23
Ulema, Tanzimat döneminde yargı ve hukuk alanında yapılan yenilikler ile daha arka
plana itilmiştir. Laik hukuk sistemi ile ulemanın yargıdaki etkinliği sekteye uğratı-
lırken, eğitim kurumlarının sivilleştirilmesi ile etkinlikleri sınırlandırılmıştır. Os-
manlı bürokratları devletin temel yapısını korumak adına üstlenilen misyonu
Din ü
Devlet olarak adlandırmışlardır. Buna göre din devletten önce gelir (Mardin 211-
212). Pozitivist etkilerle beraber Osmanlı Devleti’nin son
döneminde başlayan laik-
leşme süreci hızlanmış ve dinin etkinliği azaltılmaya çalışılmıştır. Pozitivist etki ile
hareket eden bir düşünürler grubu çeşitli dergi ve yayınlarda materyalist bakış açısını
yansıtan yazılar kaleme almıştır. Bu pozitivist etkiler, Askeri Tıbbiye’de ders veren
Claude Bernard’ın etkisi ile daha ileri giderken, 1894’te yayınlanan Servet-i Fünun
dergisi pozitivizm fikrinin Osmanlı Aydınına yeni bakış açıları sunmuştur (195-
197). Kemalizm’in pozitivizm ile ilişkisinin bariz olarak ortaya çıktığı nokta
laiklik
düşüncesinde yer alır. Laiklik ise hürriyetçilerin uğradıkları son ve doğal durak
olarak ilk tanımlaması Sultan Abdülaziz tarafından 1868 Şura-yı Devlet’in açılış nut-
kunda ifade edilmiştir (Tunaya, Türkiye’nin Siyasi Hayatı 178). Sonrasında Laiklik,
Milliyetçilik kavramı ile beraber Jön Türk ideolojisinde 1913’ten itibaren yer
bulmaya başlamıştır (Zürcher, 2007: 264).
Pozitivizmin Kemalizm üzerindeki etkisi iktisadi ve kültürel düzeylerde ol-
muştur. Buna göre iktisadi anlamda hızlı kalkınma ve sanayileşme ile muasır mede-
niyeti yakalama fırsatı olarak nitelendirilmiştir. Kültürel düzeyde ise en önemli et-
kiyi laiklik anlayışında yaratmıştır. Kemalizm pozitivizmin boş inançlara dayalı din-
sel dünya görüşünü reddeden anlayışı çerçevesinde laikliği bir politika haline getir-
miştir. Yine bu doğrultuda din adamlarının siyasal etkinliğini bilimle ikame etmek
ve İslamiyet’te bir reform düşüncesini dışlayarak yeni bir inanç sistemi oluşturmayı
hedefleyen bir amaç güdülmüştür (Baydur 590).
Laikliğin, toplumsal yapının Tanrısal bir düzenleme ile değil tabiat kuralları ile
bağlantılı olduğunu savunan yapısı Atatürk tarafından laikliğin temel bir değişim
unsuru olarak ele alınmasını sağlamıştır. Nitekim Atatürk bilimi, Batılılaşmanın bir
aracı olarak kullanırken dinin bu amaçla kullanılmasına karşı çıkmıştır (Mardin 191).
Laiklik, Cumhuriyet bürokrasisinin taviz vermediği ve en çok üzerinde durduğu konu
olmuştur. Yeni ve resmi bir din yorumu ile toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan
kurucu elitler toplumun yüz yıllardır süren gelenekle bağlarını koparmayı amaç
edinmiştir. Toplum dönem dönem tepkisini isyan, sivil itaatsizlik gibi yöntemlerle
göstermiştir (Demir 83). Topluma akılcı-laik mantalitenin yerleştirilmesi görevi mo-
dern bilime vakıf ve toplumdan bu yönüyle üstün görünen bürokrat aydınlar tarafın-
dan üstlenilmiştir. Toplum arzu edilen akılcı görüş açısına kavuşuncaya kadar siyasi
kararların alımı sürecinde aydınlar birinci derecede önemli olmuştur (Söğütlü 54).
Kemalist reformların laik karakteri üç aşamada gerçekleşmiştir. Öncelikli
olarak devlet nazarında laikleşmek, ikinci olarak geleneksel İslami unsurlara karşı
muhalefet etmek ve son olarak toplumsal hayatı laikleştirmek (Zürcher, 2007: 272).
Laiklik, bu politikanın uygulanması konusunda önemli bir araç olmuş ve ilk örneğini
Tevhid-i Tedrisat üzerinde bulmuştur. Bu kanun ile eğitim üzerinde sınırlayıcı
tedbirler koyulmuş bu vesile ile din adamlarının etkisini sınırlamak ve kültürel olarak
homojen bir ulus yaratmak iddiasında olmuştur (Karpat, Osmanlı’dan Günümüze