21
alarak mücadele etmesine sebep olmuştur. Böylece bu mücadele alanının
en önemli
araçlarından biri olan eğitim, devletin bir doktrin yaratma ve bunu yansıtma süreci-
nin temelini oluşturmuştur (Mahçupyan96).
Kozmopolit bir yapılanmanın ulus devlet olma yolundaki bir milleti yönete-
meyeceği tezini ileri süren Kemalist felsefe uzun süredir yönetimden uzaklaştırılan
ve etrak-ı bi-idrak olarak aşağılanan bu insanlara, yeni bir kimlik ve benlik kazan-
dırma zamanı geldiğini iddia etmiştir (Türkdoğan71). Bu yöndeki önemli adımlardan
biri de Teşkilat-ı Esasiye Kanununda yapılan değişiklik ile
Memalik-i Osmaniye te-
rimi yerine
Türkiye sözcüğünün kullanılması olmuştur. Bu durum aynı zamanda ülke
topraklarının Misak-ı Milli’ye göre belirlenen yeni bir ulus anlamında bütünlerken,
çok uluslu feodal imparatorluk ve toprakları anlayışından ulusal devlet, ulusal yurt
ve anavatan anlayışına geçişi simgeleyen bir anlam ifade etmiştir (Tanör 263).
Askeri liderler ve kurucu kadrolar devrim hareketini eski ve yeni arasında katı
bir tercih yapmak olarak nitelemişlerdir. Buna göre ülkenin geri kalma sebebi halkın
eski kurum ve alışkanlıklardan kopmadaki isteksizliğidir. Türk halkı modern dünya
ile rekabet etmek için Türk ulusunun kendi yakın geçmişinden özellikle Osmanlı
tarihinden koparılmalıdır. 1925 tasfiyesinden sonra Atatürk’ün çevresinde toplanan
çekirdek kadro, yeni ulaşılanın, elde edilenin, yeni benimsenen herşeyin geçmişten
devralınan ve eski olarak tanımlanan her şeyden mutlaka daha üstün ve makbul oldu-
ğu kanısındaydı (Kasaba 12-13). Yeni ulaşılan ve yeni elde edilen çok uluslu im-
paratorluk bakiyesinden arda kalan yeni Türk kimliği üzerine kurulu yeni ve homo-
jen bir düzen olacaktır. Özellikle değişik etnik grupların var olduğu bir yapı içinde
Osmanlı Devleti bu gruplara müdahale etmek yerine devletin üzerinde yer alacağı
homojen bir kütle yaratmaya çalışılmıştır. Bu seçkin grup “devlet’e millet lazım”
mantığı ve “halk için halka rağmen” felsefesini barındıran bir yöntem ile hareket
etmiştir (İnsel 42).
Kemalizmin yeni bir ulus inşa etme sürecindeki merkezi ve hayati rolü belir-
lemiş olduğu temel ilkeler etrafında yapılanmıştır. Altı ilke çerçevesinde doktriner
bir mahiyet alan Kemalist felsefe bu noktada devletçilik ilkesini inkılapların yer-
leşmesi ve korunması amacıyla bir baskı aracı olarak kullanmıştır. İmparatorluk ba-
kiyesinden yeni bir ulus yaratma faaliyetinde Kemalist Devletçilik önemli bir rol
oynamıştır. Bunu uygularken sert ve katı bir politika gütmüş ve birçok muhalif un-
surun sesini kısmıştır. Kemalizm’in temel prensiplerini oluşturan altı ilke devlet
karşısında bireyi savunmasız bırakan devletin çıkarlarını ön planda tutan bir anlayış
sunar. Bu durum katı bir devletçi anlayış uygulamasını gösterir. Kemalist rejim bunu
yaparken meşruiyet gerekçesi olarak ulusun ve bireyin çıkarlarını koruyacak tek ve
yetkin mercinin devlet olduğu vurgusu yapar (Beriş24; 33; 35). Bu anlamda Tür-
kiye’de devlet, millet kavramından daha önemli bir anlam ifade ederken milletin
meşruiyetini sağlayan devlet olmuştur (İnsel 53). Ulus devlet kavramı çerçevesinde
öncelik devletin olurken, devlet anlayışı Alman geleneği içinde gelişmiştir. Ulus an-
layışı ise Fransız İhtilali ile ortaya çıkan halk egemenliği kavramını temsil etmek-
teydi (Çaha103).
Kemalist felsefe temelinde devletçi bir argüman ile yeni bir ulus yaratma te-