315
yaparken ve çocukların bakım işleriyle ilgilenirken görmüşüzdür. Erkekler ise zor,
önemli, kazancı bol ve saygınlığı yüksek olan meslekleri yaparken daha sıklıkla
görülmüşlerdir (Şahin, 2011: 200-208). Medya temsilleri üzerindeki bu hegemonik
mücadele stereotipleştirme (basmakalıp) ile daha yoğunlaştırılır. Toplumsal cinsiyet
stereotipleri düşünüldüğünde Amerikalı feminist TaniaModleski’nin televizyon
dizilerini analizi hâkim iki kadın karakter türünü gösterir: ideal kadın/anne ve
kötü/kışkırtıcı kadın (Laughey, 2010: 90). Lippmann’a göre stereotipler kısmen
çevre, kısmen de kişinin kendisi tarafından oluşturulmuş zihinsel resimlerdir. Bu
resimler kendi düşünce ve eylemlerinde sonuca gidecek kestirme yollar sağlar.
Stereotipler gerçekliğin yanlış bir resmini sunduğu için olumsuz sonuçlara davetiye
çıkartabilir (akt. Şahin, 2011: 200-208).
Medyanın kadın ve kadınlık hakkında oluşturduğu imgelerle kadın kimliğinin
tanımlanmasında geleneksel öğelerin altını çizerken, aynı zamanda bu araçların
kamusal alanın özünde yer almaları, genel olarak özel alana hapsedilmiş kadının bu
alanda sözünün değersiz görülmesine neden olmuştur (Timisi, 1997: 1). Bu çerçe-
vede kadın haberciliği açısından kadınların haber içinde nesneleşmesini engellemek,
kadınların teşhir edilmemesine dikkat etmek, haber içerisinde ayrımcılık ve şiddete
yer vermemek gibi ilkeler geliştirerek, haber dilinin eril olmasına karşı da yeni bir
dil geliştirmek konusunda emek harcanmaktadır (Demir, 2012: 217). Bu bağlamda,
anlam bir ayna gibi değil, bir dil gibi işlev görür. Anlam bir şey değil, bir pratiktir.
Dünyayı farklı biçimlerde temsil etmede hem dillerin nasıl anlam inşa ettiklerini hem
de simgeleştirmenin nasıl işlev gördüğünü anlamamız gerekmektedir (Hall, 2002:
116-117). Çalışma kapsamında da bu anlamlara ulaşabilmek için televizyon haber-
leri alanı irdelenerek, ana haber bültenlerindeki kadının yeri ve temsiline bakıla-
caktır.
4. YÖNTEM VE ARAŞTIRMA DESENİ (METHODOLOGY AND
RESEARCH PATTERN)
Günümüzde tematik haber kanalları ve internet haber sitelerinin gündemi
belirleme noktasında izleyici/okuyucu tarafından karşılık bulan etkin yayıncılığına
rağmen gündelik hayatta gündemi belirleme işlevinin hâlâ ulusal yayın yapan
televizyon kanallarında olduğu düşünülmektedir. Bu kapsamda ulusal televizyon
yayınında en fazla izlenen ana haber bültenleri araştırma alanı olarak seçilmiştir.
Çalışmanın amacı, ulusal televizyon kanallarının ana haber bültenlerinde yer alan
kadınların mekânla olan ilişkisini, kadınların hangi mekânlarda ne şekilde yer
aldığını/temsil edildiğini ve yayınlanan haberlerde kadına nasıl yer verildiğini belir-
lemektir. Çalışmada bu amacı gerçekleştirebilmek için, seçilen televizyon kanalla-
rının ana haber bültenlerine yönelik olarak ikonografik bir analiz tekniği uygula-
nacaktır. Ayrıca çalışmada, ideolojik bir aygıt olan televizyonun bilinçleri nasıl
şekillendirdiğine yönelik hegemonik bakış açısını ortaya koymak amaçlanmıştır.
Televizyon ana haber bültenlerinde, habere konu olan kadınların mekân ile
ilişkisi ve kadının mekândaki temsili bağlamında görsellere bakan çalışmada, hem
doğrudan görseller hem de tarihsel süreçlerle birlikte görsellerin içeriği sembol sis-
temleri olarak yorumlanacağından, ikonografik bir analiz tekniği uygun görünmek-
tedir. Metin analizi yapmak üzere geliştirilen yöntemlerin görseli anlamada yeterli
316
olmadığı vurgusuyla öne çıkan görsel kültür çalışmalarında da (akt. Doğan, 2012:
78) ikonografi, temel çözümleme yöntemlerinden biri olarak yer alır. Bütün filmler,
fotoğraflar ve sanat çalışmaları insan eyleminin ürünüdür ve çeşitli derecelerde top-
lumsal ilişkilerin içinde dolaşırlar. Bundan ötürü anlaşılmaları için, görsel metnin
ötesine geçen geniş çerçeveli bir analizde okunmalarına ihtiyaç duyulur. Kadın ve
mekân arasındaki ilişkinin televizyon ana haber bültenlerinde eril bakış açısıyla
temsil edildiği hipoteziyle yaklaşılan imajlara bakarken, onların üretiminden alımla-
nışına kadar kültürle, tarihle iç içe olduğu ve bu bağla kurduğu ilişkileri açığa çıka-
racak bir analiz biçimine ihtiyaç duyulması da kaçınılmaz olur. Sanat eserlerini
biçimsel özelliklerinden çok konu ya da anlamları ve tarihsel kültürel bağlantıları
açısından inceleyen ikonografi; ErwinPanofsky (2012: 25) tarafından geliştirilmiştir.
İşaretin simgesel olarak düşünülmesi biçim ve içerik arasındaki kısır ikiliği
ortadan kaldırır. Artık bir metnin ayrı ayrı incelenebilecek ikiyüzlü olması yani
biçim ve içerik olarak ayrı ayrı incelenecek olması sözkonusudeğildir. Bu ayrım
anlamlandırma tarzlarının kolaylıkla karışabilmesinden kaynaklanmaktadır ve işa-
retin simgesel olarak ele alınması bütün bu olayın yeniden düşünülmesini gerektirir.
Bu bakış, metinlerin sadece tek bir anlamı göstermekle yetinemeyecek kadar kar-
maşık işaretler olduğudüşüncesinedayandırılmıştır. Metinler görünüşte ki içerik-
lerinin ötesinde daha geniş gerçeklikleri anlamlandırırlar (Coward veEllis, 1985: 64-
65). Coward veEllis’e göre bu bakış, metni daha geniş toplumsal durumları ve
güçleri temsil eden işaretler olarak hareket eden bütünlükler gibi görür. Leeuwen’e
göre ikonografide resimsel anlam; temsili anlam, ikonografik sembolizm ve
ikonolojik sembolizm olmak üzere üçe ayrılır (2001: 100).
Panofsky ikonografi yöntemini şapka çıkararak selam veren adam örneğiyle
açıklar. Biçimsel bir bakış açısıyla görülen şey, görüş dünyasını oluşturan genel renk
düzeni, çizgiler ve hacimler dışında pek anlam ifade etmez. Ancak otomatik olarak
bu yapı bir nesne (adam), ayrıntının değişimi de bir olay (şapka çıkarma) olarak
saptandığında, saf biçimsel algının sınırları aşılıp konunun veya anlamın birinci
alanına girilmiş olur. Böylece algılanan anlam kolayca anlaşılan temel bir doğaya
sahiptir ve Panofsky bunu olgusal (factual) anlam olarak adlandırır. Bu anlam,
basitçe bazı görünür şekillerin, fiili deneyimden tanınan bazı nesnelerle ilişkilen-
dirilmesi ve onların bazı eylemler ve olaylarla ilişkilerindeki değişimin saptanması
suretiyle kavranır (2012: 25).
İkincil olarak Panofsky, tanımlanan nesne ve olayın kişide belirli bir tepki
oluşturacağını söyler. Tanıdıklık ölçüsüne göre selam veren kişinin eylem tarzına
bakılarak hareketin iyi ya da kötü tarzda yapıldığı ve karşısındaki kişiye ne tür bir
his beslediği hissedilebilir. Bu psikolojik ayrıntılar Panofsky’e göre dışavurumcu/
ifadesel (expressional) anlamdır ve olgusal anlama göre bir ileri anlam aşamasıdır.
Olgusal anlamdan farkı, basit saptama yoluyla değil de empati yoluyla kavranma-
sıdır. Burada da anlamak için belirli bir duyarlılığa sahip olmak gerekir ancak hâlâ
bu duyarlılık pratik deneyimin bir parçasıdır, yani nesneler ve olaylara gündelik
aşinalığın bir parçasıdır. Bu nedenle olgusal anlam ve ifadesel anlamın her ikisi de
aynı sınıfa dâhil edilebilir; bunlar, birincil veya doğal anlamlar sınıfını oluşturur
(Panofsky, 2012: 25-26). Devamında Panofsky, şapka çıkarma eyleminin selamlama
Dostları ilə paylaş: |