Uludağ ÜNİversitesi İLÂHİyat faküLtesi dergiSİ



Yüklə 193,67 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə3/8
tarix23.11.2017
ölçüsü193,67 Kb.
#12098
1   2   3   4   5   6   7   8

 6

lumsal güçler arasındaki ilişkiler, dinin ortaya çıktığı şartları oluştu-

rur.

7

 Weber’in fikirlerle çıkarları ilintilendirdiği temel kavram, “seç-



meci yakınlık”tır (elective affinity), karşılıklılık ya da yansıma değil. 

O, zihniyet dünyalarıyla belli sosyal olgular arasında birbirlerini çe-

ken bir şeyler olduğunu söylemekle yetinir.

8

  Sözü söyleyenin ya da 



izleyicilerinin çıkarları (sosyal kökeni) ile belli bir düşüncenin doğuşu 

sırasındaki içeriği arasında yakın bir ilişkinin ancak nadiren bulun-

duğu kanısındadır. Nitekim Eski İbrani Peygamberleri

Reformasyonun önderleri ya da çağdaş devrimci liderler, mutlaka 

zamanla kendi düşüncelerinin başlıca taşıyıcısı haline gelecek olan 

sosyal tabakalara ait değildiler. Bunun yerine Weber dinî düşüncele-

rin,-makasçılar örneğinde olduğu gibi- çoğunlukla yön belirleyiciliği 

olduğunu benimser:  

Bir düşüncenin içeriği ile onu ilk andan itibaren benimseyenle-

rin çıkarları arasında önceden belirlenmiş bir karşılıklılık yok-

tur. Ama çeşitli çıkarlar doğrultusundaki eylemlere yol göstere-

mezlerse, düşünceler zamanla gözden düşerler. İlk öğretiden se-

çilerek alınan ve yeniden yorumlanan düşünceler belli sosyal 

kesimlerin belli üyelerinin çıkarlarıyla bir yakınlık kazanırlar; 

bu olmazsa bir yana bırakılırlar.

9

 



İkincisi, kuşkusuz süregiden tek bir sosyo-ekonomik tezahür-

den bahsedilemez. Bir iktisadi ahlâk sistemine en belirli özelliklerini 

veren tabakalar tarihsel süreç içinde değişebilir ve tek bir tabakanın 

etkisi hiçbir zaman yalnız başına yeterli değildir. Yine de, kural ola-

rak, belli dinlerde hangi tabakaların yaşam biçimlerinin büyük ölçü-

de belirleyici olduğu tespit edilebilir.

10

 

 



B- WEBER’İN İSLAM TEZİ 

İslam’a dair yazılarını tamamlayamadan öldüğü ileri sürülen 

Weber’in Economy and Society isimli iki ciltlik kapsamlı çalışması ile 

ondan derlenen The Sociology of Religion’da İslam’la ilgili dağınık da 

olsa değerlendirmelerin olduğu görülür. Weber’in İslam tanımının 

merkezinde “askeri güdü” kavramı yer alır. O, askeri güdülerin tek 

güdüsel dili olduğu gerekçesiyle, İslam’ın ilk ortaya çıkışında şehirli 

aydınların değil ganimet, fetih ve cinsel arzularını tatmin beklentisi 

                                               

7

   Robertson, Robertson, Roland, “Din Sosyolojisinin Gelişimi”, M. E. Köktaş, Y. 



Aktay (Ed.), Din Sosyolojisi, Vadi Yay, Ank. 1998, s.219-227. 

8

   Turner,  S.  Bryan,  Weber and Islam, London, 1974, s.10-11; Türkçesi, Max 



Weber ve İslam, çev. Yasin Aktay, Vadi Yay, Ank.1991; Aktay, Yasin, “İlahiyat 

Sosyolojisi: Bir Sosyal Değişim Dinamiği Olarak İlahiyat Sorunu”, 

http://www.bilkad.org/content/view/58/29/ (27.11.2008). 

9

   Weber, The Protestant Ethic and the Spirit of Capitalism, 63-64. 



10

   Weber, age, 228. 




 

içinde motive edilmiş disiplinli savaşçılardan oluşan bir bedevi silah-



şorlar dini olduğunu iddia eder.

11

 Dolayısıyla onların İslâm’a bağlılık-



ları da ya ganimet beklentisiyle ya da askeri tehditlerle sağlanmış-

tır.


12

  

İslam’ın rasyonel bir toplum yapısına sahip olmayışı da bahse-



dilen “askeri güdü” ve “ganimet beklentisi” kavramlarıyla bağlantılı-

dır. Bu yüzden Weber’in, kapitalizmin zemin hazırlayıcıları olarak 

gördüğü “serbest pazar”, “rasyonel teknoloji”, “rasyonel hukuk”, “oto-

nom  şehirler”  ve bunların ortaya çıkardığı “burjuva sınıfı”nın  İslam 

toplumlarında yer edinemediğini söyler.  Tüm rasyonellikleri bünye-

sinde bulunduran kapitalizmin zemin hazırlayıcıları olan söz konusu 

olgular, Çin ve Hindistan gibi, İslam toplumlarında da yer edineme-

miştir. Ona göre bunlar, bütünüyle Batı toplumlarına ait değerlerdir. 

İslam dünyasında onların yerini dinî hukuk ve iş dünyasındaki devlet 



müdahalesi almıştır. Bir diğer ifadeyle, İslam toplumlarının karakte-

ristik özelliği, feodal ahlâk nedeniyle şehir hayatının ve siyasal istik-

rarın yokluğu –var olan şehirler müstebit kral ya da padişahın askeri 

karargâhıdır- dinî ve keyfi hukukun geçerliliği ve ticarette sürekli 

devlet müdahalesinin varlığıdır.

13

  



Weber’in  İslam’a karşı olumsuz tavrı, insanın beden-elbise te-

mizliği ve intizamına dair İslami tavsiyeyi, İslam’ın bir “kurtuluş dini” 

olmadığını ispatlamak amacıyla, Püritenist değerlerle taban tabana 

zıt bir feodal statü göstergesi olarak algılamaya kadar varır: 

Sünnet, lüks giysiyi, güzel kokuyu ve dindarın titizce taranmış 

dalgalı sakalını memnuniyetle tasvir eder. Hz. Muhammed’in, 

huzurundaki pejmürde kıyafetli varlıklı insanlara hitaben; “Al-

lah bir kimseye zenginlik (nimet) ihsan ettiği zaman, belirtilerini 

onun üzerinde görmek ister” hadisi, herhangi bir Püriten ahlâ-

kının tam karşı ucunda dururken, feodal statü anlayışının mü-

kemmel bir karşılığıdır. Bu sözün bizim dilimizdeki anlamı  şu-

dur; varlıklı bir kimse ‘statüsüne uygun yaşamak zorundadır’. 

Kur’an’da Muhammed, -perhiz, yakarma ve tövbeyle uyumlu ol-

duğu için asketizmi tamamen değilse de- ruhbanlığın 

(monasticism) her çeşidini bütünüyle reddeden bir kimse olarak 

gösterilir.

14

 

                                               



11

   Turner, age, 141. 

12

   Weber,  Max,  Economy and Society, Guenther Roth and Claus Wittich (Ed.), 



c.1, University of California Press, 1978, s.625; Weber, Max, The Sociology of 

Religion, Translated by Eprahim Fischoff, Beacon Press, Boston, 1963, s.262, 

264. 


13

   Turner, age, 3,14. 

14

   Weber, Economy and Society, 1/624. 




Yüklə 193,67 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə