Uludağ ÜNİversitesi İLÂHİyat faküLtesi dergiSİ



Yüklə 193,67 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/8
tarix23.11.2017
ölçüsü193,67 Kb.
#12098
1   2   3   4   5   6   7   8

 8

Bu alıntıdan onun, hadislerden haberdar olacak ölçüde İslam 

araştırması yaptığı anlaşılıyor. Aslında onun yaşadığı dönemde Ba-

tı’da İslam’la ilgili bazı kaynaklara ulaşmak zor değildi. Batı dillerine 

çevrilen bazı İslami kaynakların dışında birkaç asır öncesinde derle-

nen dinler tarihi araştırmalarında İslam’a ait detaylı değerlendirmeler 

mevcuttu. Bununla birlikte Weber burada da açıkça İslam’a ve İslam 

Peygamber’ine olumsuz anlamlar atfetmektedir. Bu durum, büyük 

bir ihtimalle, kendisinin kurguladığı “ideal tip” ile ilintili olarak kafa-

sındaki “İslam imgesi”nden kaynaklanmış olabilir. Bir tarafta dünye-

vi asketizmin başat temsilcisi “Pürienist ahlâk”, diğer tarafta sözde, 

hedonizmin ve feodal statü anlayışının temsilcisi “İslam ahlâkı!” 

Weber’in Türkiye’deki ilk eleştirmenlerinden olan Sabri Ülgener’in 

(1911-1983) ironik ifadesiyle; “Her şey bir tarafta oluşmuş; öbür ta-

raf bunun tamamıyla dışında kalmış! Rasyonel hayat, rasyonel bilim, 

rasyonel musiki, disiplinli iş ve meslek ahlâkı. (…) Hepsi yalnız ve 

yalnız Batı dünyasına mahsus ve diğerlerine yabancı!”

15

 Weber’e gö-



re, savaş ve ganimete dayalı kazanma yolları gibi tüketim ahlâkı da 

feodal-politik karakter taşıyan  İslam ekonomisinde servet, üretime 

devamın  şartı olduğu için değil, iyi yaşamanın, iyi giyinmenin aracı 

olduğu için aranır.

16

  

Weber bir başka pasajda İslam’ın başlıca karakterlerini şöyle 



tasvir eder: 

İslam’ın başlıca temel buyruklarınca belirlenen siyasal karak-

terleri, dış düşmanlara karşı grubun gücünü önemli ölçüde ar-

tıran  şahsi kırgınlık ve çekişmelerin kaldırılması; cinsel davra-

nışın gayri meşru formlarının engellenmesi ve güçlü ataerkil 

bağlarla (eşten boşanma imkânı ve cariyelerle metres hayatı gibi 

sadece servetin sağladığı cinsel imtiyazlarla) meşru cinsel ilişki-

lerin düzenlenmesi; tefeciliğin yasaklanması; savaş vergilerinin 

tanzimi ve fakirlere destek verilmesinin emredilmesidir. (...) İlâ-

veten, hayatta bir kez Mekke’ye seyahat etme, Ramazan ayında 

gündüzün oruç tutma, haftada bir kez toplu ibadete katılma ve 

günlük ibadetleri yerine getirme zorunlulukları vardır. Nihayet, 

İslam her günlük yaşamda ayırt edici bir elbise giymeyi ve temiz 

olmayan belirli yiyecekleri yemekten, şaraptan, kumardan sa-

kınmayı talep eder. Kumara karşı  kısıtlama, açıkça, spekülatif 

iş teşebbüslerine yönelik dinî tutumun önemli sonucudur.

17

  

                                               



15

   Ülgener,  F.Sabri,  Zihniyet ve Din, İslâm, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat 



Ahlâkı, Der Yay, İst. 1981. s. 50. 

16

   Ülgener, age, 52. 



17

  

Weber,  Economy and Society, 1/625; Weber, The Sociology of Religion, 263-



264

  



 

Gerçekte burada Weber, dünyevi kurallardan çok moral değer-



lere sahip Hıristiyanlığın karşısına, katı dinsel kuralları  (şeriat) bu-

lunduğunu düşündüğü bir İslam portresi çizmektedir. Bu türden 

İslam’a ilişkin notları, bir bakıma, onun Protestan Ahlâkı çözümle-

mesi için bir çeşit sosyolojik tahlil yapma aracıdır. Böylece, kontrast 

halinde tam karşıtını göstermek suretiyle Kalvinist-Püriten değerleri 

daha net göstermeyi düşünür.  

Sabri Ülgener’in bu konuyla ilgili yorumu şöyledir:  

Kalvinist-Püriten ahlâkın bir yandan disiplinli çalışma ve ya-

ratma ethos’u ile beraber savruk gösterişçi tüketime hiçbir za-

man izin vermemesine karşılık  İslam, ona kalırsa, rasyonel bir 

iş ve üretim felsefesinin dışında, fakat bir yanı ile dünya nimet-

lerinin tam içinde ve ortasındadır. Netice olarak Kalvinizm, bur-

juvazi temeli üstünde sürekli bir birikim ve değer yaratmanın; 

İslam, feodal bir savaşçı ve aristokrat topluluğun başını çektiği 

tüketim ekonomisinin izindedir. Her şey orta hallinin basık, 

mütevazı ölçüleri üstünde politik iktidara göre biçim kazanmışa 

benzer: Poligami, boşanmanın kolaylığı daha çok varlıklılara ta-

nınmış birer imtiyaz olduğu gibi, “riba”nın yasaklanması, ciha-

da yardım, zekât vs. esas itibariyle politik karakterde iddia ve 

külfetlerdir. Geri kalanı ise hemen tamamıyla ibadete ait 

farîzalardan ibaret: Salât, oruç, hac, vs. Bunlara karşılık dünya 

nimetleri ise (servet, kudret, itibar) savaşçı mü’mine yapılan ti-

pik vaatlerden ibaret olduğu gibi, âhiret mükâfatı da aynı şekil-

de bir savaşçı cenneti (firdevs-i alâ) olarak renklendirilir. Kölelik 

ve serfliğin olağan sayılması, poligami, kadının alt sıralarda yer 

alışı, dinî farizaların daha çok ibadet düzeyinde tutulup fazla 

karmaşık hale getirilmemesi... Bütün bunlar, onun gözüyle, İs-

lâm’a feodal görünüm veren başlıca özelliklerdir.

18

 

Yine Ülgener’e göre Weber, disiplinli bir nefis murakabesi ve 



zamanla burjuvaziye aktarılabilecek düzenli bir iş ve meslek ahlâkı 

olarak “asketizm”in

19

, İslâm’da ciddi olarak hemen hemen hiç düşü-



nülmediğini ileri sürer. İlk dönemlerden sonra ortaya çıkan “tasavvuf 

ise  İslam’ı tam karşı uca, kontemplatif-mistik inanç düzeyine getirip 

oturtmuştur.  İslam’da Allah fikri de -iddiaya göre- batıdakinin tam 

tersi olan özellikleri taşır: Her haliyle “kâdir-i mutlak” ve “rahim” (ba-

ğışlayıcı) ve de her şeye kefil bir Tanrı! Weber’in bundan -çok acele- 

                                               

18

   Ülgener, age, 53. 



19

  Weber dünyevi asketizmi (riyazet-zühd ahlâkı), dünyada başarılı olabilmek 

için zevk ve sefadan vazgeçip başa gelen her türlü sıkıntıya katlanma ahlâkı 

anlamında kullanır. Ona göre Kalvinistler, asketizmi manastır hücrelerinden 

meslek hayatına taşımışlardır (Weber, The Protestant Ethic and the Spirit of 

Capitalism, 124-126). 



Yüklə 193,67 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə