bilig, Bahar / 2009, sayı 49
138
dığında, Almanya’daki 3. kuşağın ana dilini 2.
kuşağa göre daha yeterli
görmelerini ve Fransa’daki tüm kuşaklardaki yeterlilik yüksekliğinin nedenle-
rini İngiltere’deki yeterlik oranlarının nedenlerinden farklı değerlendirmek
doğru olacaktır.
Aşağıdaki tablolarda, katılımcıların Türkçe yeterlikleri konusundaki düşünce-
leri konuşma, yazma, okuma ve anlama bağlamında değerlendirilmiştir. Bu
bölümde, her soruda, “Geliştirmeyi kesinlikle isterim” ve “İsterim” cevapları
yüksek çıkmıştır.
Tablo 3.2:
Türkçe konuşma yeterliğinizi geliştirmek ister misiniz?
Kesinlikle
isterim
% 26,7
İsterim %
36,4
Emin değilim %
9,7
İstemem
% 19,4
Kesinlikle
istemem
% 7,5
Cevap
vermedi
% 4
Tablo 3.3:
Türkçe yazma yeterliğinizi geliştirmek ister misiniz?
Kesinlikle isterim
% 25,3
İsterim %
37,9
Emin değilim %10,1
İstemem %
18,8
Kesinlikle istemem
% 7,8
Cevap vermedi
% 2
Tablo 3.4:
Türkçe okuma yeterliğinizi geliştirmek ister misiniz?
Kesinlikle isterim
% 25,0
İsterim %
37,4
Emin değilim %
9,8
İstemem %
19,5
Kesinlikle istemem
% 7,9
Cevap vermedi
% 4
Tablo 3.5:
Türkçe anlama yeterliğinizi geliştirmek ister misiniz?
Kesinlikle isterim
% 24,1
İsterim %
35,8
Emin değilim %
10,8
İstemem
% 20%
Kesinlikle istemem
% 8,3,4
Cevap vermedi
% 5
Türkçe yeterliklerini geliştirme isteği bakımından, sırasıyla; konuşma yetene-
ğini kesinlikle geliştirmek isteyenler (%26,7), yazma yeterliğini kesinlikle ge-
liştirmek isteyenler (%25,3), okuma yeterliğini kesinlikle geliştirmek isteyenler
Pilancı,
Avrupa Ülkelerindeki Türklerin Türkçeyi Kullanma Ortamları
139
(%25,0) ve anlama yeterliğini kesinlikle geliştirmek isteyenler (%24,1) izle-
mektedir; oranlar birbirine yakındır.
Derinlemesine görüşmelerde ise günlük konuşma dilinde Türkçe yetersizliği-
nin sıklıkla dile getirildiği görülmektedir.
Bu durum, her yaş ve her kuşak için
söz konusudur; ancak 3. kuşakta oldukça etkilidir:
Konuşulan Türkçe ortada... Hatta siyasi platforma ayak atanların bile
konuştukları Türkçe son derece bozuk (3..2a-BL3).
Onların konuşmasını düzeltmezseniz içinizde bir yara kanıyor ama
düzeltirseniz büyük bir tepkiyle karşılaşıyorsunuz (3.2a -AB3).
Son yıllarda 3. kuşak çocuklarımızla Türkçe konuşamaz hâle geldik
(3.2a -DN6).
Danimarkacayı konuşup Türkçe karşılığını bilmeyen çok genç var bu-
rada. Hatta bizler bile bazen benzer sıkıntıyı yaşıyoruz (3.2a -DN13-17).
Evde iyi bir Türkçe konuşulmadığında
Türkçe düşünmeyi de unutu-
yor çocuk. En basit düzeyde ‘Annen baban nasıl, nasılsınız şöyle böy-
le’ derken çocuk çeviriveriyor mesela Norveççeye gidiyor. ‘Türkçe
konuşsana! ‘diyorum, ‘Türkçede ne olduğunu anlayamıyorum.’ di-
yor. Anlatım zorluğu yaşıyor (3.2a -NR9).
Konuşma dilindeki yetersizlik, büyük ölçüde kelime eksikliğine dayandırıl-
maktadır ve şöyle dile getirilmektedir:
Buradaki Türkler günlük yaşamlarını 150 kelimelik Türkçe ile sür-
dürmektedir (3.2b-DN7).
Geçenlerde benim de Türkçesini bilmediğim bir kelimeyi bir Türk ço-
cuğa el kol hareketleri ile anlattım (3.2b -DN9).
Türkçenin yanında Almanca sözcükleri karıştırarak kullanıyorlar. Ara-
dıkları sözcükleri bulamadıkları için (3.2b -AB2).
Devamlı yeni kelimeler Türkçeye giriyor. Burada o sözcükler bilinme-
diği için kendi uydurdukları fiilleri veya sözcükleri onların yerine koy-
maya çalışıyorlar (3.2b -AB5).
Almanya’daki Türkler arasında Türkçe-Almanca karışımı bir
dil orta-
ya çıktı (3.2b -AK2).
Türkçe sohbet ederken araya rast getiremediği sözcükleri Fransızca
sokuşturuyor biz de anlıyoruz (3.2b -BL5).
Özellikle üçüncü kuşak daha çok Fransızca konuşuyor ya da Türkçe
konuşurken içine yabancı dili de koyuyor (3.2b -BL24).
bilig, Bahar / 2009, sayı 49
140
Türkçenin aile içinde konuşulması yaygındır ancak; aile içinde kullanılan
Türkçenin yöresel özellikler taşıması ve geliştirilememiş olması güzel bir
Türkçe kullanımı için en önemli engellerden biri olarak gösterilmektedir:
Okulda bazen Belçikalı arkadaşlarımızın tepkileri oluyor. ‘Türkçede
teşekkür etme kelimesi var mı?’ diye soruyorlar. Ben ‘Var’ diyorum
ama çocuklar kullanmıyorlar. Niçin kullanmıyorlar acaba bu kelimeyi,
bilmiyorlar mı? Çocuklar evde duymadığı için bir ‘Teşekkür ederim.’,
‘Sağ olun.’ demiyor ‘meh meh’ diyor Emirdağ şivesinde,
çocuk onu
söyleyebiliyor. Çocuklar diyelim ki ‘gidiyok’ dediği zaman, birisi ‘gi-
diyoruz’ deyince çocuklara acayip geliyor. ‘A öğretmenim nasıl konu-
şuyor.’ diye ona tepki gösteriyorlar. O açıdan biz burada hem Türkçe
dersi veriyoruz hem de şiveden Türkçeye geçişin dersini veriyoruz
(3.2c-BL16).
Bir ailenin 3. kuşakta bile geldiği yörenin şivesini bozmadan konuşa-
bildiğini yakalıyorsunuz (3.2c -AB5).
Bizim burada tanıştığımız Türklerin Türkçeleri iyi değil.
Yani babala-
rının geldiği noktalarda kalmış Türkçeleri (3.2c-NR1).
Gelenlerden 1. nesil köy kökenli olduğundan yöresel konuşmaktaydı-
lar (3.2c -FR1).
Konuşma yeterliğini geliştirmek isteyenleri, yazma yeterliğini geliştirmek iste-
yenler izlemektedir. Bu konudaki kayıtlar konuyu şöyle özetlemektedir:
Yazma eksikliğim var. Birisine bir mektup yazarken tereddüt ediyo-
rum acaba noktayı nereye koyacaktım virgülü nereye koyacaktım
nerde hangi üslubu kullanacaktım diye (3.3a-BL5).
Gençler bize yazı yazıyor maalesef Hollandaca yazıyor (3.3a-HL1-2).
Okumaya ilginin az olmasının nedeni kayıtlarda “okunacak kitabın buluna-
maması” ve “okumaya olan ilgisizlik” olarak belirtilmektedir:
Burada eksiklik kitaplarda. Kitap yok.
Kitap bulmak çok zor mesela
(3.3a-BL15).
Burada Türk vatandaşlarını okumaya teşvik edecek bir kampanya
yapmak gerek (3.3a -BL1).
Çok sınırlı sayıda kitap geliyor ve onlar da kaliteli değil (3.3a -İN8).
Danimarka’da Türkçe kitaplar satan bir kitapçı bile yok. Dolaysıyla
burada bulunan Türk çocuklar okumayan çocuklardır (3.3a-DN 8).
Benim öyle tanıdığım çocuklar var ki Türk olan aileler zaten kitap
okumuyor veya gazete okumuyorlar. 11 yaşındaki çocuğun bir tane
kitabı yok (3.3a -NR13-17).