TARİHÎ ÇEVRE KORUMA
VE RESTORASYON
inşa edildiği anlaşılır.
35
Bu kulevari örtülerin stu-
palarla benzerliği de dikkati çekmektedir.
Örtünün kasnağını kuşatan mukarnas nişleri
arasındaki hayat ağacı kabartmasına doğru uza-
nan simetrik ejder kabartması yer alır. Bu motifin
Anadolulu olduğu düşünülür.
36
Uzakdoğu’nun,
Çin sanatının tipik hayvanı olan ejderler, Ana-
dolu Selçuklu sanatında yaygındır. Sivil ve dini
eserlerde yer alan ejder figürleri, Selçukluların
doğu geleneklerine bağlılığını da gösterir.
37
Adana Ulucamisi’nin kubbe kasnağındaki ej-
derler Selçuklu tarzında işlenmiştir (Selçuklular-
daki ejder kabartmalarının ortak özelliği, uzun
tutulan gövdelerin, her iki uçta birer başla son
bulmasıdır. Sivri kulaklar, iri badem gözler, açık
ağızda aşağı ve yukarı doğru bir kıvrılma mey-
dana getiren çeneler dikkati çeker
38
).
Eski Orta Asya inancına göre gök kubbenin
idaresi, ahengi bir ejder çiftine bağlıdır. Ej-
derlerin gökyüzü veya kainat sembolü olabi-
leceği gibi; içeriye kötülük, düşman, hastalık
girmesini önleyici tılsım olarak kullanıldığı,
bilhassa darüşşifa gibi yapılarda ejderle iyi-
liğin temsil edildiği muhakkaktır.
39
Nitekim,
Prof. Dr. Yahya Sağlıker, batı kanadının avlu ta-
rafındaki mekânında (süslü pencere ile dışa-
rıya açılan mekânda) bulduğu kuyunun ecza
kuyusu olduğu görüşündedir. Bu kuyunun
ejder figürleriyle birlikte değerlendirilmesi,
40
Pirî Paşa vakfiyesinde kaydedilen darüşşifanın
batı kanadında olduğu görüşüne kuvvet ka-
zandırır.
Karahanlılarda ve Selçuklularda kullanılan servi
ağacı, felek çarkı ejderi gibi Hakanlı hükümdar-
lık simgeleriyle birlikte tasvir edilmiştir. Devletin
simgesi olan ağaç, eski geleneğe
41
uygun ola-
rak, XVI-XX. yüzyıllarda veli veya hükümdar sim-
gesi olmaya devam etmiştir.
42
Emel Esin’in bu
değerlendirmesi, mukarnas işlemeli kubbedeki
motiflerin simgeselliğinin, sultanî imge olarak
yorumlanmasına imkân verir. Bu durumda, Pirî
Paşa’nın yönetime geçtiği 1520 yılının Çin takvi-
mine göre Ejder yılına karşılık gelmesi, basit bir
rastlantı olmayabilir.
Ulucaminin doğusundaki türbe, altındaki me-
zar odasıyla (kripta) birlikte, kadim geleneğin
uzantısıdır. Hun dönemine kadar götürülebilen
bu gelenekte, yeraltı mezar odası durumundaki
kurganın yanı sıra bir de türbe yapıldığı görü-
lür. Kaynaklardan anlaşıldığı üzere, Hun impa-
ratorlarını anmak için birer türbe yapılmış; tür-
beler, genellikle kurganın hemen dışında inşa
edilmiştir.
43
İran ve Azerbaycan’da Rızaiye Seh
Kümbeti, Magara Gümbet-i Surh, Hamedan
Gümbet-i Aleviyan’da (12. yüzyıl sonu) olduğu
gibi, Anadolu Selçuklu türbelerinin çoğunda da
mezar hücresi vardır.
44
Ulu Camii ile Gaznelilerde başladığı kabul edilen
mihrap önü kubbesi, Büyük Selçuklularla İran’da
geliştirildikten sonra, Artuklularla Anadolu’ya ve
bu yoldan Türk Memlûkleriyle, Kahire’ye kadar
uzanan geniş ve devamlı bir etki gösterir.
24
Aynı
şekilde, yükseltilmiş kasnaklar üzerine kubbe ile
örtülen türbeler de batıya Türklerle yayılmıştır.
Semerkant’ta Şah-ı Zinde türbeler grubu ile
Kahire’de Memlûk türbeleri (Halife mezarları)
arasındaki yakın benzerlik, bütün canlılığı ile
bunu aksettirir.
25
Kubbe kasnaklarının iyice yükseltilmesin-
de Buda tapınakları, stupaların etkisi inkâr
edilemez.
26
Ulucaminin sivri kesimli kubbe-
leri Memlûk etkisine
27
bağlanırsa da, sivri ke-
simli yüksek kubbelerin Karahanlılar döne-
minden
28
itibaren başladığı bilinmektedir.
