XəZƏr universiteti erciyes universiteti



Yüklə 4,93 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə40/222
tarix15.03.2018
ölçüsü4,93 Mb.
#31889
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   222

88 

 

kültür politikalarıyla mücadele ederek erkek egemen sanatsal modernizmin kırılma 



sürecine katkıda bulunarak, tarihin gözardı ettiği kadın sanatçıların keşfedilmesine 

ön ayak olmuş, yeni yazılan sanat tarihinde kadın sanatçıların gündeme gelmesinde 

önemli bir rol oynamıştır. ”(ANTMEN, Ahu, 2008:239).  

 Sanat tarihi pek çok kayıp kadının duyarlığı üzerine inşa edilmiştir. Bu ka-

dınların yaşamları trajedilerle doludur. Örneğin 16. yüz yılda yaşamış olan Marietta 

Robusti, kadın olduğu halde, tüm baskılara rağmen sanatsal çalışmalarını sürdüre-

bilmiş hatta ispanyol sarayından sipariş alabilecek  düzeye gelmiş bir kadın sanat-

çıyken, hem babası hem ustası olan Tintoretti, bu yükselişten rahatsız olmuş, Kızının 

çalışmalarının kendi çalışmalarının önüne geçmesini engelleyebilmek için onu zorla 

evlendirmiştir. Hiç beklemediği bir anda hayatının yönü değişen, Robisti evliliğinin 

dördüncü  yılında  doğum  yaparken  hayatını  kaybetmiş,  bu  yetenekli  kişilik  yitip 

gitmiştir.  

 Kadın ve kadın sanatçıolmanın bedelini en ağır şekilde ödeyen bir diğer sa-

natçı Artemisia Gentileschi’dir. 8 Temmuz 1593 tarihinde Roma'da doğan sanatçının 

Babası Toscana'lı bir ressam olan Orazio Gentileschi'dir. Babasının atölyesinde sa-

nat eğitimi alan sanatçı, ondokuz yaşındaykenbabası tarafından kendisine perspektif 

dersleri vermesi için tutulan Agostino Tassi’nin tecavüzüne uğrar. Bu elim olayın 

ardından evleneceğine ikna ederek bir süre daha kızla birlikte olan Tassi'nin evden 

bir tablo çalması ve evli olduğunun duyulmasıyla olay mahkemeye taşınır. Bekleni-

lenin tam tersine, toplumun pek çok kesimi tarafından iffetsizlikle suçlanan Gentile-

schi üstelik mahkeme salonunda bekâret kontrolü yapılarak taciz de edilmiştir. Bir 

yıla mahkum olan Tassi'den çalınan tablonun geri alınması ile babası olayı kapatır 

(VREELAND, 2007). Gentileschi bu yaşadıklarının izlerini ömür boyu taşır, normal 

hayatta cezalandıramadığı eril dünyayı resimleriyle cezalandırır. Artemisia Gentile-

schi, tüm resimlerinde erkekleri öldürenkadınları ya da mahkeme salonlarını yorum-

lar. Sanatçının ölümü ile ilgili kabu edilen tarih 1656.  

 Yine  1609  doğumlu  Hollanda’lı  Judit  Leyster,  o  dönem  sadece  natürmort 

çalışmaları yapan kadın arkadaşlarındandaha farklı bir yöne giderek, kendisine ait, 

büyük boyutlu bir portre yapmıştır (o dönem kabul edilemez bir şeydir bu) ve bu 

resim her şeye rağmen 1633 yılında Harlem Sint-Lucasgilde sergilenecek kadar iler-

leyebilmiştir. O dönemlerde kadın sanatçılar sadece sevimli natürmortlar çalışırken, 

Leyster’in, seçtiği temalar çok ilgi çekicidir; geleneksel natürmort dilini farklı yo-

rumlayan  sanatçı,  ayrıca  günlük  yaşamdan  beslenerek  diğer  ressamlardan  ayrı  bir 

yönde ilerler. Ne yazık ki Leyser’in bir ressamla olan evliliği sanatsal üretimini sek-

teye uğratır. Arka arkaya beş çocuk doğurtulan sanatçı, çocukların bakımı, evin mu-

hasebesi ve eserlerin satış işleriyle ilgilenmek zorunda kalınca resim yapmak için hiç 

zaman bulamaz hale gelir. En kötüsü de Judit Leyser’in tüm eserlerinin eşinin imza-

sıyla satılmış olmasıdır. Çok sonraları kendi yapmış olduğu eserlere imzasını atmaya 

başlayan sanatçı, isminin baş harfini ve (eşinin soyadı) soyadının baş harfini kullan-

dığı imzasının yanına, sembolik olarak bir de yıldız eklemiştir. Bunun anlamı, ‘Acı-

lar içinde yaşayan bir yıldızdır’.  

 Sonuç olarak kadınlar, eril söylemin cinsiyet rolleri temelinde onlara daya-

tılan  rollerle  mücadele  ederek  kendilerini,  sanatçıkimliklerini  var  etmek  zorunda 



89 

 

kalmışlardır. Yaratım süreçlerinde de pek çok zorlukla karşılaşmışlardır. Örneğin, 



sanat akademilerine, sanat etkinliklerine kabul edilmemişler, yaptıklarıeserler sanat 

eseri olarak kabul görmemiş, zanaat kapsamında algılanmıştır, babaları, kocalarıya 

da sevgilileri yapılan çalışmalarısahiplemişler ve çoğu zaman kendi imzalarınıatmış-

lardır.  Kadın  sanatçıbaşarılıolsa  bile  bu  başarıkadının  hanesine  yazılmamış,  onu 

yetiştiren erkeğin başarısı olarak lanse edilmiştir (ULUSOY, 1999: 64).  

 20. yüz yıl sanatçıları da aynı baskılara maruz kalmıştır. Camille Claudel, bu 

dönemin örnek çilekeşlerinden biridir. On beş yıllık tutkulu, fırtınalı bir ilişkiden 

bezgin,  yenik  çıkan  sanatçı,  heykeltraşRodin’in  hem  öğrencisi,  hem  modeli,  hem 

asistanı hem de sevgilisi olmuştur.  

 Camille Claudel, kendi benliğini ve kimliğini oluşturmak açısından her za-

man çok ısrarlı davranmıştır. Zaman içinde Claudel’in işlerinin Rodin’in işlerinden 

daha başarılıbulunması, bir anlamda Rodin’e rakip olması Claudel’i daha sonraki 

yıllarda acılara boğmuştur. 1883 yılında Rodin’in stüdyosuna asistan olarak giren 

Camille Claudel kendi heykel çalışmalarını sürdürürken, bir yandan da atölyesini 

paylaştığı sevgilisine de çalışmalarında pek çok katkısağlamıştır. Rodin ile çalıştığı-

süre boyunca Claudel’ın çalışmalarının büyük bir kısmı20. Yüz yılın ustasıRodin’in 

işleriyle büyük benzerlik göstermiş, hatta bir süre sonra Rodin’e ait olduğu söylenen 

işlerin  aslında  Claudel  tarafından  yapıldığı  söylentisi  ortaya  çıkmıştır.  Rodin  bu 

durumdan büyük rahatsızlık duyarak her fırsatı değerlendirip Claudel’i yanlızlaştır-

mış,  hatta  Claudel’in  ailesini  de  ikna  ederek  onu  akıl  hastanesine  kapattırmıştır. 

Ömrünün sonuna kadar akıl hastanesinde kalan Claudel, en sevdikleri tarafından tec-

rit edilerek sanat alanından tamamen koparılmıştır. Tek suçu evinde oturup eş olarak 

seçilmeyi beklemek yerine sadece erkeklere mahsus olarak görülen bir sanat dalında 

ben de varım demek olan Camille, kendi sözcükleriyle yok oluşunu şöyle yazar bir 

mektubunda:  

 “... Bu gün 3Mart, Ville-Evrard’dan kaçırılışımın yıldönümü, 7 yıl olmuş... 

Akıl  hastanelerinde  ceza  çekmek.  Tüm  hayatım  boyunca  ürettiğim  eserlere  sahip 

çıktıktan  sonra,  kendilerinin  hakettikleri  hapishane  hayatını  bana  yaşatıyorlar.... 

”(DELBEE,  1989:213)  Camille  Claudel  1943  yılında  otuz  yıl  kapalı  kaldığı  akıl 

hastanesinde ölür.  

 20. yüzyılın başında Amerikan toplumunda yaşayan bir kadının sanatçı olarak 

konumunu ifade eden en iyi örneklerden biri Lee Krasnerdir. Sanatçı, New York’un 

üst  sınıfından  bir  Yahudi  ailesinde  doğmuş,  zengin  bir  kültürel  ortam  içerisinde 

yetişmiş,  sanat  eğitimi  aldıktan  sonra,  ressam  olarak  çalışmaya  başlamıştır.  Çok 

iyidir sanatçının işleri ve alay mı edilmiştir? yoksa bu bir övgü müdür bilinmez ama 

o yıllarda Lee Krasner’in eserleri için Hans Hofmann “ o kadar iyi resimler ki bir 

kadının yaptığına inanamazsın. ” Şeklinde bir ifade kullanmıştır. Ne yazık ki sanat-

çının aynı yıllarda tanıştığı, Amerikan Soyut Dışavurumculuğu’nun en büyük sanat-

çısı Jackson Pollock ile evliliği, sanatsal kariyerini gölgede bırakmış, onun yalnızca, 

Pollock’un eşi olarak anılmasına yol açmıştır. Pollock, zor bir adamdır. Hayata karşı 

zayıflıkları olan bu adamın yeteneğine çok inanan bu kadın, kendi potansiyelini hiçe 

sayarak  kendisini  sadece  kocasına  adayarak  onun  eşi  olmuş,  ölümüne  kadar  Pol-

lock’un eksik ve arızalı yanlarını tamamlamıştır.  



Yüklə 4,93 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   222




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə