162
farklı bir şekilde ortaya koyulur. Gewirth, Rawls ve Gauthier, başlangıç durumunu bir
takım hazır ilkelerin bulunduğu bir zaman veya yer olarak telakki etmezler; onu, bizi
bazı maximler belirlemeye zorladığı/yönlendirdiği durumlar olarak algılarlar. Tam
deontolojide maximleri oluşturma sürecinin arkasında bir “ilk konum” (başlangıç
noktası) fikri yatar. Bu tür bir istiareye başvurmamasına rağmen Kant’ın fikriyatı,
bununla uygunluk arz eder. lk konum, belirsizliğin devam ettiği, insanların bağlanacağı
ahlâkî kuralların hâlâ ortada olmadığı durumdur.
453
Oysa kısmî deontolojide ilk konum,
ahlâk kurallarının (liberal ilkelerin) ve ilk sınırlamaların ortaya çıktığı durumdur.
454
Bu
ilkelerin ortaya çıkışını ilk konum sınırlamaları şeklinde ifade etmek mümkündür.
Başlangıç durumu, bu sınırlamalarla gelir. Tam deontoloji, bu aşamadan sonra da bazı
asıl sınırlamalara başvurur. Örneğin Rawls, ilk konudan hemen sonra görüşmeciler
üstünde ‘bilgisizlik peçesi’ adını verdiği bir sınırlandırma ölçütü getirir. Sınırlandırma
ölçütü yani bilgisizlik peçesi, maximi veya azamîleştirme kuralını belirlerken insanların
kendilerinin ve diğerlerinin maddî ve manevî durumlarıyla ve sosyal pozisyonları ile
ilgili hiçbir bilgiye sahip olmadıklarını varsayar. Yani onlar, nasıl bir yere/dünyaya
gideceklerini bilmelerine rağmen buradaki (dünyadaki) konumlarının ne olacağından
habersiz olan salt bireyler olarak düşünülür. Bu şekildeki bilgisizlik peçesi sayesinde
insanlar, hangi sosyal pozisyonda olacaklarını bilmedikleri için (Gauthier’in tabiriyle
eksik bilgiye sahip oldukları için), kendi özel çıkarlarını koruyucu tarzda bir toplumsal
örgütlenmeye gitmeyi göze alamayacaklardır. Dolayısıyla tercih edecekleri toplumsal
örgütlenme, avantajlı konumda olduklarında haklarının korunmasını, hangi durumda
olurlarsa olsunlar özgürlüklerinin korunmasını ve dezavantajlı olduklarında ise
durumlarının iyileştirilmesini sağlayacak tarzda olacaktır. Dolayısıyla ilkeler, en az
avantaja sahip olanların çıkarlarını geliştirecek şekilde belirlenecektir.
455
Locke ve Nozick’de de ilk konum, bazı sınırlamaları da beraberinde getirir.
Locke’da ilk konum sınırlamaları, hiyerarşik bir düzene sahiptir ve bu hiyerarşinin en
başında başkalarının hayatına, sağlığına, özgürlüğünü ve mülkiyetine zarar vermeme
ilkeleri vardır. Locke, bunu doğal durumdan hareketle gerekçelendirir. Doğal durum,
insanlara başkalarını sevmenin kendilerini sevmekten daha az ödevleri olmadığını
öğretir. Adalet ve yardımseverlik başta olmak üzere diğer ahlâk ilkelerinin tümü
buradan türetilir.
456
Bu anlamda Locke’a göre ahlâk ve adalete dair kuralların
gerekçelendirilmesi, bir ilk konum sınırlandırmasına dayanır. Nozick, bu sınırlamaları
453
Rawls, age., 12.
454
Locke, age., s. 24.
455
Rawls, age., s. 12.
456
Locke, age. s. 24.
163
bir maksim gibi sunar. “C sınırlamalarını ihlâl etmeden yapabilecekleriniz arasından G
amacını en iyi gerçekleştirmek için gerekli olanları seçin.” Burada vurgulanan esas,
diğer insanların haklarının kendi amaçlarımıza yönelik eylemlerimizi sınırlayacak
olmasıdır. nsanlar, amaçlarının peşinden koşarken ahlâkî sınırlamaları ihlal
etmemelidir.
457
Tam deontolojinin yöntemine kamusal veya genel/alenî (public)
gerekçelendirme; kısmî deontolojininkine ise sözleşmeye dayalı gerekçelendirme
demek mümkündür. Locke’un ifadeleri ile söylemek gerekirse ilk sözleşme, kurumları
olan bir toplumsal yapının kurulmasını sağlar. Kısmî deontolojide bu, doğrudan ve
kendiliğinden ahlâkî ilkelerin ortaya çıkmasına işaret eder. kinci sözleşme, siyasî
gücün şekillenmesine yönelir ve ahlâktan ziyade ondan farklı olan hukuka dair ilkeleri
belirlemeye yarar. Oysa tam deontolojide ikinci sözleşme ahlâkın, hukukun ve
ekonominin ilkelerini ortaya koymak için yapılır.
458
Kamusal gerekçelendirme (public justification), halk tarafından gerekçelenmiş
bir ahlâk düşüncesine dayanır. Bu gerekçelendirme, bütün ahlâkî kişiliklere ahlâkî
kuralların kabul edilmesi için iyi nedenler sunar. Ahlâklı bir kişi yapacağı eylemler için
rasyonel nedenlere ihtiyaç duyar. Bunun halk tarafından gerekçelendirilmiş bir ahlâk
olması gerekir. Sadece herkes tarafından uyulan bir ahlâk, herkes tarafından
gerekçelendirilebilir.
459
Gaus, bir kamu ahlâkının halk tarafından gerekçelendirilmesinin iki şekilde
mümkün olacağını ileri sürer: deontolojik ve teleolojik. Bu tür bir gerekçelendirmeye
teleolojik denilemeyeceğinden daha önce bahsedildi. Ancak Gaus’un deontolojiye dair
tespitleri yerinde görünmektedir. O, şöyle yazar: “Deontolojik olarak bir ahlâkı
gerekçelendirmek, bir kimsenin değer sistemini kesin ahlâkî ilkeler üzerine inşa ettiğini
göstermesidir. Deontolojik kanıtın iddiası, bir kimsenin değer sisteminin rasyonelliği,
kesin ahlâkî prensiplerin bir kişiye eylemde bulunması için nedenler sunması gerektiği
ş
eklindedir. Bir kamu ahlâkının deontolojik gerekçelendirmesi, bizim rasyonel olarak
tümüyle bağlılığımızı göstermekten ibarettir. Çünkü bizim değer sistemlerimizin doğası,
kesin ahlâkî inançlar veya “sezgiler”dir.”
460
O, “bütün kamusal gerekçelendirme
deontolojik değildir” diye de ilave eder. Gaus, benim kısmî deontoloji diye
isimlendirdiğim sözleşmeci yaklaşımlara “sınırlandırılmış teleoloji” adını verir ve
457
Nozick, age., s. 62.
458
Locke, kinci nceleme, s. 24; Rawls, age., s. 195. Rawls, öncelikli ilkelerin belirlenmesinden
sonra kurumsal kuralların teşekkülüne geçer.
459
Gaus, age., s. 17.
460
Age.
, s. 17.
Dostları ilə paylaş: |