66 / Doç. Dr. Kadir POLATER
EKEV AKADEMİ DERGİSİ
Müfessirlerce yakînle ilgili bu üç tamlama hakkında yapılan nahvî analizler, bu üç
tamlamanın Kur’an’da yakînin ve imanın derecelendirilmesi hakkında kullanılan birer te-
rim olmadığını, sonraki dönemlerde bu tamlamalara bu anlamların yüklenilmiş olduğunu
ortaya koyar (İbn Âşûr, t.y: XXIX, 150). Nitekim ünlü mutasavvıf Kuşeyrî, sözü geçen
üç tamlamanın hepsinin aslında yakîn anlamında olmakla birlikte tasavvufi birer ıstılah
olarak yakîni derecelendirmede kullanıldığını belirtir ve sonra tasavvufi ıstılah anlamları-
nı izah eder (Kuşeyrî, er-Risâle, t.y: 199).
Salt bilgi açısından ele alındığında; ilme’l-yakîn; sâlim akıl, tefekkür ve mütevâtir
haberin ifade ettiği bilginin karşılığıdır. Ayne’l-yakîn, ilme’l-yakînin üstündeki derece
olup duyularla ya da tecrübe ile elde edilen, bizzat müşahede sonucu ortaya çıkan bilgi-
dir. Hakka’l-yakîn ise kesinlik ifade etme bakımından en üstün bilgi çeşididir ve kişinin
ayne’l-yakîn derecesini elde ettikten sonraki hakikate olan vuslatıdır. Meselâ, denizde
suyun bulunduğuna dair bilgi, ilme’l-yakîn; denizin yanına gidip denizdeki suyu gözle
görmek, ayne’l-yakîn; içine dalıp yüzmek ve o sudan içmek ise hakka’l-yakîn derecesin-
de bir bilgidir (Tahânevî, 1996: I, 684; II, 1814; İzmirli, 1981: 41). Bir başka misale göre;
her akıl sahibi ölümün gerçek olduğunu istidlâlen bilir, bu ilmel-yakîndir. Ölüm anında
melekleri görür, bu esnadaki ölüm hakkındaki bilgisi aynel-yakîn olur. Ölümü tadınca bu
hakkel-yakîn olur (İbn Kayyim, 1996: II, 378-380; Âlûsî, t.y: XXIX, 55; Elmalılı, 1971:
IX, 6056).
Bu tasnif ve hakkında verilen örnekler, başlangıçta kesin bilginin derecelenmesi ile il-
gili epistemolojik bir tasnif olarak görülse de kanaatimize göre bu, marifetullâhın (Allah’ı
bilmenin) derecelerini anlatmaya zemin hazırlamaya yönelik tasavvufi gâye taşıyan bir
tasniftir.
Yakînin bu üçlü tasnifini, Allah’ı tanıma (marifetullâh) açısından ele alan mutasavvıf-
lar, bu dereceler hakkında çeşitli tanımlar yapmışlardır: Bunların bazısı birbirine çok ben-
zer iken bazısı oldukça farklıdır. Buna göre ilmel-yakîn; Allah’ın varlığını ve tek olduğu-
nu istidlâlen bilmektir. Aynel-yakîn, ruhî keşfe ulaşmak ve Allah’ın sıfatlarının kendinde
tecelli etmesidir. Buna müşahede ve mükâşefe denilir. Hakkel-yakîn, kişinin zâtî tecelliye
vasıl olması, kulun Hak’ta fena bulup ilmen, şuhûden ve hâlen O’nunla beka bulmasıdır
(Cürcânî, 1983: 95, 162, 166; Tahânevî, 1996: I, 684; II, 1814). İbn Kayyim’in belirttiği-
ne göre, aynel-yakîn derecesinde, ilmel-yakîn derecesinde olduğu gibi artık delil aramaya
ihtiyaç kalmaz. Çünkü medlul (hakkında delil aranılan şey) zaten müşahede edilmiş olur
(İbn Kayyim, 1996: II, 379).
Bir başka görüş ise bu isimlerle anılan yakînin derecelerini mahiyet itibarıyla fark-
lı biçimde tanımlar. Buna göre ilme’l-yakîn, şeriatın zahiri; aynel-yakîn, şeriatta ihlas;
hakke’l-yakîn ise şeriatta müşahededir (Cürcânî,1983: 95; Tehânevî, 1996: I, 684).
Isfahani de tasdiki derecelendirirken bunlardan ilkinin galip zanna dayanan tasdik,
ikincisinin ilme’l-yakîn ve üçüncüsünün de ayne’l-yakîn olduğunu belirtir. Ona göre,
ilme’l-yakîn, üçle üçün toplamının altı edeceğini bilmek gibi bilgisi hakkında hiçbir şüp-
67
KUR’AN’A GÖRE BİLGİ-İMAN İLİŞKİSİ VE YAKÎN KAVRAMI
hesi olmamak; ayne’l-yakîn, bir şeyi aklıyla ve basiretiyle uykuda ve uyanıkken görmesi-
dir. Galip zanna göre tasdik edenler avamı, ilme’l-yakînle tasdik edenler havassı oluştur-
maktadır. Ayne’l-yakîn derecesinin dünyada peygamberler ve bazı sıddikler için mümkün
olur (Isfahânî, 1983: 89).
Beydâvî, Allah’ı yakînen bilenlerin ya müşahede, yahut da istidlâl ve bürhan dere-
cesinde olduğunu belirtir. O, müşahede derecesini iki mertebeye ayırır. Bu mertebelerin
en üstü peygamberlere, diğeri sıddiklere aittir. Peygamberler, bir şeyi yakından gören
kimseler gibi iken sıddikler, o şeyi uzaktan gören kimseler gibidir. Yakînin bir alt derecesi
olan istidlâl ve bürhan derecesini de ikiye ayırır. İstidlâl ve bürhan derecesinin mertebe-
lerinden biri, ilimde derinleşmiş olanlara (râsihûna) aittir. Bunların yakînî, kesin delillere
dayanır. İkinci mertebe salihlere aittir. Bunların yakîni, gönüllerini tatmin eden emarelere
dayanır (Beydâvî, t.y: II, 223). Ayne’l-yakîn derecesi, yakînin en üst derecesidir (Beydâvî,
t.y: II, 618). Buna göre o, mutasavvıfların hakke’l-yakîn olarak isimlendirdikleri dereceyi,
ayne’l-yakîn derecesi içinde, fakat bu derecenin en üst merhalesi olarak değerlendirir.
Ebû Bekr el-Verrâk (ö. 280/893) ise yakîni, üç dereceye ayırmakla birlikte bu dere-
celeri, ilmel-yakîn, aynel-yakîn, hakkel-yakîn şeklinde isimlendirmemiş ve bu dereceleri
nitelik yönünden farklı tanımlamıştır. Nitekim o; yakînin derecelerini, “haberle gerçekle-
şen yakîn, delaletle olan yakîn ve müşahede ve mükâşefe ile olan yakîn” şeklinde adlan-
dırır. Bu anlayışa göre; haberle gerçekleşen yakîn, kişinin gönlünde haberi verene güven
oluşması, onun hakkında şüphe taşımamasıdır. Delaletle olan yakîn, birinciden üst dere-
cededir. Haber verene güvenmekle birlikte onun verdiği haberi delillerle desteklemesidir.
Burada haber verene güvenmekten kastedilen peygamberlerdir. Müşahede ve mükâşefe
ile olan yakîn ise; gaybla ilgili olarak haber verilenlerin, gözle görülür derecede kalplerde
kesinlik kazanmasıdır (İbn Kayyim, 1996: II, 377).
Isfahani’nin ve Ebû Bekr el-Verrâk’ın yukarıdaki açıklamalarından da anlaşılacağı
üzere, ayne’l-yakîn ve mükâşefe terimleri, tasavvufi açıdan Allah’ın gözle görülmesi an-
lamında değil, O’nu akıl ve basiretle âdeta görüyormuş gibi tanımak anlamı taşır. Zaten
Allah’ın görülemeyeceği Kur’an’da açıkça bildirilir (A’râf, 7/143). İhsanı, “sanki Allah’ı
görüyormuşçasına ibâdet etmek” (Müslim, İmân, 1)
olarak tarif eden hadis, bu terimlerle
ne anlaşılması konusunda önemli bir rehberdir.
Sonuç
Yakîn aslında, “hiçbir kuşku taşımayan kesin bilgi” anlamına gelen epistemolojik bir
kavram olmakla birlikte, Kur’an’da farklı bir kavram olarak da sunulur. Buna göre yakîn,
“deliller üzerine inşa edilmiş iman” demektir.
Kur’an’da, kesin ve doğru bilgiye son derece önem verilmesine rağmen, bu bilginin
gâye değil, imana bir vesile olduğu için değerli olduğuna dikkat çekilmiştir. Her tür kuş-
kudan uzak bir tasdik olan imanın deliller üzerine inşası, müminler için bir görevdir.
68 / Doç. Dr. Kadir POLATER
EKEV AKADEMİ DERGİSİ
Tasdikin yakînî olması, imanın sıhhati açısından önem taşımakla birlikte onun korun-
ması, ameli ve ahlâkî semerelerini vermesi bakımından da önemlidir. Kur’an bu yüzden
müminleri, yakîn sahibi olmaya ve yakînlerini artırmaya teşvik eder.
Yakînî imanın farklı dereceleri olduğu, İslam bilginleri ve mutasavvıflarca ortak ola-
rak kabul edilmektedir. Bununla birlikte derecelerinin sayısı ve isimleri konusunda farklı
yaklaşımlar olduğu görülür. Kur’an’daki ilmel-yakîn, aynel-yakîn, hakkel-yakîn şeklinde
tamlamalarla kesin bilgi kastedilmiş iken, mutasavvıfların bunları, imanda yakînin dere-
celerini isimlendirmede kullanmış oldukları anlaşılmaktadır.
Kaynakça
Âlûsî, Şihâbüddîn Mahmûd. (t.y.). Rûhü’l-Meânî Fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Azîm ve’s-Seb’i’l-
Mesânî. Beyrut
Beydâvî, Kâdî Nâsırüddîn Ebû Saîd Abdullah b. Ömer. (t.y.). Envârü’t-Tenzîl ve Esrârü’t-
Te’vîl. İstanbul.
Cevherî, İsmâil b. Hammad. (1410/1990). Es-Sıhâh Tâcü’l-Luga ve Sıhâhü’l-Arabiyye.
Beyrut.
Cürcânî, Ali b. Muhammed. (1403/1983). Ta’rîfât. Beyrut.
Ebü’l-Beka, Eyyûb b. Musa el-Kefevî. (1419/1988). el-Külliyât Mu’cemün fi’l-Musta-
lahât ve’l-Furûku’l-Lugaviyye. tahkik: Adnan Derviş vd. Beyrut.
Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır. (1971). Hak Dîni Kur’ân Dili. İstanbul.
Fîrûzâbâbâdî, Mecdüddîn Muhammed b. Yakub. (t.y.). Besâirü Zevi’t-Temyîz fî Letâifi
Kitabi’l-Lâhi’l-Azîz. Beyrut.
Gazzâlî, Ebû Hâmid Muhammed. (t.y.). İhyâu Ulûmi’d-Dîn. Endenozya.
Isfahânî, Râgıb. (t.y.). el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’ân. Baskı yeri yok.
Isfahânî. (1983). Tafsilü’n-Neş’eteyn ve Tahsilü’s-Saadeteyn. Beyrut.
İbn Âşûr, Muhammed Tâhir. (1984). et-Tahrîr ve’t-Tenvîr. Tunus.
İbn Atiyye, Ebû Muhammed Abdülhak b. Gâlib el-Endelüsî. (1422/2001). el-Muharrerü’l-
Vecîz fî Tefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz. tahkik: Abdüsselam Abdüşşâfi. Beyrut.
İbn Hazm, Ebû Muhammed b. Ali. (1395/1975). el-Fasl fi’l-Milel ve’l-Ehvâ’ ve’n-Nihal.
Beyrut.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Muhammed b. Ebî Bekr. (1416/1996). Medâricü’s-Sâlikîn Bey-
ne İyyâke Na’budu ve İyyâke Nesteîn. tahkik: Muhammed Mu’tasım Bil-
lâh. Beyrut.
İbn Kesîr ve Ebu’l-Fidâ İsmâîl El-Kureşî. (1408/1988). Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm. Kahi-
re.
69
KUR’AN’A GÖRE BİLGİ-İMAN İLİŞKİSİ VE YAKÎN KAVRAMI
İbn Manzûr, Ebü’l- Fadl Cemâlüddîn Muhammed. (t.y.). Lisânü’l-Arab. tahkik: Muham-
med Ali Kebir vd. Kahire.
İsmâil Hakkı İzmirli. (1981). Yeni İlm-i Kelâm. Ankara.
Konevî, Isâmüddin İsmâil. (1422 /2001). Hâşiyetü’l-Konevî alâ Tefsîri’l-İmam Beydâvî.
Beyrut.
Kurtubî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed el-Ensârî. (1427/2006). el-Câmi’ li Ahkâmi’l-
Kur’ân. tahkik: Abdullah Abdülmuhsin. Beyrut.
Kuşeyrî, Abdülkerim b. El-Hevâzin. (t.y.). er-Risâletü’l-Kuşeyriyye, tahkik: Abdulhalim
Mahmud. Kahire.
Kuşeyrî. (t.y.). Letâifü’l-İşârât. Mısır.
Mâturidî, Ebû Mansûr Muhammed. (2005). Te’vîlatü’l-Kur’ân, tahkik: Bekir Topaloğlu
vd. İstanbul.
Mâverdî, Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed. (t.y.). en-Nuket ve’l-Uyûn, Beyrut.
Müslim, Ebü’l-Hüseyn Müslim b. El-Haccâc. (1413/1992). Sahîhu Müslim. İstanbul.
Nesefi, Ebülmuîn. (2004). Tabsıratü’l-Edille, fî Usûlid-Dîn. tahkik: Hüseyin Atay. An-
kara.
Râzî, Fahrüddîn. (t.y.). Mefâtihu’l-Gayb (et-Tefsîru’l-Kebîr). Tahran.
Reşid Rıdâ, Muhammed. (1366/1947). Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Hakîm (Tefsîrü’l-Menâr). Ka-
hire.
Sâbûnî, Nûruddîn. (1969). Kitâbül-Bidâye mine’l-Kifâye fî’l-Hidâye fî Usûli’d-Dîn. tah-
kik: Fethullah Huleyf. Mısır.
Şeyhzâde, Muhammed b. Muslihiddîn el-Kocevî, İstanbul, 1998/1419.
Taberî, Ebû Cafer Muhammed İbn Cerîr. (1420/2000). Câmiü’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-
Kur’ân. tahkik: Ahmed Muhammed Şakir.
Tahânevî, Muhammed Ali. (1996). Keşşâfu Istılahâti’l-Fünûn ve’l-Ulûm. tahkik: Ali
Dehrûc. Lübnan.
Zemahşerî, Ebü’l-Kâsım Cârullâh Mahmûd b. Ömer. (1418/1998). el-Keşşâf an Hakaiki’t-
Tenzîl ve Uyûni’l-Akavil li Vucûhi’t-Te’vîl. Riyad.
Zerkeşî, Ebû Abdillah Bedrüddîn. (1414/1994). Bahrü’l-Muhît fî Usûli’l-Fıkh. Baskı yeri
yok.
Dostları ilə paylaş: |