299
Diğer yandan birey, sahip olduğu farklılıklarla da grubun kültürüne katkıda bulunur.
Kısacası, bireyler bir yandan grup kültürünü oluşturur diğer yandan ise, grup
kültüründen etkilenirler; kültür bireyin kimliğinin oluşmasına katkıda bulunur.
Batı Avrupa’da çok kültürlü toplum modelleri ve Kimlik oluşumu
Hollanda örneği
Batı Avrupa ülkelerinin büyük kentleri, çok farklı etnik köken- ve kültürlere
sahip insanları barındırır. Kendini bir guruba ait olarak gören bireyler, günlük
yaşantılarının önemli bir kısmını genel olarak kendi etnik – kültürel guruplarında
geçirirler. Bu toplumlarda yaşayan gençlerin kimliği de ait oldukları etnik kültürel
grubun baskın (dominant) konumundan çok etkilenir. Örneğin inanç veya etnik kö-
ken çok etkin ise, kimlik oluşumu inancın etkisinde şekillenir. Böylelik inanç ağırl-
ıklı kültür, bireyde şekillenen kişilik vasıtasıyla iletişimi etkiler. Yaşantısının önemli
bir kısmını kendi etnik-kültürel gurubunda geçiren insanların kimliğinin oluşma-
sında, din faktörü çok önemlidir. Birey aynı etnik guruba ait manava, kasaba, süper
markete gider, kredi-finans-ipotek işlerini de yine kendi gurubundan birine ait olan
kurum aracılığıylayapar. Örneğin Batı Avrupa’da yaşayan Türk kökenli bir vatan-
daş, bulunduğu ülkenin dil ve kültürünü öğrenmeden yaşantısının tamamını Türkçe
konuşan gruplar içerisinde geçirebilecektir. Nitekim Amsterdam’dan Çine kadar her
sokakta Türkçe konuşan birini bulmak mümkündür (Özgüzel, 1994). Bu bağlamda
şu gerçeği de göz önünde bulundurmak gerekir: sınır tanımayan sanal ve görsel
medya, azınlık konumundaki gurupların dilleri aracılığıyla ortak kültürlerini, aynı
kültüre sahip dış kaynaklardan besleyebilmektedir.
Çok kültürlü bir toplumda bir guruba ait olan bireyler, diğer etnik-kültürel
guruplarla etkileşimlerinin az olmasından ve söz konusu ülkedeki milli dil ve
kültürün de azınlıklar tarafından benimsenmemesinden dolayı, o ülkenin dilini iyi
öğrenmemekte ve kültürü de iyi düzeyde tanımamaktadırlar. İletişim yalnızca dil
değildir, yani bir dili biraz bilmek, katılım, kaynaşma ve kariyer için yeterli olmaya-
caktır. Bundan dolayı da bu durumdaki bir bireyin kendi gurubuna karşı sergilediği
ait olma duygusuna rağmen, diğer guruptan birine karşı önyargı ile ortaya çıkması
olasılığı çok yüksektir (Entzinger, H. & Van der Zwan, 1992). Bunun sonucunda
dahakim guruba karşı güvensizlik, hatta gençlerde saldırgan (agresif) davranış söz
konusu olabilmektedir. Sonuç olarak, bu durumdaki bireyler ya kendilerini izole
etmekte ya da diğerlerini dışlamaktadırlar. Özellikle kendi etnik-kültürel gurupları
içinde yaşayan gençler hâkim guruptan olan vatandaşlarla yalnızca işyerinde ve
resmi kurumlarda muhatap olma durumundadırlar.
Çok Kültürlü toplumlarda farklı toplum modelleri vardır veher modelin birey
kimliğine etkisi de farklıdır. Bu modellerde farklı etnik-kültürel gurupların birbir-
lerine karşı konumları; tutum ve davranışları belirleyicidir. Örneğin ABD’de
‘
Mozaik’ modeli söz konusudur. Burada ekonomi, toplumun çimentosu olarak
insanları bir arada tutan faktördür ve bütün etnik-kültürel gurupların üstündedir.
Toplumdaki her bireyin ekonomik katılımı ve kendi ayakları üzerinde durmak için
mücadele vermesi ön plandadır. Bu durumda da toplumun bütün bireyleri, ekonomik
‘pastanın’ bir dilimine sahip olabilmek için o ülkenin milli dilini ve kültürünü (sosyal
alanda geçerli örf ve adetler) öğrenme zorunluluğunu duymaktadırlar. Buna karşın
300
bireyler kendi kültürel kimliklerini, ait oldukları guruplarında yaşamaktadır. Diğer
toplum modeli ise ‘
Gök Kuşağı’ modelidir. Bu modelde hâkim gurup kendini
azınlıktaki diğer guruplardan daha üstün görmektedir. Bu model Avrupa’da 20. ci
yüzyılın ikinci yarısına kadar görülebilmekteydi. Son olarak ta, renklerin iç içe
girdiği Türk Ebru sanatından adını alan
‘Ebru’modeli, yüzyıllar boyunca bir arada
yaşayan farklı etnik – kültürel gurupların birbirlerinden ayrılamayacak kadar iç içe
olduklarını gösteren bir metafordur. Bu model Türkiye için uygun bir toplumsal
model olarak kabul edilir (Tarhan, 2012).
Paul Scheffer’in 2000 yılında Hollanda’da büyük yankı uyandıran ‘
Çok Kül-
türlü Drama’ adını verdiği araştırmasıyla, Hollanda'da farklı etnik-kültürel gurup-
larıniç
içe değil de, yan yana yaşamakta olduklarını ortaya koymuştur. Her gurubun
kendi inancı, inancına göre bir araya geldiği mekânı, kahvesi, okulu, müziği
veidolleri vardır. Bu araştırma ‘eski’ ve ‘yeni ‘ Hollandalıların kendi aralarında doğ-
ru dürüst iletişim sağlamadıklarını ve birbirleri hakkında önyargılı olduklarını ortaya
koymuştur. Bu araştırmayla, Hollanda toplumunu bir arada tutan faktörler adlandırı-
lamadığı için, kolaylık olması açısından topluma çok kültürlü toplum denilmekte
olduğu ortaya konulmuştur. Kendi dil ve kültürünü (ve de geçmişini) iyi tanımayan,
örf ve adetlerine sahip olmayan bir toplum, etnik-kültürel guruplara ne iyi örnek
olabilir, ne de onların kaynaşmalarına bir şeyler sunabilir veya yardımcı olabilir!Bir
ülkenin önce etnik-kültürel guruplardan ne istediğini ve neden istediğini bilmesi
gerekir ki, onların sağlıklı bir uyumu için, onlara ne vermek gerektiğinide bilsin!
Aynı zamanda söz konusu ülkenin hâkim toplumunun kendisine saygısının olması
gerekir ki, diğerlerine karşı da saygısı olsun(Scheffer, 2000).
İkinci Dünya savaşından sonra, yeniden yükselişe geçen Batı Avrupa eko-
nomilerinin sağladığı istihdam ve büyüyen işgücü talebinden dolayı, 1958 yılından
itibaren bu ülkelere önce İspanya, Portekiz, Yunanistan ve (eski) Yugoslavya’dan
çalışmak üzere insanlar gelmiştir. 1960’lı yıllardan itibaren de Türkler ve Faslılar
çalışmak üzere bu ülkelere gitmişlerdir. Oraya çalışmak üzere giden (genellikle)
erkek işçiler 1970’li yıllara kadar pansiyonlarda ve genellikle toplumdan izole edil-
miş bir şekilde yaşadılar. Aile birleşimi yasasından sonra yanlarına eş ve çocuklarını
götürüp hâkim sınıfın arasında yerleşmeye başladılar. Ama yine de kendi etnik-
kültürel yaşam ağları içinde yaşamaktaydılar. Zaten yeni göçmen olarak bu ülkelere
gidenler de, önce kendi guruplarının yoğun yaşadığı yerde yerleşmekteydiler. Kısa-
cası etnik-kültürel azınlıklar yaşamlarının ilk aşamasında kendi guruplarında eşit-
likleri (emancipation) için uğraş verip, ikinci aşamada da kendi gurupları aracılığıyla
hâkim sınıf üzerine etkili olma yöntemini seçmişlerdir. Azınlıklara yönelik farklı
politikalar geliştiren hükümetin politikası da bu süreci desteklemiş ve ikinci aşama-
nın etkisini artırmıştır. Hükümet politikası, farklı etnik-kültürel gurupların, etnik
bazda, sosyal-kültürel ve inanç alanında etkinlikler yapma ve kurumlarını oluşturma-
larına neden olmuştur. Toplumun bu gerçeğinden dolayı, etnik-kültürel guruplar
kendi dünyalarında yaşamayı sürdürmüş ve ulusal toplum içinde beklenen eşitlik
(emancipation) gerçekleşmemiş olup, farklı guruplar arasında tam tersine sanal
‘duvarlar’ örülmüştür (segregation). Bu durum bireyler düzeyinde de böyledir, kendi
kendine karşı saygılı olmayan kişi başkasına karşı saygıyı öğrenmemiştir. Batı