29
Memlûklular’ın, Anadolu Türk mimarisi, Büyük
Selçuklu ve Zengî mimarisi ile Türkistan’da,
özellikle Buhara ve Semerkant çevrelerinde
yaygın olarak kullanılan yüksek kasnaklı kubbe
mimarisiyle bağlantılar kurduğu
30
açıktır. Ulu-
caminin yüksek kasnaklarla ihtişam kazanan
sivri kesimli kubbelerinin, Karahanlılarla baş-
layan ve en erken örnekleri Haregan Kümbet-
leri ve Tim’de Arap Kümbeti ile Sultan Sencer
Türbesiyle büyük ihtişam kazandıktan sonra
Mısır’da Memlûklu türbeleri, Orta Asya’da Ti-
murlu yapılarında sürdürülen sivriltilmiş kub-
belerinin Adana’daki ifadesi olduğuna kuşku
yoktur. Fark, diğerleri çift cidarlı kubbelerin
dış kütleye yansımasını oluştururken, Adana
Ulucamisinde iç kubbe bulunmaz. Mihrap önü
kubbesinin çokgen kasnağı, siyah-beyaz taş-
larla işlenerek dikkat çekici hale getirilmiştir.
Ulucaminin üst örtüsünün (yüksek kubbeleri
dışında) yakın geçmişte, yeşil renkli kiremitlerle
kaplı olduğu hatırlanmaktadır. Son onarımdan
kiremitler kırmızıya dönüştürülmüş,
31
kalan ye-
şil kiremitler bir araya toplanarak çatının küçük
bir kısmına kaplanmıştır. Üst örtünün Turkuvaz
renkli malzemeyle kaplanması Büyük Selçuk-
lularda, örneğin Sultan Sencer Türbesinde
32
görülür. Türkistan’da, Semerkant ve Buhara’daki
cami, medrese ve türbelerle, Timurlu ve Öz-
bekli mimarisinde
33
sürdürülür. Kazakistan ve
Özbekistan mimarlığında aynı gelenek devam
etmektedir.
Batı kapısının giriş bölümünün üzerinde yük-
selen iri mukarnas işlemeli kulevari örtünün,
Anadolu’da ikinci bir örneği yoktur.
34
Uluçam,
Matrakçı Nasuh’un hem Irak bölgesini, hem
Erzurum, Tebriz ve Sultaniye’yi gösteren (1534-
1535 tarihli) minyatürlerinde, mukarnas kubbeli
türbeler bulunduğuna dikkati çeker. Kaynağı
ve etki alanı ne olursa olsun, mukarnas kubbeli
türbelerin 13 yüzyıl boyunca Selçuklu-Atabek
ve Zengiler eliyle şekillendirilip geliştirildiği ve
yücelik duygusunu ebedileştirmek amacıyla
Böyle geç tarihli bir yapıda, Orta Asya izlerinin
görülmesi şaşırtıcıdır. Özellikle mukarnas işlemeli
kulevari örtünün (bütün simgesel özellikleri -iko-
nografik motifleriyle birlikte), “Türkmen Beyliği”
dönemine ve dolayısı ile Orta Asya bağlantısına
göndermeler yaptığı açıktır. Bunda toplumsal
hafızayı canlı tutma gayreti hissedilmektedir.
Adana’da Ulucaminin taçkapılarının ikisi de
yüksektir. Yüksek taçkapı inşa etme gelene-
ği, Orta Asya’da Karahanlılarla başlatılabilir.
Özbekistan’da Tim’de Arap Ata Türbesinde (978)
taçkapı iyice belirtilmiştir.
17
Yüksek taçkapı ge-
leneği, Kazakistan Cambul’da Balacı Hatun (12.
yüzyıl) türbesinden Buhara’daki Amir Alim Han
Medresesine (20. Yüzyılın ilk çeyreği) kadar he-
men bütün Orta Asya yapılarında
18
tanımlayıcı
özellik olarak varlığını korur. Gelenek Selçuklu-
larla Anadolu’da yaygınlaşır.
Minarenin yeri ve biçimi Memlûk etkisine
19
bağ-
lanmakla birlikte, Karahanlılardan itibaren, Orta
Asya minarelerinin ana binadan ayrı, giriş tara-
fında yer aldığı dikkati çeker. Ulucami’nin mina-
resi, gerek ana kütleden ayrı ve kapı tarafında
olması, gerek sütunlarla taşınan köşk biçimli
ezan okuma mahalli, gerekse gövdesini süsle-
yen yatay bantların işaret ettiği gibi, Karahanlı
döneminden kalan Buhara Kelan minaresi
20
(1127) ve Vabkent minaresi (1196-1197) ile akra-
badır. Minarenin yatay bantlarla süslenmesi de
yine Karahanlı döneminden itibaren sevilen bir
bezeme türüdür. Karahanlıların Kelan ve Vab-
kent minareleri gibi, 11. yüzyıl başlarına tarih-
lenen Özkend minaresi,
21
Dehistan’da Meşhed-i
Misriyan minaresi (1102), Selçuklu döneminden
Save Mescid-i Meydan minaresi (1060)
22
gibi er-
ken örneklerde ve sonraki tarihlerde inşa edilen
hemen hemen bütün Orta Asya camilerinin
minarelerinde,
23
minare gövdesinin yatay ku-
şaklarla sarıldığı görülür.
Bu yapıda, mihrabın bulunduğu kısmın ve tür-
benin kubbeyle taçlanması gibi, sadece önemli
mekânların yükseltilmiş kubbelerle vurgulan-
ması da Orta Asya kökenli mimari gelenektir.
Mihrap önünde kubbeli plan tipi Karahanlı ve
Gazneli mimarîsinde ortaya çıkar. Leşkeri Bazar
Kaynak. www.ilkehaberajansi.com.tr
62
| GÜNEYMİMARLIK | EYLÜL2013 | SAYI 13