bile onun bu pozisyo-

nu, bize göre, Weber’in İslam pozisyonundan daha sübjektif değildir. 

Weber’in İslam’a ilişkin önyargılı tutumunu Ülgener şöyle eleştirir: 

Max Weber ki sosyal ilimlerde sübjektif değer yargılarından 

uzak durmanın gereğine belki herkesten daha fazla inanmış, hele 

mukayeseli din araştırmalarında taraflardan birinin hafife alındığı 

izlenimini yaratabilecek tasvirlerin tehlikesine dikkati çekmiş bir 

düşünür. Buna rağmen,  İslam üzerine söylenenleri gözden geçiren 

tarafsız bir okuyucu, ortalama Batılının o konuda acele ve –daha 

kötüsü- taraf tutan yargılarının burada da ne derece işin içine ka-

rışmış olacağını sormakta elbette haksız sayılmayacaktır.

44

 

Aslında Weber, kendi kültür ve toplumunun dışında yetersiz 



çevirilere dayanarak ortaya attığı görüşleri için güvenilir kaynak ve 

veri sıkıntısı yaşadığını kendisi de itiraf etmektedir. Araştırmaları, 

kendi ifadesiyle, “bilhassa Asya ile ilgili bölümleri, ancak geçici bir 

karaktere sahiptir. Son ve kesin sözü söylemek ancak uzmanlara 

düşer”.

45

 



Belli ki Weber tahlilinde İslam, zincirin en zayıf halkasıdır. Va-

rılan sonuçların çoğu –dağınıklığı bir yana- acele ve tek yanlı hü-

kümlerden öteye gitmiş sayılamaz. İslam konusunda onun tek yanlı-

lığı, esasında, diğer bazı batılı tarihçi ve araştırıcılar ile paylaştığı 

ortak noktadır.

46

 İslâm’la ilgili olarak Weber, kendi metodolojik ilke-



lerini (verstehende) yine kendisi yıkarak ilginç bir tutarsızlık sergile-

miştir. Turner’ın söylediği gibi, Weber’in İslam hakkındaki tutum ve 

yorumunun, onun “Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu”nda geliş-

tirdiği Kalvinizm teziyle çok zayıf bir bağlantısı vardır. Saltanata da-

yalı patrimonyal hâkimiyet ve feodalizme dayanan Weber’in İslam 

görüşü, pratikte Marks’ın sosyolojisiyle uygunluk arz eder.

47

 Halbuki 



o, İslam söz konusu olmadığında, indirgemeci bir durumu benimse-

me izlenimini verecek tarzda dini, sırf “sosyal” ya da “hınç” ve “mah-

rumiyet” gibi psikolojik faktörlerle irtibatlandırma fikrini benimse-

mez. Her fırsatta Comte, Durkheim ve benzerlerine ait sosyolojik 

yaklaşımın, dini bütünüyle açıklayamayacağını belirtir. Dinî düşün-

                                               

43

   Turner, age, 8, 140. 



44

   Ülgener, age, 125. 

45

   Ülgener, age, 126. 



46

   Ülgener, age, 49. 

47

   Turner, age, 8. 




 

21

cenin, sadece maddi durum ve sosyal grup çıkarlarının yansıması 



olduğu tezini reddeder.

48

  



 

SONUÇ 

Weber  İslam’a ilişkin az ve dağınık değerlendirmelerinde, tek 

güdüsel dili “askeri güdüler” olan İslam’ın,  şehirli aydınların değil 

ganimet, fetih ve cinsel arzularını tatmin beklentisiyle motive edilmiş 

disiplinli savaşçılardan oluşan bir bedevi silahşorlar dini olduğunu; 

ilk Müslümanların İslâm’a bağlılıklarının ya ganimet beklentisiyle ya 

da askeri tehditlerle sağlandığını ileri sürer.  

Oryantalizmin tipik uzantısı olan bu bakış açısı,  İslam’ı bir 

yandan kadın, lüks ve mal-mülk konusundaki ahlâkını da tamamen 

hazcı (hedonist) bir ahlâk olarak nitelerken, diğer yandan üretim 

verimliliğine sahip ekonomik bir modelin, çeşitli nedenlerle, Çin ve 

Hindistan gibi, İslam toplumlarında da yer edinemediğini iddia eder. 

Weber’in  İslam’a karşı olumsuz tavrı, o kadar ileri boyutlara 

ulaşır ki, İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in temiz, insicamlı bir 

beden ve giysi tavsiyesini, kastedildiği bağlamdan kopartarak, feodal 

statü anlayışının bir belirtisi ve lüks yaşayış tarzı olarak algılıyor. 

Weber’in  İslam eleştirisi, kendi metodolojik ilkeleriyle bile ters 

düşen çelişkilerden ve önyargılardan dolayı ciddi boşluklar içerdiği 

için, bunlar Batı’da ve İslam dünyasında verimli bir tartışma zemini 

içerisinde cevaplandırılmaya çalışılmıştır. Onun İslam toplumlarının 

geri kalmışlığının kaynağı olarak İslami ilkelerin sosyo-ekonomik ve 

kültürel rasyonellikten uzaklığına dair suçlamasının ilk ciddi eleştiri-

si, Rodinson tarafından yapılmıştır. Rodinson doğrudan Weber’i mu-

hatap almamış olsa bile, İslam’ın diğer birçok dine göre ticari aktivi-

teye daha taraftar göründüğünü, geri kalmışlığın nedeninin ise dinî 

değil, Batı emperyalizminden kaynaklanan siyasal faktörler olduğu-

nu ileri sürer. 

Sosyolog Bryan Turner ise Weber’i eleştirirken kendi yöntemine 

uymayan bir sosyolog olarak onun tarihe geçtiğini açıkça belirtir ve 

kendisini  İslam karşısında asırlardır yenik duruma düşmüş olan 

Batı uygarlığının bir mensubu olarak kişisel husumet ve düşmanlık 

duygusuyla hareket etmekle suçlar. 

Sonuçta Weber’in, bilim adamının sahip olması gereken asgari 

nesnellikten İslam konusunda büyük ölçüde uzaklaştığı ve üst yapı 

kurumlarını alt yapının bir yansıması ya da üretimi olarak gören 

genel Marksist varsayımı, kendi metodolojik ilkesi pahasına, İslam’a 

uygulamaktan çekinmediği söylenebilir. 

                                               

48

   Weber, The Sociology of Religion, 115-117; Hamilton, age, 137. 




 22

 

KAYNAKÇA 

Aktay, Yasin, “İlahiyat Sosyolojisi: Bir Sosyal Değişim Dinamiği Ola-

rak 


İlahiyat Sorunu”, 

http://www.bilkad.org/content/view/58/29/ (27.11.2008) 

Aron, Raymond, Sosyolojik Düşüncenin Evreleri, (çev. Korkmaz 

Alemdar), Bilgi Yayınevi, Ankara, 1986/1989.  

Arslan, Mahmut (2000), “A Cross-Cultural Comparison of British and 

Turkish Managers in Terms of Protestant Work Ethic 

Characteristics”, Business Ethics: A European Review, Vol.9, 

No:1, January.  

Demirci, Mehmet (1987), “Zahitlik Nedir, Dünya-Ahiret Dengesi Nasıl 

Kurulur?”, İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Dokuz Eylül Üniversite-

si Yayınları, İzmir, s. 105-128. 

Durkheim, Emile (1992), İntihar, (çev. Özer Ozankaya), İmge 

Kitabevi, Ankara.  

Esad, Mahmud, İslâm Tarihi, Tarih-i Dini İslâm, (sadeleştiren 

A.L.Kazancı ve O. Kazancı), Marifet Yayınları, İstanbul, 1984. 

ez-Zebidi, Zeynü’d-din Ahmed b. Ahmed (1972), Sahih-i Buharî Muh-

tasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, çeviri ve yorum: Kâ-

mil Miras, DİB, c.9, Ankara. 

Hamilton, B. Malcolm, the Sociology of Religion, Theoretical and 

Comparative Perspectives, London and New York, 1995. 

Hodgson, G.S. Marshall, İslâm’ın Serüveni, (çev. Ahmet Demirhan), 

c.1, İz Yayıncılık, İstanbul, 1995. 

İzutsu, Toshihiko, Kur’an’da Dini ve Ahlaki Kavramlar,  çev. Selahat-

tin Ayaz, Pınar Yayınları, İstanbul.  

Jennings, Ronald(1986), “Some Thoughts on the Gazi-Thesis,” 

Wiener Zeitschrift fur die Kunde des Morganlandes, Vol. 76, 

s. 151-161. 

Kızılçelik, Sezgin, Sosyoloji Teorileri, c.1, Yunus Emre Yayıncılık, 

Konya, 1994. 

Köksal, M. Asım,  İslam Tarihi, Hz. Muhammed (As.) ve İslamiyet, 

Mekke Devri, İstanbul, 1981. 

Kurt, Abdurrahman (2001), “Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yönden 

İslam Öncesi Mekke Toplumu”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat 

Fakültesi Dergisi, c. 17, S. 2, s. 97-122. 

Paden, E. William, Interpreting the Sacred, Beacon Press, Boston, 

1992. 



 

23

Robertson, Roland, “Din Sosyolojisinin Gelişimi”, M. E. Köktaş, Y. 



Aktay (Ed.), Din Sosyolojisi, Vadi Yayınları, Ankara, 1998. 

Rodinson, Maxime, İslamiyet ve Kapitalizm, çev. O. Suda, Gün Ya-

yınları, İst. 1969. 

Rodinson, Maxime, Hazreti Muhammed, Sosyal Yay, İst.1994.

 

Swingewood, Alan, Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi, (çev. Osman 



Akınhay), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1998. 

Turner, S. Bryan, Weber and Islam, London, 1974; Türkçesi, Max 

Weber ve İslam, çev. Yasin Aktay, Vadi Yayınları, Ankara, 

1991. 


Ülgener, F.Sabri, Zihniyet ve Din, İslâm, Tasavvuf ve Çözülme Devri 

İktisat Ahlâkı, Der Yayınları, İstanbul, 1981. 

Watt, W. Montgomery, Hz. Muhammed Mekke’de, (çev. M. Rami Ayas 

ve Azmi Yüksel), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayın-

ları, 1986. 

Weber, Max, The Protestant Ethic and the Spirit of Capitalism, the 

Relationships Religion and The Economic and Social Life in 

Modern Culture, translated by Talcott Parsons, Charles 

Scribner’s Sons, New York, 1958; Türkçesi, Protestan Ahlâkı 

ve Kapitalizmin Ruhu, çev. Zeynep Aruoba, Hil Yayınları,  İs-

tanbul, 1985.  

Weber, Max, The Sociology of Religion, Translated by Eprahim 

Fischoff, Beacon Press, Boston, 1963. 

Weber, Max, Economy and Society, Guenther Roth and Claus Wittich 

(Ed.), c.1, University of California Press, 1978. 

Weber, Max, Sosyoloji Yazıları, haz. H.H. Gerth ve C. Wright Mills, 



çev. Taha Parla, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1986. 

Yüklə 193,67 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə