89
dönemlerde ilgi odağı olmuş, bu harekete hikmet-i müteâl (transendental felsefe)
hikmet-i hâlide, ezelî-ebedî hikmet, felsefî tasavvuf (teosofik mistisizm) ve ilm-i
ilâhî gibi isimler verilmiştir. Günümüz İran düşüncesinde ise irfâniyye olarak
bilinmekte ve etkisini sürdürmektedir. İslâm kaynaklarında ilâhiyyûn, müteellihûn ve
hukemâ-i müteellihîn, hakîm-i ilâhî, bazan da urefâ, ehl-i irfân veya irfâniyyûn
şeklinde anılan bilgeler ve düşünürler bunlardır. Şemseddin Muhammed b. Mahmûd
eş-Şehrezûrî, Kutbüddîn-i Şî-râzî, İbn Kemmûne, Seyyid Şerîf el-Cürcânî
Sühreverdî‘nin en önemli takipçileridir. Bunlardan Şehrezûrî, Sühreverdî‘nin et-
Telvîhât ve Hikmetü‘I-işrâk‘ına şerh yazmış, İbn Kemmûne bu eserlerden ilkini,
Kutbüddîn-i Şîrâzî de ikincisini şerh etmiştir. Kutbüddîn-i Şîrâzî hem Nasîrüddîn-i
Tûsî‘nin hem de Sadreddin Konevî‘nin öğrencisi olduğundan Sühreverdî‘den gelen
İşrâkilik ile İbn Arabî‘nin vahdet-i vücûd ağırlıklı tasavvufunu birleştirdi; bundan
sonra İbn Arabî ve onun tasavvuf anlayışının önem kazanmasıyla İşrâkilik geri plana
itildi, bununla beraber hiçbir zaman büsbütün unutulmadı. Özellikle İbn Arabî‘nin
tasavvufuna bağlı olan mutasavvıflar Sühreverdî‘den de etkilendiler. Nitekim
Abdurrahman-ı Câmî‘nin Nefehâtü‘l-üns‘te Sühreverdî‘yi evliya arasında zikretmesi
ona olan ilginin derecesini göstermektedir.
186
VIII. (XIV.) yüzyıldan itibaren İşrâkiliğe olan ilgi, İbn Sînâ‘nın İşrâkî
eğilimli felsefesinin de etkisiyle farklı bir şekil aldı. Bu dönemde müslüman
düşünürlerin bir kısmı hikmetle ilgili dörtlü bir sınıflandırma yaparak bunların birini
kabul edip diğerlerini red yerine hepsini uzlaştırma yoluna gittiler; böylece Meşşâî
felsefe, İşrâkilik, tasavvuf ve kelâm uzlaştırılmış oldu. Seyyid Şerif el-Cürcânî,
Taşköprizâde ve Kâtib Çelebi bu akımın temel fikirlerini şöyle özetlerler: Ebedî
186
Uludağ, “Tasavvuf”, s.438.
90
mutluluk ancak ilim ve amelle gerçekleşir. Bu ikisi birbirinin hem sebebi hem
sonucudur. İlmi olup ameli olmayan veya ameli olup ilmi olmayan eksiktir. Ebedî
saadete ulaşmanın yolu yüce yaratıcı hakkında marifet sahibi olmaktır. Bunun da biri
nazar ve istidlal, diğeri riyazet ve mücâhede olmak üzere iki yolu vardır. Birinci yolu
tutanlar vahye bağlı kalırlarsa kelâma, aksi halde Meşşâî, ikinci yolu tutanlar vahye
bağlı kalırlarsa sûfî, kalmazlarsa İşrâkî sayılırlar.
187
187
Uludağ, a.y.
91
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ĠSLÂM TASAVVUFUNUN KAYNAĞI VE GELĠġĠMĠ
Doğu ve batı müelliflerinin birçoğu tasavvufun menşei üzerinde durmuş ve
bu konuda müteaddit görüşler ileri sürmüşlerdir.
188
Tasavvufun menşei konusuyla ilgili yapılan araştırma ve eserlerde temas
edilen başlıca dış kaynaklar; Yeni-Eflatunculuk,
189
Gnostisizm,
190
Eski Yunan
191
nazariyeleri, Hint dinleri,
192
Budizm,
193
Fars kültür ve inançları,
194
Yahudilik ve
188
Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an-ı Kerim ve Sünnete Göre Tasavvuf, İstanbul 1989,
s.37.
189
Ahmed Emin, Zuhru’l İslâm, I, VI, 3.bsk, Mektebetu‘n-Nehda, Kahire 1962,
s.58.; Abdulkadir Mahmud, El-Felsefetu’s-Sûfiyye fi’l-İslâm, 1.bsk, Dâru‘l-Fikr el-
Arabî, Kahire 1967, ss.33-35.
190
Allah‘ın zat ve sıfatlarında tam bilgi sahibi olduklarını iddia eden filozofların
mezhebi olup, Yeni-Eflatuncu felsefenin bir kolu durumundadır. Bkz. Cavit Sunar,
Tasavvuf felsefesi ve Gerçek Felsefe, Ankara 1974, A.Ü, İlahiyat Fak. Yayınları,
s.138.
191
Ahmed Emin, a.g.e., II, s.58; IV, s.156; Abdulkadir Mahmud, a.g.e., ss.31-34.
192
Ebu‘l-Alâ Afîfî, es-Sevrâ er-Rûhiyye fi’l-İslâm (Terc. İbrahim Kaçar, Murat
Sülün), Tasavvuf İslâm‘da Manevi Devrim, Risale Yayınları, İstanbul 1996, ss.93-
94; Abdulkadir Mahmud, a.g.e., ss.10-17.
193
Ahmed Emin, a.g.e., IV, s.155; Güngör, a.g.e., s.30.
194
Ahmed Emin, a.g.e., II, ss.58-59; Ömer Rıza Doğrul, İslâmiyetin Geliştirdiği
Tasavvuf, İstanbul 1948, s.39.
92
Hristiyanlık dinleridir. Biz tezimizde bu dış kaynaklardan sadece Yeni-Eflatunculuk
felsefesinin İslâm tasavvufu üzerindeki etkilerini araştıracağız.
Tasavvufun kaynağını araştırırken Ebu‘l-Alâ Afîfî‘nin ― Fi’t-tasavvufi’l-
İslâmî ve tarihihi” adlı makalesinin giriş bölümüne bakılmasında fayda vardır.
195
Ebu‘l-Alâ Afîfî kitabının giriş bölümünde tasavvufun kaynağı hususunda şu
açıklamalara yer vermiştir:
―Tasavvuf araştırmaları bir grup değerli Batılı bilim adamının XIX. asrın
başlangıcından günümüze kadar ortaya koyduğu kıymetli çabalara rağmen hâlâ
başlangıç safhasındadır. Onların çabaları, en bereketli meyvelerini incelemiş oldukları
alanlarda vermiş olmasına rağmen maalesef bu alanlar henüz keşfedilmemiş diğer pek
çok alanla kıyaslandığında oldukça sınırlıdır. Bu bağlamda onlarca hatta yüzlerce
Arapça tasavvufi eser, hâlâ yazma halindedir ve kendilerini bilimsel yöntemlerle
neşredip, analitik olarak inceleyecek ve yorumlayacak araştırmacıları beklemektedir;
bu kitapların bir kısmı, tasavvufun doğuş ve gelişimini incelemede veya belirli bir
asırdaki tasavvufu yazmada veya bizzat bir mutasavvıfı incelemeden göz ardı edilmesi
ve dikkate alınmaması mümkün olmayan ana kaynaklardır. Üstelik bazı müelliflerin
tasavvufun doğuşu ve sufî akideleri teşekkülünü dayandırdıkları faktörlerin ise hâlâ
araştırılmaya ve derinlemesine incelenmeye ihtiyacı vardır.‖
196
Mesela, İslâmî öğretilerin, ilk dönemlerinde zühde ne ölçüde tesir ettiğini;
Hıristiyan, İran, Hint düşüncelerinin, Gnostik, Yeni-Eflatuncu, Hermetik düşüncelerin
sufî çevreye nasıl girdiğini; hangi bölgelerde bu düşüncelerle sufîlerin düşünceleri
195
Nicholson, Tasavvufun Menşei Problemi, s.13.
196
Nicholson, a.y.
Dostları ilə paylaş: |